8. Hukuk Dairesi 2015/16992 E. , 2017/8430 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mah. Sıf.)
DAVA TÜRÜ : Katkı Payı Alacağı
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada bozma sonrası yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı ... vekili, evlilik birliği içinde yatrım amaçlı olarak tamamının bedeli davacı tarafından ödenerek satın alınan taşınmazın davalıya duyulan güven nedeniyle onun adına tescil edildiğini açıklayarak taşınmazın rayiç bedeline karşılık gelen miktarın yarısı 25.000,00 TL"nin faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, davacının hiçbir katkısının bulunmadığını, taşınmazın davacının birikimleri ile satın alındığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taraf vekillerinin beyanları, yabancı mahkeme boşanma ilamı, Karaman Aile Mahkemesi"nin 2010/139 Esas, 210/207 Karar sayılı dosyası ve tüm dosya kapsamı bir bütün halinde değerlendirildiğinde; 5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun"un "kesin hüküm ve kesin delil etkisi" başlığını taşıyan 59. maddesinin "yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder." şeklinde olduğu, TMK"nun "zamanaşımı" başlığını taşıyan 178. maddesinin ise, "evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar" hükmünü öngördüğü, tarafların yabancı mahkeme kararı ile boşanmış oldukları, yabancı mahkeme kararının 08.07.2008 tarihinde kesinleşmiş olduğu, davacının eldeki bu alacak davasını 08.07.2009 tarihine kadar açması gerekirken 16.04.2010 tarihinde açmış olmakla aile hukukundan doğan her türlü talep ve dava hakkının zamanaşımına uğramış olduğu anlaşıldığından davacı tarafça açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyiz itirazı üzerine Dairenin 28.02.2012 gün ve 2011/3451 esas ve 2012/1244 karar sayılı ilamında "Dava konusu arsa vasfında 386 m2 miktarındaki 1133 ada 3 parsel 01.09.1999 tarihinde satın alma yolu ile davalı ... adına tapuya tescil edilmiştir. Dava konusu taşınmazın edinme tarihine göre, eşler arasında 743 sayılı MK.nun 170. maddesi hükmü uyarınca mal ayrılığı rejimi geçerli olduğundan uyuşmazlığın Borçlar Kanununun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekir. Bu durumda 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK"nun 178. maddesinde düzenlenen dava zamanaşımına ilişkin düzenleme eldeki davaya uygulanamaz. Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta 743 sayılı TKM"nin 5. maddesi yollamasıyla Borçlar Kanunu"nun başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava için 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağını öngören 125. maddesindeki düzenlemenin dikkate alınması gerektiği açıktır. Mahkemece bu husus gözden kaçırılarak davanın 1 yıllık zamanaşımı geçtiği açıklanarak zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiş olması doğru değildir" açıklanan gerekçesiyle yerel mahkemenin kararı bozulmuştur.
Mahkemece bozma sonrası yapılan yargılama neticesinde, dosya kapsamından, davacı tarafın, dava konusu evin satın alınması için eşine parasal katkı sağladığı, eşininde çalıştığı, tanıkların beyanlarından da, dava konusu evin davalıya ait olduğunun anlaşıldığı, 743 sayılı TKM"nin yürürlükte olduğu 01.01.2002 tarihinden önce, eşler arasında yasal mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde kadın veya kocanın diğerinden katkı payı karşılığı bir tazminat isteyebilmesi için mutlaka parasal veya para ile ölçülebilen maddi bir değer koymak suretiyle bir katkısının olması gerektiği, dosya kapsamından, davacının, davalının edindiği mala, doğrudan maddi katkısının olduğu ancak "" 8. Hukuk Dairesi 2009/2345 E- 2009/5860 Bu açıklama karşısında, taşınmazdaki eşe ait payın alımında verilen para, eşe yapılan “elden bağışlama” niteliğindedir. Davalı eşe, karşılıksız kazanma yoluyla gelen bu para, onun kişisel malı olmuştur (TMK. md. 220/2). Şu halde, davalıya ait pay “bağış” yoluyla gelen bu para ile alındığına, davalının kişisel malı olduğuna göre davacı kişisel mal üzerinde katkı payı alacağı talebinde bulunamaz. Davacı, ancak bağıştan dönme koşullarının varlığı halinde bağışlananın iadesini isteyebilir (BK. md. 244). Bağışlamadan dönme koşulları da ileri sürülüp kanıtlanmadığına göre davanın tümü ile reddi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulüne kısmen de reddine karar verilmiş olmasında bir isabet bulunmamaktadır."" dendiği, bu açıklama karşısında ayrıca alınan bilirkişi raporu da dikkate alınarak katkı payı alacağının olmadığı yönünde yasal ve vicdani kanaat oluştuğundan katkı payı alacağına ilişkin davanın reddine karar verimiştir. Hüküm, süresi içerinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK 33. m). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, katkı payı alacağı isteğine ilişkindir.
Bağış 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 285 vd.maddelerinde düzenlenmiştir. TBK"nun 285. maddesine göre bağış (hibe), bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak kazandırma yapması olarak tanımlanmıştır. Öğretide ise, bağışlayanın bir karşılık (ivaz) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak, zenginleştirmek amacıyla malvarlığından belirli değerleri ona vermesi olarak tarif edilmiştir (Aydoğdu, Murat/Kahveci, Nalan: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, ... 2013, s.344, Yavuz,Cevdet: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6.B, ... 2002, s.222).
Her somut olayın özelliklerine göre, bağış iradesi açıkça ortaya konulabileceği gibi gizli (örtülü) şekilde de yapılabilir. Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de kazandırmanın salt bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir.
Genel olarak, bağışlamanın yukarıda açıklanan öğeleri gözetildiğinde, bir eşin diğer eşe ait bir malvarlığına yaptığı her katkının ya da kazandırmanın bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir (Gümüş, M.Alper: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"na göre Borçlar Hukuku Özel Hükümler, C.1, 3.B, ... 2013, s.205; Zeytin, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, 2.B, ... 2008, s.144).
Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Aile üyelerinin birlikte yararlanmaları ya da geleceğe yönelik yatırım yapmak amacıyla birlikte malvarlığı edinmeleri, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır.
Davacı ve davalı eş, resmi satış gösterilen işlemin gerçekte satış olmadığını ve kavga etmiş eşlerin barışması, evi terk edenin dönmesi, boşanma davası açanın davadan vazgeçmesi, işlerinin yoğunluğu, zamanın sıkışıklığı, işlerin daha kolay yürümesi, ayrı şehirlerde yaşanılması, ticari kaygıların bulunması vs. saiklerle yapıldığı tarafların kabulünde olsa dahi, yani satışın gerçek olmadığını kabul etseler dahi, bu devir bağış olarak değerlendirilmemelidir. Çünkü, açıklanan nedenler yukarıda da açıklandığı gibi eşlerin ahlaki görevi yerine getirmesi, ailenin huzuru ve uyumu ya da karşılıklı güvene dayanarak yapılmıştır. Bağış iradesi bulunmamaktadır. Bağış olarak değerlendirilmemelidir. Gerçekte satış olmadığını kabul etmeleri demek, bağışı kabul etmek anlamına gelmemektedir.
Somut uyuşmazlığa gelince, tasfiyeye konu 3 parsele kayıtlı taşınmaz eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 01.09.1999 tarihinde davalı adına tescil edilmiştir. Davacı taraf taşınmazın kendi birikimleri ile alındığını savunarak alacak talebinde bulunmuş, her iki tarafça da yapılan devrin bağış olduğunu çağrıştıracak bir kavram, kelime veya söze dosya kapsamında rastlanılmamıştır. Davacı tarafın bedelsiz olarak bağış amacıyla taşınmazın davalı kadın adına tescil edildiğine ilişkin irade açıklaması bulunmamaktadır. Mahkemece, tüm taraf delilleri birlikte değerlendirilerek sonucuna göre işin esasına ilişkin bir karar verilmesi gerekirken bağış nedeniyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle davacı vekilinin yazılı temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, istek halinde peşin harcın temyiz edene iadesine, 06.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.