8. Hukuk Dairesi 2015/13074 E. , 2017/8907 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katılma Alacağı
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
Davacı ... vekili, evlilik birliği içerisinde davalı adına edinilen birer adet mesken, arsa ve araç yönünden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL alacağın faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, 05.09.2014 tarihli harcını yatırdıkları ıslah dilekçesi ile taleplerini arsa yönünden 27.500,00 TL katılma alacağı, araç yönünden 4.207,37 TL katkı payı alacağı, ev yönünden 15.172,72 TL katkı payı alacağı olarak açıklamıştır.
Davalı asıl ..., davacının geçici çalışmaları olmakla birlikte aile bütçesine ve davaya konu malvarlığının edinilmesinde hiçbir katkısının bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının açtığı ve usulüne uygun ıslah ettiği (5.000+14.380,09) TL"lik katkı payı alacağı davasının kabulü ile 36.380,09 TL"nin davalıdan dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte alınarak davacıya verilmesine, davacının açtığı ve usulüne uygun ıslah ettiği (5.000+22.500) TL"lik katılma alacağı davasının kabulü ile 27.500,00 TL"nin karar tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 s.lı HMK 33 m). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, katkı payı ve katılma alacağı alacak isteğine ilişkindir.
01.01.2002 tarihinden önce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi"nin (TKM) yürürlükte olduğu dönemde, eşler arasında yasal mal ayrılığı rejimi geçerliydi (TKM 170 m). TKM"de, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenleme mevcut olmadığından, eşlerin bu dönemde edindikleri malvarlığının tasfiyesine ilişkin uyuşmazlık, aynı kanunun 5.maddesi yollamasıyla Borçlar Kanunu"nun genel hükümleri göz önünde bulundurularak "katkı payı alacağı" hesaplama yöntemi kurallarına göre çözüme kavuşturulacaktır. Zira Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir (BK 544, TBK 646 m).
Mal ayrılığı rejiminde; eşler kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (TKM 186/1 m). Her birinin malları, geliri ve kendi kazançları yine kendilerine ait kişisel mallarıdır (TKM 189 m). Kadın veya
kocanın, diğerinin mal rejiminin devamı sırasında edindiği malvarlığına katkısı nedeniyle katkı payı alacağı isteyebilmesi için, mutlaka para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunması gerekir. Bu katkı, ziynet, miras veya bağış yoluyla elde edilen başka malvarlıklarının kullanılması ile toplu olarak yapılabileceği gibi, çalışan eşin gelirleriyle de yapılması mümkündür. Çalışarak, düzenli ve sürekli gelire (maaş, gündelik, kar payı vs gibi) sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça diğer eşin sahip olduğu malvarlığına yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Yargıtay"ın ve Dairemizin devamlılık gösteren uygulamaları da bu yöndedir.
Artık değere katılma alacağı ise ; eklenecek değerlerden (TMK 229.m) ve denkleştirmeden (TMK 230.m) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK 219.m) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK 231.m) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK 236/1.m). Katılma alacağı Yasa"dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Diğer taraftan, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Somut uyuşmazlık incelendiğinde; Davacı taraf dava dilekçesinde 2 parça taşınmaz ve bir araçla ilgili talepte bulunmuş, hangi mal için ne miktar alacak istendiğini açıklamaksızın fazlaya ilişkin haklarını da saklı tutarak harcını yatırdığı 10.000,00 TL"nin davalıdan tahsilini istemiştir. Usulüne uygun harcını yatırdıkları 05.09.2014 tarihli dilekçe ile arsa için 27.500,00 TL katılma alacağı, mesken için 15.172,72 TL ve araç için 4.207,37 TL olmak üzere 19.380,09 TL katkı payı alacağı olarak toplam talep miktarını açıklamıştır.
Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde "... arsa yönünden ek raporla belirtilen katkı payı alacağının 15.172,72 TL olduğu, dava konusu edilen diğer 7 parselde kayıtlı taşınmazın 30/11/2004 tarihinde alındığı, TMK.nın 219. maddesi uyarınca davalının edinilmiş malı niteliğinde olup, davacının da bu taşınmazın değeri üzerinde yasadan kaynaklı katılma alacağı hakkının bulunduğu, davacının katılma alacağının bu taşınmaza göre 27.500,00 TL olduğu, yine dava konusu edilen aracın 22/12/1995 tarihinde satın alındığı, davalının kişisel malı olup, davacının ise %50 oranında katkı payının 4.207,37 TL olarak bulunduğu" şeklinde kabul edildiği anlaşıldığı halde karar devamında 07.07.2014 tarihli
hesap bilirkişi ek raporda arsa yönünden tespit edilen 15.172,72 TL yerine 24.03.2014 tarihli hesap bilirkişi ilk raporunda tespit edilen 37.398,87 TL esas alınarak "..sonuç itibariyle; davacının davalı üzerine kayıtlı mallardan dolayı 37.398,87+4.207,37=41.606,24 TL katkı payı alacağı, 27.500,00 TL katılma alacağının bulunduğu anlaşılmıştır." şeklinde çelişki oluşturacak şekilde karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte gerekçede "Davacı ... vekilinin 05/09/2014 tarihli ıslah dilekçesindeki davasındaki bildirdiği miktarla bağlı kalınmak suretiyle talepten fazlasına hüküm verilemeyeceği göz önüne alınarak bilirkişi raporunda varılan sonuç ve hesaplamalar ile bağlı kalınıp dava sonuçlandırılmıştır." şeklinde izah edildiği halde bu kez hüküm fıkrasında talep katkı payı alacağı yönünden davacı vekili tarafından ıslah ile (arsa ve araç yönünden toplam) 19.380,09 TL olarak açıklanmış iken talep aşılarak "Davacı ..."nın davalı ..."e karşı açtığı ve usulüne uygun ıslah ettiği (5.000+14.380,09) TL"lik katkı payı alacağı davasının kabulü ile 36.380,09 TL"nin davalıdan dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte alınarak davacıya verilmesine, " şeklinde hüküm kurulmuştur.
Mahkemenin, yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kararı, usul ve yasaya uygun olmadığından bozma yoluna gidilmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davalı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK"nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 13.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.