Esas No: 2016/15620
Karar No: 2021/4165
Karar Tarihi: 21.09.2021
Danıştay 10. Daire 2016/15620 Esas 2021/4165 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2016/15620
Karar No : 2021/4165
DAVACILAR : 1- …
2- …
DAVALI : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN_KONUSU : Davacılar tarafından, Danıştay Birinci Dairesi'nin 28/01/2016 tarih ve E:2015/2011, K:2016/51 sayılı kararının davalı idarece gereği gibi yerine getirilmemesi sonucu hak arama hürriyetlerinin engellendiği iddiasıyla uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık olarak 50.000,00 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
DAVACILARIN İDDİALARI :
Davacılar tarafından,
1- 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında davalı idareye yapılan bilgi edinme başvurularının, davalı idarede görevli kişilerce gerektiği şekilde cevaplandırılmadığı, bilgi edinme haklarının ve hak arama hürriyetlerinin engellendiği iddiasıyla Ticaret Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanı … ve Basın Halkla İlişkiler Müşaviri … hakkında 23/01/2015 tarihli dilekçe ile suç duyurusunda bulunmaları üzerine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından adı geçen kişiler hakkında ön inceleme yapılarak soruşturma izni verilmesi konusunda gereğinin takdir ve ifasının talep edilmesi sonucu davalı idarece … tarih ve … sayılı işlem ile soruşturma izni verilmemesi ne karar verildiği, bu karara karşı yaptıkları itiraz başvurusu neticesinde Danıştay Birinci Dairesinin 28/01/2016 tarih ve E:2015/2011, K:2016/51 sayılı kararı ile soruşturma izni verilmemesi yönündeki kararın kaldırılmasına karar verildiği, bu karar üzerine davalı idare tarafından tesis edilen … tarih ve … sayılı işlem ile ikinci kez şikayet edilen kişiler hakkında "soruşturma izni verilmemesine" karar verildiği,
2- Davalı idarece, Danıştay Birinci Dairesinin kararı üzerine tekrar soruşturma izni verilmemesi yolunda işlem tesis edilmek suretiyle bu kararın gereğinin yerine getirilmediği, Danıştay kararında tespit edilen eksikliklerin giderilmediği, aynı kişi tarafından ön inceleme yapıldığı, davalı idarenin şikayet edilen kişileri koruma amacıyla hareket ettiği, bu şekilde verilen soruşturma izni verilmemesi yönündeki kararın hak arama özgürlüklerini sınırlandırdığı, davalı idarenin hukuka aykırı işlemi nedeniyle manevi yönden zarara uğradıkları ileri sürülmektedir.
DAVALININ SAVUNMASI :
Davalı İdare tarafından,
1-Davacıların şikayeti üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Bakanlıklarından şikayet edilen kişiler hakkında ön inceleme başlatılması ve neticesinde soruşturma izni verilip verilmemesi yönünde işlemlerin ifasının istenilmesi üzerine idarelerince Bakan Yardımcısı …'in ön incelemeci olarak görevlendirildiği, bu kişinin bakan yardımcılığı görevinin sona ermesi üzerine Bakan … tarafından imzalanan … tarih ve … sayılı işlem ile soruşturma izni verilmemesine karar verildiği, davacılar tarafından bu karara itiraz edilmesi üzerine Danıştay Birinci Dairesince 28/01/2016 tarih ve E:2015/2011, K:2016/51 sayılı karar ile bu kararın kaldırıldığı,
2-İdarelerince kararın yerine getirilmesi amacıyla Müsteşar …'nın ön incelemeci olarak görevlendirildiği, toplanan deliller ve alınan ifadeler değerlendirilerek … tarih … sayılı karar ile "soruşturma izni verilmemesine" karar verildiği, Danıştay Birinci Dairesi kararının gereğinin yerine getirildiği; ayrıca olayda davacıların hak arama özgürlüklerinin sınırlandırılmasının söz konusu olmadığı, davacılar tarafından yapılan bilgi edinme başvurularının cevaplandırıldığı, manevi tazminatın şartlarının oluşmadığı ifade edilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ :Davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI : …
DÜŞÜNCESİ : Dava, davalı idarece Danıştay Birinci Dairesinin 28.01.2016 tarihli ve E:2015/2011, K:2016/51 sayılı kararının kasıtlı olarak yerine getirilmediği ileri sürülmek suretiyle 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.
Bilindiği üzere, bir idari işlemin yasalara ve hukuka aykırılığı, kural olarak hizmet kusuru sayılmakta ise de, her aykırılığın kendisinin veya doğurduğu sonucunun tazminat sorumluluğuna yol açmıyacağı da idare hukuku ilkelerindendir. İdari işlemlerin iptalini gerektiren nedenlerle hizmet kusurunu doğuran nedenler arasında bir bağlılık ve özdeşlik de yoktur. Bir işlemin herhangi bir yönden yasalara ve hukuk kurallarına aykırı görülerek iptal edilmiş olması, hizmet kusurunun varlığını kabule yetmez. Bir başka deyişle işlemin iptalini gerektiren her hukuki yanlışlığı ve aykırılığı, kendiliğinden hizmet kusuru olarak niteleme olanağı yoktur. İdare işleminin yapılması ve uygulanmasında hizmet kusuru işlemiştir diyebilmek için, saptanan hukuki sakatlığın bir dereceye kadar ağır ve önemli olması gerekmektedir. Hizmet kusurunun oluşabilmesi için saptanan yanlışlık ve aykırılığın, hizmetin iyi kurulmadığını, düzenli işlemediğini gösterecek derecede ağır ve belirgin olması gerekir.
Olayda, davalı idarenin Danıştay Birinci Dairesinin kararını kasten eksik ve hatalı uyguladığı ileri sürülmekte ise de bu iddiaların somut bilgi ve belge ile kanıtlanamadığı, idarenin manevi tazminat ödemesini gerektirecek nitelikte ağır bir hizmet kusurunun bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bu nedenle, davacının objektif ölçülere göre doğmuş bir zararından söz edilemeyeceğinden manevi tazminat talebi yerinde görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun "İlk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görülecek davalar" başlıklı 24. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi gereğince dava konusu uyuşmazlığın görüm ve çözümünde Dairemizin ilk derece mahkemesi olarak görevli olduğu anlaşıldığından, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ :
Davalı idarede Başmüfettiş olarak görev yapan davacılar tarafından, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında davalı idareye farklı tarihlerde bilgi edinme başvurularında bulunulmuştur.
Davacılar tarafından, bu başvuruların davalı idarede görevli kişilerce gerektiği şekilde cevaplandırılmadığı, bilgi edinme haklarının ve hak arama hürriyetlerinin engellendiği iddiasıyla Ticaret Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanı … ve Basın Halkla İlişkiler Müşaviri … hakkında 23/01/2015 tarihli dilekçe ile suç duyurusunda bulunulmuştur.
Söz konusu şikayet üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca davalı idareden şikayet edilen kişiler hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 3. ve 6. maddeleri kapsamında ön inceleme başlatılması ve soruşturma izni verilmesi hususunun ifasının istenilmesi üzerine davalı idarece … tarih ve … sayılı işlem ile ilgili kişiler hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, davalı idarenin soruşturma izni verilmemesine dair kararına Danıştay Birinci Dairesi nezdinde itiraz edilmiştir.
İtiraz üzerine Danıştay Birinci Dairesince yapılan inceleme neticesinde verilen 28/01/2016 tarih ve E:2015/2011, K:2016/51 sayılı karar ile, davalı idare tarafından şikayet konusu ile ilgili bilgi ve belgeler tam toplanmadan ve şikayetçilerin ifadeleri alınmadan ve herhangi bir ön inceleme raporu düzenlenmeden Bakan tarafından soruşturma izni verilmemesine karar verildiği, 4483 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yetkili merci tarafından ön inceleme emri verilmesi, yapılacak ön incelemede isnat edilen eylemlerle illiyet bağı bulunan görevlilerin ve şikayetçilerin ifadelerinin alınması, şikayet konusu ile ilgili bilgi ve belgelerin toplanarak değerlendirme yapılmak suretiyle bir ön inceleme raporu düzenlenmesi, yetkili merci tarafından söz konusu ön inceleme raporu göz önünde bulundurulmak suretiyle soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin bir kararın tesis edilmesi gerektiği belirtilerek, davacıların itirazlarının kabulüne, … tarih ve … sayılı kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Bu karar üzerine davalı idarece yapılan ön inceleme neticesinde … tarih … sayılı karar ile ikinci kez "soruşturma izni verilmemesine" karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, davalı idarenin Danıştay Birinci Dairesince verilen 28/01/2016 tarih ve E:2015/2011, K:2016/51 sayılı kararında belirtilen eksiklikleri gidermeden, şikayet edilen kişileri koruma amacıyla ikinci kez aynı yönde işlem tesis ettiği, ön incelemeci olarak, daha önceki karara Bakan sıfatıyla imza atan …'nın bu defa Gümrük Müsteşarı unvanı ile görevlendirildiği, konuya ilişkin olarak kendilerinin bilgisine başvurulmadığı, Danıştay Birinci Dairesi kararının kasten yerine getirilmediği, soruşturma izni verilmemesine dair kararın hak arama özgürlüklerini engellediği, bu durumun manevi yönden zarara uğramalarına neden olduğu iddiasıyla bakılan dava açılmıştır.
İNCELEME VE GEREKÇE:
USUL YÖNÜNDEN:
Davalı idare tarafından, davacıların birlikte dava açmakta menfaatlerinin bulunmadığı ileri sürülmüştür.
Uyuşmazlık konusu olayda, davacıların bilgi edinme başvurularını birlikte yaptıkları, kamu personeli hakkında birlikte suç duyurusunda bulundukları, davalı idare tarafından tesis edilen "soruşturma izni verilmemesi" kararına karşı Danıştay Birinci Dairesi'ne birlikte itiraz ettikleri görüldüğünden, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 5. maddesinin 2. fıkrası kapsamında davacıların bu davayı açmakta ortak hak ve menfaatlerinin bulunduğu ve davaya yol açan maddi olay ve hukuki sebebin aynı olduğu anlaşıldığından, davalı idarenin usule ilişkin itirazının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
ESAS YÖNÜNDEN:
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davacıların, davalı idarece Danıştay Birinci Dairesinin 28/01/2016 tarih ve E:2015/2011, K:2016/51 sayılı kararının gereği gibi yerine getirilmediği yönündeki iddialarının incelenmesi;
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararların sonuçları" başlıklı 28. maddesinin 3. fıkrası, "Danıştay, Bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir" şeklindedir.
2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun " Daireler" başlıklı 13. maddesinin 1. fıkrasında, "Danıştay dokuzu dava, biri idari daire olmak üzere on daireden oluşur." hükmüne yer verilmiştir.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un "İtiraz" başlıklı 9. maddesinde, "Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikayetçiye bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi, izin vermeye yetkili merciler tarafından verilen işleme koymama kararına karşı da şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür.
İtiraza, 3 üncü maddenin (e), (f), g (Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve (h) bentlerinde sayılanlar için Danıştay İkinci Dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar.
İtirazlar, öncelikle incelenir ve en geç üç ay içinde karara bağlanır. Verilen kararlar kesindir." hükmü yer almaktadır.
Davacılar tarafından, davalı idarece İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararların sonuçları" başlıklı 28. maddesinin 3. fıkrasına aykırı şekilde işlem tesis edildiği, Danıştay Birinci Dairesinin 28/01/2016 tarih ve E:2015/2011, K:2016/51 sayılı kararında belirtilen eksiklikler giderilmeden şikayet edilen kişiler hakkında ikinci kez soruşturma izni verilmemesi yolunda karar verildiği ileri sürülmekte ise de; yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinden, Danıştay Birinci Dairesinin "idari" daire olduğu, yerine getirilmediği iddia edilen kararının, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinin 3. fıkrası kapsamında gereği yerine getirilmesi gereken bir "mahkeme kararı" niteliğinde olmadığı, söz konusu kararın 4483 sayılı Kanun gereğince itiraz makamınca verilmiş bir "idari karar" niteliğinde olduğu anlaşıldığından, davacıların davalı idarece mahkeme kararının gereğinin yerine getirilmediği, bir başka deyişle 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinde yer verilen kanun hükmüne aykırı şekilde işlem tesis edildiğine ilişkin iddialarının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Davacıların davalı idarenin işlemi nedeniyle hak arama özgürlüklerinin kısıtlandığı yönündeki iddialarının incelenmesi;
Davacılar tarafından, davalı idarece şikayet edilen kişiler hakkında ön incelemenin gerektiği gibi yapılmadığı, ön incelemeci olarak daha önceki işlemde Bakan sıfatıyla imzası bulunan …'nın bu defa Gümrük Müsteşarı unvanı ile görevlendirildiği, konuya ilişkin olarak kendilerinin bilgisine başvurulmadığı, eksik inceleme sonucu verilen soruşturma izni verilmemesi yönündeki kararın, hak arama özgürlüklerinin sınırlanmasına neden olduğu ileri sürülmektedir.
Uyuşmazlık konusu olaya ilişkin olarak yapılan incelemede, davacıların davalı idare tarafından tesis edilen 28/01/2016 tarih ve E:2015/2011, K:2016/51 sayılı soruşturma izni verilmemesine dair karara karşı aynı iddialarla Danıştay Birinci Dairesine itirazda bulundukları, Danıştay Birinci Dairesince verilen 08/11/2016 tarih ve E:2016/2146 K:2016/1554 sayılı karar ile dosyadaki bilgi ve belgelerin ilgililere isnat edilen eylemin haklarında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikle bulunmadığı gerekçesiyle davacıların itirazlarının reddine karar verildiği görülmüştür.
Bu durumda, davacıların, idarece yapılan ön incelemenin usulüne uygun şekilde yapılmadığı yönündeki iddialarının esasen bu karara karşı yapılacak itirazları karara bağlamakla görevli olan Danıştay Birinci Dairesince incelendiği ve davacıların itirazlarının reddedildiği görüldüğünden, dava konusu uyuşmazlıkta, davalı idarenin tazmin yükümlülüğünü doğuracak hukuka aykırı bir işleminin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, manevi tazminata hükmedilmesini gerektiren şartların oluşmadığı anlaşılan davada, davacıların manevi tazminat istemlerinin kabulüne olanak bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. DAVANIN REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen … TL yargılama giderinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca … TL vekâlet ücretinin davacılardan alınarak davalı idareye verilmesine,
4. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacılara iadesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30(otuz) gün içerisinde Danıştay Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 21/09/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.