
Esas No: 2019/11433
Karar No: 2020/1791
Karar Tarihi: 28.02.2020
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2019/11433 Esas 2020/1791 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
I- TALEP;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.11.2019 tarih ve 2019/110007 sayılı yazısı ile; Türk Milletini, Cumhuriyeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılama suçundan sanıklar ... ve ... haklarında son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına dair Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/04/2019 tarihli ve 2019/28 esas, 2019/267 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Dosya kapsamına göre, İstanbul Barosunda kayıtlı avukat olan sanıkların, sanık müdafileri sıfatıyla takip ettikleri, müvekkilleri sanıklar ... ve ..."ün İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandıkları davanın 01/04/2016 tarihli duruşmasında, duruşma salonuna alınmadıkları gerekçisi ile 100-150 kişilik grup ile birlikte İstanbul Adliyesi Mahkemeler katında toplanıp duruşma bitene kadar belli aralıklarla ""faşizme karşı omuz omuza, direne direne kazanacağız, baskılar bizi yıldıramaz, yazanlar değil çalanlar Silivri"ye, özgür basın susturulamaz"" şeklinde sloganlar attıkları ve duruşma sonrasında adliye merdivenlerinde alkışlarla ilerleyerek çağlayan meydanında yapılan açıklamaya katıldıkları, mevcut delillerin son soruşturmanın açılması için yeterli olduğu, delillerin takdir ve değerlendirilmesinin de son soruşturma aşamasında davayı görecek olan mahkemesine ait bulunduğu gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 06/11/2019 gün ve 94660652-105-34-13961-2019-Kyb sayılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak Dairemize gönderilmiştir.
II-OLAY;
Kamuoyunda ... ve ... davası olarak bilinen davanın 01.04.2016 tarihinde yapılan duruşması sırasında adliye sarayı koridorlarında yaklaşık 100-150 kişilik grup tarafından slogan atılması sureti ile gerçekleştiği belirtilen eyleme yönelik olarak tanzim edilen tutanakların Cumhuriyet Başsavcılığına sunulmasına müteakip 2911 sayılı Kanuna muhalefet suçundan başlatılan soruşturma kapsamında;
01.04.2016 tarihinde özel güvenlik görevlilerince tanzim edilen tutanakta özetle; İstanbul Adalet Sarayı 1. kat C3 blok katında saat 12:30-16:30-18:30 sıralarında, 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2016/37 esas nolu dava dosyasının duruşmasına ara verildiği ve bitimi sonrasında; sanıklar ... ve ..."ün koridora çıkması ile yaklaşık 100-150 kişilik koridor başında bekleyen bir grubun sanıkları karşılayarak "Baskılar bizi yıldıramaz" "Direne direne kazanacağız" "Faşizme karşı omuz omuza" "Yazanlar değil çalanlar Silivri"ye" "özgür basın susturulamaz" şeklinde slogan attıklarının görülmesi üzerine bölgede görevli özel güvenlik görevlileri tarafından gruba hitaben slogan atmamaları hususunda sözlü uyarıda bulunularak, adliyeyi terk edinceye kadar takiplerinin yapıldığı";
Aynı tarihli saat 19:30"da kolluk görevlilerince tanzim edilen tutanakta ise özetle; İstanbul Adalet Sarayı Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz yerleşkesinde gazeteciler ... ve ... hakkında 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek olan MİT tırları ve casusluk davası ile ilgili çevik kuvvet ve diğer unsurlar ile birlikte bahse konu yerleşke ve çevresinde saat 09:00 itibariyle gerekli emniyet tedbirlerinin alındığı, saat 10:00 sıralarında duruşmayı izlemek ve desteklemek amacıyla CHP milletvekilleri ..., ..., ..., ile HDP milletvekilleri ..., ... ile yaklaşık 100-150 kişilik grup mahkeme katında toplandığı, saat 11:15 sıralarında duruşma başlandığı, mahkemenin gizlilik kararı olması nedeni ile sanıklar, ailesi ve avukatları haricinde salona kimsenin alınmadığı, mahkeme katında bekleyen grubun zaman zaman "faşizme karşı omuz omuza, direne direne kazanacağız" şeklinde sloganlar atarak alkışlı protesto eylemi yaptığı, saat 18:00 sıralarında mahkemenin sanıklar hakkında verdiği tutuksuz yargılama ve davanın ertelenmesi kararı sonrası bahse konu grubun adliyeden ayrılmaya başladığı sırada adliye içindeki merdivenlerde alkışlarla ilerleyerek Çağlayan Meydanında bir açıklama yaptıktan sonra kendiliğinden olaysız ve müdahalesiz bir şekilde dağıldıklarının belirtildiği görülmüştür.
Ses kayıt özelliği olmayan güvenlik kameralarında yapılan inceleme sonucunda şüphelilerin grup içerisinde bulundukları görüntü izleme ve tespit tutanağı ile tespit edilmiştir.
Şüphelilere yönelik bir tespit bulunmamakla birlikte ses kaydı olmayan kamera kayıtlarına göre grup içerisindeki bazı kişilerin yumruklarını havaya kaldırarak muhtemelen slogan attıkları ve alkışladıklarına dair bilirkişi raporunun alındığı görülmüştür.
Cumhuriyet savcısının şüpheliler arasında avukat oldukları tespit edilen kişilerin bulunması halinde ifadelerinin alınmadan kimlik tespitlerinin yapılması hususunu da içerir talimatları kapsamında hazırlanan tahkikat evrakının, 2911 sayılı Kanuna muhalefet suçundan suç duyurusunu içerir 27.05.2016 tarihli fezleke ile şüphelilerin avukat olduklarının da belirtilmesi sureti ile gönderildiği görülmüştür.
Bu kapsamda görüntülerden tespitleri yapılan ve 2911 sayılı Kanuna muhalefet ettikleri iddia edilen 12 milletvekili hakkında dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda 05.09.2016 tarihinde hazırlanan fezleke İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.
İstanbul Barosuna kayıtlı avukat oldukları ve görüntülerde yer aldıkları tespit edilen şüpheliler ... ve ..."e yönelik olarak ise soruşturma numarası üzerinden şüpheli sıfatı ile ifadelerinin alınacağının belirtildiği çağrı kağıtlarının çıkartılmasına müteakip, süreçte 24.01.2017 tarihinde Cumhuriyet savcılığında "beyan sahibi" sıfatı ile alınan beyanında özetle; ... ve ... müdafii olarak yetki belgesi ile 3 celse duruşmalara katıldığını, duruşma günü mahkeme başkanınca duruşmaya 3 avukatın alınacağının söylendiğini, görevi nedeni ile orada bulunduğunu ve bu kapsamda işlem yapılmasını, "faşizme karşı omuz omuza, direne direne kazanacağız, yazanlar değil çalanlar Silivri"ye, özgür basın susturulamaz, baskılar bizi yıldıramaz" şeklinde sloganlarını attıklarını, bunların savunma hakkını gerçekleştirmek için duruşmaya geldiklerinde alınmamaları nedeni ile atıldığını, demokratik protesto hakkını kullandıklarını, sloganların suç teşkil etmediğini beyan eden ... ile 03.02.2017 tarihinde Cumhuriyet savcılığında "beyan sahibi" sıfatı ile ifadesinde özetle; yetki belgesi ile duruşmaya iki defa katıldığını, olay sırasında adliyede bulunmadığını, öğleden sonra saat 14:00 sıralarında adliyeye geldiğini, slogan atmadığını, avukatlık görevi nedeni ile orada bulunduğunu, duruşmaya yasalara aykırı bir biçimde 3 avukatla katılıma dair sınırlama yapılması nedeni ile olayların gerçekleştiğini duyduğunu, görevi nedeni ile bulunduğundan usul hükümlerinin uygulanmasını, yüzlerce avukat arasından iki avukata işlem yapılmasını manidar bulduğunu beyan eden ... hakkında; avukat olmaları nedeni ile görevden kaynaklanan suçlarda Bakanlık muhabere numarası üzerinden takibin yapılması gerektiği halde aynı dosyada sehven soruşturma numarasından da işlem yapıldığı anlaşıldığından mükerrer olan soruşturma numarasının kapatılması hususunda 06.03.2017 tarihinde 2016/67897 soruşturma ve 2017/16022 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verilmesine müteakip; belirtilen dava dosyası kapsamında yetki belgesi sunan müdafiler arasında adlarının geçtiği, her iki avukatın da 01.04.2016 tarihinde yapılan 2. duruşmaya ve müteakip duruşmalara katılmadıkları, ..."in 25.03.2016 tarihindeki ilk duruşmaya ... ve ... müdafii sıfatı ile katıldığının bildirilmesi ve 05.02.2018 tarihli Cumhuriyet Başsavcılığı inceleme tutanağının da tanzim edilmesi sureti ile hazırlanan inceleme raporu kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünden şüpheliler hakkında 2911 sayılı Kanunun 22. maddesine muhalefet ettiklerine dair ihbar kapsamında 1136 sayılı Kanunun 58/1 maddesi uyarınca soruşturma izni verilmesi istenildiği, 5237 sayılı TCK"nın 301/4 ve 1136 sayılı Kanunun 58/1 maddesi gereğince de 02.05.2018 tarihinde alınan Bakan oluru ile haklarında soruşturma izni verildiği anlaşılmıştır.
Bolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan şüpheli ..."e, 04.06.2018 tarihinde savunmasını yapması hususunda düşünce örneğinin tebliğ edildiği, 01.06.2018 tarihli davetnameye istinaden de düşünce örneğine yönelik şüpheli ..."ın 03.07.2018 havale tarihli dilekçesi ile yazılı savunmalarını sunduğu ve özetle olay günü belirtilen suçları işlemediğini, duruşmanın öğleden önceki ve sonraki oturumuna büyük ölçüde katılmadığını, grubun içerisinde yer almadığını, güvenlik kameraları ve cep telefonunun sinyal bilgilerinden de bu durumun tespit edilebileceğini, saat 15:00 sıralarında adliyeye geldiğini, duruşmaya sorunsuz şekilde girdiğini ve çıktığında Çağlayan meydanında duruşmaya ilişkin basın açıklamasına katıldığını, slogan atan grup içerisinde olmadığını, atılan sloganların da suç olduğunu düşünmediğini, 100-150 kişiden oluşan grup içesinden sadece kendisine ve Av...."e soruşturma açılmasının ilginç bir durum olduğunu, hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesini, güvenlik kamera kayıtlarını ve cep telefonunun sinyal bilgilerinin de celp edilmesini talep ettiği görülmüştür.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 19.07.2018 tarihli 2018/94220 soruşturma numaralı fezlekesi ile 5237 sayılı TCK"nın 301. maddesi uyarınca şüpheliler hakkında kovuşturma izni verilmesinin istenilmesi üzerine, kovuşturma izni verilerek düzenlenecek olan iddianamenin Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine dair Adalet Bakanlığının 28.12.2018 tarihli elektronik olarak imzalanan olurunun, düşünce örneğinin ve soruşturma dosyasının 10.01.2019 tarihli Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü yazısı ile 23.01.2019 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine müteakip Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/9450 soruşturma, 2019/3541 esas ve 2019/581 numaralı 25.01.2019 tarihli son soruşturma talebi ile Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesinden, şüphelilerin sanık müdafileri sıfatıyla takip ettikleri, müvekkilleri sanıklar ... ve ..."ün İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandıkları davanın 01.04.2016 tarihli duruşmasında, duruşma salonuna alınmadıkları gerekçesi ile 100-150 kişilik grup ile birlikte İstanbul Adliyesi mahkemeler katında toplanıp duruşma bitene kadar belli aralıklarla "faşizme karşı omuz omuza, direne direne kazanacağız, baskılar bizi yıldıramaz, yazanlar değil çalanlar Silivri"ye, özgür basın susturulamaz" şeklinde sloganlar attıkları ve duruşma sonrasında adliye merdivenlerinde alkışlarla ilerleyerek Çağlayan Meydanında yapılan açıklamaya katıldıkları anlaşıldığından isnat edilen suçtan yargılamalarının yapılması, suç işlendiğinin sabit olması halinde 5237 sayılı TCK"nın 301/1, 53 maddelerinden cezalandırılmalarına karar verilmek üzere kovuşturmanın İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde açılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
11.02.2019 tarihinde Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabulüne karar verilmesi üzerine 2019/8 esasa kayden yürütülen dosya kapsamında tensiben verilen karar gereği her iki şüphelinin adreslerine 15 günlük süre içerisinde savunma ve delillerini bildirmeleri ihtaratı içeren davetiye ve iddianamenin bulunduğu tebligatların çıkartıldığı; şüpheli ..."ın özetle daha önce sunmuş olduğu savunmasına istinaden GSM baz istasyonu bilgileri ve güvenlik kamera kayıtlarının celbi ile hakkında takipsizlik kararı verilmesini talep etmesine rağmen lehine delil araştırmasının yapılmamış olduğunu, usule yönelik olarak 1136 sayılı Kanunun 58 ve 60 maddelerinde öngörülen özel soruşturma usulünün gereksiz soruşturma yapılmasının önüne geçmek amacı ile düzenlendiğini, isnat edilen suçların hiç birisini işlemediğini, slogan atan grup içerisinde yer almadığını, duruşmayı takip ettikten sonra avukatlar, basın mensupları ve izleyiciler ile birlikte salondan çıkarak Çağlayan Meydanında basın açıklamasına katıldığını, slogan atan grup içesinde olmamakla birlikte atılan sloganların da ifade özgürlüğü kapsamında suç teşkil etmediğini, 100-150 kişi arasından sadece iki kişiye soruşturma açılmasının ilginç olduğunu, bu yönde bir araştırmanın da yapılmadığını, bunun ancak muhalif kimliği bilinen avukatlara "had bildirme", "yargı yoluyla üzerinde baskı kurma" amaçlı yapıldığından başka bir açıklamasının olamayacağını, güvenlik kamera kayıtlarının incelenmesini, kullandığı telefon numarasının olay gününe yönelik sinyal bilgilerinin celp edilmesini, son soruşturma açılmasına yer olmadığına karar verilmesini talep ettiğine dair yazılı beyanda bulunduğu; süpheli ..."in ise cezaevinde olduğu beyan edildiğinden gönderilen tebligatın merciine 12.03.2019 tarihinde iade edildiği ve 29.05.2018 tarihli UYAP sistemine ait "şüphelinin Bolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğuna dair uyarının" bulunduğu ekran görüntüsü çıktısının bulunduğu da görülmüştür.
Bu kapsamda şüpheli ..."e yönelik UYAP sisteminde yapılan sorgulamada ise 12.03.2019 tarihi itibari ile ceza evinde bulunduğuna dair bir kayda rastlanılmamıştır. Şüphelinin kayıtlarında 15.09.2018 tarihinde Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan çıkış yaptığının belirtildiği görülmüştür.
2019/5 iddianame değerlendirme numarası ile 11.02.2019 tarihinde kabul edilen son soruşturma talebine istinaden tensiple çağrı kağıtları döndüğünde dosyanın ele alınarak 1136 sayılı Avukatlık Kanunun 59. maddesine göre işlem yapılmasına karar verilen Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/28 esas sayılı dosyasında; 16.04.2019 tarihinde Cumhuriyet savcısınca, "eyleminin sübut bulması halinde, eylemin yargı organına hakaret aşağılama suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin delillerin takdir ve değerlendirmesinin yapılacak kovuşturma sonucunda mahkemece sonuçlandırılması gerektiğinden son soruşturmanın açılmasına karar verilmesine" dair mütalaası üzerine, dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde 16.04.2019 tarihinde 2019/28 esas 2019/267 sayılı, 1136 sayılı Avukatlık Kanunun 58, 59. maddeleri hükümleri nazara alınarak kararın tebliğinden itibaren 7 günlük süre içerisinde Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz olunabileceğine dair oy birliği ile verilen ve gerekçesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına da atıfta bulunulduğu görülen kararında özetle; "sanık ..."in kamera görüntü çözümlerine göre olay yerinde olduğu, 24.01.2017 tarihli ifadesiyle de olay yerinde olduğunu ve sloganlara katıldığını beyan ettiği, sanık ..."ın kamera görüntü çözümlerine göre olay yerinde olduğu, fakat 03.02.2017 tarihli ifadesiyle olay yerinde olmadığını ve sloganlara katılmadığını belirttiği, sanığın belirtilen sloganlara katıldığına ilişkin dosyada herhangi bir delilin olmadığı, ... sanıkların duruşma solonu dışında adliye koridorlarında attıkları iddia olunan sloganlarda açıkça bir muhatap belirtilmediği, somut fiil isnadına dayanmayan ve ispat gerektirmeyen sözler olduğu, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek, herhangi bir kurumu ve yargı organlarını aşağılayacak nitelikte olmadığı, isnat olunan sözlerin 5237 sayılı TCK"nın 301/3 maddesi anlamında eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları mahiyetinde olduğu, ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı ve suç oluşturmadığı" belirtilerek şüpheliler hakkında son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına dair karar verilmiştir.
Sanık ..."a, gerekçeli kararın MERNİS adresi olduğu da anlaşılan adresine gönderildiği, geçici olarak dışarıda bulunduğunun komşusunca beyan edilmesi üzerine tebligatın muhtara bırakıldığı ve kapıya 2 nolu haber kağıdının yapıştırılıp, komşusuna da haber edilmek sureti ile 07.05.2019 tarihinde tebliğ edildiğine dair şerhi içerir tebligat parçasının dosya içerisinde bulunduğu görülmüştür.
Şüpheli ..."e yönelik olarak gerekçeli kararı içerir tebligatın adresinde sürekli olarak ayrıldığının ve yönetici tarafından da imzadan imtina edildiğinin belirtilmesi nedeni ile 08.05.2019 tarihinde iade edildiği, sonrasında MERNİS adresine çıkartılan tebligatın ise tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina nedeni ile 23.05.2019 tarihinde Tebligat Kanunu 21/2 maddesi uyarınca mahalle muhtarına bırakılarak, kapısına 2 nolu haber kağıdının yapıştırılmak sureti ile tebliğ edildiğine dair şerhi içerir tebligat parçasının dosya içerisinde bulunduğu görülmüştür.
Gerekçeli kararın Cumhuriyet savcısınca görüldüsünün yapıldığına dair bir belge veya bilginin gerek fiziken gerekse UYAP sistemi safahat/işlem bilgilerinde bulunmadığı görülmüştür.
12.07.2019 tarihli kesinleşme şerhi ile 31.05.2019 tarihinde itiraz edilmediğinden kesinleştiği bildirilen kararın Bakanlık Muhabere Bürosu aracılığı ile Adalet Bakanlığı Ceza İşler Genel Müdürlüğüne gönderilmesine müteakip hukuka aykırılık yönünden Kanun Yararına Bozma Bürosunca değerlendirilmesinin uygun görülmesi üzerine, 09.09.2019 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca “faşizme karşı omuz omuza, direne direne kazanacağız şeklinde sözlerle alkışlı protestoda bulundukları, eylemlerine duruşma süresince devam ettiklerin iddia edildiği, mahkeme heyetine yönelik olarak sarf edilen sözlerin eleştiri sınırını aştığı, kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu, olay tutanağı ve güvenlik kamera görüntülerine göre kovuşturma başlatılması için yeterli şüphe bulunduğunun anlaşılması karşısında; şüphelilerin eyleminin sübutu halinde TCK"nın 125/5. maddesinde düzenlenen “Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret” suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin delillerin yapılacak yargılama sonunda mahkemesince saptanması gerektiği gözetilmeden, “şüphelilerin belirtilen sloganlara katıldıklarına ilişkin delil bulunmaması” ve “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yargı organının üstünlüğü ve tarafsızlığını korumak amacıyla ifade hakkı özgürlüğüne sınırlama getirilebileceğini kabul etmiştir. Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken aşağılayıcı saldırılara karşı korunmaları zorunludur. Ancak bununla birlikte kendilerine karşı eylem ve sözlere daha fazla hoş görü göstermeleri gerekir” şeklinde dosya içeriğine uygun olmayan gerekçelerle son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına karar vermiştir." gerekçesi ile kesinleşen kararın kanun yararına bozulması" hususunda alınan görüş kapsamında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 15.11.2019 tarihli talebi ile kesinleşen kararın kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşılmıştır.
III-KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNE İLİŞKİN UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI:
Şüpheliler hakkında verilen son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına dair kararın usul ve kanuna uygun olup olmadığına ilişkin ise de, talep konusu kararın yukarıda yer verilen gerekçe ile kanun yararına bozma yasa yoluna konu olup olamayacağının ön sorun olarak tartışılması gerekmektedir.
IV-HUKUKSAL DEĞERLENDİRME;
Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.
Ayrıntıları, 14.11.1977 tarih, 3-2 sayılı içtihadı birleştirme kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen istikrar kazanmış kararlarında (03.04.2012 tarih 2011/10-438 - 2012/141 sy. 10.05.2011 tarih 6-80-90 sy. 14.12.2010 tarih 4-210-259 sy. 15.06.2010 tarih 9-117-146 sy. 23.06.2009 tarih 9-30-177 sy. gibi) açıklandığı üzere: 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde, olağanüstü ve istisnai bir kanun yolu olarak düzenlenen kanun yararına bozma ile; hakim ya da mahkemelerce verilen ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar yahut hükümlerdeki gerek maddi gerekse usule ilişkin hukuka aykırılıkların hem ilgilisi hem de toplum açısından giderilmesi ile ülkede uygulama birliğinin sağlanması amaçlanmaktadır. Ancak kesin kararlara karşı kabul edilmesi nedeniyle bu amaçlara hizmet etmeyen, sadece yapılan uygulamanın hatalı olduğunun tespiti ile yetinilmesi sonucunu doğuran hukuka aykırılıkların bu yolla çözülmesinde kanun yararı olmadığı gibi bu uygulamanın kesin hükmün otoritesini sarsacağı da açıktır.
Aynı nedenlerle olağan yasa yollarına göre, kapsamının dar ve sınırlı olması, hukuka aykırılığın, davanın özüne ve cezaya esaslı bir şekilde etki etmesi, tüm hukuka aykırılıkların bir defada giderilmesi gerekmektedir.
Hakim ya da mahkeme tarafından değiştirilmesi, geri alınması her zaman mümkün olan kararlarda yasanın aradığı kesinlikten bahsedilemez.
Ciddi boyuta ulaşmayan, maddi meseleye ilişkin olan, hakimin kanaat ve takdir yetkisi kapsamında kalan hususlar ile infaz aşamasında, soruşturma ya da kovuşturma safhasında alınacak bir kararla giderilebilecek nitelikte olanlar gibi başka bir yol ve yöntemle giderilmesi mümkün olan hukuka aykırılıkların kanun yararına bozma konusu olamayacağı kabul edilmektedir.
Ancak ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 25.10.1993 tarih 260/281 sayılı kararında da açıklandığı üzere; olaya ilişkin deliller toplanıp değerlendirilmişse, delil takdiri yapılarak verilen bu karar aleyhine noksan kovuşturma yapıldığından ya da takdirinde yanılgıya düşüldüğünden bahisle kanun yararına bozmaya gidilemez.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/37 esasına kayden görülen ve kamuoyunca da takip edilen bir davanın 01.04.2016 tarihli duruşması sırasında yargılamanın kapalı yapılması ve duruşma salonunun fiziki koşulları gözetilerek duruşma salonuna alınmayan aralarında avukatlar, milletvekilleri ve sanık yakınlarının bulunduğu belirtilen 100-150 kişilik bir grubun, adliye binası mahkemeler katında toplanarak duruşma bitene kadar belirli aralıklar ile yukarıda yer verilen sloganları atarak ve alkışlar ile ilerleyerek durumu protesto etmekten ibaret eylemlerinin, toplanıp karar yerinde tartışılan deliller ve hukuki düzenlemeler muvacehesinde 5237 sayılı TCK"nın 301/3 maddesi anlamında eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları mahiyetinde olduğu, ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı ve suç oluşturmadığı gerekçesi ile şüpheliler hakkında son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına karar verildiğinin anlaşılması karşısında; olaya ilişkin toplanıp değerlendirilen delillerin takdiri yapılarak verilen ve esas itibariyle de hukuka aykırılık içermeyen bu karar aleyhine delillerin takdirinde yanılgıya düşüldüğünden bahisle kanun yararına bozmaya gidilemeyeceğinden istemin reddine karar verilmiştir.
V-SONUÇ: Açıklanan sebeplerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği 15.11.2019 tarih ve 2019/110007 sayılı tebliğnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden, CMK"nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozma isteğinin REDDİNE, dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.