21. Hukuk Dairesi 2016/20549 E. , 2018/5399 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Dava, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Davacı kazalının, sondör olarak ... Baraj inşaatında çalışırken sondaj kulesinin kafasına çarpması ile kazalandığı anlaşılmıştır.
Mahkemece, davacının iddia ettiği olayın ... tarafından iş kazası olarak kabul edilmemesi ve davacı vekilinin iş kazası olduğunun belirlenmesi yönünde kendisine verilen kesin sürede dava açmaması nedeni ile iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacı vekilinin 14/07/2014 ve 26/06/2015 tarihli dilekçeler ile Sosyal Güvenlik Kurumununa iş kazası ihbarında bulunduğu, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’nın ise 07/07/2015 tarihli cevabi yazı ile; olayın, elde bulunan veriler ışığında değerlendirilmesi ile iş kazası olmadığına karar verildiğini belirtmiştir.
1-Yerel mahkemece, davacı vekilinin mazaret sunduğu ve mazaretinin kabul edildiği 20/10/2015 tarihli oturumda; davacı vekiline ... ve ... Bölge Çalışma Müdürlüğüne yaptığı başvuru sonucundan bilgi vermesi, olumsuz çıkması durumunda iş kazası tespit davası açarak mahkemesi ve esas numarasını bildirmesi için gelecek celseye kadar kesin süre verilmesine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine ve tarafların durumlarına göre belirlemesi için Hâkime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HMK 90. ( HUMK"nun 159.md.) maddesinin açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler Hâkim tarafından azaltılıp çoğaltılamaz. Buna karşın, HMK"nun 94/2. maddesine (HUMK"nun 163. md.) göre Hâkimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hâkim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, Hâkim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur.
Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun ve isterse Hâkim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca Hâkim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında Hâkimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği Hâkim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Öte yandan, savunma hakkı Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Buna göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Adil yargılanma hakkı hak arama özgürlüğünün uygulamaya yönelik uzantısı niteliğindedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 27. maddesi uyarınca “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” hükmünü düzenlemektedir.
Somut olayda, Mahkemece, 20/10/2015 tarihli oturumda verilen sürenin, Kanunda öngörülen koşullara uygun bulunmadığı gibi, yeterince açık ve makul olmadığı, davacının mazaretinin kabul edildiği 20/10/2015 tarihli duruşmada oluşturulan ara kararların - bu süreye uyulmadığı takdirde sonuçları konusunda- davacı tarafa tebliğ edilmediği de anlaşıldığından kesin sürenin usulüne uygun olduğunun kabulüne olanak bulunmamaktadır. Her ne kadar davacı vekili mazaret dilekçesinde duruşma gününü UYAP"dan öğreneceğini belirtmiş ise de kesin mehlin sonuç doğurabilmesi için yerine getirilmesi gereken hususların bilinmesi gerekir. Kesin mehil verilen duruşma tutanağının davacı tarafa tebliğ edilmemesi davacının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan adil yargılanma hakkı ve hukuki dinlenilme hakkına aykırıdır.
2- Diğer taraftan, kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5510 sayılı Yasa’nın 13. maddesinde iş kazasının 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ile 5. madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından bunları çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile bildirilmesinin zorunlu olduğu, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde iş kazasının öğrenildiği tarihten başlayacağı, Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık İş Müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabileceği bildirilmiştir.
İş Kazasından Kaynaklı Tazminat davalarının görülmesi için ön koşul zararlandırıcı olayın Kurumca iş kazası niteliğinde olduğunun tespit edilmesidir. İş kazasının tespiti ile ilgili ihtilaf Sosyal Güvenlik Kurumunun hak alanını doğrudan ilgilendirmekte olup tazminat davasında kurum taraf değildir.
Mahkemece yapılacak iş, davacı tarafa, maruz kaldığı olayın iş kazası olduğunun tespitine ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumuna ve hak alanını etkileyeceğinden işveren aleyhine “iş kazasının tespiti” davası açması için usulüne uygun kesin önel vermek, kesin sürenin sonuçlarını ihtar etmek; tespit davasının verilen kesin önel içinde açılması halinde bu dava için bekletici sorun yaparak çıkacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan bozmayı gerektirmektedir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 05/06/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.