Esas No: 2021/3905
Karar No: 2021/12997
Karar Tarihi: 27.10.2021
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/3905 Esas 2021/12997 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Bölge Adliye
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesi
Dava, Kuruma borçlu olmadığının tespiti, maaş üzerindeki haczin kaldırılması ve yapılan kesintilerin iadesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili, müvekkilinin yaşlılık aylığı olan 1.500,00 TL"nin 1/3"üne haciz konulduğunu, dava dışı limited şirkete ait prim borçlarına ilişkin ödeme emirlerinden 24/09/2008 tarihinde istifa etmesi nedeniyle ve borcun zamanaşımına uğradığını beyanla, davalı kuruma borçlu olmadığının tespiti ile maaşının üzerindeki haczin kaldırılmasını ve haksız olarak kesilen maaşının tarafına iadesini talep etmiştir.
II-CEVAP
Davalı vekili, derdestlik itirazında bulunarak, ... Otel Ltd. Şti"nin kuruma olan borçlu dönemlerine dair 2008/7-8-9-10-11-12 ve 2009/1-3-4 dönemlerinin işleme konu yapıldığını, 31/07/2008 tarih ve 7117 sayılı ticaret sicil gazetesi 147 ve 148 sayfasında şirketin 23/07/2008 tarihli kararı ile davacının 04/04/2018 tarihine kadar şirket müdürü olarak atandığı ve ilanın da davacı ile İdris Kaycı"nın müştereken temsil ve ilzam edeceğinin yayınlandığını, 6183 sayılı kanunun 35. maddesine göre takibe geçildiğini ve davacının emekli maaşına 5510 sayılı kanunun 88. maddesi gereği kurumun takip ve alacakları için 93. maddesine göre emekli maaşına yapılan haciz için borçlu muvafakatinin gerekmediğini beyanla davanın reddi ile borç toplamının %10 oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
"Davanın reddine" karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
"Dosya kapsamı, delil durumu itibariyle, .... İş Mahkemesi 2018/355 Esas 2020/143 Karar sayılı kararında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Mahkemeleri Kanununun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine" karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili, davanın kabulü gerektiğini beyanla, davaya konu kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI:
Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
“Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinde, “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. Kişinin, Resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
40. maddenin 2. fıkrasının gerekçesinde, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği belirtilmiştir.
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin “Hak ve Özgürlükler” başlıklı Birinci Bölümünün 6. maddesinde, “Adil yargılanma hakkı: Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 88. maddesine göre (SSK m. 80), “Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır.
Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir. Yetkili iş mahkemesine başvurulması alacakların takip ve tahsilini durdurmaz.”
6183 sayılı Kanunun “Ödeme emrine itiraz” başlıklı 5. maddesi:
“Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 15 (1.1.2018 tarihinden önce 7 gün) gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur.
Borcun bir kısmına itiraz eden borçlunun o kısmın cihet ve miktarını açıkça göstermesi lazımdır, aksi halde itiraz edilmemiş sayılır.
İtiraz komisyonu bu itirazları en geç 7 gün içinde karara bağlamak mecburiyetindedir.
İtirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağı % 10 zamla tahsil edilir.
İtiraz komisyonlarının bu konudaki kararları kesindir. (…)
2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 13. maddesinde;
“Vergi mahkemelerinin göreve başlamasıyla bu mahkemelerin görev alanına giren konularla ilgili olarak diğer kanunlarda yer alan:
a) İtiraz komisyonu, Vergiler Temyiz Komisyonu, Gümrük Hakem Kurulu deyimleri, Vergi Mahkemesi,
b) Vergi ihtilafı deyimi, vergi davası,
c) İtiraz deyimi, vergi mahkemesinde dava açılması, Anlamını taşıyacağı,”
15. maddesinde ise,
“1. İdare ve vergi mahkemelerinin görev alanına giren ve kanunlarla çeşitli kurul ve komisyonlara verilmiş bulunan görev ve yetkiler, bu mahkemelerin göreve başladığı tarihte sona erer.
2. Vergi itiraz komisyonlarının ve Vergiler Temyiz Komisyonunun kuruluşuna ilişkin hükümler birinci fıkrada gösterilen tarihte yürürlükten kalkacağı hükme bağlanmıştır.”
VI- ESASIN İNCELENMESİ
Türk sosyal sigortalar sistemi, ağırlıklı olarak primli rejime dayanmaktadır. Kurumun sosyal sigorta yardımlarını sağlaması, en önemli gelir kaynağı olan sigorta primlerinin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmesine bağlıdır. Sosyal Güvenlik Kurumunun gelirleri arasında sayılan sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası prim gelirleri, idari para cezaları, gecikme zamları ve katılım payları ilgililerce ödenmediğinde Kurum tarafından tahsili gerekmektedir. Prim tahsilatını kolaylaştırmak için birçok hüküm konulmakla birlikte Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun 80. maddesi, primlerin zamanında ve düzenli olarak tahsilini sağlamaya yöneliktir. Anılan maddenin ilk şeklinde prim alacağının tahsili 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre yapılmakta iken, 01.12.1993 tarihli ve 3917 sayılı Kanunun 1. maddesi uyarınca yapılan değişiklik ile 6183 sayılı Kanun hükümlerine tabi kılınmıştır. Prim borçları, bu düzenleme ile kamu alacağı derecesine getirilerek, takip ve tahsilinde, İcra ve İflas Hukukuna göre çabukluk ve sadelik sağlanmak istenmiştir. Takip yetkisinin bizzat Kuruma tanınmış olması da aynı amaca yöneliktir. 01.07.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun 88. maddesinde Kurumun prim ve diğer alacaklarını 6183 sayılı Kanun uyarınca takip ve tahsil edeceği düzenlemesine yer verilmiştir.
6183 sayılı Kanun"a göre Kurum tarafından yapılan takip idari icra takip yöntemidir ve Kurum icra dairesine gerek kalmadan önce ödeme emri düzenleyerek tebligat çıkaracak ve sonrasında icra takibine başlayacaktır. Kurum tarafından kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun, tebliğ tarihinden itibaren 7 gün (7061 sayılı Kanunla değişiklik ile 1.1.2018 tarihinden sonra 15 gün) içerisinde yetkili iş mahkemesinde ödeme emrinin iptali davası açması gerekmektedir.
6183 sayılı Kanunun 58. maddesinde itirazın “vergi itiraz komisyonuna yapılacağı” hükmü yer almakta ise de, 5510 sayılı Kanun"un 88. maddesinin (SSK m. 80) “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanun"un uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir” hükümleri ile birlikte davalı Kurum bünyesinde 6183 sayılı Kanun"un itiraz mercii olarak belirttiği vergi itiraz komisyonunun bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, maddede belirtilen vergi itiraz komisyonuna itiraz yolunun Sosyal Güvenlik Kurumu alacaklarının tahsili yönünden 6183 sayılı Kanun"un uygulanmasından doğacak uyuşmazlıklarda iş mahkemesine dava açılması yolu olarak kabulü zorunludur. Nitekim bu husus Hukuk Genel Kurulunun 26.04.2006 tarihli ve 2006/21-198 E. 2006/249 K. sayılı kararında da belirtilmiştir. Görüldüğü gibi 6183 sayılı Kanunda, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından çıkarılan ödeme emirlerine karşı başvurulabilecek merci ve mahkeme yönünden tam bir açıklık yoktur.
6183 sayılı Kanun"un 58. maddesinde düzenlenen 7 günlük hak düşürücü sürenin amacı kamu alacağının bir an önce tahsil edilmesidir. 7 gün gibi çok kısa bir süre olarak düzenlenen hak düşürücü sürenin varlığı kamu alacaklarını her ne pahasına olursa olsun tahsil etmek değil, sadece süreci hızlandırmaktır. Ancak bu kısa sürenin geçirilmesi durumunda ayrı bir menfi tespit davası açılıp açılamayacağı 6183 sayılı Kanun"da açıklanmamıştır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu"nun 72. maddesinde koşut bir düzenlemeye yer verilmemiş olması nedeniyle, kanunda öngörülen 7 günlük itiraz süresini geçiren kamu alacağı borçlusunun, aynı konuda yeni bir menfi tespit davası açamayacağını kabul etmek ve sorumlu olmadığı bir borcu ödemeye zorlamak, genel hukuk ilkeleriyle çelişmektedir. Önemle vurgulamak gerekir ki, kanunda da menfi tespit davası açılmasını yasaklayan bir hüküm de bulunmamaktadır (Halil Özdemir; Sosyal Güvenlik Kurumunun 6183 Sayılı Yasaya Göre Ödeme Emri Ve İptali Davaları, Sicil İş Hukuku Dergisi, S:31, Yıl:2014, s. 101-102).
6183 sayılı Kanun"da menfi tespit davasına, "Üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczini" düzenleyen 6183 sayılı Kanun"un 30.3.2006 tarihli ve 5479 sayılı Kanun ile değişik 79. maddesinde "...Herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi hâlinde üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla amme borçlusuna borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek zorunda..." olduğuna ilişkin düzenleme ile üçüncü şahıslar yönünden yer verilmiş ise de, bu olanak, kamu alacağı borçluları yönünden öngörülmemiştir. Salt 6183 sayılı Kanun"da açık bir düzenleme bulunmadığı gerekçesi ile hak düşürücü süreyi kaçıran 3. şahıs için menfi tespit davası imkânını kabul etmemek büyük hak kayıplarına neden olabilecektir.
Uyuşmazlığın çözümü yönünden üzerinde durulması gereken diğer bir nokta ise, hak arama hürriyetinin kısıtlanmamasıdır. Anayasa"nın 36. maddesinde hak arama hürriyeti düzenlenmiş olup kişilerin borçlu olmadığı bir miktarı sırf takip hukuku yönünden belli bir sürenin geçirilmesi sonucu kesinleşmesi nedeniyle ödemek zorunda bırakılması Anayasa"nın belirtilen hükmüne aykırılık teşkil eder. Kaldı ki, menfi tespit istemi hukuk sistemi içerisinde her zaman başvurulabilecek bir dava yolu olup kanunda açıkça bu hakkın tanınmadığı yönünde bir ifade yoksa menfi tespit davası açılabilmelidir (Özdemir, s. 101-102).
Hakkında takip konusu alacakla ilgili şahsi sorumluluğa dair yasal koşullar gerçekleşmeyen kimse, Kurumun işlemine rağmen hukuken borçlu değil, üçüncü kişi konumundadır ve salt hak düşürücü süreyi geçirmesi nedeniyle, Kanunda açık düzenleme bulunmadığı gerekçesiyle borçlu olmadığını ispat yollarından mahrum bırakılması hukuka uygun kabul edilemez. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, 3. şahsın sorumlu olmadığı borcu sadece hak düşürücü süreyi geçirdiği için ödemek zorunda bırakılmaması, hukukun toplumsal yaşamı düzenleme ve ilişkilerden doğacak sorunları giderme görevine uygun bir çözüm anlayışı olduğu gibi, Anayasal hak arama özgürlüğü de zedelenmemiş olacaktır.
Yukarıda belirtilen esaslar dahilinde, borçlunun 7 günlük (7061 sayılı Kanunla değişiklik ile 1.1.2018 tarihinden sonra 15 gün) itiraz süresi zarfında dava açması halinde, davanın esası hakkında bir değerlendirme yapılacağı hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu sürenin geçirilmesi halinde ise, davacının kamu borçlusu olup olmadığı incelenecektir. Kamu borçluları açısından bu sürenin geçirilmesi halinde menfi tespit davası açma hakkı bulunmamaktadır.
Somut olaya dönüldüğünde, Alanya 1. Noterliği"nce düzenlenen 24.09.2008 tanzim tarihli "istifa" konulu belgeyle, davacının, dava dışı şirketin müdürlüğünden istifa ettiğine dair beyanının 06.10.2008 tarihinde şirkete tebliğ edilmiş olması nedeniyle geçerli bir istifanın varlığı karşısında, istifa sonrası borçlardan sorumlu olmadığı belirgin olup bu dönem sonrası borçlar yönünden 3. kişi konumundadır. Bu bakımdan, davacının itiraz süresiyle bağlı olmadığı gözetilerek davanın menfi tespit davası olarak görülüp esasına girilmeli, Mahkemece, istifa dilekçesinin değerlendirilerek geçerli bir istifanın olması halinde davacı, 3. kişi konumunda bulunacağından hak düşürücü sürenin işlemeyeceği, davanın buna göre yürütülmesi gerektiğinin gözetilmemesi hatalı olup yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine dair hüküm tesisi isabetsizdir ve bozmayı gerektirir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 27/10/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.