1. Hukuk Dairesi 2016/6364 E. , 2019/1799 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan anneanneleri ...’nın, maliki olduğu 3669 ada 29 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 7 no’lu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini, müteveffa anneleri ...’den mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak davalı çocukları ... ve ...’ya ½ ‘şer paylarla satış yolu ile temlik ettiğini, mirasbırakanın 2006 yılında tarla satışından elde ettiği 300.000 TL ile dava konusu bağımsız bölümü satın aldığını, bu satıştan elde ettiği kalan parayı davalıların tükettiklerini, mirasbırakanın, kızı ...’ye herhangi bir yardımı olmadığını ileri sürerek davalılar tarafından 19.07.2012 tarihinde dava dışı kişiye satılan 7 no’lu bağımsız bölümün dava tarihi itibariyle değerinin tespiti ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere miras payları oranında şimdilik 30.000 TL tazminatın ödenmesini istemişlerdir.
Davalılar, mirasbırakan anneleri ...’nin, başka bir taşınmazın satışından elde ettiği para ile dava konusu bağımsız bölümü satın alıp kalan parasını uhdesinde tuttuğunu, mirasbırakanın paylaştırma amacıyla hareket edip davacıların annesine nakten 30.000 TL verdiğini, kendilerine de bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini yarı yarıya temlik ettiğini, mirasbırakanın ölümünden sonra taşınmazı 78.000 TL bedelle sattıklarını, davacıların annesi ...’ye paylaştırma amacıyla verilen paranın ...’nin ya da davacı kızı ...’in banka hesabına yatırıldığını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, mirasbırakan tarafından davalılara yapılan temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1927 doğumlu mirasbırakan ...’nın 06.02.2012 tarihinde ölümü üzerine müteveffa kızı ...’den olma davacı torunları ..., ... ile davalı çocukları ... ve ...’nın mirasçı kaldıkları, davacıların annesi ... ile davalıların anne bir-baba ayrı kardeş oldukları, mirasbırakanın, dava konusu 3669 ada 29 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 7 no’lu bağımsız bölümün intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 08.08.2005 tarihinde 1/2’şer paylarla davalılar ... ve ...’e satış yolu ile temlik ettiği, davalıların da taşınmazın tamamını 19.07.2012 tarihli satış işlemiyle dava dışı Sibel Adem’e temlik ettikleri, mirasbırakan ...’nin adına kayıtlı dava dışı 425 ada 1 parsel sayılı taşınmazını 29.07.2005 tarihinde 308.000 TL bedelle dava dışı bir şirkete sattığı, davacılardan ...’in banka hesabına 08.08.2005 tarihinde yani dava konusu taşınmazın davalılara temlik edildiği tarihte 29.000 TL yatırıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK"nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olaya gelince; davacı tarafın tanık dinletmediği, davalıların ise mirasbırakanın paylaştırma amacıyla davacıların annesi ...’ye nakten 30.000 TL verdiğini, bu paranın ...’nin ya da davacı kızı ...’in banka hesabına yatırıldığını savundukları, gerçekten de dava konusu taşınmazın davalılara temlik edildiği 08.08.2005 tarihinde davacılardan ...’in banka hesabına 29.000 TL’nin yatırıldığı ve davalı tanıklarının beyanlarıyla da savunmanın desteklendiği nazara alındığında muvazaa olgusunun kanıtlanamadığı açıktır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalıların yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün 6100 sayılı HMK"nun geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,13.03.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.