11. Hukuk Dairesi 2019/195 E. , 2019/7049 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesince bozmaya uyularak verilen 02/11/2017 tarih ve 2017/478-2017/1313 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesinin davacı vekili tarafından istenildiği ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili; müvekkilinin 1972 yılında davalıdan 20.000 TL değerinde 40 adet nama yazılı hisse senedi, merhum babasının da 100.000 TL karşılığında 200 adet hisse senedi aldığını, davalının bu hisse senetleri karşılığında 1973 yılında ilk temettü ödemesini yaptığını, bu tarihten sonra herhangi bir ödeme yapılmadığını, davalının daha sonra belirli tarihlerde sermaye artırımına gittiğini, bunun sonucu hissedarlara bir kısmı bedelli, bir kısmı ise bedelsiz hisse dağıtımı yapıldığını, davalıya yapılan başvuruda müvekkilinin davalının hissedarı olmasına rağmen hisse miktarının ısrarla belirtilmediğini, gönderilen ihtarnameye cevaben de sahibi olduğu hisse adedi ile toplam temettü alacağının ne kadar olduğunun bildirilmediğini, müvekkilinin SPK uyarınca elinde bulunan hisse senetlerini davalıya teslim ettiğini ve davalı tarafından müvekkili adına yatırım hesabı açıldığını ileri sürerek müvekkili ve merhum babasına ait hisse senetlerinin bedelsiz dağıtılan hisse senetleri de dahil olmak üzere dava tarihi itibariyle miktarının ve bugüne kadar kendisine ödenmemiş bulunan kar paylarının tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; yetki, aktif husumet ve zaman aşımı itirazında bulunarak davalı ve murisinin hisse senetleri ile 2012 yılına kadar işlem yaptırmadığını, 21.12.2012 tarihinde hisse senetlerini değişim ve bedelsiz sermaye artırım işlemlerini tamamlatmak üzere müvekkiline verdiklerini, işlemlerin tamamlanarak kaydileştirilmesi sonrasında 21.02.2013 tarihinde temettü ödemeleri yapıldığını, talebi üzerinde 10.12.2012 tarihine bilgi yazısı verildiğini, sermaye artırımlarının nominal tutardan yapıldığını ve hesaplamaların da nominal değerlerden yapıldığını, davacının 20.000 eski TL nominal değerindeki hisse senetlerinin değişimi sonrası bedelsiz hakları ilave edildiğinde 79.44 TL nominal değere ulaştığını, murisine ait hisse senetleri 4 paya bölünerek 1 pay 19.86 TL eşine, 3. pay 59.58 TL davacıya paylaştırıldığını, davacıya ait toplam hisse senetleri toplam nominal değerinin 77.78 TL olduğunu, senetlere ait temettü haklarının 21.02.2013 tarihinde müşteri hesaplarına aktarıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya göre; davanın maddi vakıanın tespitine yönelik olduğu, aynı talebin eda davasıyla yerine getirilmesinin mümkün olduğu, 6100 sayılı HMK’nın 109-(2) fıkrasının 01/4/2015 tarihinde 6644 sayılı Kanunun 4. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığı, eda davası açılması mümkün olan hallerde tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gereçesiyle davanın 6100 sayılı HMK’nın 106/2-3 maddesi uyarınca hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-) Dava, davacıya ve davacının müteveffa babasına ait hisse senetlerinin ve ödenmemiş kar paylarının tespiti istemine ilişkin olup mahkemece, hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, dava dilekçesinde müteveffa babasına ait hisse senetlerinin ve kar paylarının da tespitini talep etmiş olup dava dilekçesi ekindeki 15.10.2012 tarihli mirasçılık belgesinin incelenmesinde davacının tek başına mirasçı olmadığı anlaşılmakla, 4721 sayılı TMK’nın 640. maddesine göre birden çok mirasçı bulunması hâlinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana geleceği, mirasçıların terekeye elbirliğiyle sahip olacakları, sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf edecekleri ve TMK’nın 702/1. maddesinde ise elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp her birinin hakkının, ortaklığa giren malların tamamına yaygın olduğu düzenlenmiştir. Anılan hükümlere göre miras ortaklığı mirasın tümü üzerinde söz konusu olduğundan, tereke payları ayrılmaksızın ortaklığa dahil olan mirasçılara aittir. Tereke üzerinde ortaklık devam ettiği sürece, mirasçıların somut ve bağımsız payları mevcut değildir. TMK’nın 640. maddesine göre, mirasçılar arasında iştirak halinde mülkiyet hükümleri geçerli olup, mirasçılar tereke üzerinde ancak oybirliği ile tasarruf edebileceklerinden davanın, diğer mirasçıların muvafakatlarının sağlanması veya TMK"nın 640/3 madde ve fıkrası uyarınca yetkili mahkemece terekeye temsilci tayin ettirilmesi suretiyle görülmesi gerekir. İştirak halindeki terekeye dahil bir hakka dayanarak mirasçılardan birinin sadece kendi payına yönelik olarak açtığı dava ise dinlenilemez. Bu durumda mahkemece, anılan hususlar nazara alınarak davacının aktif dava ehliyeti konusunda bir değerlendirme yapılmaksızın ve TMK’nın 644. maddesi uyarınca mülkiyetin müşterek mülkiyete dönüştürülüp dönüştürülmediği de araştırılmaksızın uyuşmazlığın esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, re’sen bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle hükmün re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 11/11/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.