1. Hukuk Dairesi 2016/6475 E. , 2019/1555 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, mirasbırakan babaları ...’ten kalan 149 ada 8 ve 13 parsel sayılı taşınmazların intikal işlemlerini yapması için davalı kardeşleri ...’i vekil tayin ettiklerini, ancak vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak babalarından intikal eden çekişme konusu taşınmazdaki payları kendi adına tescil ettirdiğini, kendilerine herhangi bir bedelin ödenmediğini ve vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığını, temliklerin vasiyetname uyarınca yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hâkimi ...’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davacıların yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 15.20 TL. bakiye onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına, 06/03/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece, taşınmazlar satış suretiyle devredilmiş ise de, miras bırakan Mehmet Kılıç’ın vasiyetnamesinin yerine getirilmesi için devrin gerçekleştiği, dava tarihi ile devir tarihi arasında geçen zamanda devrin bilinmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, vekaletin vasiyetname gereğinin yerine getirilmesi için verildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacılar vekili tarafından temyiz edilen, karar oy çokluğuyla onanmıştır.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların miras bırakanı Mehmet Kılıç’ın 20.11.2010 tarihinde vefat ettiği, tüm mal varlığını 18.08.2009 tarihli vasiyetname ile davalı oğlu ...’e bıraktığı, vasiyetnamenin açılıp okunması için 25.11.2010 tarihinde ... Sulh Hukuk Mahkemesine gönderildiği, 23.12.2010 tarihinde açılıp okunduğu, kararın 26.01.2011 tarihinde kesinleştiği, davacı ...’nın 13.12.2010 , davacı ...’in 14.12.2010 tarihinde davalıya, mirasen intikal edecek 8 ve 13 parsel sayılı taşınmazların intikali, taksimi, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi düzenlemesi, satış ve banka kredisinin sigorta ödemesinin tahsili yetkilerini içeren vekaletname verdikleri, davalının vekaletnamedeki tevkil yetkisine dayanarak 28.12.2010 tarihinde ...’ı vekil tayin ettiği, aynı gün vekilin 8 ve 13 parsel sayılı taşınmazları satış suretiyle davalıya devrettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, babalarından mirasen intikal eden taşınmazların tapudaki intikal işlemleri ve sigortadan alınacak bedelin bankadan tahsili için davalıya vekalet verdiklerini, taşınmazların davalıya satışı konusunda talimat ve iradelerinin bulunmadığını ileri sürmüşlerdir.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı. Türk Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve aynı kanunun 506. maddesinde (818 sayılı B.K’nın 390.) maddesinde aynen; "Vekil vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hallerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcudan doğan sorumluluğun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.
Somut olayda; davacıların, dava konusu 8 ve 13 parsel sayılı taşınmazlardaki miras paylarının, mirasçılık belgesine göre intikal, tescil, taksim, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapma, satış ve ... Ziraat bankasından sigorta şirketinin yapacağı ödeme için davalıya vekalet verdiği, vekil ...’in tevkil yetkisine dayanarak 28.12.2010 tarihinde kardeşleri ...’a verdiği vekaletname ile davacılar vekili olarak ...’ın taşınmazı davalı ...’e satış suretiyle devrettiği saptanmıştır. Davacı tanıkları, davalının,tapuda miras bırakandan intikal işlemleri ve sigorta ödemesi için davacılardan vekaletname istediği ve bu işlemler için davalının vekil olarak tayin edildiği, satış iradelerinin bulunmadığını bildirmişler, davalı tanığı olarak dinlenen diğer mirasçılar, ve vekil ..., taşınmazlardaki miras paylarını davalı kardeşlerine devrettiklerini beyan etmişler, davacıların devir iradeleri yönünden beyanda bulunmamışlardır.
Belirtilen ilkeler, tanık anlatımları ve tüm olgular birlikte değerlendirildiğinde, vekaletnamelerin düzenlendiği tarihten 15-16 gün sonra davalının tevkil yetkisine dayanarak atadığı vekil aracılığıyla davacıların miras payını satış suretiyle devraldığı, herhangi bir bedel de ödenmediği, miras paylarının davalıya satış suretiyle devri konusunda davacıların irade ve talimatlarının olmadığı, aksi halde davacıların, satış yapmak istedikleri kişiyi değil üçüncü bir kişiyi vekil olarak atamaları gerektiği, davalının, vekaleti kötüye kullanarak davacıları zararlandırıp, kendi adına pay temlikini sağladığı, davalı adına oluşan pay devrinde davacıların satış iradelerinin bulunmaması nedeniyle illilik prensibi gereğince dava konusu işlemin hukuken geçersiz olduğu açıktır. Daha sonra açılıp okunan vasiyetnamenin tenfizi olgusu, tapudaki bu işlemi hukuken geçerlilik kazandırmaz.
Hal böyle olunca; belirttilen gerekçelerle davanın kabulü gerektiğini düşündüğümden, davanın reddine ilişkin mahkeme kararının onanması yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.