Esas No: 2017/3351
Karar No: 2018/5468
Karar Tarihi: 07.06.2018
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2017/3351 Esas 2018/5468 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
K A R A R
A)Davacı İstemi:
Dava, işe giriş tarihinin 01.12.1986 yerine 17.12.1985 olarak düzeltilmesine, karar verilmesi istemine ilişkindir.
B)Davalı Cevabı:
Davalı Kurum vekili, hak düşürücü sürenin gözetilmesini, çalışma olgusunun kanıtlanması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı ... vekili, davacının 07.01.1985 tarihinde stajyer işçi olarak çalıştığını, masraf ve vekalet ücreti dışında davayı kabul ettiğini beyan etmiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
İlk Derece Mahkemesince ; “Davacının 07.01.1985 tarihinde ... Ziraat Aletleri fabrikasında işe başladığı, işe girdiği tarihte davacının 17.12.1968 doğumlu olduğu için stajyer olarak girişinin yapıldığı, davacının ilk işe giriş bildirgesinde, işe giriş tarihi 07/01/1985 olmasına ve 18 yaşını doldurduğu 17/12/1985 tarihinde sigortalılık başlangıcının yapılması gerekirken 01/12/1986 tarihi olarak başlangıç tarihinin kayıtlara geçirildiği, dinlenen bordro tanıklarının yansız ve objektif anlatımlarından davacının davalıya ait iş yerine 1985 yılında 18 yaşından evvel işe başladığı ve askere gidinceye kadar çalıştığı, ... ... Kurumunun 08/02/2016 tarihli yazı cevabı ekindeki davacıya ait işe giriş bildirgesinin incelenmesinde davacının ; ... sigorta sicil nolu davalı şirkette 07/01/1985 işe başladığının, 5510 Sayılı Yasanın 4. Maddesinin I-a bendi kapsamında sürekli ve kesintisiz olarak hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde çalışmış olduğu anlaşıldığından davacının açmış olduğu davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle “Davanın kabulune, Davacının sigorta hizmet başlangıç tarihinin 17.12.1985 tarihi olarak tespitine, ” karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu;
Davalı Kurum vekili istinaf dilekçesinde, hak düşürücü sürenin gözetilmediğini, fiili çalışma olgusunun kanıtlanamadığını, Kurum kayıtlarına dayanmayan kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
Davalı ... vekili istinaf dilekçesinde, davacının stajyer olarak çalıştığını, eksik inceleme sonucu verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
D)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
Bölge Adliye Mahkemesince “....davacının 07.01.1985 gününde hizmet akdine tabi olarak çalıştığının, sigortalılık başlangıcının ise 18 yaşını doldurduğu 17.12.1986 tarihi olduğunun tespitine karar verilmesi gerektiğinin hükümde gözardı edilmesi, ayrıca sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davasında yasal ve zorunlu hasım durumundaki ... Başkanlığı"nın davalı konumunda bulunması gerekirken fer"i müdahil olarak kabulü ile hüküm tesis edilmesi hatalı olmuştur. ” gerekçesiyle
“ A-) Davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun reddine,
B-)Davalı ... Başkanlığı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ... 2.İş Mahkemesi"nin 25.01.2017 tarihli, 2015/386 Esas 2017/22 Karar sayılı hükmünün Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 353/1-b.2. maddesi gereğince kaldırılmasına,
1-) Davanın kabulüne,
2-).... T.C. Kimlik ve ... sigorta sicil numaralı davacının, davalı işveren ... Ziraat Aletleri San. ve Tic.A.Ş."ye ait 1280 sicil numaralı işyerinde 07.01.1985 günü 506 sayılı Kanun hükümleri kapsamında hizmet akdine dayanarak, tüm sigorta kollarına tabi olarak asgari ücretle çalıştığının, anılan 1 günlük sürenin prim ödeme gün sayısı olarak değerlendirilmesi gerektiğinin, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık başlangıç tarihinin ise 18 yaşını doldurduğu güne karşılık gelen 17.12.1986 olduğunun tespitine,” karar verilmiştir.
E)Temyiz:
Davalı Kurum vekili “ Kurumumuzca dava açılmasına sebebiyet verilmediğinden, yargılama giderlerinden ve vekalet ücretinden müvekkil kurumun sorumlu tutulmaması gerekirdi. Dinlenen tanıklardan Yeliz Demirel haricinde hiçbiri, tespit istenen döneme ilişkin bordro tanığı değildir. Davacının dava konusu dönemde çalıştığını ispatlayacak hiçbir belge ibraz edilemediği halde, soyut ve yetersiz tanık beyanlarına itibar edilerek hazırlanan bilirkişi raporunun hükme esas alınması ve buna göre karar verilmesi isabetsizdir. ” gerekçeleriyle temyiz yoluna başvurmuştur
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa"nın 108.maddesinin 1. fıkrasında; " Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir." hükmü düzenlenmiştir.
Bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için sigortalı işe giriş bildirgesinin varlığı yeterli değildir. Aynı zamanda o kimsenin Yasa"nın belirlediği biçimde (506 sayılı Yasa"nın 2. maddesi ve 5510 sayılı Yasa"nın 4/a maddesi) eylemli olarak çalışması da koşuldur. Bu yön 506 sayılı Yasa"nın 6. maddesi ile 5510 sayılı Yasa"nın 7/a maddesinde ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 1999/21-549-555, 2005/21-437-448 ve 2007/21-306-320 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır. Bu bakımdan davacının işyerinde eylemli olarak çalışıp çalışmadığının yöntemince araştırılması gerektiği ortadadır. Fiili veya gerçek çalışmayı ortaya koyacak belgeler, işe giriş bildirgesiyle birlikte 506 sayılı Yasa’nın 79. maddesinde belirtilen sigortalının gün sayısını, kazanç durumunu, çalışma tarihleriyle birlikte ortaya koyan aylık sigorta gün bilgileri ile ... Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 17. maddesinde belirtilen 4 aylık prim bordroları gibi Kuruma verilmesi zorunlu belgelerdir. Yöntemince düzenlenip süresi içerisinde Kuruma verilen işe giriş bildirgesi, kişinin işe alınmış olduğunu gösterirse de fiili çalışmanın varlığının ortaya konulması açısından tek başına yeterli kabul edilemez. Sigortalılıktan söz edebilmek için, çalışmanın varlığı, Yargıtay uygulamasında 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesine dayalı sigortalılığın tespiti davaları yönünden kabul edilen ilkelere uygun biçimde belirlenmelidir. Zira, sigortalılığın başlangıcına yönelik her dava sigortalılığın tespiti istemini de içerir. Aksine düşünce, özellikle yaşlılık aylığının kabulü için öngörülen sigortalılık süresi yönünden çalışanlar ile çalışmayanlar arasında adaletsiz ve haksız bir durum yaratır. Bu nedenle, işe giriş bildirgesinin verildiği ancak yasal diğer belgelerin bulunmadığı durumlarda çalışma olgusunu ortaya koyabilecek inandırıcı ve yeterli kanıtlar aranmalı, kamu düzenine dayalı bu tür davalarda hakim, görevi gereği doğrudan soruşturmayı genişleterek sigortalılık koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemelidir. Bu yön, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629 sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bu tür davalar yalnızca bir günlük çalışmanın tespitinden ibaret olarak görülmemeli, bir günlük çalışmanın kabulü ile saptanacak sigortalılık başlangıcının sigortalıya sağlayacağı sigortalılık süresi ile birlikte kazandıracağı haklar dikkate alınmalı ve giriş bildirgesi ile birlikte eylemli çalışmanın bulunup bulunmadığı özellikle belirlenmeli, buna göre dönem bordrosunda yer alan ve davacının talep ettiği tarihte çalışması mevcut tanıklar ile gerektiğinde komşu işyerleri çalışanları olduğu kayıtlarla ya da kolluk yolu ile yaptırılacak araştırma ile belirlenen kimselerin beyanlarına başvurulmalı, sonucuna göre karar verilmelidir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; 17/12/1968 doğumlu davacının, talep tarihi olan 17/12/1985 tarihinde 17 yaşında olduğu, 07.01.1985 tarihli işe giriş bildirgesinin 1280 sicil numaralı ... Ziraat Aletleri San. ve Tic.A.Ş ünvanlı işyerinden 28.01.1985 tarihinde Kuruma verildiği, 1280 sicil numaralı ... Ziraat Aletleri San. ve Tic.A.Ş. işyeri 16/05/1964 – tarihinden itibaren 506 sayılı Yasa kapsamında olduğu, işyerinden 1985/1-2-3 ile 1986/1. dönem bordrosu gönderildiği, tanıkların hepsinde ismi olduğu ve davacının çalışma iddiasını doğruladıkları, hizmet cetvelinde aynı işyerinde 01/12/1986 tarihinde 4/a çalışmasının başladığı, 1988/2. döneme kadar davalı işyerinde çalışmaları olduğu, davacının, sigorta başlangıç tarihi olarak tespitine karar verilen 17.12.1986 tarihinden önce 01/12/1986 tarihinde 4/a çalışmasının bulunması nedeniyle davayı açmakta hukuki yararı olup olmadığı hususu irdelenmeden davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır. (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, ... 2009, önsöz VII)
Hukuk Genel Kurulu"nun 26.04.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K.sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir. (Rechts-schutzbedürfnis) Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır. Öte yandan, bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir (Hanağası, Emel: Davada Menfaat, ... 2009, s.135)
Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır. Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu"nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K., 5.6.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K.ve 25.05.2011 gün ve 2011/11186 E.-2011/352 K.sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1.fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır. Bir davada , hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle, dava şartı olarak hukuki yararın varlığının, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olaya veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)"nin 6.maddesi ve 1982 Anayasası"nın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama özgürlüğü” nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanabilecek; bu durum, haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence oluşturacaktır. Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın, ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan söz edilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez, H./Atalay, O./ Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, ... 2011, s.297)
Somut olayda; davacının tespitini istediği sigorta başlangıç tarihinin (17/12/1985) 18 yaşını tamamladığı tarihten önce olması nedeniyle tespiti mümkün olmadığından, Bölge Adliye Mahkemesince doğru belirlenen, 18 yaşını doldurduğu güne karşılık gelen 17.12.1986 tarihinden önce, 01/12/1986 tarihinde de zaten sigortalı hizmetinin işveren tarafından yöntemince davalı Kurum"a bildirildiği anlaşıldığından, davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde aksi yönde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesi kararı bozulmalıdır.
G)SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 07/06/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.