Esas No: 2017/6600
Karar No: 2021/10176
Karar Tarihi: 28.09.2021
Danıştay 6. Daire 2017/6600 Esas 2021/10176 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2017/6600
Karar No : 2021/10176
DAVACI : … Vakfı
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … Bakanlığı
VEKİLİ : …
DAVANIN KONUSU :Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 06.07.2017 tarihinde onaylanan Zonguldak Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin E28 ve F28 sayılı paftaların serbest bölge olarak planlanan bölümünün ve plan uygulama hükümlerinin VI. 1.4.3, V.16. V.21, V.37. V.38. V.48. VI.10.4, Vl.24.4, VI.31, VI.12, sayılı maddelerinin, VI.18.5. sayılı maddesinin "Tarımsal amaçlı yapılar için Emsal: 0,20'dir" bölümü ile Vl.29.11. sayılı maddesinin üçüncü paragrafının iptali istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından; 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının E28 ve F28 sayılı paftalarına Filyos Serbest Bölgesinin işlendiğinin görüldüğü, bu paftaların serbest bölge olarak planlanan bölümünün iptal edilmesi gerektiği, Filyos vadisinin serbest bölge için doğru bir yer seçimi kararı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği, Filyos vadisini her iki yandan sınırlayan tepelik alanların kireçsiz kahverengi orman toprakları ve kahverengi orman toprakları ile kaplanmış olduğu, Filyos çayı ve yan kollarının oluşturdukları vadi tabanlarını kaplayan alüvyal toprakların henüz oluşumlarını tamamlamamış ancak son derece verimli topraklar olduğu, bu nedenle vadi boyunca uzanan yerleşmelerin en önemli ziraat alanlarını meydana getirdikleri, dolayısıyla bölgedeki toprak yapısının bu alana yönelik arazi kullanım kararları geliştirilirken esas alınacak önemli bir kriter olduğu, bölgenin sel ve taşkına yönelik hassasiyetinin bulunduğu, vadideki arazi kullanım kararlarının doğal afet risklerini artıracak yönde değil, tam tersi riskleri en aza indirecek ve bölgenin iklim değişikliğine uyum ve dayanıklılığını artırıcı yönde olması gerektiği ancak dava konusu plan kararının bölgenin verimli ve kıt tarım arazilerinin kaybolmasına neden olacağı ve bölgenin sel ve taşkın yapısıyla uyumsuz olduğu, ileri sürülmektedir.
DAVALININ SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, serbest bölgenin yer ve sınırlarını belirleme yetkisinin mülga Bakanlar Kurulu'na ait olduğu, Filyos Serbest Bölgesinin ilk olarak 05.04.1994 tarihli mülga Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edildiği, sonrasında 03.11.2006 tarihli mülga Bakanlar Kurulu kararı ile anılan kararın iptal edildiği, 20.09.2008 tarihli mülga Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden serbest bölge ilan edilen Filyos Serbest Bölgesinin sınırlarında 25.02.2009 tarihinde değişikliğe gidildiği, 12.05.2009 tarihinde mülga Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından onaylanan ZonguldakBartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında da sınırları yeniden belirlenen Filyos Serbest Bölgesinin Bakanlar Kurulu kararına uygun olarak gösterildiği, davacı TEMA tarafından Danıştay Altıncı Dairesinin 2010/2807 esasına kayden açılan davada Zonguldak-Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında yer alan Filyos Serbest Bölgesinin iptal edilmesine karar verilmesi üzerine halen yürürlükte olan 05.10.2010 tarihli Bakanlar Kurulu kararına uygun olarak Filyos Serbest Bölgesinin güncel sınırlarının dava konusu çevre düzeni planı değişikliği ile yeniden düzenlendiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …'ÜN DÜŞÜNCESİ :
1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planını Değişikliğinin Plan Uygulama Hükümlerine İlişkin Kısmı Yönünden;
- V.16. sayılı maddesinde; 19.07.2007 tarihinden önce … A.Ş. tarafından ihale edilerek çalışmaları başlatılan imar planlarının, bu çevre düzeni planının nüfus kabullerini aşmamak ve ilgili kurum ve kuruluş görüşlerine uyulmak kaydı ile bu planda değişikliğe gerek kalmaksızın yapılacağı ve onaylanacağı belirtilmiştir.
Davaya konu çevre düzeni planı yapım aşamasında iken yerleşim bölgesindeki illerde yer alan yerleşim yerlerine ilişkin İller Bankasınca ihale edilmiş ve çalışmalara başlanmış imar planlarının bulunabileceği gözetilerek çevre düzeni planı nüfus kabullerini aşmamak kaydıyla çevre düzeni planı değişikliğine gerek kalmaksızın veri tabanına işlenerek alt ölçekli planların yapılmasında şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırılık görülmemiştir.
- V.21 sayılı maddesinde; bu planda kentsel yerleşme alanı ve kırsal yerleşme alanı olarak belirlenen alanların baraj gölü altında kalması durumunda, bu alanlara ilişkin yeni yer seçimlerinin çevre düzeni planında değişiklik yapılmaksızın alt ölçekli planlar ile belirleneceği öngörülmüştür.
Bu durumun, alt ölçekli plan kararının, üst ölçekli çevre düzeni planı ile belirlenen genel arazi kullanım kararından farklılaşması sonucunda, planların kademeli birlikteliği ilkesine aykırılık oluşturacağı gibi, alt ölçekli planları yönlendirecek ilke ve stratejileri oluşturması beklenen çevre düzeni planının işlevsiz kalmasına sebebiyet vereceği açıktır.
Bilirkişi raporundaki tespitler de göz önünde bulundurulduğunda, baraj gölü altında kalması söz konusu olan bölgelere yönelik belirlenen yeni kentsel ve kırsal yerleşik alanlara ilişkin genel arazi kullanım kararlarını, dava konusu Çevre Düzeni Planının konusu olmaktan çıkartarak, üst ölçekli planı işlevsiz hale gelmesi sonucunu doğuran dava konusu plan hükmünde hukuka uyarlık görülmemiştir.
- V.37 sayılı maddesinde; bu plan kapsamındaki alanlarda, ihtiyaç olması halinde güvenlik, sağlık, eğitim, yeşil alanlar vb. gibi sosyal ve teknik altyapı alanları; kent veya bölge/havza bütününe yönelik her türlü atık bertaraf tesisleri ve bunlarla entegre geri kazanım tesisleri, arıtma tesisleri, resmi kurum alanı, mezbaha, karayolu, demiryolu, havaalanı, baraj, enerji iletimi, yenilenebilir enerji üretim ve doğalgaz depolama vb. gibi teknik altyapı alanları, organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri ve serbest bölgeler yapılabileceği, bu kullanımlara ilişkin imar planlarının, ÇED Yönetmeliği kapsamında kalanlar için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının bulunması; ÇED Yönetmeliği kapsamı dışında olanlar için ise, ilgili kurum ve kuruluşların uygun görüşü olması kaydı ile bu planda değişikliğe gerek olmaksızın, kurum ve kuruluşların görüşlerine uyularak ilgili idaresince hazırlanabileceği ve onaylanabileceği öngörülmüştür.
Anılan düzenlemenin, plan esnekliğini ve dinamizmini sağlaması açısından önemli olmasına karşın fazlasıyla genel bir madde olduğu, plan değişikliği gerektiren hususların mutlaka plana işlenmesinin gerekmesi nedeniyle plan hükümlerinin hangi yatırım kararlarının çevre düzeni planında değişiklik gerektireceği hangilerinin gerektirmeyeceği konusunda net bir düzenleme yapılarak çerçeve çizilecek şekilde yeniden oluşturulması gerektiği açıktır. Bu nedenle söz konusu düzenlemede hukuka uyarlık görülmemiştir.
- V.38 sayılı maddesinde; bu plan kapsamındaki alanlarda, Toplu Konut İdaresi'ne (TOKİ) tahsis edilmiş alanlarda, TOKİ tarafından üretilecek toplu konut alanlarına ilişkin başvuruların, özelleştirme kapsam ve programındaki alanlarda yapılacak olan uygulamaların, 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanuna tabii alanlara ilişkin uygulamalar ile ...A.Ş. Tarafından 6107 Sayılı Kanun uyarınca yapılacak uygulamaların, bu planın koruma, gelişme ve planlama ilkeleri ve nüfus kabulleri çerçevesinde bu planda değişikliğe gerek olmaksızın ilgili idaresince değerlendirileceği, bu doğrultuda onaylanan alt ölçekli planların sayısal ortamda veri tabanına işlenmek üzere Bakanlığa gönderileceği, söz konusu taleplerin kentsel ve kırsal yerleşme alanları içerisinde kalması durumunda, imar planı bütünlüğü çerçevesinde ve nüfus kabulü dâhilinde, ilgili idaresince alt ölçekli planlarda değerlendirileceği ve onaylanacağı düzenlenmiştir.
Söz konusu düzenlemenin çevre düzeni planında belirlenen kentsel ve kırsal yerleşme alanlarının dışında da TOKİ'nin plan hazırlayıp konut inşa edebileceğini öngörmesi ve çevre düzeni planında belirlenen kentsel ve kırsal gelişme alanlarının dışında konut üretilmesini sağlanması nedeniyle plan hiyerarşisi ve çevre düzeni planı yapma amaçlarıyla bağdaşmadığı anlaşıldığından, anılan düzenlemede hukuka uyarlık görülmemiştir.
- V.48 sayılı maddesinde; Planlama alanında yer alacak beton santrallerinin öncelikle planda belirlenmiş olan sanayi alanlarına yönlendirilmesinin esas olduğu, ancak ihtiyaç olması halinde birden fazla beton santralinin bir araya getirileceği alanların yer seçiminin; söz konusu alanların kentsel ve kırsal yerleşme alanlarının içinde ya da bu alanlara bitişik olmaması, su kaynakları koruma kuşakları içerisinde veya herhangi bir koruma statüsü bulunan bir alanda yer almaması, tarımsal arazi vasfının düşük olması ile bölgede yer alacak tesislerin birbirine bitişik konumda olması esasları dikkate alınarak, ilgili Valilik ve/veya Büyükşehir/İl Belediyesi koordinatörlüğünde kurulacak olan, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı İl Müdürlüğü ve diğer ilgili kurum ve kuruluş temsilcilerinin yer aldığı komisyonca belirlenebilleceği, yer seçimi yapılan bu alanların imar planları, bu planda değişiklik yapılmaksızın ilgili idaresince onaylanacağı, seçilmiş alanlara ilişkin onaylanan planların sayısal ortamda veri tabanına işlenmek üzere Bakanlığa gönderileceği, bu alanlarda çevre kirliliğini önleyici her tür önlemin alınmasının ve ortak arıtma tesisleri oluşturulmasının esas olduğu belirtilmiştir.
Beton santralleri için planlama ve sanayi mevzuatı uyarınca organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi siteleri, konut dışı kentsel çalışma alanlarında yer seçilmemektedir. İnşaat sektöründeki gelişmeye paralel olarak meydana gelen talebi yönetmek ve beton santrallerinin münferit ve plansız gelişmesini önlemek amacıyla çevre kirliliğine yol açmayacak tüm önlemlerin alınarak, ortak alt yapı ihtiyacını karşılamak üzere birden fazla beton santralinin belirlenen sanayi alanlarına yönlendirilmesine, bu alanların koruma statüsü olmayan, kırsal ve kentsel yerleşim alanlarına bitişik olmayan, tarımsal arazi vasfının düşük olduğu alanlar tespit edilerek Valilik ve/veya Büyükşehir/ İl Belediyesi koordinatörlüğünde kurulacak olan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı İl Müdürlüğü ve diğer ilgili kurum ve kuruluş temsilcilerinin yer aldığı komisyonca belirleneceğine dair düzenlemede planlama esasları ve şehircilik ilkelerine aykırılık görülmemiştir.
- VI.1.4.3 sayılı maddesinde; Filyos Limanının uygulanmasını destekleyici ve fonksiyonu gereği ihtiyaç duyacağı Liman Gerisi Alanın Filyos Endüstri Bölgesinde oluşturulabileceği belirtilmiştir.
Dava konusu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliğine askı süresi içinde Zonguldak Valiliği Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü tarafından yapılan itiraz sonucunda anılan hükmün "11/09/2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilen Filyos Endüstri Bölgesinin sınırları içinde 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu hükümleri saklıdır.” şeklinde yeniden düzenlendiği, liman gerisi alanın dava konusu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı uyarınca ilgili idarelerce yapılacak alt ölçekli imar planlarında planlanacağı sonucuna ulaşıldığından şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırılık görülmemiştir.
- VI.10.4. sayılı maddesinde; mevcut serbest bölgelere 50 hektarı geçmeyen ilavelerin, 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliğine gerek kalmaksızın doğrudan ilgili idarece yapılacak alt ölçekli planlar ile belirlenebilmesine imkan tanındığı anlaşılmaktadır.
Çevre düzeni planı, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen bir plan olup, alt ölçekli planları yönlendiren strateji ve ilkeleri ortaya koyan bu planda, sanayi alanlarının leke niteliğinde gösterilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Çevre düzeni planının bu niteliği göz önünde bulundurulduğunda, serbest bölge kullanım kararının, çevresel etkilere yönelik alt ölçekli planları yönlendirmesi beklenen ilke ve stratejilerin oluşturulması ve koruma-kullanma dengesinin sağlanması açısından, üst ölçekli çevre düzeni planı kapsamında ele alınması gerekmektedir.
Nitekim dava konusu Çevre Düzeni Planının lejantında da serbest bölge kullanımı yer almıştır.
Bilirkişi raporunda, bu plan uygulama hükmünün Filyos vadisindeki serbest bölgeye 50 hektarı geçmeyen ilaveleri olanaklı kıldığı, uygulamada tam koordinatlarda konum değişmediği sürece değişikliklerin olağan olduğu, dolayısıyla bu plan hükmünün iptalini gerektiren bir aykırılığın saptanmadığı belirtilmiş ise de, Danıştay'ın yerleşik içtihatları uyarınca, 50 hektar olarak öngörülen üst sınırın, çevre düzeni planı değişikliği gerektiren büyüklükte bir alan olduğu açık olup, bu nitelikteki bir belirlemenin, leke olarak gösterilen mevcut serbest bölgelerin üst ölçekli plan kararını etkilemeyeceğinden söz edilebilmesine olanak bulunmamaktadır.
Yukarıda belirtilen açıklamalar doğrultusunda, mevcut serbest bölgelere 50 hektarı geçmeyen ilaveleri, dava konusu çevre düzeni planının konusu olmaktan çıkartarak, üst ölçekli planı işlevsiz hale getirdiği açık olan dava konusu plan hükmünde bu haliyle hukuka uyarlık görülmemiştir.
-VI.12.1. sayılı maddesinde; organize tarım ve hayvancılık alanlar içerisinde, tarımsal amaçlı yapılar ile hububat, meyve ve sebze üretimi için uygun tarım alanları, sebze ve çiçek yetiştiriciliği için seralar, mantarcılık, hayvancılık ve et entegre tesisleri, otlaklar, tarımsal işletmeler, tarımsal ürün işleme ve paketleme tesisleri, meyve işleme tesisleri, soğuk hava depoları, yem depoları, tarımsal işletmelerinin ön arıtma ya da toplu arıtma tesisleri, organik atıkların geri dönüşüm tesisleri, hayvan klinikleri, kireçli ölü hayvan gömü çukurları, tarımsal araç-gereç parkları, tarımsal ürün toplama, depolama, saklama ve pazarlama hizmetleri, ürün borsası, tarımsal eğitim merkezleri, tarım ve hayvancılığa yönelik ar-ge ve laboratuvar alanları gibi Gıda, Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bölge stratejisine uygun görüş verdiği tesisler ile çalışanların ihtiyacına yönelik sosyal ve kültürel donatı alanları, ihtiyaçlara ve planlama ilkelerine uygun şekilde toplu olarak -organize şekilde-yer alabileceği,
-VI.12.2. sayılı maddesinde; bu alanlarda yer alacak işletmelerin yapılanma koşulları ve nitelikleri alt ölçekli planlarda belirleneceği,
-VI.12.3. sayılı maddesinde; bu planda gösterilenler dışında ihtiyaç olması halinde diğer yerlerde talep edilen organize tarım ve hayvancılık alanları için, en az 20 ha. olacak şekilde, ilgili kurum ve kuruluş görüşlerine bağlı kalınarak, İl Toprak Koruma Kurulu marifetiyle yer seçimi yapılabileceği düzenlenmiştir.
Davaya konu çevre düzeni planının uygulama hükümlerinin III.25 sayılı maddesinde organize tarım ve hayvancılık alanları tanımlanmış, V.I2 sayılı maddenin alt maddelerinde bu alanlarda bulanabilecek kullanımlar belirlenmiştir.
Plan açıklama raporunda alana ilişkin tarım sektörüne yönelik ana stratejilerin belirlendiği, burada hayvansal üretime ilişkin strateji ve uygulama stratejilerinin oluşturulduğu, davalı idarece de bölgenin büyük potansiyelinin tarım (bitkisel ve hayvansal) üretim olduğu, bu potansiyelin değerlendirilmesi için plan kararlarının getirildiği, küçük işletmelerin faaliyetlerini sürdürmelerine engel bulunmadığı, yönündeki görüşlere göre bölgede organize tarım ve hayvancılık bölgeleri kullanımının öngörülmesinin ve gerçekleşmesinin bölgenin gelişmesinde büyük rol oynayacağı görülmektedir.
Bu itibarla plan hükümlerinin yeterli korumayı sağladığı, getirilen uygulamanın bölgenin özelliğine uygun olduğu, planda şematik olarak gösterilen organize tarım ve hayvancılık bölgesi olan bir alanda yer alacak işletmelerin yapılanma koşullarının ve niteliklerinin alt ölçekli planlara bırakılmasının, bu ölçeğin ayrıntı düzeyi az olduğu için uygun olduğu, diğer taraftan bu alanlarda bulunanların ihtiyacına yönelik sosyal ve kültürel donatı alanlarının yer almasının bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere konut içermemesi nedeniyle şehircilik ilkelerine aykırı olmadığı anlaşılmaktadır.
- VI.12.4. sayılı maddesinde; Zonguldak Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının VI.12.3 sayılı plan hükmü ile, bu planda gösterilenler dışında, yeni "Organize Tarım ve Hayvancılık Alan"larına ihtiyaç duyulması halinde, bu alanların yer seçiminin ilgili İl Toprak Koruma Kurulunca en az 20 (yirmi) hektarlık alan için yapılabileceği öngörülmüştür.
Çevre düzeni planının niteliği göz önünde bulundurulduğunda, bölgesel tarım ürünlerinin değerlendirilmesi ve korunması amacıyla entegre tesislerin yer alabileceği organize tarım ve hayvancılık alanı kullanım kararının, çevresel etkilere yönelik alt ölçekli planları yönlendirmesi beklenen ilke ve stratejilerin oluşturulması ve koruma-kullanma dengesinin sağlanması açısından, üst ölçekli çevre düzeni planı kapsamında ele alınması gerektiği hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Nitekim Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'nin eki Ek-1c maddesinde, organize tarım ve hayvancılık alanları, "Çevre Düzeni Planı Gösterimleri" içerisinde yer almakta olup, dava konusu Çevre Düzeni Planının lejantlarında da bu kullanım gösterilmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar ve bilirkişi raporundaki tespitler göz önünde bulundurulduğunda, organize tarım ve hayvancılık alanlarının üst ölçekli çevre düzeni planı çerçevesinde ve bu plan kararları doğrultusunda öngörülmesi gerekirken, ihtiyaç duyulan yeni alanların yer seçimi kararının çevre düzeni planı kapsamından çıkarılarak, alt ölçekli planlamaya bırakılmasına yönelik dava konusu plan uygulama hükmünde hukuka uyarlık görülmemiştir.
- VI.18.5 sayılı maddesinde; tarım alanlarında (3083 Sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununa Tabi Tarım Arazileri) tarımsal amaçlı yapılar için Emsal:0,20 olarak belirlenmiştir.
Bilirkişi raporunda "Davacının iddiasında da belirtildiği üzere arazinin büyüklüğünden bağımsız olarak genel bir oranın belirlenmesi, arazi büyüdükçe yapılacak yapının inşaat alanının da büyümesi anlamına gelmektedir. Bu açıdan ele alındığında öncelikle 0,20 emsal düzeyinin yüksek olduğunu belirtmek gerekir. Davalı idare Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, başka bölgelerdeki 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planlarında bu özellikteki tarımsal araziler için hem daha düşük emsal öngörmüş; hem de alansal büyüklüğe göre emsal değerini kademeli olarak belirlemiştir. Örneğin İzmir-Manisa Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında aynı Kanuna tabi tarım arazileri için tarımsal amaçlı yapı yapılacak parsellerin 5.000 m2’lik kısmında emsal en yüksek 0,10 olarak belirlenmiş; 5.000 m2’den büyük parsellerde ise geri kalan parsel alanı için emsal en fazla 0,05 olacak biçimde öngörülmüştür. Ayrıca parselin tamamı için toplam inşaat alanına da sınır getirilmiş; 2.500 m2’yi geçemeyeceği koşulu konmuştur.
Davaya konu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında da benzer üst sınırların getirilmesi, yine benzer biçimde arazinin büyüklüğüne göre kademeli bir yapılaşma koşulu (emsal değeri) öngörülmesi doğru olacaktır. Bu haliyle itiraz konusu uygulama hükmü tarımsal alanların korunması ilkesi ve planlama esasları kapsamında uygun bulunmamıştır." tespitlerine yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen tespitler doğrultusunda, 3083 Sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununa Tabi Tarım Arazilerinin yapılaşma koşulları yönünden, arazinin büyüklüğüne göre kademeli bir yapılaşma koşulu (emsal değeri) ile üst sınır öngörülmeksizin, bu alanlarda E:0.20 yapılaşma koşullarının getirilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
-VI. 24.4 sayılı maddesinde; Bu planda gösterilen askeri alanların Milli Savunma Bakanlığı tarafından askeri alan dışına çıkarılarak ilgili idaresine tahsis veya devir edilmesi halinde, çevre düzeni planı değişikliği yapılmaksızın bu alanlar alt ölçekli planlarda öncelikle sosyal ve teknik altyapı alanı olarak kullanılmak üzere ilgili idaresince kentsel yerleşme alanı olarak planlanabileceği düzenlenmiştir.
Söz konusu hüküm ile askeri alan dışına çıkarılan alanların sadece sosyal ve teknik alt yapı alanı olarak ayrılabileceğinin düzenlendiği görülmektedir. Bu alanların yerleşik alan ya da gelişme alanlarının ihtiyacı olduğu gözönünde bulundurulduğunda 1/100.000 ölçekte bir değişikliğe gerek bulunmaksızın alt ölçekli planlarda düzenlenmesinde şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına aykırılık bulunmamaktadır.
- VI.29.11 sayılı maddesinin üçüncü paragrafında; alt ölçekli planlarda ve yönetim planı sınırları içerisindeki uygulamalarda; Porsuk Barajı Havza Koruma Planı, Akşehir-Eber Gölleri Sulak Alan Yönetim Planı ile Karakuyu Sazlıkları Yönetim Planı hükümlerine uyulmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir.
Anılan hükmün, dava konusu çevre düzeni planında sehven düzenlendiği anlaşıldığından, söz konusu düzenlemede şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uyarlık görülmemiştir.
-VI.31 sayılı maddesinde; yenilenebilir enerji üretim alanları dava konusu çevre düzeni planı kapsamı dışında bırakılarak, bu kullanımların, ilgili kurum ve kuruluşlardan alınan izinler ve/veya Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunca verilecek lisans kapsamında, Bakanlığın uygun görüşünün alınması kaydı ile alt ölçekli planlar ile belirlenmesi ve bu doğrultuda uygulamaya geçilmesi öngörülmüştür.
Bölgesel, hatta ülkesel düzeyde etkileri olan enerji üretim alanlarına ilişkin kararların, koruma-kullanma dengesinin sağlanması amacıyla korunması gereken alanlara ilişkin politika ve stratejileri belirleyen üst ölçekli plan niteliğindeki çevre düzeni planı kapsamında değerlendirilmeksizin, alt ölçekli planlara bırakılmasını öngören dava konusu plan hükmünde, şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 06.07.2017 tarihinde onaylanan Zonguldak Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin plan uygulama hükümlerinin V.21, V.37, V.38, VI.10.4, VI.31, VI12. sayılı maddelerinin VI.18.5. sayılı maddesinin "Tarımsal amaçlı yapılar için Emsal: 0,20'dir" bölümü ile Vl.29.11. sayılı maddesinin üçüncü paragrafının iptaline, V.16, V.48, VI.1.4.3, VI.12.1,2,3, VI.24.4 sayılı maddeleri yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planını Değişikliğinin E28 Ve F28 Sayılı Paftaların Serbest Bölge Olarak Planlanan Kısmı Yönünden;
Yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda her ne kadar, E28 ve F28 sayılı paftaların serbest bölge olarak planlanmasına ilişkin dava konusu çevre düzeni planı değişikliğinin gerek ekolojik değerleri koruma ve sürdürme, gerekse sel ve taşkın riski açısından evrensel planlama ilkeleri olan sürüdürülebilir kalkınma, iklim değişikliği ile mücadele, kaynakların verimli kullanımı ve korunarak sürdürülmesi ilkelerine, çevre düzeni planının amaçlarını, özünü ve niteliğini tanımlayan ilgili imar mevzuatına uygun olmadığı tespit ve değerlendirmelerinde bulunulmuş ise de, dava konusu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliğiyle E28 ve F28 sayılı paftaların serbest bölge olarak planlanmasının ekolojik açıdan uygun olduğu anlamı taşımadığı, söz konusu plan değişikliğinin yukarıda belirtildiği üzere kurumlardan elde edilen veriler ile yasal mevzuat uyarınca yetkili kurumlarca oluşturulan bölgesel yatırım kararlarının çevre düzeni planına işlenmesinden ibaret olduğu, dava konusu edilen planlama kararının 05.10.2010 tarihli, 2010/975 sayılı mülga Bakanlar Kurulu kararına dayandığı, söz konusu bölgedeki taşınmazların acele kamulaştırılmasına ilişkin 01/09/2008 tarihli, 2008/14087 sayılı mülga Bakanlar Kurulu kararı ile anılan bölgenin Serbest Bölge olarak ilan edilmesine ilişkin mülga Bakanlar Kurulu'nun 25/02/2009 tarihli, 2019/14730 sayılı ve 05/10/2010 tarihli, 2010/975 sayılı kararlarının iptaline karar verilmesi istemiyle açılan davada Danıştay Onuncu Dairesinin 18.12.2018 tarihli, E:2012/8443, K:2018/4030 sayılı kararıyla, taşınmazların acele kamulaştırılmasına ilişkin işlemin iptaline, davanın serbest bölge ilanı ve serbest bölge sınırlarının yeniden belirlenmesine ilişkin kısmı yönünden reddine karar verildiği, anılan kararın ise, davacı ve davalı idareler tarafından temyiz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 16.10.2019 tarihli, E: 2019/12198, K:2019/4483 sayılı kararıyla onanmasına karar verildiği görülmüştür.
Bu durumda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 06.07.2017 tarihinde onaylanan Zonguldak-Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliğinin E28 ve F28 sayılı paftalarının serbest bölge olarak planlanan bölümüne ilişkin kısmında hukuka, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırılık bulunmadığından, davanın bu kısım yönünden reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir. .
DANIŞTAY SAVCISI …'IN DÜŞÜNCESİ:
Dava, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 06.07.2017 tarihinde onaylanan Zonguldak Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin E28 ve F28 sayılı paftaların serbest bölge olarak planlanan bölümünün ve plan uygulama hükümlerinin VI. 1.4.3, V.16. V.21, V.37. V.38. V.48. VI.10.4, Vl.24.4, VI.31, VI.12, sayılı maddelerinin, VI.18.5. sayılı maddesinin "Tarımsal amaçlı yapılar için Emsal: 0,20'dir" bölümü ile Vl.29.11. sayılı maddesinin üçüncü paragrafının iptali istemiyle açılmıştır.
Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'nin 4. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde, çevre düzeni planı; varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak şehircilik, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan plan olarak tanımlanmıştır.
Aynı Yönetmeliğin 18. maddesinin 1. fıkrasında, "Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekânsal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır." kuralına yer verilmiş olup, 20. maddesinin 1. fıkrasında, çevre düzeni planı revizyonunun, nüfusun yerleşim ihtiyaçlarının karşılanamaması, planın temel strateji ve politikalarını değiştirecek bölgesel ölçekli yatırımların ortaya çıkması, yeni verilere bağlı olarak, sonradan ortaya çıkabilecek ve bölgesel etkiye yol açabilecek arazi kullanım taleplerinin oluşması, yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerde değişiklik olması durumunda yapılacağı düzenlenmiştir.
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile Danıştay Altıncı Dairesince yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunun birlkte değerlendirilmesi sonucu; dava konusu Plan uygulama hükümlerinin;
V.21 sayılı maddesi:
Dava konusu plan hükmü ile, bu planda kentsel yerleşme alanı ve kırsal yerleşme alanı olarak belirlenen alanların baraj gölü altında kalması durumunda, bu alanlara ilişkin yeni yer seçimlerinin çevre düzeni planında değişiklik yapılmaksızın alt ölçekli planlar ile belirleneceği öngörülmüştür.
Bu durumun, alt ölçekli plan kararının, üst ölçekli çevre düzeni planı ile belirlenen genel arazi kullanım kararından farklılaşması sonucunda, planların kademeli birlikteliği ilkesine aykırılık oluşturacağı gibi, alt ölçekli planları yönlendirecek ilke ve stratejileri oluşturması beklenen çevre düzeni planının işlevsiz kalmasına sebebiyet vereceği açıktır.
Bilirkişi raporundaki tespitler de göz önünde bulundurulduğunda, baraj gölü altında kalması söz konusu olan bölgelere yönelik belirlenen yeni kentsel ve kırsal yerleşik alanlara ilişkin genel arazi kullanım kararlarını, dava konusu Çevre Düzeni Planının konusu olmaktan çıkartarak, üst ölçekli planı işlevsiz hale gelmesi sonucunu doğuran dava konusu plan hükmünde hukuka uyarlık görülmemiştir.
V.37 sayılı maddesi:
Davaya konu V.37 sayılı plan hükmünde, yer alan düzenlemenin, plan esnekliğini ve dinamizmini sağlaması açısından önemli olmasına karşın fazlasıyla genel bir madde olduğu, plan değişikliği işlemi yapılmasına gerek olmadan sanayi bölgelerinin, serbest bölgelerin, arıtma tesislerinin, barajların vb. kurulmasına olanak tanıyan, bölgesel ulaşım altyapılarının ve havaalanı gibi yatırımların üst ölçekli planda olmamasına rağmen plan değişikliği olmadan plana işlenmesini sağlayan bu uygulama hükmünün üst ölçek stratejilere aykırı bir plan kararının uygulanabilmesine imkan verdiği, bu uygulama hükmünün çevre düzeni planını işlevsiz kıldığı, alt ölçekte plan çalışmalarının üst ölçekli plan stratejisine aykırı biçimde planlanıp gerçekleştirilmesine olanak tanıdığı görüldüğünden anılan plan hükünün planlama esaslarıyla bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
V.38 sayılı maddesi:
Davaya konu plan notunun ÇDP'nında belirlenen kentsel ve kırsal yerleşme alanlarının dışında da TOKİ'nin plan hazırlayıp konut inşa edebileceğini öngörmesi ve ÇDP'nında belirlenen kentsel ve kırsal gelişme alanlarının dışında konut üretilmesini sağlanması nedeniyle plan hiyerarşisi ve çevre düzeni planı yapma amaçlarıyla bağdaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
VI.10.4 sayılı maddesi:
Dava konusu Çevre Düzeni Planının VI.10.4 sayılı maddesi uyarınca, mevcut serbest bölgelere 50 hektarı geçmeyen ilavelerin, 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliğine gerek kalmaksızın doğrudan ilgili idarece yapılacak alt ölçekli planlar ile belirlenebileceği anlaşılmaktadır.
Çevre düzeni planı, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen bir plan olup, alt ölçekli planları yönlendiren strateji ve ilkeleri ortaya koyan bu planda, sanayi alanlarının leke niteliğinde gösterilmesi gerekmekte olup, serbest bölge kullanım kararının, çevresel etkilere yönelik alt ölçekli planları yönlendirmesi beklenen ilke ve stratejilerin oluşturulması ve koruma-kullanma dengesinin sağlanması açısından, üst ölçekli çevre düzeni planı kapsamında ele alınması gerekmektedir. 50 hektar olarak öngörülen üst sınırın, çevre düzeni planı değişikliği gerektiren büyüklükte bir alan olduğu açık olup, bu nitelikteki bir belirlemenin, leke olarak gösterilen mevcut serbest bölgelerin üst ölçekli plan kararını etkilemeyeceğinden söz edilemeyeceğinden, mevcut serbest bölgelere 50 hektarı geçmeyen ilaveleri, dava konusu Çevre Düzeni Planının konusu olmaktan çıkartarak, üst ölçekli planı işlevsiz hale getirdiği açık olan dava konusu plan hükmünde bu haliyle hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
VI.31 sayılı maddesi:
Ölçeği gereği leke plan niteliğinde bulunan dava konusu Zonguldak Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, koruma-kullanma dengesinin sağlanması için alt ölçekli plan kararlarına esas olacak yapılaşma şartlarını ortaya koyan, genel arazi kullanım kararlarının üretildiği bir plan olup, bilirkişi raporundaki tespitler de göz önünde bulundurulduğunda, bölgesel ya da bazı durumlarda ülke düzeyinde etkileri olan enerji üretim alanlarının üst ölçekli çevre düzeni planı kapsamında değerlendirilmesi ve planda bu hususlara yönelik alt ölçekli planları yönlendirecek temel ilke ve politikaları içeren hükümlerin bulunması gerektiği açıktır.
Uyuşmazlık konusu plan hükmünde ise, yenilenebilir enerji üretim alanları dava konusu çevre düzeni planı kapsamı dışında bırakılarak, bu kullanımların, ilgili kurum ve kuruluşlardan alınan izinler ve/veya Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunca verilecek lisans kapsamında, Bakanlığın uygun görüşünün alınması kaydı ile alt ölçekli planlar ile belirlenmesi ve bu doğrultuda uygulamaya geçilmesi öngörülmüş olup, bölgesel, hatta ülkesel düzeyde etkileri olan enerji üretim alanlarına ilişkin kararların, koruma-kullanma dengesinin sağlanması amacıyla korunması gereken alanlara ilişkin politika ve stratejileri belirleyen üst ölçekli plan niteliğindeki çevre düzeni planı kapsamında değerlendirilmeksizin, alt ölçekli planlara bırakılmasını öngören dava konusu plan hükmünde, şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uyarlık bulunmamaktadır.
VI.12.4 sayılı maddesi:
Zonguldak Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının VI.12.3 sayılı plan hükmü ile, bu planda gösterilenler dışında, yeni "Organize Tarım ve Hayvancılık Alan"larına ihtiyaç duyulması halinde, bu alanların yer seçiminin ilgili İl Toprak Koruma Kurulunca en az 20 (yirmi) hektarlık alan için yapılabileceği öngörülmüştür.
Ancak, planın VI.12.4 sayılı plan hükmünde, yeni belirlenen organize tarım ve hayvancılık alanlarına yönelik yer seçimi kararının çevre düzeni planı kapsamında değil, alt ölçekli planlar çerçevesinde değerlendirileceği anlaşılmaktadır.
Yukarıda belirtilen hususlara yönelik değerlendirmelerde de vurgulandığı üzere, çevre düzeni planı, orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan bir plan olup, çevre düzeni planı hazırlanırken, çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması gerekmektedir.
Çevre düzeni planının bu niteliği göz önünde bulundurulduğunda, bölgesel tarım ürünlerinin değerlendirilmesi ve korunması amacıyla entegre tesislerin yer alabileceği organize tarım ve hayvancılık alanı kullanım kararının, çevresel etkilere yönelik alt ölçekli planları yönlendirmesi beklenen ilke ve stratejilerin oluşturulması ve koruma-kullanma dengesinin sağlanması açısından, üst ölçekli çevre düzeni planı kapsamında ele alınması gerektiği hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Nitekim Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'nin eki Ek-1c maddesinde, organize tarım ve hayvancılık alanları, "Çevre Düzeni Planı Gösterimleri" içerisinde yer almakta olup, dava konusu Çevre Düzeni Planının lejantlarında da bu kullanım gösterilmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar ve bilirkişi raporundaki tespitler göz önünde bulundurulduğunda, organize tarım ve hayvancılık alanlarının üst ölçekli çevre düzeni planı çerçevesinde ve bu plan kararları doğrultusunda öngörülmesi gerekirken, ihtiyaç duyulan yeni alanların yer seçimi kararının çevre düzeni planı kapsamından çıkarılarak, alt ölçekli planlamaya bırakılmasına yönelik dava konusu VI.12.4 sayılı plan uygulama hükmünde hukuka uyarlık görülmemiştir.
VI.18.5 sayılı maddesi:
Bilirkişi raporunda, arazinin büyüklüğünden bağımsız olarak genel bir oranın belirlenmesi, arazi büyüdükçe yapılacak yapının inşaat alanının da büyümesi anlamına geleceğinden 0,20 emsal düzeyinin yüksek olduğu, başka bölgelerdeki 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planlarında bu özellikteki tarımsal araziler için hem daha düşük emsal öngörüldüğü hem de alansal büyüklüğe göre emsal değerini kademeli olarak belirlendiği, dava konusu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında da benzer üst sınırların getirilmesi, yine benzer biçimde arazinin büyüklüğüne göre kademeli bir yapılaşma koşulu (emsal değeri) öngörülmesinin doğru olacağı, tiraz konusu uygulama hükmünin tarımsal alanların korunması ilkesi ve planlama esasları kapsamında uygun bulunmadığı belirtilmiş, 3083 Sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununa Tabi Tarım Arazilerinin yapılaşma koşulları yönünden, arazinin büyüklüğüne göre kademeli bir yapılaşma koşulu (emsal değeri) ile üst sınır öngörülmeksizin, bu alanlarda E:0.20 yapılaşma koşullarının getirilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Plan uygulama hükümlerinin Vl.29.11 sayılı maddesinin üçüncü paragrafının sehven getirildiği anlaşılmıştır.
Dava konusu planın diğer hükümlerinin incelenmesinden, davaya konu planların bu kısmının yürürlükteki mevzuata uygun olarak hazırlandığı, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu çevre düzeni planı değişikliğinin plan uygulama hükümlerinin V.21, V.37, V.38, VI.10.4, VI.31, VI.12.4 sayılı maddeleri, V.18.5. sayılı maddesinin "Tarımsal amaçlı yapılar için Emsal: 0,20'dir" bölümü ve VI.29.11. sayılı maddesinin üçüncü paragrafına ilişkin kısımlarının iptaline, davanın davaya konu çevre düzeni planının diğer kısımlarına ilişkin kısmının reddine karar verilmesi gerektiği, düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 06.07.2017 tarihinde onaylanan Zonguldak Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin E28 ve F28 sayılı paftaların serbest bölge olarak planlanan bölümünün ve plan uygulama hükümlerinin VI. 1.4.3, V.16. V.21, V.37. V.38. V.48. VI.10.4, Vl.24.4, VI.31, VI.12, sayılı maddelerinin, VI.18.5. sayılı maddesinin "Tarımsal amaçlı yapılar için Emsal: 0,20'dir" bölümü ile Vl.29.11. sayılı maddesinin üçüncü paragrafının iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
2872 sayılı Çevre Kanununun 9. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, "Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.
10/7/2018 tarihli 30474 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 102.maddesinin 1.fıkrasının (a) bendinde, yerleşme, yapılaşma ve arazi kullanımına yön veren, her tür ve ölçekte fiziki planlara ve uygulamalara esas teşkil eden üst ölçekli mekânsal strateji planlarını ve çevre düzeni planlarını ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak hazırlamak, hazırlatmak, onaylamak ve uygulamanın bu stratejilere göre yürütülmesini sağlamak, (c) bendinde ise, havza ve bölge bazındaki çevre düzeni planları da dâhil her tür ve ölçekteki çevre düzeni planlarının ve imar planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek, havza veya bölge bazında çevre düzeni planlarını yapmak, yaptırmak, onaylamak ve bu planların uygulanmasını ve denetlenmesini sağlamak Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca çıkarılan 14.06.2014 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 4.maddesinin 1.fıkrasının (c) bendinde, "Çevre düzeni planı: Varsa mekânsal strateji planlarının hedef ve strateji kararlarına uygun olarak orman, akarsu, göl ve tarım arazileri gibi temel coğrafi verilerin gösterildiği, kentsel ve kırsal yerleşim, gelişme alanları, sanayi, tarım, turizm, ulaşım, enerji gibi sektörlere ilişkin genel arazi kullanım kararlarını belirleyen, yerleşme ve sektörler arasında ilişkiler ile koruma-kullanma dengesini sağlayan 1/50.000 veya 1/100.000 ölçekteki haritalar üzerinde ölçeğine uygun gösterim kullanılarak bölge, havza veya il düzeyinde hazırlanabilen, plan notları ve raporuyla bir bütün olarak yapılan planı ifade eder." kuralı yer almaktadır.
Yönetmeliğin "Planlama alanı" başlıklı 18.maddesinde, "Çevre düzeni planı; coğrafi, sosyal, ekonomik, idari, mekânsal ve fonksiyonel nitelikleri açısından benzerlik gösteren bölge, havza veya en az bir il düzeyinde yapılır." kuralına, "Plan ilke ve esasları" başlıklı 19. maddesinin 1.fıkrasında ise, "Çevre düzeni planları hazırlanırken; a) Varsa mekânsal strateji planlarına uygunluğun sağlanması, b) Yeni gelişmeler ve bölgesel dinamiklerin dikkate alınması, c) İlgili kamu kurum ve kuruluşlarının mekânsal kararları etkileyecek nitelikteki bölge planı, strateji planı ve belgesi, sektörel yatırım kararlarının dikkate alınarak değerlendirilmesi, ç) Sürdürülebilir kalkınma amacına uygun olarak ekolojik ve ekonomik kararların bir arada değerlendirilmesi, d) Tarihi, kültürel yapı ile orman alanları, tarım arazileri, su kaynakları ve kıyı gibi doğal yapı ve peyzajın korunması ve geliştirilmesi, e) Doğal yapının, ekolojik dengenin ve ekosistemin sürekliliğinin korunması amacıyla arazi kullanım bütünlüğünün sağlanması, f) Ulaşım ağının arazi kullanım kararlarıyla birlikte ele alınması suretiyle imar planlarında güzergahı netleştirilecek yolların güzergah ve yönünün genel olarak belirlenmesi, g) Çevre sorunlarına neden olan kaynaklara yönelik önleyici strateji ve politikaların belirlenerek arazi kullanım kararlarının oluşturulması, ğ) İmar planlarına esas olacak şematik ve grafik dil kullanılarak arazi kullanım kararları ile koruma ve gelişmenin sağlanması, h) Afet tehlikelerine ilişkin mevcut raporlar ve jeolojik etütler dikkate alınarak afet risklerini azaltıcı önerilerin dikkate alınması esastır." kuralına yer verilmiştir.
Anılan 19.maddenin 2.fıkrasında, "Çevre düzeni planlarının hazırlanması sürecinde, planlama alanı sınırları kapsamında aşağıda genel başlıklar halinde belirtilen konular ile diğer konularda ilgili kurum ve kuruluşlardan veriler elde edilir; bu veriler kapsamında analiz, etüt ve araştırmalar yapılır: a) Sınırlar. b) İdari ve bölgesel yapı. c) Fiziksel ve doğal yapı. ç) Sit ve diğer koruma alanları, hassas alanlar, doğal karakteri korunacak alanlar. d) Ekonomik yapı. e) Sektörel gelişmeler ve istihdam. f) Demografik ve toplumsal yapı. g) Kentsel ve kırsal yerleşme alanları ve arazi kullanımı. ğ) Altyapı sistemleri. h) Yeşil ve açık alan kullanımları. ı) Ulaşım sistemleri. i) Afete maruz ve riskli alanlar. j) Askeri alanlar, askeri yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri. k) Planlama alanına yönelik bölgesel ölçekli kamu projeleri ve yatırım kararları. l) Her tür ve ölçekteki plan, program ve stratejiler. m) Göller, barajlar, akarsular, taşkın alanları, yeraltı ve yüzeysel su kaynakları ve benzeri hidrolojik, hidrojeolojik alanlar. n) Çevre sorunları ve etkilenen alanlar." düzenlemesine yer verilmiştir.
Aynı maddenin 3.fıkrasında, "Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması sürecinde planlama alanı sınırları kapsamındaki tüm veriler 1/25.000 ölçekli harita hassasiyetinde hazırlanır." kuralı, 4.fıkrasında, "Plan hazırlık sürecinde ihtiyaç duyulan veri, bilgi ve belgeler; ilgili veriyi hazırlamakla sorumlu kurum ve kuruluşlardan, bilimsel çalışmalardan ve uzmanlarca arazide yapılacak çalışmalardan elde edilir." kuralı, 5.fıkrasında, "Planlama sürecinde coğrafi bilgi sistemleri ve uzaktan algılama yöntemleri kullanılarak güncellenebilir ve sorgulanabilir sayısal veri tabanı oluşturulur." kuralı bulunmaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 06.07.2017 tarihinde onaylanan Zonguldak Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin E28 ve F28 sayılı paftaların serbest bölge olarak planlanan bölümünün ve plan uygulama hükümlerinin VI. 1.4.3, V.16. V.21, V.37. V.38. V.48. VI.10.4, Vl.24.4, VI.31, VI.12 sayılı maddelerinin, VI.18.5. maddenin "Tarımsal amaçlı yapılar için Emsal: 0,20'dir" bölümünün ve Vl.29.11. sayılı maddesinin üçüncü paragrafının iptali istemiyle açılan bu davada dava konusu planın ilgili mevzuatta belirlenen kurallara, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olup olmadığının belirlenmesi amacıya Naip üye … tarafından resen seçilen …, … ve …'ın katılımıyla mahalinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonunda düzenlenen bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş ve tebliğ üzerine itirazlar sunulmuştur.
DAVA KONUSU 1/100.000 ÖLÇEKLİ ÇEVRE DÜZENİ PLANI DEĞİŞİKLİĞİNİN PLAN UYGULAMA HÜKÜMLERİNİN VI. 1.4.3, V.16. V.21, V.37. V.38. V.48. VI.10.4, VI.24.4, VI.31, VI.12 SAYILI MADDELERİ, VI.18.5 SAYILI MADDESİNİN "TARIMSAL AMAÇLI YAPILAR İÇİN EMSAL: 0,20'DİR" BÖLÜMÜ VE VI.29.11 SAYILI MADDESİNİN ÜÇÜNCÜ PARAGRAFINA İLİŞKİN KISMI YÖNÜNDEN;
Dairemizce davacının dava dilekçesindeki iddiaları, davalı idarenin savunması, bilirkişi raporundaki değerlendirmeler ve rapora yapılan itirazlar çerçevesinde konular itibariyle ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1) Dava dilekçesinde; Dava konusu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliğinin plan uygulama hükümlerinin VI. 1.4.3 sayılı maddesinde; "Filyos Limanının uygulanmasını destekleyici ve fonksiyonu gereği ihtiyaç duyacağı Liman Gerisi Alan Filyos Endüstri Bölgesinde oluşturulabilir.” hükmünün yer aldığı, Filyos gibi kırılgan bir bölgede serbest bölge, endüstri bölgesi, ticari liman gibi kullanımlar hayata geçirilmek istenirken bu kullanımların bölgenin taşıma kapasitesi, doğal sınırları esas alınarak bütüncül planlanması gerektiği, liman inşaatı başladıktan sonra Filyos Limanı için liman gerisi alanın Filyos Endüstri Bölgesinde oluşturulabileceğine ilişkin bir plan notunun plana işlenmesinin, yukarıda belirtilen alanın hassasiyetleri de göz önünde bulundurulduğunda söz konusu arazi kullanım kararlarının bütüncül bir yöntemle üst ölçekli mekansal planlama süreci sonucunda üretilmemesinden kaynaklandığı ve dolayısıyla bu maddenin iptal edilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.
Savunmada; Dava konusu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliğine askı süresi içinde Zonguldak Valiliği Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü tarafından yapılan itiraz sonucunda anılan hükmün "11/09/2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilen Filyos Endüstri Bölgesinin sınırları içinde 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu hükümleri saklıdır.” şeklinde yeniden düzenlendiği. savunulmuştur.
Bilirkişi raporunda; "1/100.000 ölçekli planlar stratejik planlar olup, plan kapsamında stratejik önemi bulunan karar ve kullanımların konumuna ilişkin olarak alt ölçekli planları yönlendirecek bilgi düzeyinin de bu planlarda bulunması gerekir. Plan kapsamında stratejik önemi olmayan bir konuda notasyon yeterli olabilir; ancak plan için ve planlanan bölgenin geleceği için stratejik önemde olan kararların konumunu, yaklaşık alansal büyüklüğünü alt ölçekli planlarda çözülmek üzere, hiç bir yönlendirme yapmadan bırakmak doğru bir yaklaşım değildir.
Bilirkişi kurulumuz dava konusu plandaki liman kararının da benzer stratejik önemde olduğu görüşündedir ve alansal büyüklük gereksinimine ilişkin herhangi bir öneri olmadan, hatta konum açısından bile net bir öneri içermeden sadece notasyonla gösterilmesini planın eksikliği olarak değerlendirmektedir. Davaya konu planın açıklama raporunda Filyos Limanının Türkiye'nin en büyük çaplı limanlarından biri olacağı; Haydarpaşa Limanı’nın 5 katı büyüklüğünde olacağı belirtilmekte; ilk etapta 5 milyon ton/yıl, ikinci etapta 20 milyon ton/yıl olmak üzere 25 milyon ton/yıl kapasiteye sahip olacak şekilde gerçekleştirileceği ifade edilmektedir. Konum olarak ise davaya konu planda orman alanı olarak gösterilen bölgenin kıyısında bir notasyon ile gösterilmiştir. Limanın önceki planlarda gösterildiği gibi deniz doldurularak mı yapılacağı; yoksa başka yöntemlerle mi elde edileceği belirsizdir. Alansal büyüklüğü belirlenmemiştir. Bu derece büyük bir liman delta alanındaki endüstri bölgesinin içinde liman gerisi alan gereksinimlerini karşılayabilecek midir, bu da belli değildir. Delta alanının hassas ekolojik yapısından zaten bahsedilmişti. Bu liman projesinin bu bölgeye olumsuz çevresel etkisi kaçınılmazdır.
Liman notasyonunun konumlandırıldığı yere ilişkin olarak 2013 tarihli Orman ve Su İşleri Bakanlığı 10. Bölge Müdürlüğü tarafından hazırlanan Zonguldak Doğa Turizmi Master Planında sıralanan eylem planları arasında Filyos Çayının doğusundaki alanın Filyos Kuş Cenneti Tabiat Anıtı olarak ilan edilmesi yer almaktadır. Bu özel ekolojik habitat alanında endüstri bölgesinin yanı sıra liman ve liman gerisi alan öngörülmüş olmaktadır.
Doğal yapıya olan etkisinin yanı sıra, liman alanı büyüklüğüne ilişkin planlama yapılmadan, sadece bir notasyon ile limanın bu bölgede bir yerde olacağına ilişkin bilgi verilmesi, ve yine büyüklüğünün ne olacağının bilinmediği liman gerisi alan için de gereksinimin endüstri bölgesinden karşılanacağının belirtilmesi planlama esasları açısından doğru değildir; bu ölçekte bu denli önemli stratejik bir plan kararı için yeterli değildir. Bu bölgenin ve alanın bu gereksinim için yeterli olup olmadığı da belirsizdir.
Söz konusu liman notasyonu ile konuma ilişkin bilgi verilmeden gösterim yapılması yaklaşımı (söz konusu liman stratejik önemde bir karar olduğu için) ve liman gerisi alan için de konum ve büyüklük belirlenmeden konuyu alt ölçekli planlarda çözüme bırakan Plan Uygulama Hükümlerinin VI.1.4.3 maddesi plansızlık ve belirsizlik getirmekte olup planlama esaslarına aykırı bulunmuştur.
Öte yandan 22.11.2017 tarihli Plan Değişikliğinde itiraz konusu plan uygulama hükmü kaldırılmış ve yerine aşağıdaki iki madde getirilmiştir:
VI.1.4.3: 11/09/2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilen Filyos Endüstri Bölgesinin sınırları içinde 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu hükümleri saklıdır.
VI.1.4.4: Filyos Endüstri ve Serbest Bölgesi planlaması, liman, demiryolu, havalimanı ve sanayi alanları ile bağlantılı ve uyumlu bir biçimde yapılacaktır.
Dolayısıyla ilgili plan uygulama hükmü artık yürürlükte değildir. Ancak planın sadece liman notasyonu ile yetinip, konuma ilişkin bilgi verilmeden gösterim yapılması yaklaşımı ile ilgili olarak yukarıda saptanan sakıncalar ve planlama esaslarına aykırılık durumu geçerlidir ve yeni planda da devam etmektedir." tespit ve değerlendirmesine yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede; dava konusu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliğine askı süresi içinde Zonguldak Valiliği Bilim, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürlüğü tarafından yapılan itiraz sonucunda anılan hükmün "11/09/2017 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilen Filyos Endüstri Bölgesinin sınırları içinde 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu hükümleri saklıdır.” şeklinde yeniden düzenlendiği, liman gerisi alanın dava konusu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı uyarınca ilgili idarelerce yapılacak alt ölçekli imar planlarında planlanacağı sonucuna ulaşıldığından şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırılık görülmemiştir.
2) Davacının plan uygulama hükümlerinin V.16, V.21, V.37, V.38, V.48, VI.10.4, VI.24.4, VI.31 sayılı maddelerine ilişkin itirazları ve davalı idarenin anılan hükümlere yönelik savunması tek çerçeve etrafında toplandığından anılan hükümlere ilişkin davacı iddiaları ve davalı idarenin savunmasına birlikte yer verilmiştir.
Dava dilekçesinde; Plan uygulama hükümlerinin V.16 sayılı maddesinde; "19.07.2007 tarihinden önce ...A.Ş. tarafından ihale edilerek çalışmaları başlatılan imar planları, bu çevre düzeni planının nüfus kabullerini aşmamak ve ilgili kurum ve kuruluş görüşlerine uyulmak kaydı ile bu planda değişikliğe gerek kalmaksızın yapılır ve onaylanır. Onaylanan planlar veri tabanına işlenmek üzere sayısal ortamda Bakanlığa gönderilecektir.” hükmünün,
V.21 sayılı maddesinde; "Bu planda kentsel yerleşme alanı ve kırsal yerleşme alanı olarak belirlenen alanların baraj gölü altında kalması durumunda, bu alanlara ilişkin yeni yer seçimleri ve alt ölçekli planlar ilgili kurum ve kuruluş görüşleri doğrultusunda çevre düzeni planı değişikliği yapılmaksızın ilgili idarelerce yapılacak ve onaylanacaktır. Onaylanan planlar veri tabanına işlenmek üzere sayısal ortamda Bakanlığa gönderilecektir.” hükmünün,
V.37 sayılı maddesinde; "Bu plan kapsamındaki alanlarda, ihtiyaç olması halinde güvenlik, sağlık, eğitim, yeşil alanlar vb. gibi sosyal ve teknik altyapı alanları; kent veya bölge/havza bütününe yönelik her türlü atık bertaraf tesisleri ve bunlarla entegre geri kazanım tesisleri, arıtma tesisleri, resmi kurum alanı, mezbaha, karayolu, demiryolu, havaalanı, baraj, enerji iletimi, yenilenebilir enerji üretim ve doğalgaz depolama vb. gibi teknik altyapı alanları, organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri ve serbest bölgeler yapılabilir. Bu kullanımlara ilişkin imar planları, ÇED Yönetmeliği kapsamında kalanlar için “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” veya “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının bulunması; ÇED Yönetmeliği kapsamı dışında olanlar için ise, ilgili kurum ve kuruluşların uygun görüşü olması kaydı ile bu planda değişikliğe gerek olmaksızın, kurum ve kuruluşların görüşlerine uyularak ilgili idaresince hazırlanır ve onaylanır. Onaylanan planlar sayısal ortamda veri tabanına işlenmek üzere Bakanlığa gönderilir. Söz konusu tesisler/tesis alanları amacı dışında kullanılamaz." hükmünün,
V.38 sayılı maddesinde; "Bu plan kapsamındaki alanlarda, Toplu Konut İdaresi'ne (TOKİ) tahsis edilmiş alanlarda, TOKİ tarafından üretilecek toplu konut alanlarına ilişkin başvurular, özelleştirme kapsam ve programındaki alanlarda yapılacak olan uygulamalar, 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanuna tabii alanlara ilişkin uygulamalar ile ...A.Ş. Tarafından 6107 Sayılı Kanun uyarınca yapılacak uygulamalar, bu planın koruma, gelişme ve planlama ilkeleri ve nüfus kabulleri çerçevesinde bu planda değişikliğe gerek olmaksızın ilgili idaresince değerlendirilir. Bu doğrultuda onaylanan alt ölçekli planlar sayısal ortamda veri tabanına işlenmek üzere Bakanlığa gönderilir. Söz konusu talepler kentsel ve kırsal yerleşme alanları içerisinde kalması durumunda, imar planı bütünlüğü çerçevesinde ve nüfus kabulü dâhilinde, ilgili idaresince alt ölçekli planlarda değerlendirilir ve onaylanır." hükmünün,
V.48 sayılı maddesinde; "Planlama alanında yer alacak beton santrallerinin öncelikle planda belirlenmiş olan sanayi alanlarına yönlendirilmesi esastır. Ancak ihtiyaç olması halinde birden fazla beton santralinin bir araya getirileceği alanların yer seçimi; söz konusu alanların kentsel ve kırsal yerleşme alanlarının içinde ya da bu alanlara bitişik olmaması, su kaynakları koruma kuşakları içerisinde veya herhangi bir koruma statüsü bulunan bir alanda yer almaması, tarımsal arazi vasfının düşük olması ile bölgede yer alacak tesislerin birbirine bitişik konumda olması esasları dikkate alınarak, ilgili Valilik ve/veya Büyükşehir/İl Belediyesi koordinatörlüğünde kurulacak olan, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı İl Müdürlüğü ve diğer ilgili kurum ve kuruluş temsilcilerinin yer aldığı komisyonca belirlenebilir. Yer seçimi yapılan bu alanların imar planları, bu planda değişiklik yapılmaksızın ilgili idaresince onaylanır. Seçilmiş alanlara ilişkin onaylanan planlar sayısal ortamda veri tabanına işlenmek üzere Bakanlığa gönderilir. Bu alanlarda çevre kirliliğini önleyici her tür önlemin alınması ve ortak arıtma tesisleri oluşturulması esastır." hükmünün,
VI.10.4 sayılı maddesinde; "İlgili mevzuatı uyarına mevcut Serbest Bölgelere yapılacak olan 50 hektarı geçmeyen ilaveler için 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliğine gerek kalmaksızın alt ölçekli planlar hazırlanabilir." hükmünün,
VI.24.4 sayılı maddesinde; "Bu planda gösterilen askeri alanların Milli Savunma Bakanlığı tarafından askeri alan dışına çıkarılarak ilgili idaresine tahsis veya devir edilmesi halinde, çevre düzeni planı değişikliği yapılmaksızın bu alanlar alt ölçekli planlarda öncelikle sosyal ve teknik altyapı alanı olarak kullanılmak üzere ilgili idaresince kentsel yerleşme alanı olarak planlanabilir. Onaylanan planlar veri tabanına işlenmek üzere sayısal ortamda Bakanlığa gönderilir." hükmünün,
VI.31 sayılı maddesinde; "Yenilenebilir enerji (rüzgâr, güneş, jeotermal, hidroelektrik) üretim alanlarında, ilgili kurum ve kuruluşlardan alınan izinler ve enerji piyasası düzenleme ve denetleme kurulunca verilecek lisans kapsamında, bakanlığın görüşü alınarak, bu çevre düzeni planında değişikliğe gerek kalmaksızın, ilgili kurum ve kuruluş görüşleri doğrultusunda hazırlanan nazım ve uygulama imar planları, ilgili idaresince onaylanır ve bu planın veri tabanına işlenmek üzere sayısal ortamda Bakanlığa gönderilir."
hükmünün yer aldığı, yukarıda yer verilen plan uygulama hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, yerleşim alanları, organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeler, hava alanı gibi başta ulaşım ağları olmak üzere diğer arazi kullanım kararlarını etkileyecek, doğal çevre üzerinde tahribat potansiyeli yüksek arazi kullanım kararlarının çevre düzeni planı kapsamı dışında bırakılarak plansızlığa yol açtığı, bu durumun üst ölçekli mekansal planlamanın en önemli işlevlerinden biri olan arazi kullanımlarının birlikte bütüncü bir bakış açısı ile değerlendirme ve bölgesel ölçekte öneme sahip bu tür kullanım kararlarına yönelik karar alma süreçlerine katılım imkanını ortadan kaldırdığı, böylece üst ölçekli planlama devre dışı bırakılarak, arazi kullanım kararlarının parçacıl yaklaşımlar sonucunda üretilmesinin önünü açıldığı ileri sürülmüştür.
Savunmada; Çevre düzeni planlarının çok geniş alanları kapsayan ve uygulamaya esas olmayan planlar olduğu, amacı genel arazi kullanım kararları ile bu kararlar bazında politika ve strateji üretmek olan çevre düzeni planlarının uygulamaya esas imar planları gibi değerlendirilemeyeceğinden her talep için sürekli olarak çevre düzeni planı değişikliği yapılmasının hem mevzuata aykırı hem de üst ölçekli planların mantığı ile bağdaşmayan bir yaklaşım olduğu, stratejik ve esnek bir planlama yaklaşımının benimsendiği günümüzde bu dinamik yaklaşım ile planlamanın sürdürülebilirliğinin sağlanabildiği, ayrıca Mekansal Plan Yapım Yönetmeliği kapsamında hangi durumlarda plan değişikliklerinin yapılabileceğinin belirlendiği, bunun yanısıra ulaşım ve enerji gibi alanlardaki büyük ölçekli yatırımların Ulusal Kalkınma Planları doğrultusunda hazırlanan, yetkili kurumların yatırım programlarından gelen ve bu kurumların yetki ve sorumluluğunda olan yatırımlar olduğundan çevre düzeni planı ile yetkisini kanunlardan ilgili kurum ve kuruluşlar adına karar alınabilmesinin söz konusu olmadığı. savunulmuştur.
Bilirkişi raporunda; Plan uygulama hükümlerinin V.16 sayılı maddesine ilişkin olarak; "Söz konusu madde üst ölçekli davaya konu bu çevre düzeni planında ...A.Ş. tarafından yapılan imar planlarının koşulsuz olarak kabul edildiği anlamına gelmektedir. Eğer ...A.Ş. tarafından sürmekte olan plan çalışmalarının her biri çevre düzeni planının hazırlanması sürecinde irdelenip, üst ölçekli plan olan davaya konu çevre düzeni planının ana stratejileriyle çelişmeyen nitelikte bulunduysa, böyle bir yaklaşım sakınca barındırmayabilir. Ancak bu türden bir irdeleme yapıldıysa zaten bu alanlar plana da işlenmiş olmalıydı. Sözü edilen biçimde bir irdeleme yapılıp yapılmadığına ilişkin bilgi verilmeden, sürmekte olan her plan çalışmasının çevre düzeni planında değişikliğe gerek kalmaksızın onaylanacağının güvence altına alınmasıysa, çevre düzeni planının ana stratejilerine aykırılık taşıyabilecek planlara da göz yumulacağı biçiminde yorumlanmaktadır. Örneğin çevre düzeni planı tarımsal üretim değeri yüksek olan bir alanda tarımsal yapının sürmesi yönünde tarımsal arazibütünlüğünü sağlamaya yönelik bir plan stratejisi geliştirmiş olabilir.
Bilirkişi Kurulumuz bu türden bir uygulama hükmünün bulunmasının yine plan araştırma raporunun güncel olmaması ve eksiklikler barındırmasından kaynaklandığı görüşündedir. Planlama bölgesinde alt ölçekli olarak yürütülen plan çalışmalarına ilişkin bilgiler güncellenerek çevre düzeni planının ana stratejileri ve plan kararları doğrultusunda sürmesinde sakınca olmayan alt ölçekli plan çalışmaları çevre düzeni planına işlenebilir, üst ölçek stratejilere aykırı olan alt ölçekli plan çalışmalarının ise değiştirilmesi sağlanabilirdi.
Açıklanan nedenlerle V.16 sayılı madde planlama esaslarına aykırı bulunmuştur."
tespit ve değerlendirmesine yer verilmiştir.
Dairemizce Plan uygulama hükümlerinin V.16 sayılı maddesine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; Davaya konu çevre düzeni planı yapım aşamasında iken yerleşim bölgesindeki illerde yer alan yerleşim yerlerine ilişkin İller Bankasınca ihale edilmiş ve çalışmalara başlanmış imar planlarının bulunabileceği gözetilerek çevre düzeni planı nüfus kabullerini aşmamak kaydıyla çevre düzeni planı değişikliğine gerek kalmaksızın veri tabanına işlenerek alt ölçekli planların yapılmasında şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırılık görülmemiştir.
Bilirkişi raporunda; Plan uygulama hükümlerinin V.21 sayılı maddesine ilişkin olarak;
"Kentsel ve kırsal yerleşmeler için yeni yer seçimi konusu son derece stratejik öneme sahip bir konudur ve üst ölçekli çevre düzeni planına konu edilmesi gereken, bu planın ana stratejilerine uyumlu biçimde plan bütünlüğü dikkate alınarak verilmesi gereken bir karardır. Plan hükmünde belirtildiği gibi bir durumun yaşanması sonucunda, çevre düzeni planı bütününde kapsamlı bir değerlendirme yapılarak yer seçimi belirlenmeli ve bu doğrultuda plan değişikliği işlemi yapılmalıdır.
Plan değişikliği işlemi yapılmasına gerek olmadan bir kentsel veya kırsal yerleşim için yeni yer seçimi yapılabilmesine olanak tanımak, yukarıdaki madde için anlatıldığı gibi üst ölçek stratejilere aykırı bir konumun da planlanabileceğine işaret etmektedir. Aynı biçimde bu uygulama hükmü de çevre düzeni planını işlevsiz kılmakta; alt ölçekte plan çalışmalarının üst ölçekli plan stratejisine aykırı biçimde planlanıp gerçekleştirilmesine olanak tanımakta olup planlama esaslarıyla bağdaşmamaktadır." tespit ve değerlendirmesine yer verilmiştir.
Dairemizce Plan uygulama hükümlerinin V.21 sayılı maddesine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; Davaya konu çevre düzeni planında belirlenen kentsel ve kırsal yerleşim alanlarının baraj gölünün altında kalmasının istisnai bir durum olduğu açık olduğundan, böyle bir durumun varlığı halinde bu alanlara ilişkin yeni yer seçimlerinin ve alt ölçekli planların ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri doğrultusunda çevre düzeni planında değişiklik yapılmaksızın ilgili idarelerce yapılacağı ve onaylanacağına dair düzenlemede şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırılık görülmemiştir.
Bilirkişi raporunda; Plan uygulama hükümlerinin V.37 sayılı maddesine ilişkin olarak;
"Bu uygulama hükmü kapsamında sayılan pek çok kullanım ve altyapı stratejik öneme sahiptir, ve tam olarak 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının konusudur. Örneğin bu davanın da konusu olan bir kullanım olarak organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri, serbest bölgeler çevre düzeni planı içinde rastgele konumlanmamaktadır. Rapor boyunca belirtildiği üzere koruma-kullanma dengesi içinde, ekolojik değerlere, su ve diğer doğal kaynaklara, tarihi ve kültürel miras alanlarına, tarımsal üretimin sürdürülmesi gereken alanlara duyarlı yaklaşarak belirlenmelidir. ÇED çalışmaları proje bazında yürütülen çalışmalardır ve mekansal planlama gerekliliklerini ayrıntılı şekilde dikkate almazlar. Dolayısıyla V.37’de geçen alanların konumlandırılmalarındaki tek konu çevre etki değerlendirme sonucu değildir. Çevre Düzeni Planı mekansal bir plandır; ve gelişme alanlarının (yaşam alanları, sanayi gibi çalışma alanları, liman vb.) mekansal dağılımını denetleyen, aşırı yoğunlaşmalar olan sanayi bölgelerinde bu durumu değerlendirerek karar üreten; korunması gereken doğal, tarımsal, tarihi bölgelerde gelişmenin değil ana strateji olarak korumanın ön planda olmasını güvence altına alan; ayrıca her türlü gelişme için bölgesel erişilebilirlik değerlendirmelerini yaparak konumlandıran bir plan belgesidir. Bu tür ilişkilendirmeler kurulmadan, plan bütününde değerlendirmeler yapılmadan, mekansal dağılım konusu irdelenmeden bu kullanımlara ÇED raporu sonucunda ve kurum görüşü onayıyla izin vermek söz konusu olmamalıdır.
Plan değişikliği işlemi yapılmasına gerek olmadan sanayi bölgelerinin, serbest bölgelerin, arıtma tesislerinin, barajların vb. kurulmasına olanak tanıyan, bölgesel ulaşım altyapılarının ve havaalanı gibi yatırımların üst ölçekli planda olmamasına rağmen plan değişikliği olmadan plana işlenmesini sağlayan bu uygulama hükmü de, yukarıdaki maddeler için anlatıldığı gibi üst ölçek stratejilere aykırı bir plan kararının hayata geçirilebileceğine işaret etmektedir. Dolayısıyla bu uygulama hükmü de çevre düzeni planını işlevsiz kılmakta; alt ölçekte plan çalışmalarının üst ölçekli plan stratejisine aykırı biçimde planlanıp gerçekleştirilmesine olanak tanımakta olup planlama esaslarıyla bağdaşmamaktadır." tespit ve değerlendirmesine yer verilmiştir.
Dairemizce Plan uygulama hükümlerinin V.37 sayılı maddesine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; Davaya konu V.37 sayılı plan hükmünde, yer alan düzenlemenin, plan esnekliğini ve dinamizmini sağlaması açısından önemli olmasına karşın fazlasıyla genel bir madde olduğu, plan değişikliği gerektiren hususların mutlaka plana işlenmesinin gerekmesi nedeniyle plan hükümlerinin hangi yatırım kararlarının çevre düzeni planında değişiklik gerektireceği hangilerinin gerektirmeyeceği konusunda net bir düzenleme yapılarak çerçeve çizilecek şekilde yeniden oluşturulması gerektiği sonucuna varılmıştır. Bu nedenle söz konusu düzenlemede şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uyarlık görülmemiştir.
Bilirkişi raporunda; Plan uygulama hükümlerinin V. 38 sayılı maddesine ilişkin olarak;
"Bu uygulama hükmündeki ifadeler de yukarıdaki sakıncaları benzer şekilde barındırmaktadır. TOKİ tarafından geliştirilecek toplu konut alanlarının, özelleştirme kapsamına alınarak geliştirilecek yeni kullanımların, afet riski nedeniyle yapılacak yeniden geliştirme projelerinin ve ...A.Ş tarafından yapılacak uygulamaların da üst ölçekli çevre düzeni planının bütününde değerlendirilerek ele alınması ve karara bağlanması gerekmektedir.
Ülkemizde plan değişikliklerine ilişkin olan mevzuat, kent ve bölge planlarının bütünlüğünü ve sürekliliğini bozmadan, ana ilke ve kararlarını zedelemeden değişiklik yapılabilmesinin yasal koşullarını ortaya koymaktadır. Söz konusu uygulama hükmünde ise plan değişikliği yapılmadan ve dolayısıyla ilgili mevzuattaki yasal koşulların sağlandığına yönelik bir değerlendirmenin yapılması gereği ortadan kaldırılarak planda yeni bir gelişme önerisi getirilerek, plan değişikliği yapılmadan plana işlenebilmektedir.
1/100.000 ölçekli plan ise zaten genellik düzeyi yüksek bir plan olarak, nerelerin kentsel gelişme için uygun olduğunu, nerelerin açık alan (doğal, tarımsal, tarihi vs.) olarak korunacağını belirtmiş olup, bu tür projeler için de planda gösterilen yeni gelişme alanları içinde yer seçilmesi gerektiği açıktır. Bu projelerin planda yeni gelişme alanı olarak belirlenmemiş olan bölgelerde yapılmaması gerekir. Bu plan uygulama hükmündeyse yeni gelişme alanı olarak belirlenmemiş olan bölgelerde de olsa bu tür projelerin üst ölçekli bu plana işlenmesi olanaklı kılınmaktadır. Dolayısıyla bu tür gelişmelerin, plan değişikliğine tabi olmadan plana işlenmesi yönündeki bu uygulama hükmü çevre düzeni planını işlevsiz kılmaktadır; ve açıklanan nedenlerle planlama esaslarına aykırı olduğu gibi, imar mevzuatı kapsamında da doğru bir yaklaşım olarak değerlendirilmemiştir." tespit ve değerlendirmesine yer verilmiştir.
Dairemizce Plan uygulama hükümlerinin V.38 sayılı maddesine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; Davaya konu plan notunun ÇDP'nında belirlenen kentsel ve kırsal yerleşme alanlarının dışında da TOKİ'nin plan hazırlayıp konut inşa edebileceğini öngörmesi ve ÇDP'nında belirlenen kentsel ve kırsal gelişme alanlarının dışında konut üretilmesini sağlanması nedeniyle plan hiyerarşisi ve çevre düzeni planı yapma amaçlarıyla bağdaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu nedenle söz konusu düzenlemede şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uyarlık görülmemiştir.
Bilirkişi raporunda; Plan uygulama hükümlerinin V. 48 sayılı maddesine ilişkin olarak;
"Bu madde için de yukarıdaki değerlendirmeler geçerlidir. Bu tür kullanımların plan bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerekir. Bu maddede söz konusu alanların yerleşmelerin içinde ve bitişiğinde olmaması, su kaynakları koruma kuşaklarında ve koruma statüsü olan alanlarda yer almaması gereği koşul olarak belirtilmiştir ve bu olumludur. Ancak yine de bu tür kullanımların konumuna erişilebilirlik durumu, konumlarının mekansal dağılımı, yoğunlaşma veya dağınıklık gibi ölçütler çerçevesinde plan bütünü içinde ele alınarak karar verilmelidir. Bunun yapılmaması çevre düzeni planını işlevsiz kılmakta olup planlama esaslarına aykırıdır." tespit ve değerlendirmesine yer verilmiştir.
Dairemizce Plan uygulama hükümlerinin V.48 sayılı maddesine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; Beton santralleri için planlama ve sanayi mevzuatı uyarınca organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi siteleri, konut dışı kentsel çalışma alanlarında yer seçilmemektedir. İnşaat sektöründeki gelişmeye paralel olarak meydana gelen talebi yönetmek ve beton santrallerinin münferit ve plansız gelişmesini önlemek amacıyla çevre kirliliğine yol açmayacak tüm önlemlerin alınarak, ortak alt yapı ihtiyacını karşılamak üzere birden fazla beton santralinin belirlenen sanayi alanlarına yönlendirilmesine, bu alanların koruma statüsü olmayan, kırsal ve kentsel yerleşim alanlarına bitişik olmayan, tarımsal arazi vasfının düşük olduğu alanlar tespit edilerek Valilik ve/veya Büyükşehir/ İl Belediyesi koordinatörlüğünde kurulacak olan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı İl Müdürlüğü ve diğer ilgili kurum ve kuruluş temsilcilerinin yer aldığı komisyonca belirleneceğine dair düzenlemede planlama esasları ve şehircilik ilkelerine aykırılık görülmemiştir.
Bilirkişi raporunda; Plan uygulama hükümlerinin VI.10.4 sayılı maddesine ilişkin olarak;
"Plan paftalarının incelenmesinden anlaşıldığı üzere serbest bölge sadece Filyos projesi kapsamındaki bölgede önerilmiştir. Nitekim planın gösterim kısmında serbest bölge gösteriminin yanında parantez içinde “Strateji 1” ifadesi bulunmaktadır. Dolayısıyla bu plan uygulama hükmü Filyos vadisindeki serbest bölgeye 50 hektarı geçmeyen ilaveleri olanaklı kılmaktadır.
1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı üzerinden ölçü alınarak değerlendirme yapılabilecek bir plan ölçeği değildir. Burada bölgenin konumu genel hatlarıyla işlenmektedir. Uygulamada tam koordinatlarda konum değişmediği sürece değişiklikler olağandır. Dolayısıyla (Filyos Vadisi özelinde raporun önceki kısımlarında saptanan sakıncalar, aykırılıklar ve yer seçimi hatalarına ilişkin değerlendirmeler saklı kalmak üzere) bu plan hükmünün iptalini gerektiren bir aykırılık saptanmamıştır." tespit ve değerlendirmesine yer verilmiştir.
Dairemizce Plan uygulama hükümlerinin VI.10.4 sayılı maddesine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Bilirkişi raporundaki görüşler doğrultusunda davaya konu planların bu kısmının yürürlükteki mevzuata uygun olarak hazırlandığı görüldüğünden şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırılık görülmemiştir.
Bilirkişi raporunda; Plan uygulama hükümlerinin VI.24.4 sayılı maddesine ilişkin olarak;
"Her bir askeri alanın, bulunduğu konum içinde, çevresiyle ilişkili olarak, çevredeki yerleşimler, doğal alanlar, tarımsal alanlar, erişim olanakları gibi ölçütler içinde değerlendirilmesi gerekir. Planlamada konumundan ve bağlamdan bağımsız olarak her askeri alan için “öncelikle sosyal ve teknik altyapı alanı olarak kullanılmak üzere ilgili idaresince kentsel yerleşme alanı olarak planlanabilir” biçiminde bir yaklaşım kabul edilemez. Her örnek için ayrı değerlendirme yapılması ve plan bütününde irdelenerek karar geliştirilmesi gerekir. Söz konusu plan hükmü bu nedenle planlama esaslarına aykırıdır."
Dairemizce Plan uygulama hükümlerinin VI.24.4 sayılı maddesine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; Planın ilgili maddesi ile askeri alan dışına çıkarılan alanların sadece sosyal ve teknik alt yapı alanı olarak ayrılabileceğinin düzenlendiği görülmektedir. Bu alanların yerleşik alan ya da gelişme alanlarının ihtiyacı olduğu gözönünde bulundurulduğunda 1/100.000 ölçekte bir değişikliğe gerek bulunmadığı, sonucuna ulaşılmıştır.
Ayrıca sadece alt ölçekli plan konusu olmayıp plan lejantında yer alan bir kullanım (örneğinin bölge parkı gibi) getirildiğinde davalı idarece planda değişiklik yapılacağı kuşkusuzdur.
Bilirkişi raporunda; Plan uygulama hükümlerinin VI.31 sayılı maddesine ilişkin olarak;
"Yenilenebilir enerji alanlarının gelişiminin desteklenmesi enerji güvenliği açısından olumlu olmakla beraber, bu tür enerji üretim alanlarının doğal çevreye, doğal yaşama, ve hatta insan yaşam kalitesine olası olumsuz etkileri vardır. Rüzgar enerjisi için yapılan rüzgar türbinlerinin yarattığı ses, estetik ve göresel etkilerinin yanısıra, ekolojik dengeye de (kuş gibi uçan canlıların hayatlarını tehlikeye atması ve karada yaşayan hayvanların yaşam alanlarını bölmesi gibi) etkisi olabilmektedir. Havaalanları yakınlarına yerleştirilen rüzgar türbinlerinin güvenlik açısından da olumsuz etkileri söz konusudur. Güneş enerjisi panelleri içeren enerji tarlaları doğal alanı, doğal hayatı, doğal çevrenin bütünlüğünü, ayrıca tarım alanlarını ve bütünlüğünü olumsuz etkileyebilir. Burada da bağlamdan bağımsız bir biçimde, herhangi bir noktada sadece görüş alınarak bu alanlara izin verilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Plan bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle söz konusu plan hükmü planlama esaslarına aykırılık taşımaktadır." tespit ve değerlendirmesine yer verilmiştir.
Dairemizce Plan uygulama hükümlerinin VI.31 sayılı maddesine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede; davaya konu planın ölçeği de gözönünde bulundurularak ÇDP'nin onayından önce veya sonra EPDK'dan alınacak izin ve lisans kapsamında alt ölçekli plan kararları ile plan paftalarında gösterime gerek olmaksızın yenilebilir enerji kaynakları ile enerji üretim tesislerinin yapılmasına olanak tanınması şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı bulunmamış, davacının iddiaları ve bilirkişileri tespitleri planı kusurlandırır nitelikte görülmemiştir.
3) Dava dilekçesinde; Plan uygulama hükümlerinin "Organize Tarım ve Hayvancılık Alanlarını" düzenleyen VI.12 sayılı maddesinde;
"VI.12.1 : Bu alanlar içerisinde; tarımsal amaçlı yapılar ile hububat, meyve ve sebze üretimi için uygun tarım alanları, sebze ve çiçek yetiştiriciliği için seralar, mantarcılık, hayvancılık ve et entegre tesisleri, otlaklar, tarımsal işletmeler, tarımsal ürün işleme ve paketleme tesisleri, meyve işleme tesisleri, soğuk hava depoları, yem depoları, tarımsal işletmelerinin ön arıtma ya da toplu arıtma tesisleri, organik atıkların geri dönüşüm tesisleri, hayvan klinikleri, kireçli ölü hayvan gömü çukurları, tarımsal araç-gereç parkları, tarımsal ürün toplama, depolama, saklama ve pazarlama hizmetleri, ürün borsası, tarımsal eğitim merkezleri, tarım ve hayvancılığa yönelik ar-ge ve laboratuvar alanları gibi Gıda, Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bölge stratejisine uygun görüş verdiği tesisler ile çalışanların ihtiyacına yönelik sosyal ve kültürel donatı alanları, ihtiyaçlara ve planlama ilkelerine uygun şekilde toplu olarak -organize şekilde-yer alabilecektir.
VI.12.2 : Bu alanlarda yer alacak işletmelerin yapılanma koşulları ve nitelikleri alt ölçekli planlarda belirlenecektir.
VI.12.3 : Bu planda gösterilenler dışında ihtiyaç olması halinde diğer yerlerde talep edilen organize tarım ve hayvancılık alanları için, en az 20 ha. olacak şekilde, ilgili kurum ve kuruluş görüşlerine bağlı kalınarak, İl Toprak Koruma Kurulu marifetiyle yer seçimi yapılabilir.
VI.12.4 : Bu planda gösterilenler dışında yer seçimi yapılan alanlara ilişkin imar planları bu çevre düzeni planında değişikliğe gerek olmaksızın ilgili idaresince hazırlanır ve onaylanır. Onaylanan planlar sayısal ortamda veri tabanına işlenmek üzere Bakanlığa gönderilir. Söz konusu tesisler/tesis alanları amacı dışında kullanılamazlar."
hükümlerinin yer aldığı, anılan düzenlemede organize tarım ve hayvancılık alanları olarak adlandırılan bu tip alanların amacı tam olarak açıklanmadan tarımla doğrudan ilgisi olmayan sosyal ve kültürel donatı alanları, sağlık ve eğitim tesisleri, rekreasyon alanları vb kullanımların da yer alabileceğinin belirtilmesinin, yer seçiminde dikkat edilmesi gereken hususlara yer verilmemesinin sakıncalı olduğu, hayvancılığın doğal yollarla yapılması yerine endüstriyel hayvancılık adı altında hayvanların meralardan koparılmasının ve kapalı alanlara alınmasının, meralar yerine hazır yemlerle beslenmesinin insan ve çevre sağlığı açısından sakıncalı olduğu, en az 20 ha olan organize tarım ve hayvancılık alanlarının yer seçimi ile ilgili çevre düzeni planı değişikliğine gerek olmamasının doğru bir planlama yaklaşımı olmadığı, ayrıca bitkisel üretimden farklı olarak hayvancılığın doğrudan toprağa bağlı olmayan bir faaliyet olduğu, hayvancılıkta toprağın, hayvanların ihtiyaç duyduğu yem bitkilerinin yetişmesi, meraların oluşması açısından önemli olduğu, dava konusu çevre düzeni planında ise hem hayvancılığın endüstriyel hale getirildiği hem de hayvancılık tesislerinin verimli arazilerde yapılmasının önünün açıldığı, oysa hayvancılık tesislerinin verimi düşük, bitkisel üretime müsait olmayan alanlarda da yapılabileceği ileri sürülmüştür.
Savunmada; Organize Tarım ve Hayvancılık Alanlarına ilişkin plan hükmüne yönelik itiraza ilişkin olarak, VI.12.1 sayılı plan hükmünde “Gıda, Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bölge stratejisine uygun görüş verdiği tesisler” ifadesinin yer aldığı; söz konusu hükümlerin bu tesisleri kapsadığı; ilgili kurumunca uygun görüş verilmeyen konularda bu hükümler uyarınca uygulama yapılmasının söz konusu olmadığı, savunulmuştur.
Bilirkişi raporunda; "Bilirkişi Kurulumuz yukarıda verilen ilk iki maddede sakınca tespit etmemiştir. Tarım ve hayvancılık alanlarının geliştirilmesi öngörümekte; gerekirse işleme tesisleri, depolama, geri dönüşüm, eğitim, araştırma ve laboratuvar için de tesis yapımına olanak sağlanmaktadır. Yapılaşma koşullarının ayrıntılı biçimde alt düzeyde planlanması da bu ölçeğin ayrıntı düzeyi az olduğu için uygundur. Bölge içinde sosyal ve kültürel donatı alanı yapılması da plan hükmünün iptalini gerektirir nitelikte bulunmamıştır. Çalışanlar için konut alanı gibi bir öneri sakıncalı olabilirdi; ancak çalışan nüfusa yönelik donatı alanları organize tarım ve hayvancılık alanı içinde yer bulabilir. Bunlar mevzuat gereği sınırlı büyüklükte alanlar olacağı için, bu alanlardaki baskın kullanım olan tarım ve hayvancılık faaliyetini engelleyecek, bu faaliyet ile yarışacak nitelikte olmaları beklenmemelidir.
Öte yandan VI.12.3 ve VI.12.4 sayılı maddeler yukarıdaki başlıklar altında vurgulanan aynı sakıncayı taşımaktadır. Bağlamdan ve konumdan bağımsız olarak planın herhangi bir yerinde, plan kapsamında organize tarım ve hayvancılık alanı olarak gösterilmemiş bir bölgede bu işlev için yer seçilmesi ve bunun plan değişikliği süreci içine alınmadan, plan bütünlüğü içinde irdelenmeden, yani plan değişikliğine gerek olmadan plana işlenmesi doğru bir plan yaklaşımı değildir. Bu iki plan uygulama hükmü planlama esaslarına aykırı bulunmuştur." tespit ve değerlendirmesine yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede; Davacı tarafından, dava dilekçesinde hayvancılığın ve tarımdan ayrı ve bağımsız sektör olarak ele alınmaması gerektiği ileri sürülmüştür.
Davaya konu çevre düzeni planının uygulama hükümlerinin III.25 sayılı maddesinde organize tarım ve hayvancılık alanları tanımlanmış, V.I2 sayılı maddenin alt maddelerinde bu alanlarda bulanabilecek kullanımlar belirlenmiştir.
Plan açıklama raporunda alana ilişkin tarım sektörüne yönelik ana stratejilerin belirlendiği, burada hayvansal üretime ilişkin strateji ve uygulama stratejilerinin oluşturulduğu, davalı idarece de bölgenin büyük potansiyelinin tarım (bitkisel ve hayvansal) üretim olduğu, bu potansiyelin değerlendirilmesi için plan kararlarının getirildiği, küçük işletmelerin faaliyetlerini sürdürmelerine engel bulunmadığı, yönündeki görüşlere göre bölgede organize tarım ve hayvancılık bölgeleri kullanımının öngörülmesinin ve gerçekleşmesinin bölgenin gelişmesinde büyük rol oynayacağı görülmektedir.
Bu itibarla plan hükümlerinin yeterli korumayı sağladığı, getirilen uygulamanın bölgenin özelliğine uygun olduğu, planda şematik olarak gösterilen organize tarım ve hayvancılık bölgesi olan bir alanda yer alacak işletmelerin yapılanma koşullarının ve niteliklerinin alt ölçekli planlara bırakılmasının, bu ölçeğin ayrıntı düzeyi az olduğu için uygun olduğu, Diğer taraftan bu alanlarda bulunanların ihtiyacına yönelik sosyal ve kültürel donatı alanlarının yer almasının bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere konut içermemesi nedeniyle şehircilik ilkelerine aykırı olmadığı tespiti yapılmıştır.
4) Dava dilekçesinde; Plan uygulama hükümlerinin VI.18.5 sayılı maddesinin “Tarımsal amaçlı yapılar için Emsal 0.20’dir” bölümünün iptal edilmesi gerektiği, Arazi büyüklüklerinden bağımsız olarak genel bir oranın belirlenmesi ile arazi büyüdükçe yapılacak yapının da büyümesine neden olunacağı; tarım arazilerde üst sınırı olmayan bir yapılaşmanın önünü açacağı. İleri sürülmüştür.
Savunmada; Tarım Alanlarındaki emsal oranına yapılan itiraza ilişkin olarak, plan uygulama hükümlerinin VI.18.3. Sayılı maddesinde; "Bu arazilerin tarımsal üretim amaçlı korunması esastır. Uygulama alanlarında, imar planları ve mücavir alanlar dışında kalan ve Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu uygulama yönetmeliği hükümlerine göre, sahibine bırakılan, dağıtılan veya Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı’nın emrine geçen tarım arazisi, tarım dışı amaçla kullanılamaz” hükmünün de yer aldığı; böylece emsale ilişkin plan hükmünün tarım arazilerinin korunması açısından sakınca barındırmadığı; söz konusu alanlarda ilgili kurum ve kuruluşların uygun görüş vermesi halinde yapılacak uygulamalarda yapılaşma koşullarının kısıtlanmasının amaçlandığı. savunulmuştur.
Bilirkişi raporunda; "Davacının iddiasında da belirtildiği üzere arazinin büyüklüğünden bağımsız olarak genel bir oranın belirlenmesi, arazi büyüdükçe yapılacak yapının inşaat alanının da büyümesi anlamına gelmektedir. Bu açıdan ele alındığında öncelikle 0,20 emsal düzeyinin yüksek olduğunu belirtmek gerekir. Davalı idare Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, başka bölgelerdeki 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planlarında bu özellikteki tarımsal araziler için hem daha düşük emsal öngörmüş; hem de alansal büyüklüğe göre emsal değerini kademeli olarak belirlemiştir. Örneğin İzmir-Manisa Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında aynı Kanuna tabi tarım arazileri için tarımsal amaçlı yapı yapılacak parsellerin 5.000 m2’lik kısmında emsal en yüksek 0,10 olarak belirlenmiş; 5.000 m2’den büyük parsellerde ise geri kalan parsel alanı için emsal en fazla 0,05 olacak biçimde öngörülmüştür. Ayrıca parselin tamamı için toplam inşaat alanına da sınır getirilmiş; 2.500 m2’yi geçemeyeceği koşulu konmuştur.
Davaya konu 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında da benzer üst sınırların getirilmesi, yine benzer biçimde arazinin büyüklüğüne göre kademeli bir yapılaşma koşulu (emsal değeri) öngörülmesi doğru olacaktır. Bu haliyle itiraz konusu uygulama hükmü tarımsal alanların korunması ilkesi ve planlama esasları kapsamında uygun bulunmamıştır." tespit ve değerlendirmesine yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede; Dava konusu çevre düzeni planı uygulama hükümlerinin III.34 sayılı maddesinde, tarımsal amaçlı yapılar; "toprak koruma ve sulamaya yönelik alt yapı tesisleri, entegre nitelikte olmayan hayvancılık ve su ürünleri üretim ve muhafaza tesisleri ile zorunlu olarak tesis edilmesi gerekli olan müştemilatlar, mandıralar, üreticinin bitkisel üretime bağlı olarak elde ettiği ürünü için ihtiyaç duyacağı yeterli boyut ve hacimde depolar, un değirmeni, tarım alet ve makinelerinin muhafazasında kullanılan sundurma ve çiftlik atölyeleri, seralar, tarımsal işletmede üretilen ürünün özelliği itibariyla hasattan sonra iki saat içinde işlenmediği takdirde ürünün kalite ve besin değeri kaybolmasının söz konusu ise bu ürünlerin işlenmesi için kurulan tesisler ile T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından tarımsal amaçlı olduğu kabul edilen entegre nitelikte olmayan tesisler " olarak tanımlanmıştır.
3194 sayılı İmar Kanununun 27. maddesinde entegre tesis niteliğinde olmayan ve imar planı gerektirmeyen tarım ve hayvancılık amaçlı yapılar ibaresi yer almıştır.
Belirtilen hususların birlikte değerlendirilmesinden, tarım alanlarında, Kanunda öngörülen ve III.34 sayılı plan notunda belirtilen kullanımlar dışında bir yapı yapmanın mümkün olmadığı, sonucuna ulaşılmaktadır.
Kaldı ki 5403 sayılı Yasa ve plan hükümleri uyarınca tarım arazilerinin bölünemeyeceği açık olduğundan tarım topraklarında tarımsal faaliyetlerini geliştirilmesi amacıyla tarım alanlarında (3083 Sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununa Tabi Tarım Arazileri) tarımsal amaçlı yapılar için E:0.20 yapılaşma koşullarının getirilmesinin mevzuata aykırı olmadığı, sonucuna ulaşılmıştır.
5) Dava dilekçesinde; Plan uygulama hükümlerinin Vl.29.11 sayılı maddesinin üçüncü paragrafında, “Alt ölçekli planlarda ve yönetim planı sınırları içerisindeki uygulamalarda; Porsuk Barajı Havza Koruma Planı, Akşehir-Eber Gölleri Sulak Alan Yönetim Planı ile Karakuyu Sazlıkları Yönetim Planı hükümlerine uyulması zorunludur.” hükmüne yer verildiği, planlama alanında yer almayan sulak alanlara yer verildiği, Sehven yapıldığı düşünülen bu yanlışın düzeltilmesi gerektiği. ileri sürülmüştür.
Savunmada; VI.29.11. sayılı plan hükmündeki ifadenin davacı tarafından da belirtildiği üzere sehven yapıldığı ve Bakanlıkça yapılacak ilk düzenlemede söz konusu maddi hatanın düzeltileceği. Savunulmuştur.
Bilirkişi raporunda; "25.01.2018 onay tarihli çevre düzeni planı değişikliği ile bu hata giderilmiş ve söz konusu madde iptal edilmiştir. Dolayısıyla itiraz konusu ortadan kalkmıştır." tespit ve değerlendirmesine yer verilmiştir.
Dairemizce yapılan değerlendirmede; Plan uygulama hükümlerinin Vl.29.11. sayılı maddesinin üçüncü paragrafında yer verilen hükmün sehven getirildiği anlaşıldığından, söz konusu düzenlemede şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uyarlık görülmemiştir.
DAVA KONUSU 1/100.000 ÖLÇEKLİ ÇEVRE DÜZENİ PLANI DEĞİŞİKLİĞİNİN E28 VE F28 SAYILI PAFTALARININ SERBEST BÖLGE OLARAK PLANLANAN BÖLÜMÜNE İLİŞKİN KISMI YÖNÜNDEN;
Planlama Süreci :
Filyos Serbest Bölgesine ilişkin alınan ilk karar 05.04.1994 tarihli, 21869 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 04.04.1994 tarihli, 94/5377 sayılı mülga Bakanlar Kurulu kararıdır. Anılan kararda Filyos Nehri boyunca dört kısımdan oluşacak şekilde serbest bölge öngörülmüştür. Daha sonra 07.01.1997 tarihli, 22870 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 30.09.1996 tarihli, 96/8692 sayılı mülga Bakanlar Kurulu kararı ile Filyos Serbest Bölge sınırları küçültülmüştür. 30.01.2007 tarih ve 26419 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 30.11.2016 tarihli, 2006/11566 sayılı mülga Bakanlar Kurulu kararı ile Filyos Serbest Bölgesinin kurulması ve sınırlarına ilişkin önceki kararnameler yürürlükten kaldırılmış, daha önce alınan serbest bölge kararları iptal edilmiştir. 2008 yılında, 01.09.2008 tarihli, 2008/14087 sayılı mülga Bakanlar Kurulu kararıyla 1994 yılında ilan edilen sınırlarıyla yeniden Filyos Serbest Bölgesi ilan edilmiştir. 2009 yılında ise, 25.02.2009 tarihli, 2009/14730 sayılı mülga Bakanlar Kurulu kararıyla serbest bölgenin sınırlarında ve alt bölge tanımlarında değişikliğe gidilmiştir. Mülga Bakanlar Kurulunun 05.10.2010 tarihli, 2010/975 sayılı kararında ise Filyos Serbest Bölgesinde bir kısım alanın serbest bölge dışına çıkarılması söz konusu olmuştur. Burada en kuzeydeki kısım ile en güneydeki kısmın serbest bölge dışına çıkartıldığı görülmektedir. Anılan serbest bölge kararının dava konusu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliğiyle E28 ve F28 plan paftalarına işlenmesi üzerine bakılmakta olan dava açılmıştır.
Yerinde Yaptırılan Keşif ve Bilirkişi İncelemesi Sonucu Düzenlenen Raporda Yer Alan Tespitler:
Anılan bilirkişi raporunda;
Dava konusu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliğinde Zonguldak, Karabük ve Bartın illerininin planlama bölgesi olarak belirlendiği, çevre düzeni planında bölge ve havza bütünlüğünün sağlanması açısından planlama alanı ve sınırlarına ilişkin olarak herhangi bir sakınca tespit edilmediği,
Ancak planın stratejileri ve mekansal kararları incelendiğinde, davaya konu alanı da içine alan Filyos Vadisi projesi kapsamındaki plan kararlarının hem bir Çevre Düzeni Planında olması beklenen ekolojik duyarlılık, çevresel koruma, afet risklerini önleme ve bu amaçlarla koruma kullanma dengesini sağlama ilkelerine uygun olmadığı; hem de planın kendi ana amaçları ile çeliştiği,
1994 yılından bu yana Filyos Çayının ve deltasının bulunduğu vadi boyunca bir endüstri geliştirme bölgesi ve bu kapsamda serbest bölge, çalışma alanı, sanayi alanı ve liman kullanımlarını içeren Bakanlar Kurulu kararlarının bulunduğu, süreç içinde bir vadi sisteminde olmasından kaynaklı olarak buradaki sel ve taşkın riskinin kontrolünün zorluğu ve yüksek maliyeti nedeniyle söz konusu projenin ve Bakanlar Kurulu kararının iptal edildiği ancak ilerleyen yıllarda konunun yeniden gündeme geldiği ve çeşitli Bakanlar Kurulu kararları ile proje sınırları belirlendiği,
Filyos Çayı ve alt havzasının halihazırda noktasal ve yayılı kirleticilerin etkisi altında olduğunun TUBİTAK tarafından hazırlanan 2013 tarihli Havza Eylem Koruma Planları-Batı Karadeniz Havzası raporunda belirtildiği, anılan raporda; "Filyos Çayı üzerinde kirliliğin gün geçtikçe artmasına sebep veren etkenlerin başında endüstriyel tesislerden kaynaklanan atıksuların hiçbir artımaya tabi tutulmadan doğrudan alıcı su ortamına verilmesi gelmektedir.” ifadesine yer verildiği, Filyos Çayı ve yakın çevresi için yapılacak olan planların Filyos Çayı’nın halihazırda özellikle endüstri atıksuları tarafından baskı altında olduğu ve kirliliğin gün geçtikçe arttığı gerçekleri göz önünde bulundurularak gerçekleştirlmesinin söz konusu alandaki ekolojik dengenin sağlanması ve sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi açısından gerekli olduğu,
Buradaki sulak alanın ve vadinin sahip olduğu biyolojik çeşitliliğin, bu doğal alanın gerisinde yer alan tarımsal alanların değerinin, bu tarımsal alanlar ile içiçe gelişmiş olan yerleşimlerin yerel ekonomisinin, söz konusu sanayi alanı ve serbest bölge alanı kullanımlarıyla ortadan kalkacağı, bu vadinin bir doğal değer ve tarımsal üretim alanı olarak zedelenmesinin elbette tüm havza bütününe etki yapacağı,
2013 yılında Orman ve Su İşleri Bakanlığı 10. Bölge Müdürlüğü tarafından hazırlanan Zonguldak Doğa Turizmi Master Planında, Filyos kuş gözlemi için önemli alanlar arasında sayılırken, Filyos nehir ağzının botanik özellik ifade eden ve endemik bitkiler barındıran alan olarak tarif edildiği; bu kapsamda da doğa turizmi potansiyelinin altının çizildiği, söz konusu Master Planda sıralanan eylem planları arasında Filyos Çayının doğusundaki alanın Filyos Kuş Cenneti Tabiat Anıtı olarak ilan edilmesinin yer aldığı, Filyos’ta yer alan antik şehir (Tieion) kalıntıları kültür turizmi kapsamında bölgenin önemli potansiyelleri arasında sayıldığı, özetle, davaya konu alanda doğa ve kültür turizm potansiyelinin de yerel ekonomi açısından önemli bir unsur olduğu,
Bölgenin tarımsal değerinin de altının çizilmesi gerektiği, dört alt havzadan (Melen, Filyos Çayı, Devrekani Çayı ve Bartın Çayı) oluşan Batı Karadeniz havzasının genel olarak tarımsal alanın sınırlı olduğu bir bölge olduğu ve bu bölge içinde Filyos Alt Havzası'nın Filyos Vadisi boyunca uzanan verimli tarım toprakları sebebiyle en yoğun tarım alanı olan havza olduğu, 9. Ulusal Bölge Bilim/Bölge Planlama Kongresinde Filyos vadisine ilişkin olarak sunulan bir bildiride Filyos Çayının aşağı kesiminde dört parçadan oluşan ve Bakanlar Kurulu Kararı ile “Serbest Bölge” ilan edilen sahalardan üç tanesinin, DSİ tarafından hazırlatılan ve havzanın bir bütün olarak arazi kullanımını da yönlendirmesi beklenilen “Filyos Havzası Master Planı”nda sulamalı ziraat yapılacak saha olarak nitelenen arazi ile çakıştığının belirtildiği, Söz konusu bildiride Serbest Bölgenin III. ve IV. Kısımlarının iptal edilmesi nedeniyle artık sadece II. kısmın bu sahalar üzerinde yer aldığının belirtildiği, son durumda ise IV. kısım iptal edilmiş olup, bugün II. ve III. kısımların bu tarım arazileri üzerine isabet ettiği, dolayısıyla Filyos vadisinin ekolojik olarak hassas bir bölge olmasının yanısıra, tarımsal üretim değeri de olan bir bölge olduğu, bu bölgenin hem ekolojik dengesi ve habitatı hem de tarımsal üretim değerinin davaya konu çevre düzeni planında gözden çıkartılarak yapılı çevreye, sanayi alanına ve serbest bölgeye dönüştürüldüğü,
Doğal değerlerin korunması konusunda ele alınması gereken bir konunun da burada korumacı yaklaşımın sel ve taşkın riskini azaltma açısından da bir gereklilik olduğu, sanayi ve serbest bölge gelişimiyle doğal çevreden yapılı çevreye dönüştürülecek olan alandaki bu proje nedeniyle sel ve taşkın riskinin daha da artacağı, söz konusu projeye ilişkin olarak afet riskinin projeyi etkileyecek bir unsur olduğu, bu konuda hala yeterli önlemlerin alındığına ilişkin güncel bilginin Plan Açıklama Raporunda bulunmamasının önemli bir eksiklik olduğu, ancak etkilenmenin tek yönlü olmadığı, doğal çevrenin yapılı çevreye dönüşmesinin, yağmur ve sel suyunu emen doğal zeminin kaybedilmesi nedeniyle daha da hızlı ve yıkıcı biçimde sel ve taşkın risklerinin ortaya çıkmasını kaçınılmaz hale getireceği,
Filyos çayına, vadiye ve delta bölgesine yaklaşımda anlatılan biçimde duyarlı bir plan yaklaşımının bulunmamasının davaya konu plan açısından önemli bir eksiklik olduğu, sel ve taşkın risklerinin en aza indirilmesi konusunda da çevre düzeni planında stratejik önemdeki bu konuya ilişkin somut proje ve önlemlerin getirilmesi gerekktiği, davaya konu çevre düzeni planında ise sadece plan hükümlerinin VI.1.4.2. maddesinde “Drenaj ve taşkın önlemleri olarak; Filyos Çayı’nın ıslahına ve sellerin önlenmesine ilişkin kararlar alınacaktır” ifadesiyle yetinildiği, 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planının genel ilke ve stratejileri belirleyen planlar olduğu ve ayrıntılı tasarımlar barındırmadıkları ancak bu planların stratejik önemdeki konularda planın ana kararlarını ortaya koyması ve mekansallaştırmasının beklendiği, böylece alt ölçekli planlarda değiştirilmesi söz konusu olamayacak stratejik önemdeki konuların karara bağlanarak çözümleneceği, bu açıdan çayın ıslahı ve sellerin önlenmesine ilişkin kararların alınacağı biçimindeki ifadenin böylesine stratejik önemdeki bir konu için (ve ayrıca planın da Strateji 1 olarak tanımladığı Filyos Vadisi projesi için) yetersiz olduğu, bu önlemlere ilişkin plan kararlarının bulunmamasının, mekansal olarak plan paftalarında yer almamasının davaya konu planın önemli bir eksikliği olduğu,
Taşkın Riski Ön Değerlendirmesi Taslak Raporu’nda Batı Karadeniz Havzası’nda potansiyel yüksek taşkın riski taşıyan alanların gösterildiği, Çaycuma'nın potansiyel yüksek taşkın riski taşıyan alan olarak belirlendiği, dolayısıyla bu bölgede yapılacak olan yatırımların taşkından olumsuz yönde etkilenme riski taşıdığı, buna ek olarak bu bölgede yeni endüstriyel tesislerin yapılmasının geçirimsiz alanları artıracağı, yağışın daha fazla kısmının yüzeysel akışa dönüşmesine sebep olacağı, dolayısıyla taşkından etkilenecek alanların da artmasına sebebiyet verebileceği,
Dolayısıyla planlama alanı içinde gerek ekolojik değerleri koruma ve sürdürme, gerekse sel ve taşkın riskini azaltma konuları davaya konu Çevre Düzeni Planının giriş kısmında sayılan genel hedeflerde önemle vurgulanan konular olsa da, bu hedeflerin mekansallaştırılamadığı ve Filyos çayı ve vadisi özelinde doğayı ve ekolojik dengeleri koyurayacak, su kaynağını koruyarak sürdürülebilir kullanımına imkan sağlayacak, tarımsal üretimin sürdürülmesini güvence altına alacak ve sel/taşkın riskini önleyebilecek bir plan yaklaşımı yerine bu hedeflerle tamamen çelişen bir sanayi koridoru yaklaşımının benimsendiği, bu durumun hem evrensel planlama ilkeleri olan sürüdürülebilir kalkınma, iklim değişikliği ile mücadele, kaynakların verimli kullanımı ve korunarak sürdürülmesi ilkelerine, hem de çevre düzeni planının amaçlarını, özünü ve niteliğini tanımlayan ilgili imar mevzuatına aykırı olduğu,
tespitleri ve değerlendirmelerinde bulunulmuştur.
Davalı idare tarafından bilirkişi raporuna ilişkin yapılan itirazlar:
Davalı idare tarafından, dava dosyasında yer alan bilirkişi raporunun taraflarına tebliğ edilmesi üzerine yasal itiraz süresi içerisinde anılan bilirkişi raporuna ilişkin;
Serbest Bölge sınırlarının hukuka uygun olarak alınmış mülga 05.10.2010 tarihli, 2010/975 sayılı Bakanlar Kurulu kararı doğrultusunda 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planına aktarıldığı, itirazında bulunulmuştur.
Dosyanın ve yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporun birlikte değerlendirilmesi neticesinde Dairemizce yapılan değerlendirme:
Çevre düzeni planı kararlarının kurumlardan ve arazi çalışmalarından elde edilen veriler, nüfus projeksiyonları ve yerel idarelerin imar planları, bölgesel yatırım kararları, koruma statülü alanlar, ulaşım ağları gibi plana girdi sağlayan verilerin değerlendirilmesi sonucunda oluşturulması gerekmektedir.
Stratejik mekânsal planlama, kentsel gelişimi yalnızca fiziksel gelişim kapsamında ele alan bir yaklaşım değildir. Fiziksel gelişmenin yanı sıra, kentteki sosyal, kültürel, ekonomik, yerel örgütsel gelişime ilişkin stratejileri de içerir. Çevre düzeni planları, bölgesel nitelikte genel arazi kullanım kararları getirmekte olup, stratejik bir plan olması sebebiyle sadece fiziki kullanım kararları içermemektedir. Genel ilke olarak, plan kararları ile fiziksel çevreyi sağlıklı bir yapıya kavuşturmak, yatırımların yer seçimlerini ve gelişme eğilimlerini yönlendirmek ve toprağın korunma, kullanma dengesini en rasyonel biçimde belirlemek amaçlanır.
Bu amaç çerçevesinde, Çevre Düzeni Planı ölçeğinde hangi usul ve esaslara göre planlama yapılacağı ayrıntıları ile ilgili Kanun ve Yönetmeliklerde düzenlenmiştir.
Çevre düzeni planı kararları oluşturulurken kurumlardan elde edilen veriler ile yasal mevzuat uyarınca yetkili kurumlarca oluşturulan bölgesel yatırım kararlarının, yasal statülü alanların ve ulaşım kararlarının plana işlenmesi ve plan kararı haline getirilmesinin gerektiği kuşkusuzdur.
Bilirkişiler tarafından her ne kadar, E28 ve F28 sayılı paftaların serbest bölge olarak planlanmasına ilişkin dava konusu çevre düzeni planı değişikliğinin gerek ekolojik değerleri koruma ve sürdürme, gerekse sel ve taşkın riski açısından evrensel planlama ilkeleri olan sürüdürülebilir kalkınma, iklim değişikliği ile mücadele, kaynakların verimli kullanımı ve korunarak sürdürülmesi ilkelerine, çevre düzeni planının amaçlarını, özünü ve niteliğini tanımlayan ilgili imar mevzuatına uygun olmadığı tespit ve değerlendirmelerinde bulunulmuş ise de, dava konusu 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliğiyle E28 ve F28 sayılı paftaların serbest bölge olarak planlanmasının ekolojik açıdan uygun olduğu anlamı taşımadığı, söz konusu plan değişikliğinin yukarıda belirtildiği üzere kurumlardan elde edilen veriler ile yasal mevzuat uyarınca yetkili kurumlarca oluşturulan bölgesel yatırım kararlarının çevre düzeni planına işlenmesinden ibaret olduğu, dava konusu edilen planlama kararının 05.10.2010 tarihli, 2010/975 sayılı mülga Bakanlar Kurulu kararına dayandığı, söz konusu bölgedeki taşınmazların acele kamulaştırılmasına ilişkin 01/09/2008 tarihli, 2008/14087 sayılı mülga Bakanlar Kurulu kararı ile anılan bölgenin Serbest Bölge olarak ilan edilmesine ilişkin mülga Bakanlar Kurulu'nun 25/02/2009 tarihli, 2019/14730 sayılı ve 05/10/2010 tarihli, 2010/975 sayılı kararlarının iptaline karar verilmesi istemiyle açılan davada Danıştay Onuncu Dairesinin 18.12.2018 tarihli, E:2012/8443, K:2018/4030 sayılı kararıyla, taşınmazların acele kamulaştırılmasına ilişkin işlemin iptaline, davanın serbest bölge ilanı ve serbest bölge sınırlarının yeniden belirlenmesine ilişkin kısmı yönünden reddine karar verildiği, anılan kararın ise, davacı ve davalı idareler tarafından temyiz edilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 16.10.2019 tarihli, E: 2019/12198, K:2019/4483 sayılı kararıyla onanmasına karar verildiği görülmüştür.
Bu durumda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 06.07.2017 tarihinde onaylanan Zonguldak-Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliğinin E28 ve F28 sayılı paftalarının serbest bölge olarak planlanan bölümüne ilişkin kısmında hukuka, şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 06.07.2017 tarihinde onaylanan Zonguldak Bartın-Karabük Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı değişikliğinin plan uygulama hükümlerinin V.37, sayılı maddesi, V.38 sayılı maddesi ve VI.29.11. sayılı maddesinin üçüncü paragrafı yönünden İPTALİNE, VI.1.4.3, V.16, V.21, V.48, VI.10.4, VI.24.4, VI.31, VI.12 sayılı maddeleri ile V.18.5. sayılı maddesinin "Tarımsal amaçlı yapılar için Emsal: 0,20'dir" bölümü ve E28 ve F28 sayılı paftaların serbest bölge olarak planlanan bölümü yönünden ise DAVANIN REDDİNE,
2. Dava kısmen iptal, kısmen ret ile sonuçlandığından davacı tarafından yapılan ve ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin yarısı olan … TL'nin davacı üzerinde bırakılmasına, … TL'nin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
3. Davalı idare tarafından yapılan ve ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin yarısı olan … TL'nin davalı idare üzerinde bırakılmasına, … TL'nin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
4. Davacı tarafından keşif ve bilirkişi giderleri için yatırılan …-TL avanstan harcanan … TL'nin yarısı olan … TL'sinin davacının üzerinde bırakılmasına, …. TL'sinin davalı idareden alınıp davacıya ödenmesine, keşif avansından artan … TL 'nin davacıya iadesine,
5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca … TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, … TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
6. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara iadesine,
7. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen otuz (30) gün içerisinde Danıştay Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 28/09/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.