14. Hukuk Dairesi 2016/7231 E. , 2019/1846 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı tarafından, davalı aleyhine 22.11.2011 gününde verilen dilekçe ile tazminat talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 03.02.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, davalı taş ocağı işletmesinden çıkan toz bulutlarının taşınmazı üzerindeki meyve ağaçlarına zarar verdiğini ve verim kaybı olduğunu belirterek maddi zararlarının tazminini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
TMK m. 683 deki "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nin "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Taşınmaz malikinin katlanma yükümlülüğü tamamen mülkiyetin içeriğinden doğmaktadır. Mülkiyet geniş haklar, buna bağlı yetkilerin yanında, söz konusu ödevlerle birlikte bir bütündür. Anayasanın 35. maddesinde de mülkiyet hakkının kamu yararına sınırlandırılabileceği ve mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı kullanılamayacağı öngörülmüştür.
Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir.
Somut olaya gelince, davacı dava açmadan önce Yeşilyurt Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/28 ve 2011/32 Değişik İş sayılı dosyalarında tespit yaptırmıştır. 04.10.2011 ve 10.10.2011 tarihli tespit bilirkişi raporlarında, üzüm bağlarında % 50 zarar oluştuğu, ancak taş ocağından kalkan toz tabakasının üzüm bağına gelme olasılığının az olduğu bildirilmiştir.
Mahkemece yapılan keşifte hazır bulunan meteoroloji mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen 10.01.2014 tarihli raporda, taş ocağından çıkan tozların özellikle Kuzey-Kuzeydoğu yönlerinden esen rüzgarlarla dava konusu taşınmaza taşınmasının mümkün olacağı, ziraat mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen 17.01.2014 tarihli raporda, üzüm bağları ve tarla ziraatı bitkileri üzerindeki toz tabakalarının olumsuz etkisi nedeni ile davacının uğradığı ürün kaybı zararının % 100 olduğu belirtilmiştir. Mahkemece ikinci defa yapılan keşif sonrası ziraat mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen 05.01.2016 tarihli raporda davalı taş ocağının dava konusu üzüm bağının kuzeyinde yer almakta olduğunu, kuzeyden ise bağın bulunduğu yöne rüzgar esmediği, bu nedenle bağın üzerine gelen toz partiküllerinin dava konusu taş ocağından değil çevrede bulunan taş ocaklarından gelmekte olduğu, bu yöne yakın olan kuzeydoğu yönünden etkilense bile, bu yönden Kasım ve Aralık aylarında rüzgar estiğinden bağın kış dinlenmesi döneminde olması nedeniyle herhangi bir zararın olmayacağını vurgulanmıştır.
Tespit raporu ile hükme esas alınan raporlar arasında çelişki mevcut olup bu çelişki giderilmeden davanın karara bağlandığı görülmektedir. Mahkemece bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla; mahkemece, mahallinde yeniden keşif yapılarak üç kişiden oluşacak uzman bilirkişi kurulundan çelişkileri giderecek ve tarafların itirazlarını karşılayacak şekilde rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de; dava, davalı şirkete yöneltildiği halde karar başlığında şirket temsilcisinin gösterilmiş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda yazılı nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.03.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.