Ceza Genel Kurulu 2013/467 E. , 2014/89 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İZMİR 1. Çocuk
Günü : 27.04.2011
Sayısı : 439-331
Hükümlünün kaçması suçundan sanık U.. A.."ın 5237 sayılı TCK"nun 292/2, 292/3, 31/3, 50 ve 52. maddeleri uyarınca 6.000 Lira, sanık A.. K.."nun ise aynı kanunun 292/1, 292/3, 31/3, 293/1, 62, 50 ve 52. maddeleri uyarınca 660 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin, İzmir 1. Çocuk Mahkemesince verilen 27.04.2011 gün ve 439-331 sayılı hükmün, sanıklar müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 29.11.2012 gün ve 9549-13954 sayı ile, onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 25.02.2013 gün ve 320983 sayı ile;
"...Yerel mahkemenin sanıkların eylemi birlikte gerçekleştirdiklerine ilişkin gerekçesi "Suça sürüklenen çocukların aynı gün ve aynı anda birlikte cezaevinden firar etmiş olmaları nedeniyle daha önce olayı birlikte planladıkları ve iştirak iradesi ile hareket ettikleri düşünülmüş ve haklarında bu nedenle TCK"nun 292/3. maddesinin tatbiki gerekmiştir" biçiminde bir düşünce açıklaması olup sanıkların savunmalarının aksine buna ilişkin delillerin nelerden ibaret olduğu tam olarak açıklanmamıştır. Ortada sanıkların lehine olan şüpheli bir durum vardır ve bu durumdan sanıklar yararlanmalı, haklarında TCK"nun 292/3. maddesi gereğince cezaları artırılmamalıdır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 09.04.2013 gün ve 2082-5465 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükümlünün kaçması suçundan mahkumiyet- lerine karar verilen sanıkların eylemi birlikte gerçekleştirip gerçekleştirmedikleri, buna bağlı olarak sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nun 292/3. maddesinin uygulanmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
31.05.2010 tarihli tutanakta; çocuk eğitimevinde bulunan hükümlü çocukların sosyal ve sportif faaliyetler çerçevesinde 31.05.2010 tarihinde kuruma ait halı sahada maça çıkartılırken hükümlü çocuklardan A.. K.. ve U.. A.."ın şahsi çevikliklerini kullanarak aniden Şirinyer istikametine doğru koşarak firar ettiklerinin belirtildiği,
Sanık A.. K.. savcılıkta; çocuk ıslahevinde hükümlü olarak kaldığını, kardeşi hasta olduğu için kaçtığını, spor sahasından yola çıktığını, U.. A.."ın da Menemen garajına kadar kendisiyle birlikte geldiğini, oradan binip İzmit’e gittiğini, bir daha da Umut ile haberleşmediğini beyan ettiği,
Mahkemede; infaz koruma görevlileri nezaretinde eğitimevinin bahçesindeki halı sahaya top oynamaya giderken aynı yerde hükümlü olan Umut Yaşar"ın birden koşarak eğitim evinin çıkış kapısına doğru gittiğini gördüğünü, peşinden koşarak kapıdan dışarı çıktığını, Umut Yaşar ile kaçma konusunda önceden herhangi bir anlaşmasının olmadığını, onun kaçtığını görünce ondan cesaret alarak birden bire kaçmaya karar verdiğini ifade ettiği,
Sanık U.. A.. mahkemede; olay tarihinde çocuk eğitimevinde hükümlü olarak kalırken koğuşta tam isimlerini hatırlayamadığı kişiler ile kavga ettiğini, bu kişiler ile Ali Turabi’nin de kavga ettiğini, koğuşta kendilerine baskı yapmaya başladıklarını, bu nedenle olay günü halı sahaya maç yapmak için gittiği sırada koşarak eğitimevinin ana giriş kapısından çıktığını, Ali Turabi"nin başlangıçta kendisini yakalamak için kovaladığını, ancak dışarı çıkınca onun da fikir değiştirip kaçtığını belirttiği,
Anlaşılmaktadır.
Hükümlü veya tutuklunun kaçması suçu 5237 sayılı TCK’nun 292. maddesinin 1. fıkrasında; “Tutukevinden, ceza infaz kurumundan veya gözetimi altında bulunduğu görevlilerin elinden kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş olup, suçun birden fazla kişi ile birlikte işlenmesi hali ise 3. fıkrada; “Bu suçun, silâhlı olarak ya da birden çok tutuklu veya hükümlü tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir katına kadar artırılır” biçiminde hüküm altına alınmıştır.
Madde gerekçesinde suçun birden fazla hükümlü veya tutuklu tarafından birlikte işlenmesi halinden ne anlaşılması gerektiği belirtilmemiştir. Ancak bir suçun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi, 5237 sayılı TCK’nun 102/3-d maddesinde düzenlenen cinsel saldırı, 109/2-d maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, 149/1-c maddesinde düzenlenen nitelikli yağma vb. suçlarda nitelikli hal olarak düzenlenmiş ve bu maddelerin gerekçelerinde “birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi” halinden ne anlaşılması gerektiği açıkça ifade edilmiştir. Örneğin TCK’nun 102/3-d maddesinin gerekçesinde; “(d) bendinde, cinsel saldırının birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi, bu suçun icra hareketlerinin müşterek fail olarak sorumluluğu gerektirecek şekilde gerçekleştirmesini ifade etmektedir”, aynı kanunun 109/2-d maddesinin gerekçesinde ise; “Suçun icra hareketlerinin birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Yani suçun işlenmesi açısından müşterek faillik durumunun varlığı halinde, bu nitelikli unsur oluşur.” şeklinde tanımlanmıştır.
Anılan fıkraların gerekçeleri göz önünde bulundurulduğunda, TCK’nun 292. maddesinin 3. fıkrasındaki, suçun birden fazla kişi ile birlikte işlenmesi şeklindeki nitelikli halin oluşabilmesi için sanıkların icra hareketlerini müşterek fail olarak birlikte gerçekleştirmeleri ve bir eylem birlikteliği içerisinde hareket etmeleri gerektiği kabul edilmelidir.
Bu bilgiler ışığından uyuşmazlık konusu olay değerlendirildiğinde;
Hükümlülerin sosyal faaliyet çerçevesinde halı sahaya götürüldüğü sırada sanık U.Y."ın birden koşarak eğitim merkezinin kapısına doğru gittiği, sanık A.T.nin ise diğer sanığın kaçtığını görmesi üzerine ani olarak verdiği bir kararla eğitimevinden kaçtığı olayda, sanıkların icra hareketlerini birlikte gerçekleştirdiklerine ve eylem birlikteliği içerisinde hareket ettiklerine ilişkin dosya içerisinde yeterli delil bulunmadığı anlaşıldığından, sanıkların üzerlerine atılı suçu müşterek fail olarak birlikte gerçekleştirmediklerinin kabulü gerekmektedir.
Bu nedenle, sanıklar hakkında uygulanma şartlarının gerçekleşmediği gözetilmeden 5237 sayılı TCK"nun 292. maddesinin üçüncü fıkrası ile uygulama yapılmasına ilişkin yerel mahkeme kararı ile bu kararı onayan Özel Daire hükmünde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire onama karanın kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün sanıklar hakkında şartları bulunmadığı halde 5237 sayılı TCK"nun 292. maddesinin 3. fıkrasının uygulanması suretiyle fazla ceza tayini isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Genel Kurul Üyesi; "itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 29.11.2012 gün ve 9549-13954 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- İzmir 1. Çocuk Mahkemesinin 27.04.2011 gün ve 439-331 sayılı hükmünün şartları bulunmadığı halde sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK"nun 292. maddesinin üçüncü fıkrasının uygulanması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.02.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.