1. Hukuk Dairesi 2019/474 E. , 2019/1651 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - TAZMİNAT
Taraflar arasındaki davadan dolayı ...7. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 18/12/2014 gün ve 2014/413 Esas - 2014/548 Karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 03/07/2018 gün ve 12740 Esas - 11736 Karar sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, inaçlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde tazminat isteklerine ilişkindir.
Davacı, 05.06.2006 tarihinde davalı ile yaptıkları protokol gereğince maliki olduğu 9 sayılı parseldeki 16 nolu bağımsız bölümü davalıya devrettiğini, anlaşma uyarınca devir nedeniyle alınan krediyi davalının borçlarını ödemek üzere kullandığını, bir yıl içinde davalının anılan taşınmazı iade borcunu yerine getirmesi gerekirken bundan kaçındığını ileri sürerek, çekişmeli bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile adına tescilini, mümkün olmazsa tazminini istemiştir.
Davalı, kullanılan krediyi davacının tahsil ettiğini, bir yıl içinde davacının kredinin tamamını kapatması halinde çekişmeli taşınmazın iadesinin kararlaştırıldığını, ne var ki davacının bu borcu yerine getirmemesi nedeniyle tüm krediyi kendisinin ödediğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin karar, Dairece; “Dosya içeriği ve toplanan delillerden ve özellikle taraflar arasında düzenlenen ve içeriği ve imzası inkar edilmeyen 05.06.2006 tarihli "Protokol" başlıklı sözleşme ile davalının bankadan alacağı krediyi davacıya ödemesi karşılığında çekişmeli 9 parsel sayılı taşınmazdaki 16 nolu bağımsız bölümün davalıya devredildiği, kredi borcunun davacı tarafından ödenmesinin kararlaştırıldığı, gerçekten davalının dava dışı..."tan 70.000-TL kredi aldığı, bu paranın davacıya ödendiği, ancak banka borcunun davalı
./..
tarafından ödenmesinin sürdürüldüğü, her ne kadar davacı bu parayı elden davalıya geri ödediğini iddia etmiş ise de, iddiasını kanıtlayamadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda; taraflar arasındaki temlikin inançlı işleme dayalı olduğu hususu tartışmasız olup; bu tür bir iddia 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı içtihadı Birleştirme kararı uyarınca ancak yazılı belge ile kanıtlanabileceğinden ve 05.06.2006 tarihli belgeye itiraz edilmemesi sebebiyle anılan belgenin İçtihadı Birleştirmede belirtilen nitelikte belge olduğu gözetilerek, davacının davalıya olan borç miktarı saptanarak (818 sayılı BK"nin 81. maddesi,) 6098 sayılı TBK"nin 97. maddesi uyarınca bu miktarı mahkeme veznesine depo etmesi için davacı tarafa süre verilmesi, yatırdığı takdirde davanın kabul edilmesi aksi halde davanın reddine karar verilmesi gerekirken değinilen hususlar gözardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir...” gerekçesiyle bozulmuş, Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde davacının kesin süreye rağmen tespit edilen miktarı depo etmediği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin karar Dairece; “... Eldeki davada, bozma ilamına uyulduktan sonra davacının depo edeceği miktarın mali bilirkişi tarafından denkleştirici adalet ilkesi gereğince 112.788,73TL olarak hesaplandığı, mahkemece 27.11.2014 tarihli celsede davacı tarafa anılan bedeli bir sonraki celseye kadar yatırması için süre verildiği, davacı tarafın 17.12.2014 tarihli dilekçesi ile; tespit edilen miktarı depo etmesi halinde taşınmazın üzerindeki takyidatlarla beraber adına tescil edileceğini, bu durumun mağduriyetine yol açacağını, davalının borçlarından mesul tutulamayacağını bildirdiği ve bedeli depo etmediği, verilen süreye rağmen davacı tarafın tespit edilen bedeli mahkeme veznesine yatırmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Hemen belirtilmelidir ki, mevcut hali ile çekişmeli bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ve davacı adına tesciline karar verildiğinde, davacının zararının oluşup oluşmayacağı ve oluşacak ise nasıl giderileceğinin saptanması gerekmektedir. O halde izlenecek yol, dava konusu bağımsız bölümün dava tarihinde üzerinde çekişmeli takyidatlar yokmuş gibi rayiç değeri ile üzerindeki çekişmeli takyidatlarla birlikte rayiç değerinin keşfen ayrı ayrı saptanması, takyidatsız değerden takyidatlı değerin çıkarılması, ortaya çıkan farkın davacının zararı olduğunun tespiti, daha sonra inançlı işlem ve 6098 sayılı TBK’nun 97. maddesi uyarınca davacı tarafın yatırması gereken 112.788,73TL’den belirtildiği üzere tespit edilen farkın ( davacının zararı ) çıkarılması ile ortaya artı bir bedel ( pozitif ) çıkması halinde mahkemece bu bedelin mahkeme veznesine depo edilmesi için ( yatırmaması halinde hukuki sonuçları da hatırlatılmak suretiyle ) davacı tarafa usulüne uygun süre verilmesi yatırması halinde mevcut hali ile çekişmeli bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile davacı adına tescil edilmesi, aksi halde davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır...” gerekçesiyle bozulmuş, davalı tarafından karar düzeltme istenmiştir.
Dosya içeriği, toplanan deliller ve eksiğin tamamlatılması yoluyla getirtilen belgelerden; davalı ...’ın çekişmeli bağımsız bölümü davacıdan temlik aldıktan sonra borçları nedeniyle 20.03.2009 tarihinde tesis edilen icra-i haczin 18.04.2017 tarihinde, 17.01.2011 tarihinde tesis edilen kamu haczinin 05.01.2015 tarihinde ve çekişmeli temlike konu kredi nedeniyle 05.06.2006 tarihinde tesis edilen ipoteğin ise 06.09.2018 tarihinde terkin edildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, mali bilirkişi tarafından denkleştirici adalet ilkesi gereğince davacının depo etmesi gereken miktar olarak hesaplanan 112.788,73 TL"nin (818 sayılı BK"nin 81. maddesi) 6098 sayılı TBK"nin 97. maddesi uyarınca mahkeme veznesine depo etmesi için davacı tarafa süre verilmesi, yatırdığı takdirde davanın kabul edileceği aksi halde davanın reddine karar verileceğinin ihtar edilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken değinilen hususlar gözardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.
./..
Değinilen hususlar karar düzeltme isteği üzerine, yeniden yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından, davalı vekilinin karar düzeltme isteğinin (6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kabulüne, Dairenin 03.07.2018 gün ve 2015/12740 Esas 2018/11736 sayılı sayılı BOZMA kararının ORTADAN KALDIRILMASINA ve yerel mahkemenin 18.12.2014 gün ve 2014/413 esas 2014/548 karar sayılı kararının yukarıda açıklanan nedenlerle, (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 07.03.2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
- KARŞI OY -
Davacı, çekişmeli 7655 ada 9 sayılı parseldeki A blok 16 nolu daireyi bilahare iade edilmek üzere davalıya temlik ettiğini ancak davalının iade borcunu yerine getirmediğini ileri sürüp iptal tescil istemiş, mahkemece iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece “taraflar arasında düzenlenen ve imzası inkar edilmeyen 05.06.2006 tarihli protokol başlıklı sözleşme ile davalının bankadan alacağı krediyi davacıya vermesi karşılığında çekişmeli 16 nolu bağımsız bölümün davalıya devredildiği kredi borcunun davacı tarafından ödenmesinin kararlaştırıldığı gerçekten davalının...’tan 70.000 TL kredi aldığı, bu paranın davacıya verildiği, ancak banka borcunun davalı tarafından ödendiği , her ne kadar davacı bu parayı elden davalıya geri ödediğini iddia etmiş ise de iddiasını kanıtlayamadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda taraflar arasındaki temlikin inançlı işleme dayalı olduğu hususu tartışmasız olup bu tür bir iddia 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak yazılı delille kanıtlanabileceğinden ve 05.06.2006 tarihli belgeye itiraz edilmemesi nedeniyle anılan belgenin İçtihadı Birleştirmede öngörülen nitelikte belge olduğu gözetilip, davacının davalıya olan borç miktarı saptanarak (818 sayılı BK’nın 81), 6098 sayılı TBK’nun 97 maddesi uyarınca mahkeme veznesine depo etmesi için davacı tarafa süre verilmesi, yatırdığı takdirde davanın kabul edilmesi aksi halde davanın reddine karar verilmesi" gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra davalı davacıya ödenen kredi miktarının dava günündeki değeri üzerinden ödeme yapılması gerektiğini bildirmiş, bunun üzerine davalı tarafından bankadan alınıp davacıya ödenen 70.000 TL’nin dava tarihinde 112.788.73. TL’ye ulaştığı yönünde bilirkişiden rapor alınıp 27.11.2014 günlü oturumda bu miktarı mahkeme veznesine depo etmesi için gelecek duruşma gününe kadar kesin süre verilmiş, ancak bu bedel mahkeme veznesine depo edilmediği için dava reddedilmiştir. Ret kararının davacı tarafından temyizi üzerine bu kez Dairece "dava konusu bağımsız bölümün dava tarihindeki üzerindeki takyidatlar yokmuş gibi rayiç değeri ile takyidatlarla birlikte rayiç değerinin saptanması takyidatsız değerden takyidatlı değerin çıkarılması, ortaya çıkan farkın davacının zararı olduğu gözetilerek bu bedelin mahkeme veznesine depo edilmesi için süre verilip sonucuna göre bir hüküm kurulması" gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, davalı karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; 09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda; mahkeme yönünden o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yapılarak, yine bozma ilamında açıklanan hukuki esaslar çerçevesinde hüküm kurma yükümlülüğü doğar. Bu hukuki aşama "usuli kazanılmış hak" olarak adlandırılır.
İkinci olarak; davalı taşınmazı edindikten sonra tapu kaydına 20.03.2009 tarihinde içrai haciz, 17.01.2011 tarihinde kamu haczi ve alınan kredi nedeniyle 05.06.2006 tarihinde ipotek konulduğu hususları kayden sabittir.
Somut olayda, uyuşmazlık çekişmeli taşınmazın inanç sözleşmesi gereği devredilip devredilmediği, bu iddianın kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktasında toplanmakta olup, değinilen hususlar Dairenin 07.11.2013 günlü bozma ilamı ile açıklığa kavuşmuştur.
Bu bozma ilamına uyulduğuna ve davacı da verilen süreye rağmen bedeli depo etmediğine göre davanın reddi doğrudur.
Kayıttaki hacizler ve ipoteğin duruyor olması halinde bile bu yönlerin ayrı bir davanın konusunu oluşturacağı açıktır.
Bu durumda ilgilisi lehine kazanılmış hak oluşturan bozma uyarınca davacının ödemesi gereken bedeli mahkeme veznesine depo etmediği, bir başka ifade ile kendi edimini yerine getirmeden karşı tarafın edimini yerine getirmesini isteyemeyeceği gözetilerek davanın reddedilmesinin doğru olduğu, davacıya bedeli depo etmesi için yeniden süre verilmesinin kesin süre müessesesini etkisiz hale getireceği, karar düzeltme isteği kabul edilerek yerel mahkemenin 18.12.2014 gün 2014/413-548 sayılı hükmünün onanması düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma düşüncesine katılamıyoruz.