Esas No: 2014/1668
Karar No: 2018/312
Karar Tarihi: 21.02.2018
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/1668 Esas 2018/312 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karabük İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 05.11.2013 gün ve 2012/30 E.-2013/244 K. sayılı kararın temyiz incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 04.03.2014 gün ve 2014/207 E.-2014/5044 K. sayılı kararı ile;
"... Davacı vekili, davalı iş yerinde uzun zamandır Çelik İş Sendikasının yetkili olduğunu, Türk Metal Sendikasının işyerinde teşkilatlanmaya başladığını, teşkilat çalışmalarına müvekkilinin katıldığını, bunun üzerine bazı işçilerin ücretsiz izne çıkarıldığını, bir kısmının da izin dönemi gelmediği halde yıllık izne çıkarıldığını, 2010 yılı Haziran ayında 1909 işçinin Türk Metal Sendikasına üye olduğunu, davalı işverenin bu üyelere TİS gereğince ödemesi gereken kömür yardımının ödemediğini, Çelik İş Sendikası üyelerine ödeme yaptığını, sonrasında Türk Metal Sendikası üyelerine de kısmen ödeme yapıldığını, davalının gözdağı vermek amacıyla Türk Metal Sendikasının teşkilatlanmasına öncülük yapan aktif olarak çalışan 29 işçinin iş akdinin 17/06/2010 tarihinde sona erdirildiğini, açılan işe iade davalarının kabul edildiğini, feshin sendikal nedene dayandığının belirtildiğini, Yargıtayca kararların onandığını, davalı ile Çelik İş Sendikası arasında protokol yapılarak Çelik iş Sendikası üyelerine 15/07/2010 tarihinden itibaren 15/12/2010 tarihine kadar her ay 350,00 TL ödeneceğinin kararlaştırıldığını, bunun üzerine bir çok işçinin tekrar Çelik İş Sendikasına döndüğünü, müvekkiline ve 1100 işçiye ödemenin yapılmadığını, bu nedenle dava açıldığını, dava açıldığını öğrenen işverenin parayı ödediğini, davalının çalışanlar arasında ayrımcılık yaptığını, davacının sendikal tazminatı hak kazandığını belirterek sendikal tazminat alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, sendikal tazminat miktarının belirlenebilir nitelikte olduğunu, belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, işe iade davasında sendikal tazminata hükmedildiğini, kesin hüküm nedeniyle davanın reddi gerektiğini, TİS hükümlerinden taraf sendika üyelerinin ve dayanışma aidatı ödeyen işçilerin yararlanacağını, şirket ve Çelik iş Sendikası arasında imzalanan 10/06/2010 tarihli protokole göre 6 ay süre ile 350,00 TL ödemenin taraf sendika üyelerine yapılacağının kararlaştırıldığını, davacının Çelik İş Sendikasından istifa ettiğini, 12/07/2010 tarihli dilekçesi ile dayanışma aidatı ödeyerek TİS"ten yararlanmak istediğini belirttiğini, talebinin kabul edildiğini, o dönemde binden fazla dayanışma aidatı talep dilekçesi geldiğinden dilekçelerin değerlendirilmesinin bir hafta sürdüğünü, davacıya ödemelerin eksiksiz yapıldığını beyanla davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, 2822 sayılı Yasanın 9/1 maddesi gereğince TİS"nden taraf işçi sendika üyelerinin yararlandığı, bu durumun TİS imzalayan sendikaya üye olmanın, dayanışma aidatı ödemenin doğal sonucu olduğu, işyerinde gerekli koşulları sağlayarak işverenle TİS yapma imkanına kavuşan, üyelerine bazı haklar sağlayan sendika üyesi işçilerle farklı sendikaya üye işçiler arasında eşitliğin olamayacağı,davacının protokol içeriğinden faydalandığı, taraf sendika üyeleri ile diğer sendika üyeleri arasında eşitlik ilkesine aykırı davranıldığı gerekçesiyle sendikal tazminat talep edilmesinde hukuki yarar olmadığı, davalı işverenin sendikalaşmaya karşı olan eylemi nedeniyle işe iade davasında yasal bir yaptırıma maruz kaldığı, işe iade davasının açıldığı tarihten önce bu davaya dayanak yapılan olayların gerçekleştiği, ancak işe iade davasında bu olayların dile getirilmediği, işe iade davası açıldığı dönemde bilinen bu olayların o davada dayanak gösterilmeyerek sonradan bu davanın açılmasının hakkaniyete uygun olmadığı, ayrıca iş akdi sona erdikten sonra doğrudan sendikal tazminat talep hakkının olamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının sendikal tazminatı talep edip edemeyeceği ihtilaflıdır.
Davanın yasal dayanağını dava tarihi itibari ile yürürlükte bulunan 2822 sayılı Sendikal Kanunu"nun 31.maddesi oluşturmaktadır.
Sözü edilen maddenin üçüncü fıkrasında işverenin, sendika üyesi olan işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı sendikalara üye olan işçiler arasında, işin sevk ve dağıtımında, işçinin mesleki ilerlemesinde, işçinin ücret, ikramiye ve primlerinde, sosyal yardım ve disiplin hükümlerinde ve diğer hususlara ilişkin hükümlerin uygulanması veya çalıştırmaya son verilmesi bakımından herhangi bir ayırım yapamayacağı kuralı getirilmiştir. Konuya dair bir başka güvence bahsi geçen maddenin beşinci fıkrasında öngörülmüş, işçilerin sendikaya üye olmaları veya olmamaları sebebiyle iş sözleşmelerinin feshedilemeyeceği, yine yasaya uygun sendikal faaliyetler sebebiyle işten çıkarılamayacakları ya da farklı uygulamaya tabi tutulamayacakları hükme bağlanmıştır.
İşverenin 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31. maddesinin üçüncü ve beşinci fıkralarına aykırı davranması halinde, işçinin bir yıldan az olmamak üzere sendikal tazminata hak kazanacağı hususu da yasada ifadesini bulmuştur.
2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31. maddesinde 4773 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonrasında, işçinin iş sözleşmesinin sendika üyeliği ya da sendikal faaliyetleri sebebiyle feshedilmesi halinde, doğrudan sendikal tazminat talep hakkının olmadığı açıklanmış, 4857 sayılı İş Kanununun iş güvencesine dair hükümlerinin uygulanacağı kuralı getirilmiştir. Fesih dışında kalan sendikal nedene dayanan ayrımcılık hallerinde ise, işçinin doğrudan sendikal tazminat davası açma hakkı bulunmaktadır.
4773 sayılı Yasa ile sözü edilen maddeye eklenen yedinci fıkrada ise, iş güvencesi hükümlerinin uygulaması dışında kalan hallerde ve feshe bağlı tazminat istekleriyle sınırlı olmak üzere ispat yükünün işverene ait olduğu öngörülmüştür. Bu durumda sendikal nedenle fesih iddiasıyla açılan feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iade davasında ispat yükü, önceden olduğu gibi işçi üzerindedir. Ancak, iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayan bir işçinin açmış olduğu sendikal tazminat isteklerini içeren bir davada, aksinin ispatı işverene aittir.
Davacının talebi yukarıda belirtilen 2821 sayılı Yasa"nın 31/3.maddesine dayanmakta olup davacı iş sözleşmesinin devamı sırasında sendikal ayrımcılığa maruz kaldığını, sırf sendikal faaliyetleri nedeni ile Çelik İş Sendikası ile yapılan protokole göre bu sendika üysi işçilere ödenen aylık 350,00 TL"sının kendisine ödenmediğini, dava açması üzerine ödendiğini ileri sürerek iş sözleşmesinin feshinden önceki süreçte yaşanan bu olay nedeni ile sendikal tazminat talep etmektedir. Davacının iş sözlemesinin devamı sırasında işverenin yaptığı bu uygulama nedeni ile sendikal ayrımcılığa maruz kaldığı davacı işçinin açtığı ve dava sırasında yapılan ödeme nedeni ile konusuz kalan alacak davasında verilen mahkeme kararını avukatlık ücreti ve yargılama gideri yönünden düzelterek onayan 9.Hukuk Dairesi"nin ilamı ile sabittir. Hal böyle olunca davacının sendikal tazminatı talep hakkı oluştuğu ve alınan bilirkişi raporu bir değerlendirmeye tabi tutularak talebin kabulü gerektiği halde yanılgılı değerlendirme ile davanın reddi hatalı olmuştur.
O halde davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazı kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır...."
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava sendikal tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkili işçinin iş sözleşmesinin devamı sırasında davalı işveren tarafından müvekkiline yönelik sendikal ayrımcılık yapıldığını ileri sürerek sendikal tazminatın tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davacı işçiye yönelik müvekkili işveren tarafından sendikal ayrımcılık yapılmadığını savunarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davalı işveren tarafından eşit işlem borcuna aykırı davranılmadığı, davacının açtığı işe iade davasındaki gerekçe ile eldeki dava gerekçesinin farklı olduğu, davacının protokol içeriğinden faydalandığı, taraf sendika üyesi işçiler ile diğer sendika üyesi işçiler arasında eşitlik ilkesine aykırı davranıldığı gerekçesiyle sendikal tazminat talep edilmesinde hukuki yarar olmadığı, davalı işverenin sendikalaşmaya karşı olan eylemi nedeniyle işe iade davasında yasal bir yaptırıma maruz kaldığı, işe iade davasının açıldığı tarihten önce bu davaya dayanak yapılan olayların gerçekleştiği, ancak işe iade davasında bu olayların o davada dayanak gösterilmeyerek sonradan bu davanın açılmasının hakkaniyete uygun olmadığı, ayrıca iş sözleşmesi sona erdikten sonra doğrudan sendikal tazminat talep hakkının olmayacağı, işçinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun iş güvencesine ilişkin hükümlerinden yararlanması gerektiği, davacının işe iade davası açarak bu hükümlerden yararlandığı, dava şartının oluşmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile bozulmuştur.
Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak bozma kararında davacının sendikal ayrımcılığa maruz kaldığının konusuz kalan ve Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin düzelterek onadığı kararıyla sabit olduğunun belirtilmesi nedeniyle anılan karara ilişkin değerlendirmelerde bulunulduktan sonra “…dayanışma aidatı ödeme talebinde bulunan işçi sayısının çokluğu, bordro düzenlenmesi, gerekli izinlerin alınması, yüklü miktarda paranın bankada tutulması gibi işlemlerin zaman alacağı, bu işlemler nedeniyle ödemenin makul süre sonra yapılmasının sendikal ayrımcılık olarak değerlendirilemeyeceği” belirtildiği, akabinde “kömür yardımı yönünden de sendikal ayrımcılık yapıldığı belirtilmişse de bu hususun ispatlanamadığı” gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda davalı işveren ile işyerinde yetkili sendika arasında imzalanan ve yürürlükteki toplu iş sözleşmesinin eki niteliğinde bulunan protokole göre bu sendika üyesi işçilere aylık 350,00 TL seyyanen yapılan ödemenin kendisine geç ödendiğini, bu durumun sendikal ayrımcılık oluşturduğunu iddia ederek sendikal tazminat istemi ile açtığı eldeki davada Yargıtay 9. Hukuk Dairesince bu ödemenin tahsili istemiyle açılan işçilik alacağı davasının temyizen incelemesi sırasında verdiği kararındaki tespitleri karşısında (söz konusu kararda davalı işverenin bir sendikaya üye olan işçilerle ayrı sendikaya üye olan işçiler arasında ücret uygulaması yönünden ayrım yapmasının sendikal ayrımcılığa gitmesi ve sendikal örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayıcı yöntemler benimsemesinin yasal ve hukuksal gerekçelere aykırı bulunduğu, davacının söz konusu ödemeyi hak etmediği yönündeki gerekçesinin hatalı olduğu tespitinde bulunulmuştur.), davacı işçinin iş sözleşmesinin devamı sırasındaki nedenlere dayanarak sendikal tazminat talep edip edemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce direnme kararı gerekçesi dikkate alındığında mahkemece verilen kararın yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre de temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı yoksa Özel Dairece mi yapılacağı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi).
Eş söyleyişle mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozma kararında işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda mahkemece verilen ilk kararda davalı işverenin sendikalaşmaya karşı olan eylemi nedeniyle işe iade davasında yasal bir yaptırıma maruz kaldığı, işe iade davasının açıldığı tarihten önce bu davaya dayanak yapılan olayların gerçekleştiği, ancak işe iade davasında bu olayların dile getirilmediği, işe iade davası açıldığı dönemde bilinen bu olayların o davada dayanak gösterilmeyerek sonradan bu davanın açılmasının hakkaniyete uygun olmadığı, ayrıca iş sözleşmesi sona erdikten sonra doğrudan sendikal tazminat talep hakkının olmayıp iş güvencesi hükümlerinden yararlanması gerektiği, nitekim davacının işe iade davası açarak bu hükümlerden yararlandığı gerekçesiyle sendikal tazminat isteminin reddine karar verilmiş ise de; bu kez direnme kararında önceki gerekçelere ek olarak davacının bilgilendirme yazısına rağmen alacak davası açtıktan sonra ödeme yapıldığı, sonraki dönem ödemelerin ise tüm işçilere aynı zamanda yapıldığı, dayanışma aidatı ödeme talebinde bulunan işçi sayısının çokluğu, bordro düzenlenmesi, gerekli izinlerin alınması, yüklü miktarda paranın bankada tutulması gibi işlemlerin zaman alacağı, bu işlemler nedeniyle ödemenin makul süre sonra yapılmasının sendikal ayrımcılık olarak değerlendirilemeyeceği, kömür yardımı yönünden de sendikal ayrımcılık yapıldığı belirtilmişse de bu hususun ispatlanmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece ilk kararda davanın reddine ilişkin gerekçe incelendiğinde sendikal ayrımcılık yapıldığı ve bunun da işe iade davası sonucunda sendikal tazminata hükmedilmekle sonuçlandığı belirtildiği; buna karşın direnme kararında ise sendikal ayrımcılığın bulunmadığı, kömür yardımı ile ilgili olarak da ayrım yapıldığının ispatlanamadığı ifade edilerek davanın reddine karar verildiği görülmüştür.
Bu nedenle mahkemece ilk karada sendikal ayrımcılık yapıldığının kabul edilmesine rağmen direnme kararında sendikal ayrımcılığın bulunmadığı ile yine ilk kararda hiç değinilmeyen kömür yardımı hakkında gösterilen gerekçe yeni olgu ve değerlendirmelere dayanmaktadır. Dolayısıyla mahkemece direnme olarak adlandırılan bu karar gerçekte direnme olmayıp, yeni hüküm niteliğindedir.
Hâl böyle olunca kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda gösterilen nedenlerle davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 21.02.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.