1. Hukuk Dairesi 2016/6623 E. , 2019/1668 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan ..."ün 11 parsel sayılı taşınmazda 17/32 pay sahibi olduğunu, kalan 15/32 payın ise mirasbırakanın kızı olan davalı ...’ya ait olduğunu, ...’nın annesinin yanında yaşamasından istifade ederek aldığı vekaletnameye istinaden yüklenici ile taşınmaz üzerinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığını, sözleşmeye göre 4, 5, 7 ve 8 nolu bağımsız bölümlerin ...’ya, daha fazla pay sahibi olmasına rağmen sadece 2 nolu bağımsız bölümün mirasbırakana verildiğini, ..."nın 2 nolu bağımsız bölümü yüklenici ...’a, ...’nin de 3 yıl sonra ...’ya temlik ettiğini, ...’nın da 7 nolu bağımsız bölümü diğer davalı ...’e devrettiğini, ...’in ...’nın oğlu olduğunu, yüklenici ... ile ...’nın gayriresmi birlikte yaşadıklarını, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, mirasbırakanın tüm mirasçıları arasında paylaşım yaptığını, mirasbırakana baktığı için diğer kardeşlerinin de rızası ile fazladan bir daire aldığını, yapılan işlemlerden tüm mirasçıların haberdar olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’ün 24.07.1980 tarihinde ölümü ile geriye davacı torunları ... ve Vildan, davalı kızı ... ve dava dışı torunları ..., ..., ...ve...’in kaldıkları, davaya konu 11 parsel sayılı taşınmaza mirasbırakan ...’nın 17/32, davalı kızı ...’nın 15/32 paylarla malik oldukları, yüklenici ... ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptıkları, arsa maliklerine 2, 4, 5, 7 ve 8 nolu bağımsız bölümlerin verildiği ve nitekim paylı olarak adlarına tescil edildiği, ...’nın 4, 5, 7 ve 8 nolu bağımsız bölümlerdeki paylarını ...’ya, ...’nın da 2 nolu bağımsız bölümdeki payını ...’ya satış suretiyle temlik ettiği, sorasında ise ...’nın 2 nolu bağımsız bölümü 18.07.1980 tarihinde yüklenici ...’ye, ...nin de 23.02.1983 tarihinde satış suretiyle ...’ya devrettiği, nihayetinde 2, 4, 5, 7 ve 8 nolu bağımsız bölümlerin tamamı ... adına kayıtlı iken, 7 nolu bağımsız bölümü 29.12.2012 tarihinde satış suretiyle oğlu olan diğer davalı ...’e temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda; dinlenen davacı tanıkları mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgu ortaya koyamamışlardır. Yine aynı şekilde temliklerin muvazaalı olduğu yönünde bir bilgileri de yoktur.
Bilindiği ve Türk Medeni Kanunu"nun 6.maddesinde düzenlendiği üzere "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." Yine 6100 sayılı HMK"nun 190/1.maddesi gereğince "ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Toplanan tüm deliller yukarıdaki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde muvazaa iddiasının kanıtlandığı söylenemez.
Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.03.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.