3. Hukuk Dairesi 2020/2761 E. , 2020/4795 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı ile birlikte adi ortaklık oluşturarak restaurant çalıştırmaya başladıklarını, davalının işletmenin %50 ortağı olduğunu ancak şirket bünyesinde hisse sahibi olmak istemediğini, Ağustos 2011-Haziran 2012 arasında restaurantın finansmanını kendisinin sağladığını, işletmesini ise davalının yaptığını, kira sözleşmesine davalının kefil olduğunu, zarar sebebiyle restaurantın kapatıldığını, zararın yarısı davalıdan istendiğinde ise davalının ihtarname göndererek, işçi alacağı olarak toplam 66.262,05 TL talep ettiğini, oysa aralarında işçi-işveren ilişkisinin bulunmadığını, davalının restaurantın ortağı olduğunu belirterek, davalıya 66.262,05 TL borçlu olmadığının tespitini istemiştir.
Davalı; davacı ile ortaklık ilişkisinin söz konusu olmadığını, işletme müdürü olarak çalıştığını, kira sözleşmesini kefil olarak imzalamasının ortak olduğu şeklinde yorumlanamayacağını, haklarının ödenmesi için Ankara 2.İş Mahkemesinin 2013/1359 E.sayılı dosyası üzerinden açılan davanın derdest olduğunu, davacının davasını ispatlayacak herhangi bir delil ortaya koyamadığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece görevsizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, karar kesinleştiğinde ve süresinde talep edildiğinde dosyanın görevli ve yetkili Ankara İş Mahkemesi’ne gönderilmesine dair verilen kararın davacı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 02.09.2014 tarihli ve 2014/27918 E., 2014/24616 K.sayılı ilamı ile özetle; ".. taraflar arasındaki ilişkinin mahiyeti hususunda yeterli araştırma ve incelemede yapılmadığı, mahkemece tarafların arasındaki ilişkinin mahiyetinin ne olduğu hususunda taraflardan var olan delil ve karşı delilleri sorulup alınarak hasıl olacak sonuca göre görevli mahkemenin belirlenmesi gerektiği" gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; taraflar arasında yazılı şekilde kurulmuş bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı, adi ortaklıkta yazılı sözleşmenin, geçerlilik koşulu değil, bir ispat aracı olduğu, eldeki davada ispat yükünün adi ortaklık sözleşmesinin varlığını iddia eden davacı tarafta olduğu, davacı vekilinin dava dilekçesinde, davalı vekilinin cevap dilekçesinde tanık listelerini mahkeme sunduğu, duruşmalardaki beyanlarında da tanıklarını dinletmek istediklerini beyan ettikleri, böylece tarafların tanık dinletme taleplerine onay verdiği, davalı tarafın davacının tanık dinletme talebine ve tanık listesi sunmasına karşı çıkmadığı, davacı tanık beyanları esas alınarak taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi olduğu, dergi ve mecmualardaki ifade ve fotoğraflar ile davalının kefaleti de taraflar arasındaki ilişkinin işçi-işveren ilişkisi olmadığı savını kuvvetlendirdiği gerekçesiyle, davanın kabulüne, 01/04/2013 tarihli noter ihtarnamesinde belirtilen 66.262,08 TL miktar bakımından davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyize konu uyuşmazlık; taraflar arasında adi ortaklık sözleşmesinin kurulup kurulmadığı noktasında toplanmaktadır.
Kural olarak, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. (TMK m.6) Gerek doktrinde, gerek Yargıtay İçtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri bir sözleşme olup, adi ortaklık ilişkisi mutlaka sözleşme temeline dayanır. Adi ortaklık sözleşmesi yazılı yapılabileceği gibi sözlü de yapılabilir.
Her ne kadar adi ortaklık ilişkisi her hangi bir şekle bağlı değilse de, bu kural geçerlilik şekli bakımından söz konusu olup, ihtilaf çıktığında adi ortaklık sözleşmesinin varlığını ispat yükü, adi ortaklık ilişkisinin varlığını iddia edene düşer.
Adi ortaklıkta yazılı sözleşme, geçerlilik koşulu değil, bir ispat aracıdır.
HMK"nın 200/1 maddesi gereğince; bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri 2.500,00 TL"yi geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Sözü geçen maddenin 2.fıkrası gereğince, senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati halinde tanık dinlenebilir.
Davacı, davalı ile adi ortaklık kurduklarına ilişkin tanık dinletmiş ve mahkemece tanık beyanları esas alınarak taraflar arasında sözlü bir adi ortaklık ilişkisi olduğu kabul edilmiş ise de; yukarıda belirtilen husular dikkate alındığında davacı iddiasını usulüne uygun yasal delillerle kanıtlayamamıştır. Uyuşmazlığın miktarı itibari ile, davalı tarafın açık muvaffakatı bulunmaması nedeni ile tanık dinlenilmesi ve dinlenilen bu tanık beyanlarının hükme esas alınması mümkün değildir.
Bu durumda davacı tarafın iddiasını ispat zımnında, "yemin" delili kalmaktadır, dosyanın incelenmesinden davacının dava dilekçesinde "yemin" deliline dayandığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca mahkemece; davacının davalı ile aralarında adi ortaklık bulunduğu iddiasını HMK"nın 200.maddesi kapsamında yazılı delille ispat edemediği kabul edilerek, davacıya, iddiasını ispat zımnında, adi ortaklığın varlığı hususunda davalıya yemin teklif etme hakkının kullandırılması ve yaptırılacak yeminin sonucuna göre ortaya çıkacak uygun hukuksal sonuç çerçevesinde hüküm kurulması gerekirken, bu yön gözardı edilerek, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/09/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.