Esas No: 2012/1356
Karar No: 2014/70
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/1356 Esas 2014/70 Karar Sayılı İlamı
- MÜTESELSİLEN RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK
- YALAN BEYANDA BULUNMAK
- DAVANIN VE HÜKMÜN KONUSU
- İDDİANAMENİN YASAL İÇERİĞİ
- YARGILAMANIN SINIRLILIĞI
- DAVASIZ YARGILAMA OLMAZ İLKESİ
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HAKKINDA KANUN (5320) Madde 8
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 223
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 225
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 43
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 58
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 63
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 204
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 206
"İçtihat Metni"
Sanık E.. F.."in resmi belgede sahtecilik suçundan 5237 sayılı TCK"nun 204/1, 43/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 13 ay hapis, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan aynı kanunun 206, 62, 53, 58 ve 63. maddeleri gereğince 3 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulmasına ilişkin, Bursa 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.10.2008 gün ve 453-932 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 13.06.2012 gün ve 10389-11571 sayı ile;
1) Resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelen temyiz itirazlarının incelenmesinde;
TCK"nun 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılan sanık hakkında sonuç cezanın, 2 yıl 1 ay yerine, 1 yıl 13 ay olarak hükmolunması karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. ...
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
TCK"nun 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan sanığın kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan koşullu salıverilme, diğer bendlerde sayılan haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılması yerine, yazılı şekilde karar verilmesi,
Yasaya aykırı ise de, yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasında yer alan 53/1. maddenin uygulanmasına ilişkin kısım çıkartılarak yerine; "TCK"nın 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 1. fıkranın (c) bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan koşullu salıverilme tarihine, 1. fıkrada yazılı diğer haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına" denilmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına,
2) Yalan beyanda bulunmak suçundan kurulan hükme yönelen temyiz itirazlarına gelince;
1- Mahalle Muhtarlığına 26.12.2006 tarihinde kendi fotoğrafı ve katılanın kimlik bilgileri bulunan nüfus cüzdanı talep belgesi düzenletip nüfus müdürlüğüne müracaat ederek, 28.12.2006 günü sahte hüviyet cüzdanı düzenlettirdiği, 17.01.2007 tarihinde yakalandığında polis memurlarına ibraz ederek kullandığı gözetildiğinde, eyleminin kül halinde teselsül eden resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu, soruşturma evrakının sanığın gerçek ismine göre düzenlendiğine göre, ayrıca memura yalan beyanda bulunma suçunun unsurlarının bulunmadığı halde, bu suçtan karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken mahkumiyetine karar verilmesi,
2- Kabul ve uygulamaya göre de;
5237 sayılı Yasanın 53. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan koşullu salıverilme, diğer bendlerde sayılan haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire Üyesi M. K.; "Mahkeme, kararında eylemi bir bütün halinde değerlendirip sahtecilik suçundan tek hüküm kurması gerektiği halde, hem sahtecilik hem de memura yalan beyanda bulunmak suçlarından iki ayrı hüküm kurmuştur. İddianamede de aynı şekilde eylem bir bütün halinde anlatıldıktan sonra iki ayrı suçtan sevk yapılarak kamu davası açılmıştır. Cumhuriyet savcısı sahtecilik suçunu oluşturan eylemlerin bir kısmını ayırarak başka bir suç oluşturduğu gerekçesi ile sahteciliğe dahil etmeden dava açmıştır. Eylem ikiye bölünerek bir kısım unsurlarından sahtecilik bir kısım unsurlarından dolayı memura yalan beyan suçundan mahkumiyet kararları verilemeyecektir.
Dolayısıyla mahkemenin verdiği iki karar bozulmalı ve eylemden dolayı tek sahtecilik suçundan yeni bir hüküm kurulmalıdır. Sahtecilik suçundan verilen kararların onanması ve memura yalan beyan suçundan verilen kararın bu eylemin sahtecilik suçunun unsuru olduğu gerekçesi ile bozulması halinde, sahtecilik suçunun unsuru olan eylem hakkında hüküm kurulmamış olması sebebiyle açılmış dava sonuca bağlanmamış ve sahtecilik suçuna dahil edilmemiş olacaktır. Ayrıca bozma sonucu mahkemenin kanunda yer almayan ve hüküm niteliği bulunmayan şekilde karar vermesi gerekecektir. Bu nedenle sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet kararının da bozulması gerekir" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.09.2012 gün ve 94152 sayı ile;
"Sanığın değişmeyen amacı, içinde bulunduğu durum nedeniyle yakalanmamaktır. Bu amaç doğrultusunda bir bütün olan fiil ve hareketlerinin ihlal ettiği hukuki değerin aynı nitelikte olduğu, suça konu nüfus cüzdanının aldatma yeteneğine haiz bulunduğu gözetilerek sadece teselsül eden resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulması gerekirken iki ayrı suç kabulüyle yazılı şekilde hüküm kurulması nedeniyle tüm hükümlerin bozulması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK"nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.10.2012 gün ve 24209-16980 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın resmi belgede sahtecilik ve resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçlarından mahkumiyetine karar verilen somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; "kesinleşen mahkumiyet hükmünün infazı amacıyla çıkarılan yakalama kararını etkisiz kılmak için, kendi fotoğrafını yapıştırıp katılan adına sahte olarak düzenlediği nakil ve nüfus cüzdanı talep belgesi ile müracaat ettiği mahalle muhtarlığından aldığı evrakı nüfus müdürlüğüne ibraz ederek edindiği nüfus cüzdanını kullanmak" şeklindeki fiilinden dolayı, resmi belgede sahtecilik ve resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin, eylemlerinin bütün halinde "müteselsilen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu" gerekçesiyle, sahtecilik suçundan kurulan hüküm düzeltilerek onanıp, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan "hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi" nedeniyle bozulmasının isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın dolandırıcılık suçundan kesinleşmiş ve infazına başlanmış hapis cezalarına ilişkin mahkûmiyeti bulunduğu, cezaevinden izinli olarak ayrılmasını müteakip firar ettiği ve hakkında yakalama kararı verildiği, yakalama kararını etkisiz kılmak için, kendi fotoğrafı ile katılanın kimlik bilgilerini içeren sahte olarak hazırladığı nakil belgesiyle muhtarlığa kaydını yaptırdığı, bir süre sonra aynı mahalle muhtarlığından kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle aldığı nüfus cüzdanı talep evrakıyla nüfus müdürlüğüne başvurarak, katılan adına çıkardığı ve bilirkişi raporu doğrultusunda iğfal kabiliyetini haiz nüfus cüzdanını yakalanıncaya kadar kullandığı, yakalandığında görevlilere katılan adına düzenlenmiş nüfus cüzdanını gösterdiği, hemen ardından herhangi bir tutanak tanzim edilmeden kendi kimliğini açıkladığı, karakolda kendisini görmeye gelen annesinin, nüfus cüzdanındaki fotoğrafın oğluna ait olduğunu ancak kimlikte adı geçen kişiyi tanımadığını beyan etmesi üzerine bu yönde tutanak düzenlendiği, yakalama tutanağı dâhil olmak üzere bütün evrakın gerçek kimliği esas alınarak hazırlandığı, dolandırıcılıktan çok sayıda sabıkası olan sanığın suçlamaları kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce yargılama faaliyeti yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek fail ve fiille ilgili usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekir.
Ceza Muhakemesi Kanununun 170. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki son soruşturmanın açılması kararı, icra mahkemelerine verilen şikâyet dilekçesi gibi istisnai hükümler bulunmakla birlikte, kural olarak bir iddianame ile açılmaktadır. Aynı maddenin dördüncü fıkrasında da; "iddianamede yüklenen suçu oluşturan olaylar mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır" hükmüne yer verilmiştir.
CMK"nun "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm" başlıklı 223. maddesi uyarınca da;
"1) Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür. ...
3) Sanık hakkında;
a) Yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin bulunması,
b) Yüklenen suçun hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi suretiyle veya zorunluluk hali ya da cebir veya tehdit etkisiyle işlenmesi,
c) Meşru savunmada sınırın heyecan, korku ve telaş nedeniyle aşılması,
d) Kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşülmesi,
Hallerinde, kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.
4) İşlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen;
a) Etkin pişmanlık,
b) Şahsî cezasızlık sebebinin varlığı,
c) Karşılıklı hakaret,
d) İşlenen fiilin haksızlık içeriğinin azlığı,
Dolayısıyla, faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.
5) Yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilir. ...
7) Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir. ...",
225. madde uyarınca ise; "Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir"
Yukarıda belirtilen düzenlemeler uyarınca, hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak bir karar verilebilecek, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil ya da olaydan dolayı yargılama yapılıp, açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık teşkil edecektir. Öğretide de; "yargılamanın sınırlılığı" ve "davasız yargılama olmaz" şeklinde ifade edilen bu ilke uyarınca, hâkim ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve faili ile ilgili yargılama yapacak ve önüne getirilen uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacak, yargılama sonucunda sanığın sabit kabul edilen eylemlerinin hukuki niteliğine göre kanunda; "beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbiri, davanın reddi ve düşmesi" olarak sayılan hükümlerden birinin ya da mahkûmiyet ve güvenlik tedbiri örneğinde olduğu gibi birden fazlasının kurulması ile yetinilecek, iddianameye konu olan fiil sabit olmakla birlikte, sanık tarafından işlenmediğinin anlaşılması veya sanığın işlediğinin kesin delillerle ispatlanamaması halinde gerçek fail ya da faillere ulaşılabilmesi amacıyla suç duyurusunda bulunulması gerekecektir. İddianamede anlatılan aynı fiilin farklı hukuki nitelendirilmesi nedeniyle hem "mahkûmiyet" hem de "beraat" ya da "ceza verilmesine yer olmadığına" karar verilmesi ise usul ve kanuna aykırı olacaktır. Yine iddianamede iki ayrı suç şeklinde vasıflandırılan eylemlerin bir bütün olarak tek bir suçu oluşturduğunun kabulü halinde de iddinamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail ile bağlı olmasına karşın hukuki nitelendirmeyle bağlı olmayan mahkemece CMK"nun 223. maddesinde sayılan ve yargılamayı sonlandıran hükümlerden birisi kurulacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kesinleşmiş mahkûmiyet hükümlerinin infazı aşamasında cezaevinden izinli olarak ayrılmasını müteakip firar eden, bu nedenle hakkında yakalama kararı verilen ve bu kararı etkisiz kılmak amacıyla kendi fotoğrafı ile katılanın kimlik bilgilerini içeren sahte olarak hazırladığı nakil evrakıyla mahalle muhtarlığına kaydını yaptıran, ardından kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle aldığı nüfus cüzdanı talep belgesiyle nüfus müdürlüğüne müracaat edip katılan adına çıkardığı bilirkişi raporları doğrultusunda iğfal kabiliyetini haiz nüfus cüzdanını alıp yakalanana kadar kullanan, yakalandığında görevlilere katılan adına düzenlenmiş nüfus cüzdanını gösteren, ancak herhangi bir tutanak tanzim edilmeden gerçek kimliğini açıklayan sanığın, başlangıçtan beri değişmeyen tek amacının, içerisinde bulunduğu durum nedeniyle yakalanmamak ve hapis cezasının infazını imkânsız kılmak olduğu, bu amaç doğrultusunda gerçekleştirdiği eylemlerinin ihlal ettiği hukuki değerin aynı nitelikte olduğu ve iddianamede fiilin bir bütün olarak açıklandığı göz önüne alındığında, fiilleri kül halinde zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturmakta olup, bu konuda herhangi bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Ancak yukarıda açıklanan ilkeler ve kanuni düzenlemeler gözetildiğinde yerel mahkemece resmi belgede sahteciliğin yanında, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan da mahkumiyet hükmü kurulması ve sanığın temyizi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece de, aynı eylem nedeniyle hem "mahkûmiyet" hem de "karar verilmesine yer olmadığına" hükmolunmasının mümkün bulunmadığı gözetilmeden, resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün onanmasına, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan kurulan hükmün ise, "bu suçtan hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi" gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmesi isabetli değildir. Zira bu halde Özel Dairece zincirleme biçimde resmi belgede sahtecilik suçunu oluturduğu kabul edilen eylemin bir kısmı bölünerek yerel mahkeme hükmü onanmış olacak, bir kısmı ise "karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş olacaktır.
Diğer taraftan, "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde bir hüküm çeşidine CMK"nun 223. maddesinde yer verilmemiştir. Buna göre, iddinamede iki ayrı suç olarak nitelendirmesi yapılan eylemlerin bir bütün halinde tek suçu oluşturduğu gerekçesiyle tek bir hüküm kurulurken sevk maddeleri gösterilen diğer suçtan dolayı hüküm kurulmadığının belirtilmesi amacıyla "karar verilmesine yer olmadığına" ibaresinin kullanılması mümkün ise de bunun bir hüküm çeşidi olmaması nedeniyle yargılamayı sonlandıran bir karar olmadığı da açıktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 27.06.1988 gün ve 230-298 ile 14.02.2012 gün ve 269-31 sayılı kararlarında da benzer sonuçlara ulaşılmıştır.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire kararının bütünüyle kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün; "sanığın sahte nakil evrakıyla kaydını yaptırdığı mahalle muhtarlığına kendisinin fotoğrafı ve katılanın kimlik bilgileri bulunan nüfus cüzdanı talep belgesini hazırlatıp nüfus müdürlüğüne başvurarak sahte hüviyet cüzdanı düzenlettirdiği, yakalandığında görevli polis memurlarına gösterdiği, ancak hemen ardından herhangi bir tutanak düzenlenmeden gerçek kimliğini açıkladığı göz önüne alındığında, eylemlerinin bir bütün halinde zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan da mahkumiyet hükmü kurulması, resmi belgede sahtecilik suçundan tayin olunan 2 yıl 6 ay hapis cezasından TCK"nun 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılırken sonuç cezanın 2 yıl 1 ay yerine 1 yıl 13 ay olarak belirlenmesi, aynı kanunun 53. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan şartlı salıverilme, diğer bendlerde sayılan haklardan ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılması yerine, yazılı şekilde uygulama yapılması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 13.06.2012 gün ve 10389-11571 sayılı kararının bütünüyle KALDIRILMASINA,
3- Bursa 5 Asliye Ceza Mahkemesinin 20.10.2008 gün ve 453-932 sayılı hükmünün,
a) Sanığın sahte nakil evrakıyla kaydını yaptırdığı mahalle muhtarlığına, kendisinin fotoğrafı ve katılanın kimlik bilgileri bulunan nüfus cüzdanı talep belgesini hazırlatıp nüfus müdürlüğüne başvurarak sahte hüviyet cüzdanı düzenlettirdiği, yakalandığında görevli polis memurlarına gösterdiği, ancak herhangi bir tutanak tanzim edilmeden gerçek kimliğini açıkladığı hususları göz önünde bulundurulduğunda, eyleminin bir bütün halinde zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden, ayrıca resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan da mahkumiyet hükmü kurulması,
b) Resmi belgede sahtecilik suçundan tayin olunan 2 yıl 6 ay hapis cezasından TCK"nun 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılırken sonuç hapis cezasının 2 yıl 1 ay yerine 1 yıl 13 ay olarak belirlenmesi,
c) TCK"nun 53. maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan sanığın kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan şartlı salıverilme, diğer bendlerde sayılan haklardan cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılması yerine yazılı şekilde karar verilmesi,
İsabetsizliklerinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.02.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.