Esas No: 2019/6996
Karar No: 2020/1726
Karar Tarihi: 05.03.2020
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2019/6996 Esas 2020/1726 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, Silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Anayasayı ihlal, Anayasayı ihlal suçuna yardım etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyan
Hüküm : 1-Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında: Ceza verilmesine yer olmadığına,
2-Sanık ... hakkında: Beraat,
3-Sanıklar ... ve ... hakkında:
a)Anayasayı ihlal suçuna yardım etme suçundan: TCK’nın 37/1 maddesi delaleti ile 309/1, 39, 62/1, 53, 58/9, 63 ve 3713 sayılı Kanunun 5/1 maddeleri gereğince ayrı ayrı mahkumiyet,
b)Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, Silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından; hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4-Sanıklar ..., ...,..., ..., ..., ... ve ... hakkında:
a)TCK’nın 37/1 maddesi delaleti ile 309/1, 62/1, 53, 58/9, 63 ve 3713 sayılı Kanunun 5/1 maddeleri gereğince ayrı ayrı mahkumiyet,
b)Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, Silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından; hüküm kurulmasına yer olmadığına
5-Sanıklar ..., ... ve... hakkında:
a)TCK’nın 37/1 maddesi delaleti ile 309/1, 53, 58/9, 63 ve 3713 sayılı Kanunun 5/1 maddeleri gereğince ayrı ayrı mahkumiyet,
b)Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, Silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme,
Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükumetine karşı silahlı isyan suçlarından; hüküm kurulmasına yer olmadığına;
ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararlarına yönelik istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddi
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre yapılan temyiz incelemesi sonunda dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Temyiz edenin sıfatı bakımından 477 sayılı Kanun ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkındaki 698 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Başbakanlık kurumuna yapılacak tüm atıfların Cumhurbaşkanlığı kurumuna yapılacağı göz önünde bulundurulmuştur.
I-Bir kısım sanıklar ve müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi doğrultusunda, İlk Derece ve Bölge Adliye Mahkemelerinde savunmaya yeterli süre ve kolaylık sağlanarak bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması ve temyiz denetiminde de yazılı savunmanın sınırsız şekilde kullanılabilme olanağının bulunması karşısında, savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından, 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanunun 94. maddesi ile değişik CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren REDDİNE,
II) 1) CMK 237/1 maddesi gereğince, mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesinde kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler. Silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme ve terör örgütüne yardım etme suçları kamu barışına karşı işlenen suçlardan olup, bu suçların dolaylı mağduru toplumu oluşturan bütün bireyler olmakla birlikte, Ceza Genel Kurulunun 11.04.2000 gün 65-69, 22.10.2001 gün 234/366, 04.07.2006 gün 127-180, 03.05.2011 gün 155/80 ve 05.06.2012 gün 1/519-224 sayılı kararlarında vurgulandığı üzere; davaya katılabilmek için "suçtan zarar görme"nin gerektiği, bu kavram yasada açıkça tanımlanmamış ise de, yerleşik uygulamaya göre "suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali" olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak dolaylı veya olası zararların davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir.
Bu bakımdan sanıklara yüklenen suçların niteliği itibariyle suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen ve bu nedenle de davaya katılma hakkı bulunmayan ... ve Maliye hazinesinin tüm suçlardan; Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyan ve Anayasayı ihlal suçu suçları dışındaki; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı/Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık’ın ise Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı isyan, Anayasayı ihlal ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek dışındaki diğer suçlardan davaya katılmalarına ilişkin verilen karar hukuki değerden yoksun olup temyize hak vermeyeceğinden katılan ... ve Maliye Hazinesinin tüm suçlara yönelik, diğer katılan vekillerinin ise yukarıda belirtilen suçlar dışındaki suçlar yönünden temyiz taleplerinin CMK"nın 296/1. maddesi gereğince REDDİNE,
2)Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında ceza verilmesine yer olmadığına; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında ise hüküm kurulmasına yer olmadığına ilişkin hükümler bakımından;
Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme (silahlı terör örgütü üyeliği) suçunun somut dosyada geçitli suç olduğu kabul edilerek bu suçtan verilen kararlar inceleme dışı bırakılmakla;
a)Hüküm kurulmasına yer olmadığına dair kararlar CMK"nın 223. maddesine göre hüküm niteliğinde olmayıp, temyizi kabil kararlar mahiyetinde öngörülmediğinden,
b)Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme(silahlı terör örgütü üyeliği) suçu haricinde diğer suçlardan ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesince verilen hükümlere karşı yapılan istinaf başvurusunun, bölge adliye mahkemesince esastan reddedilmesine nazaran CMK"nın 286/2-h maddesi uyarınca kesin olup temyizi mümkün olmadığından; bu hükümlere yönelik sanıklar ve müdafileri ile katılanlar T.C. Cumhurbaşkanlığı (...) ve ... vekillerinin temyiz istemlerinin CMK 296/1. maddesi gereğince REDDİNE,
III-Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında Anayasayı İhlal, sanık ... ve ... hakkında Anayasayı ihlal suçuna yardım etme suçundan verilen mahkumiyet hükümleri ile sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne
üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Anayasayı ihlal suçlarından verilen beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Temyiz istemlerinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Ayrıntıları Dairenin 22.03.2019 tarih 2018/7103 Esas, 2019/1953 sayılı kararında açıklandığı üzere:
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçunun maddi unsuru/tipik eylem, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir.
Suçun bu amaçla kurulmuş bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesi, korunan amaçlara matuf fiillerin elverişliliğinin değerlendirilmesi bakımından önem taşımakta ise de, bu husus suçun unsuru değildir.
Suç, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak, bu düzen yerine başka bir düzen getirmek veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemek amacına matuf doğrudan genel kast ile işlenebilen bir suçtur.
Suç tanımında belirtilen amaçları gerçekleştirmeye yönelik bir fiil işlenmesi hususunda iştirak iradeleri bulunan sanıklar hakkında Türk Ceza Kanununun 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu yönünden iştirakin her şeklinin uygulanması mümkündür.
Suça iştirakten söz edebilmek için amaca yönelik bir fiil işleme hususunda iştirak iradelerini ortaya koyan kişilerin hepsinin bu amaçla kurulmuş bir örgütün üyesi olması da gerekmez.
15 Temmuz 2016 günü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000"in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74"ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000"e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4"ü asker, 63"ü polis ve 183"ü sivil olmak üzere toplam 250"den fazla kişi şehit edilmiş, 23"ü asker, 154"ü polis ve 2.558"i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
Somut darbe teşebbüsü, TCK"nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylemler vasfını aşarak, Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve
başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle örgütsel koordinasyon veya iştirak iradesi gereğince ve iş bölümü doğrultusunda bulundukları mahal ve konumlarına uygun, amaca hizmet eden ve katkı sunan icrai harekette bulunanların, icra aşamasına geçerek amaç suç yönünden somutlaştığında ve elverişliliğinde tartışma bulunmayan bu fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurdukları gözetilerek TCK"nın 37. maddesi kapsamında "doğrudan fail" olduklarının kabulünde zorunluluk vardır.
Mensup olduğu örgütle kurduğu bağ nedeniyle örgütsel faaliyet kapsamında işlenen Anayasayı ihlal suçuna ilişkin planlama, hazırlık ve icra organizasyonundan haberdar olmak suretiyle darbeye teşebbüs suçunu sevk ve idare edenler tarafından verilen emirleri/görevleri kabullenerek ülke çapındaki icra hareketleriyle illi bir değer taşıyan icra hareketlerini gerçekleştirenlerin ya da görev paylaşımı bağlamında henüz sırası gelmemiş icra hareketleri için gerekli hazırlıkları yapanların bu suç yönünden müşterek fail olarak sorumlu tutulmaları gerekmektedir.
Doğrudan kanuni tanımda öngörülen cebir ve şiddet içeren icrai hareket niteliğinde olmayan, somut zarar tehlikesinin gerçekleşmesini sağlayacak biçimde -faillerle birlikte- fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurmalarını temin edecek fonksiyonel bir mahiyet taşımayan, suç organizasyonu içinde bir iş bölümünün gereği olarak görevlendirilmeleri nedeniyle ika edildiği kanıtlanamayan ancak suçun icrasına başlanmasından sonra katılma iradesini açıkça ortaya koyan, zaman, nitelik ve yakın zarar tehlikesine yaptığı katkı itibariyle bütün olarak darbenin icrasını kolaylaştırmaya yönelen hareketleri gerçekleştiren sanıkların eylemlerinin, 5237 sayılı TCK’nın 309/1 ve 39/2-c maddeleri kapsamında Anayasayı ihlale teşebbüs suçuna yardım etmek suçunu oluşturacağı gözetilmeli, hukuki durumları buna göre tespit edilmelidir.
TCK"nın 309. maddesinde düzenlenen suç bir somut tehlike suçu olduğundan suçun oluşması için ayrıca bir neticenin gerçekleşmesi aranmamaktadır. Bu itibarla sanığın amaca matuf eylemi ve/veya işlediği elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekli ve yeterlidir. Suça teşebbüsün kabulü için aranan elverişli vasıtalarla cebri eylemlere başlanıp başlanmadığı araştırılırken ve vasıtanın elverişliliği takdir edilirken tek tek yapılan eylemlerle amaçlanan hedefler arasında doğrudan doğruya bağ kurmak yoluna gidilemez. Ancak her halükarda ülke genelinde gerçekleştirilmek istenen amaca matuf cebri/icrai fiilin, sanığın bulunduğu mahalde/sorumluluk sahasında da doğrudan doğruya ya da araç suçlar yönünden icrasına başlanması aranmalıdır. Sanığın bu icrai fiile yine icrai bir hareketle katılması mümkün olduğu gibi garantörlük yükümlülüğünü ihmal etmek suretiyle de iştirak edebileceği görülmektedir.
Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur (1982 Anayasasının 137/2, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 24/3. maddesi). Askeri hizmete müteallik hususlarda verilen emir bir suç teşkil ederse bu suçun işlenmesinden emri veren mesuldür. Ancak
amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadını ihtiva eden bir fiile müteallik olduğu kendisince malum ise, maduna da faili müşterek cezası verilir(1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu 41/3-B).
Ancak konusu suç teşkil eden emirlerin yerine getirilmesi bakımından hata hali ile karşılaşılabilir. Bu durumun iki şekilde karşımıza çıkması mümkündür. Nitekim emri yerine getiren verilen emir üzerine işlediği fiilin haksızlık teşkil ettiğinin bilincinde olmayabilir ya da emrin yerine getirilmesinde öngörülen hukuka uygunluk sebeplerinin tüm şartlarının gerçekleştiğini düşünebilir. İlk halde TCK"nın 30/4. maddesinde yer alan haksızlık hatası, ikinci halde ise TCK"nın 30/1. maddesinde yer alan hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında hata söz konusu olacaktır.
Hata (yanılma); Genel olarak kişinin tasavvuru zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi, normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şey olduğundan farklı bir biçimde algılanması halinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi halinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası bir algılama hatası olduğu halde; yasak hatası bir değerlendirme hatasıdır(Koca, Üzülmez TCK. Genel Hükümler-7. bası 239. sayfa).
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır.
Suçun maddi unsurlarında (TCK.30/1), suçun nitelikli hallerinde (mad.30/2), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (mad.30/1-3) hata halleri kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (mad.30/3) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (mad.30/4) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir(mad.27/1).
Yargıtay eski uygulamalarında haksızlık yanılgısını kast kapsamında ele alarak çözüm yoluna gitmiştir. (CGK. 24.12.1996, E:1996/8-286, K: 1996/296) Doktrin ve uygulamadaki bu görüş 2003 tarihli TCK. tasarısına da aynen yansıyarak "kanunun bağlayıcılığı" başlığını taşıyan 2. maddesi "ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz" şeklinde bir düzenleme ihtiva etmekteydi. Yine aynı etkiyle tasarıda "hata" başlığını taşıyan 23. maddesinde "fiili hata" ifadesi kullanılmıştır.
Suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı):
TCK"nın 30/1. maddesinde “suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı” belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi halinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
Unsur yanılgısı, içerik itibariyle somut olayda suçun maddi unsurlarına ilişkin konulardaki bilgisizliği, eksik veya yanlış tasavvuru ifade etmektedir. Failin somut olaya ilişkin tasavvuru gerçekle bağdaşmamaktadır. Buna karşılık, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlardan birisinin varlığı hakkında düşülen şüphe, emin olmama hali hata değildir. Aksine olası kastın veya bilinçli taksirin varlığını gösterir (Koca, Üzülmez age.s.241). Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı
tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur (Göktürk, Haksızlık Yanılgısının Ceza Sorumluluğuna Etkisi, Seçkin Yayınları, 2017 baskı).
Unsur yanılgısında kısacası, fail somut olayda ne yaptığının bilincinde değildir. Somut olayın gerçekleşme koşullarında yanılmaktadır. Failin iradesi suçun yasal tanımında yer alan unsurların gerçekleşmesine yönelik değildir. Esasen unsur yanılgısında kaçınabilirlik önemli değildir. Zira her iki halinde kastı bertaraf edici etkisi bulunmaktadır.
Unsur yanılgısının haksızlık yanılgısından farkı ise fail suçun yasal tanımında yer alan maddi unsurların somut olayda gerçekleştiğinin bilincindedir. Fail somut olayda ne yaptığını bilmekte, fakat davranışının hukuka aykırılığında yanılmaktadır. Bu nedenle haksızlık yanılgısının tipiklik üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. Failin kastını ortadan kaldırmaz. Fiil kasten icra edilen haksızlık olma özelliğini muhafaza eder. Dolayısıyla unsur yanılgısından farklı olarak haksızlık yanılgısı, failin kastını bertaraf ederek taksirli işlenen suçtan sorumlu tutulması sonucunu doğurmaz. Fail somut olayda kasten hareket etmesine rağmen fiilin bir haksızlık teşkil ettiğini bilmeyebilir. Bu nedenle ne kastı ne de fiili bertaraf edici değildir. Sadece kusur üzerinde etkilidir. Haksızlık yanılgısı kaçınılmaz ise failin kasta dayalı kusuru tamamen ortadan kalkar ve faile kasten işlediği suçun cezası verilmez; buna karşılık yanılgı kaçınılabilir ise fail kasten işlediği suçtan sorumludur. Ancak, yanılgının kusur üzerindeki etkisine göre cezada indirim yapılması gerekmektedir. (Göktürk, age. s:76,77)
Suçun maddi unsurları içerisine; suçun konusu, fail, mağdur, fiil, netice ve nedensellik bağı girmektedir.
Suçun oluşması için failin bu unsurları bilerek hareket etmesi şarttır. Bilgisizlik veya yanlış tasavvur, (unsur yanılgısı) failin kastını kaldırır.
Hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında hata:
Hukuka uygunluk hallerinin maddi şartlarında hatanın, kast kapsamında mı, yoksa kusur kapsamında mı değerlendirilmesi gerektiği doktrinde tartışmalı olup bu konuda birçok teori ortaya atılmış ise de, ceza kanunumuzdaki düzenleme katı kusur teorisine göre çözümlenmesi gerekmektedir.
TCK"nın 30/3. maddesinde; "ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ilişkin koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi bu hatasından yararlanır." denilerek, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu etkileyen haller birlikte düzenlenmiştir. Hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarındaki hatayı bu kapsamda değerlendirmek gerekecektir.
Bölge Adliye ve İlk Derece Mahkemelerince sübutu kabul edilen somut olay ve bu çerçevede yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesine gelince:
Dosya kapsamı, olayın boyut ve niteliği nazara alındığında darbe girişimi organizasyonun daha önceden kararlaştırılan bir plan dahilinde ve çeşitli görev taksimatları yapılarak planlandığı, bu kapsamda Lüleburgaz’da konuşlu 65. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’na da İstanbul’da yapılacak eylemleri
destekleme görevinin verildiği, olay günü 65. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığında meydana gelen olaylara bakıldığında ise saat 23.00 sıralarında birinci darbe bildirisinin tugaya ulaştığı, sözde koktod uygulamasının hemen hayata geçirilerek birlik komutanları ve personelin kışlaya çağrıldığı, 2. tabur ve ona eklenen topçu taburu birliklerinin hazırlıklara başladığı, izinde bulunan tugay komutanının iznini keserek kışlaya geldiği ve hazırlıkları denetlediği, 04.32 sıralarında 2. taburun kışladan çıktığı, bir müddet sonra önü halk, Cumhuriyet savcısı, ilçe mülki amiri ve kolluk kuvvetleri tarafından kesilerek tabur komutanının gözaltına alınması neticesinde taburun geri gönderildiği, bu arada 05.15 sıralarında tugayda konuşlu 1. taburdan birliklerin kışladan çıkış yaptığı ve fakat 05.21 sıralarında kışlaya geri döndüğü somut olayda;
1-Sanıklar ..., ... ve ... hakkında Anayasayı İhlal, sanık ... hakkında Anayasayı ihlal suçuna yardım suçundan verilen mahkumiyet hükümleri ile sanık ... hakkında Anayasayı İhlal, Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, Silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme suçlarından verilen beraat hükümleri bakımından;
Sanıklardan ...’ın Lüleburgaz’da konuşlu ve 5. Kolordu komutanlığına bağlı 65. Mekanize Piyade Tugayı Komutanı olduğu, 01.07.2016 - 23.07.2016 tarihleri arasında izinli olmasına rağmen olay günü iznini keserek tugay komutanlığına geldiği, olay tarihinden önce mayıs-haziran aylarında darbe girişimini organize eden kişilerle toplantı gerçekleştirdikleri yine bu kişilerden bir kısmı ve onlarla ilintili kişilerle daha sonra telefon görüşmelerinde bulunduğu, sanığın darbeye teşebbüs edenlerce koordinasyon ve iletişim için kullanılan "Yurtta sulh" isimli WhatsApp grubuna eklendiği, bu gurupta "Lüleburgaz"dan bir Taburu gönderiyorum. Bir tank Taburu da hazırlanıyor.", "Bir taburla da kışla emniyeti ve Lüleburgaz da muhtemelen olaylara karşı tutuyorum" , "Lüleburgaz çıkışında polis barikat kurmuş bizimkiler çatışmaya girebilir. " , "Benim Lüleburgaz dan gönderdiğim tabur polis barikatını aşamadı. Polisler tabur komutanını tutuklamış", "Bir tane tabur komutanına kor. K. Müdahale etti. Çıkmıyorum diyor. Bu durumda diğerinin komutan vekili bu işi beceremez. Hiç çıkamaz.", ‘Kacalim mi’ şeklinde mesajlardan da görüleceği üzere İstanbul’daki darbecileri desteklemek ve takviye amacı ile birlikleri çıkardığını, kendi bölgesindeki olaylara ilişkin bilgileri aktaran mesajlar gönderdiği, hts kayıtlarına göre de darbe girişimi kapsamında etkin rol oynayan kişilerle görüşmelerine devam ettiği,sanığın kanunsuz sözde sıkıyönetim bildiri ve emirleri doğrultusunda hareket ettiği, sözde sıkıyönetim bildirisi ekinde gönderilen atama listesinde 65. Mekanize Piyade Tugay Komutanı olarak isminin geçtiği, kendisine 5. Kolordu Komutanlığının darbe direktiflerine uyulmaması emri iletilmesine rağmen bu direktife uymadığı gibi belli bir saatten sonra da sanığın telefonlara çıkmadığı, saat: 04.32 sularında Yarbay ... komutasındaki 2. taburun kışladan çıkış emrini verdiği, öncesinde bu taburu 02.30 sıralarında Pamir Kışlasına giderek hazırlıklarını denetlediği, gönderilen mesajlara kayıtsız kalarak devam ettiği, 5. Kolordu Komutanlığı ile irtibatı kestiği,
sözde KOKTOD adı altında kanunsuz emir vererek birliği kışla dışına çıkarttığı, kanunsuz emir niteliğinde olduğunu bildiği sözde sıkıyönetim emrine uygun hareket ederek eylemlerde bulunduğu,
Sanıklardan ...’ın, 65. Mekanize Piyade Tugayında Harekat Eğitim Şube Müdürü olup olay tarihinde ise kurmay başkanlığına vekâlet ettiği, kendisine sıkı yönetim direktifine uyulmaması ve Kolordudan gelecek emir haricinde işlem yapılmaması iletilmesine ve hiç bir birliğe KOKTOD teşkilatlanmasına geçilmesi, kışladan çıkış yapılması yönünde emir verilmemesine rağmen sanık tarafından sözde koktod emri geldiği belirtilerek eylemlere geçilmiş ve birlik komutanları ve askeri personel kışlaya çağrılarak KOKTOD kuruluşlarının hazırlanıp emir beklenmesi yönünde emir verdiği 1. Tabur komutanı vekili sanıklardan ...’a 2. Tabura bir Bölük vermeye hazır ol emri verdiği, 2. Tabur komutanı ...’e de taburunu hazırlayıp sözde KOKTOD planı kapsamında İstanbul’a gitmesi yönünde emir verdiği, Koktod planı kapsamında görevi bulunmayan tank taburuna da emir verdiği ancak ısrarına rağmen tank taburu komutanın bu emri yerine getirmediği, birlikler arasında tüm gece koordinasyonu sağladığı, Kolordu Komutanı Korgeneral ..."ın, ... emir ve komutasındaki kışladan çıkış yapan 2. Tabur birliğinin geri çağrılması konusunda doğrudan emrini yerine getirmediği gibi saat 04.32’de çıkış yapan ve önünün kesildiği sanık tarafından bilinen 2.Tabura destek ve eklenmek üzere sanık ... komutasındaki 1. Mekanize Piyade Taburundan gönderilen birliğe çıkış emri verdiği, bu birliğin kısa bir süre sonra geri dönmesi üzerine de birlik komutanı ...’a yeniden çıkması konusunda baskı yaptığı ancak başarılı olamadığı, yapılan koordinasyon, intikal, dönüş ve yaşanan gelişmeler hakkında hareket merkezine bildirilmediği gibi kolordu komutanlığına da bilgi verilmediği,tugay komutanı ...’ın kanunsuz olan emirlerini kışla içerisinde yerine getirdiği, bu şekilde tabur içerisinde darbe girişimini takviyeye yönelik olarak koordinasyon görevi yaptığı,
Sanıklardan ...’in, 65. Mekanize Piyade Tugayında 2. Mekanize Piyade Taburunda Tabur Komutanı olarak görev yaptığı, olayın bir gün öncesinde İstanbul’da bulunmakta olup darbe koordinasyon toplantısı gerçekleştirenlerden bir kısmı ile irtibat halinde olduğu, olay günü 04.32 de kışladan çıkış yapan 2.Taburun hazırlıklarını koordine ettiği ve bu taburun başında çıkış yaptığı,kışlalardan çıkış yapılmamasına ilişkin tüm emir ve uyarılara rağmen, kanunsuz olduğunu bildiği çıkış emrini icra ettiği, 5. Kolordu Komutanlığınca aranmasına rağmen telefonu yüzüne kapattığı, daha sonrasında gerçekleşen aramayı ise yine reddediği, dönmesi konusunda mesaj gönderilmesine rağmen buna da uymadığı, komutası altındaki 2. Tabura topçu taburundan eklenen ... komutasındaki birliğin geriye döndüğü sırada ...’ın 5. Kolordu Komutanın ‘kışla dışarısına hiç bir araç çıkmayacak’ şeklindeki emrini iletmesine rağmen ‘dönemezsin,yok öyle bir şey, sen benim emir komutamdasın’ dediği, ...’ın ‘ben döndüm’ şeklindeki cevabı üzerine de telefonu yüzüne kapattığı, saat 05.00 sıralarında tabur konvoyunun önü Başsavcı, Kaymakam, kolluk kuvvetleri ve vatandaşlar tarafından kapatılması üzerine yaptıkları işin yanlış olduğu, kışlalarına geri dönmeleri gerektiği, emrin kanunsuz olduğu, yönündeki uyarılara rağmen
‘önümüzü açın yoksa tanklarla ezer geçeriz, gerekirse ezer geçeriz, çekilmezseniz ateş de ederiz, askerin silahı var kötü şeyler olabilir,çekilmezseniz iyi olmaz, emir verirsem kötü şeyler olur, biz de ölmeye geldik vb.’ ifadelerle ısrarla gitmeye çalıştığı ancak bir ara fırsatı bulunarak gözaltına alındığı ve taburun geri döndürüldüğü, sanığın bu şekilde darbeyi gerçekleştirmek amacıyla İstanbul’a takviye görevi kapsamında birliğinin hazırlanmasını sağlayarak intikale başladığı, 5. Kolordu Komutanının açık emrine rağmen intikale devam ettiği, önü kesilip durdurulmasına rağmen hala ısrar ederek darbeye destek amacıyla çıkartılan birliklerin kanuna aykırı intikalleri için direndiği, engellemeye çalışan kişileri yukarıda yazıldığı üzere tehdit ettiği, bu şekilde belirtilen sanıkların ülke genelinde gerçekleşen ve hukuki anlamda tek eylem kabul edilen darbe teşebbüsüne iştirak ettikleri anlaşılmakla; sanıkların anayasayı ihlal suçundan cezalandırılmalarına yönelik mahkeme kabulünün yerinde olduğu,
Sanıklardan ...’nın, 65. Mekanize Tugay Komutanlığı bünyesinde Tugay Komutanı ..."ın emir astsubayı olduğu, 13.07.2016 - 30.07.2016 tarihleri arasında izne ayrılmasına rağmen 15.07.2016 günü akşam saatlerinde Lüleburgaz’a geri döndüğü, yine kendisi gibi iznini kesip Lüleburgaz’a dönen tugay komutanı ...’ı Çorlu’dan alıp tugaya getirdiği, olayın başından beri tugay komutanın yanında olduğu ve bütün gelişmelerden haberdar olmasına rağmen darbe organizasyonu içerisinde yer alan tugay komutanı ...’ın emir ve talimatlarını uyguladığı, korunması için gerekli tedbirleri aldırdığı, bu yönde emirler verdiği, tugay komutanına verilecek emirlere engel olunması amacıyla sabit telefonlardan gelen aramaya cevap vermediği gibi verilmesine de engel olduğu, FETÖ terör örgütü ile irtibatlı olduğuna dair ardışık arama analiz raporu da nazara alındığında eylemlerinin yardım kapsamında kaldığı hususunda isabetsizlik bulunmadığı,
Sanık ... hakkında üzerine atılı suçları işlediğine dair mahkumiyetini gerektirir her türlü şüpheden uzak somut, net, inandırıcı delil elde edilemediği ve suçları işlediğinin sabit olmadığı gerekçeleri gösterilerek verilen kararda bir isabetsizlik bulunmamakla;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı, beraat eden sanık ... bakımından ise üzerine atılı suçların sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması gerekçeleri gösterilerek açıklandığı anlaşılmakla; sanıklar ve müdafileri ile katılan T.C. Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi vekillerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının CMK’nın 302/1. maddesi gereğince reddiyle beraat ve mahkumiyetlere dair hükümlerin ONANMASINA,
2-Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında Anayasayı
ihlal suçundan sanık ... hakkında Anayasayı ihlal suçuna yardım suçundan verilen mahkumiyet hükümleri bakımından ise ;
a)Sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında Anayasayı ihlal suçundan kurulan hükümlerle ilgili olarak:
Sanıklar ..., ..., ... ve ... dışında örgütsel bağları kesin olarak ortaya konamayan sanıkların, icra hareketlerinden önce örgütsel organizasyon içinde yer alarak darbe girişiminden haberdar olduklarının, suç işleme karar ve iradesine katıldıklarının da kanıtlanamamış olmasına, sorumluluk alanı olan Lüleburgaz"da suçun icrai hareketi olarak nitelendirilebilecek başka bir olayın vuku bulmamasına, suç işleme merkezi olan İstanbul"a takviye kuvvet olarak götürülmesi planlanan 2. Tabur birliğine çeşitli kademelerde komuta etmek üzere harekâta katılıp birlikten çıkarak, birlik ve takımları sevk ve idare etmek suretiyle Lüleburgaz"dan İstanbul’a doğru intikal ettikleri sırada Cumhuriyet savcısı, mülki idare amiri, kolluk kuvvetleri ve vatandaşların aldıkları önlemler ve karşı koymaları nedeniyle yolun kesildiği bu nedenle intikalin başarılı olamayarak burada belli süre bekleyip Tabur komutanı ...’in gözaltına alınması sonrası geri döndürülerek teslim olduklarının, sanık ...’nun ise diğer sanıklardan farklı olarak kışladan çıkış yapmadığı ancak emrindeki Topçu Taburundan Yüzbaşı ... komutasındaki iki takımı, yasal bir KOKTOD kapsamında çıkarılmadığını, kanunsuz emir üzerine darbecileri desteklemek amacıyla çıkarıldığını bilmesine rağmen 5. Kolordu Komutanın kışladan çıkış yapılmaması emrini geç iletmesi suretiyle 2. Tabura eklediğinin, bu birliği geri dönmesine rağmen bir müddet kışla dışında beklettiğinin ancak ...’ın inisiyatif kullanarak kışlaya girdiğinin anlaşılmış olmasına ve mahkemenin de kabulünün bu yönde olmasına göre, sanıkların eylemlerinin elverişli nitelikteki icra hareketlerine katkı sunmakla birlikte, sundukları katkının tek başına vahamet arz etmediği gibi, fiilin işlenişi üzerinde müşterek hâkimiyet kurduklarından da bahsedilemeyeceğinden, emir ve eylemin suç teşkil ettiği açıkça belli olmasına rağmen, zarar tehlikesi bakımından illi bir değer taşıdığında kuşku bulunmayan eylemlerinin, işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak (TCK madde 39/2-c) suretiyle Anayasayı ihlal suçuna yardım etmek kapsamında kaldığının kabulü ile eylemlerinin niteliği, konum ve etkinlik dereceleri de gözetilerek kusurlu hareketleri ile orantılı, hakkaniyete uygun bir ceza tertip edilmesi gerektiği gözetilmeden delillerin hatalı değerlendirilmesi suretiyle TCK"nın madde 37. maddesi kapsamında doğrudan fail olduklarının kabulü ile yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
b)Sanık ... hakkında Anayasayı ihlal suçundan kurulan hükümle ilgili olarak:
Sanık ...’ın 65. Mekanize Piyade Tugayında 1. Mekanize Piyade Taburunda Tabur Komutan Vekili olarak görev yapmakta olup olay tarihinde görevi başında iken tugay komutanından aldığı emir üzerine 1. tabur olarak hazırlıklara başladığı, 5. Kolordu Komutanı ...’ın beyanından da anlaşılacağı üzere bir yayın organına bağlanarak ‘darbeyi bastırmak için ordu komutanının emri ile hareket edeceklerini, bölgelerinde duruma hakim olduklarını,
darbeye kalkışanların üniforma giymiş teröristler olduğunu, emir ile darbeyi bastırmak için harekete hazır olduklarını ve darbeyi bastırmak için birliklerini kullanacakları’ yönünde beyanda bulunduğu, bu yayının kışla içerisinde izlendiği, Tugay Kurmay Başkan Vekili ..."ın çıkış yapılması konusundaki emri üzerine 05.15 sıralarında daha önce çıkış yapan 2. tabura eklenmek üzere kışladan çıktığı ve 6 dakika sonra 05.21 sıralarında da kışlaya geri döndüğü, sanığın çıkış yaptıktan sonra ...’ın emri doğrultusunda, 2. tabura eklenmek üzere çıktığını 2. Tabur Komutanı ...’e bildirmek üzere 05.18 sıralarında aradığı, ulaşamaması üzerine sonraki en rütbeli şahıs olan ... ile görüştüğü, bu görüşmede ...’un ‘topçu taburundan eklenen birliğin geri döndüğü, taburun önünün mülki idari amir ve vatandaşlarca kesildiği, çıkışın kanunsuz olduğunun’ kendisine bildirilmesi üzerine 05.18 sıralarında geri dönüş yaparak 05.21’de de tekrar kışlaya girdiği, tanık beyanlarından sanığın hal ve tavırları itibariyle çıkış yapmadan önce ve çıkış yaptığı sırada, verilen emir konusunda tereddütlerinin olduğu, ... ile yaptığı konuşma sonrasında bu tereddüdün giderilmesi üzerine birliğine hemen döndüğü, nitekim sanığın dönüş esnasında ve sonrasında " Arkadaşlar bu işin içinde bir iş var, ben ne olduğunu anlamadım ne kendimi ne sizi yakarım çıkmıyorum, eğer beni tutuklayacaklarsa gelip tutuklasınlar." , " Ben bu kadar insanın vebalini alamam ben kimseyi götürmüyorum. Halka destek amaçlı çıkış yapıyoruz ama ne amaçla çıktığımız belli değil... " şeklinde, yine ...’a yönelik olarak da " Ben çıkış yapmıyorum, bu kadar insanın vebalini günahını alamam, emre itaatsizlikten tutuklasınlar, çıkmıyorum, emirlerinize uymuyorum, ben araçları çıkartmıyorum’ şeklinde sözler söylemesi akabinde çıkış emri veren üst komutan ...’ın "Senden sonra kıdemli kimse ona emir komutayı devret, sen gel Tugay Komutanına kendin çıkmayacağını söyle" demesi üzerine, sanığın da emrindeki personele emrin kanun dışı olduğunu, araç akülerinin kutup başlarının sökülerek anahtarları ile birlikte kendisine teslim edilmesi emrini vererek araçları garajlara çektirdiği, tekrar çıkılması yönündeki emre bu şekilde karşı durduğu ve çıkılmasını da engellediği, savunmasında da ‘döndükten sonra ... binbaşıyı aradığını, "komutanım ben çıkmıyorum, bizi göreve gönderiyorsunuz kaymakamın haberi yokmuş" dedim, o da bana "olması mı gerekiyor" dedi, ben de "nasıl yani bize bu görevi Vali verir ben çıkmıyorum " dedim, o zaman senden sonra en kıdemli kimse emir komutayı ona bırak ve gel tugay komutanını gör dedi,’şeklindeki oluşa uygun düşen beyanları, 5. Kolordu Komutanın olay gecesi yayın organında yapmış olduğu açıklama, oluş, sanığın süreçteki söz, hal ve tavırları, kışladan çıktığı saat itibariyle yapılan darbe girişiminin yönünün kısmen de olsa belli olması ve geldiği süreç, emrin kanunsuz olduğunun bildirilmesi üzerine tereddüt yaşamadan hemen birliğiyle geri dönmesi, dosya kapsamına göre de örgütle irtibatını ortaya koyan bir delilin bulunmaması hususları birlikte nazara alındığında süreçteki safahat itibariyle, emrin birliklerin yapılan darbe girişimini önlemek amacıyla çıkarıldığına dair ve hukuka uygun olarak verildiğini düşünerek yanılgıya düştüğü anlaşılan sanığın hukuki durumunun TCK’nın 30/3 maddesi delaletiyle 30/1 maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
c)Sanık ... hakkında ise Anayasayı ihlal suçuna yardım suçundan kurulan hükümle ilgili olarak:
Sanık ...’nun 65. Mekanize Piyade Tugayında 1. Mekanize Piyade Taburu Merkez Komutanı olduğu, olay gecesi aynı zamanda 65. Mekanize Piyade Tugayı Nöbetçi Amiri olarak görev yaptığı, darbe bildirisi ve eklerinin saat 23.00 sıralarında ulaştığı, birlik komutanları ve personelin tugaya çağrılmasına karar verildiği, sözde koktod planı kapsamında hazırlıklar yapıldığı, saat 04.47 sıralarında 5.Kolordo komutanı kendisine ‘Senin Tugay Komutanın darbeci. Kendisine söyle faaliyeti durdursun. Gerekirse derdest et. Derhal gereğini yap. " diye emir vermesi üzerine bu emir doğrultusunda sanığın tugay komutanın odasına giderek emri ilettiği, sanığın 05.40 sıralarında bir uzman çavuş ve dört askerden oluşan tim oluşturarak tugay karargahının önüne içerden ve dışardan gelecek tehditlere karşı karargah binası önünde hazır beklettiği, komutan nizamiyesi önüne de asker görevlendirdiği, ...’ın beyanına göre de ‘tugay komutanının önünde Şener Yarbayı gördüm. Şener"e " dışarı çıkış olmuş bilgin var mı " dedim. O da " abi biliyorum gel bir kenara " dedi. " Kolordu Komutanı ile görüştüğünü tugay komutanının darbeci olduğunu tutaklanacağını "söyledi ve " bana yardımcı olur musun " diye sordu. Ben de " ... tamam ben yardımcı olurum nasıl yaparız " dedim. Ben giriş çıkışı kontrol altına aldım. Başsavcı ve emniyet personeli geliyormuş sen de burada dur bana yardımcı olursun sen burayı tut bu herif dışarı çıkmasın ben de görüşmeleri yapayım dedi’ şeklinde beyanda bulunduğu, tanık 5. Kolordu Komutanı ... ise ‘Sanık Yarbay ... vermiş olduğum emri tereddütsüz yerine getirmiştir. Zaten biz emirlerin ne şekilde yapılacağını söyleriz, nasıl yapılacağına kendileri yani emri uygulayan karar verir’ şeklinde beyanda bulunduğu, sanığın tugay komutanın gözaltına alınması kapsamında bir kısım tedbirleri alarak 09.00 sıralarında tugay komutanının kolluk kuvvetlerine teslim edildiği hususları ile darbe sürecindeki oluş ve koşullar birlikte değerlendirildiğinde yapılan darbe girişimine iştirak iradesi ile katılıp hareket ettiğine dair her türlü şüpheden uzak delil bulunmayan sanığın atılı suçtan beraati yerine delillerin değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Kanuna aykırı, bir kısım sanıklar ve sanıklar müdafileri ile katılanlar T.C. Cumhurbaşkanlığı (...) ve ... vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, bozma nedeni dikkate alınarak sanıklardan ... ve ...’nun tahliyesine, başka suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadıkları takdirde DERHAL SALIVERİLMELERİNİN sağlanması için ilgili yer Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, diğer sanıklara ilişkin tahliye taleplerinin ise mevcut delil durumu, bozma nedeni, tutuklulukta geçirdikleri süre ve yasa maddesinde öngörülen ceza miktarı gözönüne alınarak reddine, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304/1. maddesi uyarınca dosyanın Kırklareli 1. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.03.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.