10. Hukuk Dairesi 2014/3863 E. , 2014/13618 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Kırşehir 1. Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi :15.01.2014
No :2012/294-2014/32
Dava, işe giriş tarihinde maluliyeti gerektirecek şekilde arızanın olmadığının tespiti ile 01.09.2011 tarihi itibariyle maluliyet aylığı bağlanması ve yasal faiziyle tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı ile davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Mahkemece tesis edilen hükmün niteliğine göre, davalı Kurum avukatının temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı avukatının temyizine gelince, 01.09.1999-24.06.2010 arası dönemde 1723 gün zorunlu SSK’lı çalışması bulunan ve 25.02.1998-05.06.1998 arası 99 günlük askerlik süresini 13.05.2011 tarihinde borçlanan davacının toplam 1822 gün SSK primi mevcuttur. 05.06.1998 tarihli Türk Silahlı Kuvvetler Sağlık Kurulu raporunda; 3 aylık asker olan davacının gece görememe şikayeti bulunduğu, her iki gözde “retinada pigment epitel değişikliği ve kemik korpüskülleri” mevcut olduğu, görmenin, sağ gözde 0.9 olup tashihle tam, sol gözde 0.8 olup tashihle tam olduğu ve askerliğe elverişli bulunmadığı belirtilmiştir. 06.06.2011 tarihli tahsis talebi üzerine Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesi tarafından düzenlenen 09.08.2011 tarihli Sağlık Kurulu raporunda “Retinitis Pigmentoza” tanısı konulup görme yetersizliğinin %97, vücut fonksiyon kaybının ise %87,6 oranında olduğu bildirilmiştir. Kurumca Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden tekrar aldırılan 01.11.2011 tarihli Sağlık Kurulu raporunda “her iki gözde retinitis pigmentoza” tanısı konulup görmenin sağ gözde 0.4, sol gözde ise el hareketleri düzeyinde olup tashihle artmayacağı ve görme sistemi işlev bozukluğu oranının %79 olduğu öne sürülmüştür. Kurum, davacıya hitaben düzenlediği 12.01.2012 tarihli yazı ile çalışma gücünün %60 oranında kaybedilmediğini bildirmiştir. İtiraz üzerine Yüksek Sağlık Kurulu 02.05.2012 tarihli kararla; maluliyeti gerektirecek derecede hastalık ve arıza ile işe girildiğini, 506 sayılı
Yasanın 53/B maddesi kapsamında maluliyet sigortasından yararlanamayacağı yönünde mütalaada bulunmuştur. Mahkemece, Adli Tıp İhtisas Kurulundan alınan 29.05.2013 tarihli raporda; davacının gerek ilk defa çalışmaya başladığı 01.09.1999 tarihi itibariyle gerekse halen maluliyeti gerektirecek nitelikte bir arızasının bulunmadığı ve beden çalışma gücünün en az 2/3 oranında yitirilmediği belirtilmiş, bu yönde herhangi bir oran da gösterilmemiştir.
506 sayılı Yasanın 53. maddesine göre “Kurum hastanelerince düzenlenecek usulüne uygun Sağlık Kurulu raporları ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün en az 2/3’ünü yitirdiği ya da 34. madde gereğince yapılan tedavi sonunda kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca düzenlenecek usulüne uygun rapor ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün en az 2/3’ünü yitirdiği, ... kurumca tespit edilen sigortalı malullük sigortası bakımından malul sayılır.” Anılan yasanın 109. maddesinde ise, “Sigortalıların sürekli iş göremezlik malullük ve erken yaşlanma hallerinin tespitinde, Kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilecek raporlarda belirtilen hastalık ve arızaların esas tutulacağı, Kurumca verilen karara ilgililer tarafından itiraz edilmesi halinde Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı” hükmüne yer verilmiştir. Hükme dayanak kılınan Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulunun 29.05.2013 tarihli raporunda; 01.09.1999 tarihinde ve halen beden çalışma gücünün en az 2/3 oranında kaybedilmediği belirtilmiş, Yüksek Sağlık Kurulundan alınan 02.05.2012 tarihli raporda ise maluliyeti gerektirecek hastalık ve arıza ile işe girildiği ve 506/53-B maddesi uyarınca maluliyet sigortasından yararlanamayacağı bildirilmiştir. Somut olayda, Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile Adli Tıp Kurumu raporları ve diğer raporlar arasında çelişki olmasına ve itiraz edilmesine rağmen bu çelişki giderilmeksizin yazılı şekilde karar tesis edilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Mahkemece, çelişkiyi giderecek biçimde bu konuda Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınmak suretiyle sigortalının meslekte kazanma güç kaybı oranı ve başlangıcı kesin biçimde belirlenip sonucuna göre bir karar verilmelidir. Öte yandan, alınacak Adli Tıp Genel Kurulu raporunda 2/3 oranında çalışma gücünün yitirilmediğinin veya çalışma gücü kaybı oranının %66,6’dan daha düşük olduğunun belirtilmesi halinde; mahkemece, 5510 sayılı Yasanın 25 ve 26. maddeleri çerçevesinde değerlendirme yapılması gereği gözden uzak tutulmamalıdır. Gerçektende; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 25’inci maddesi ile tüm sigortalılar dolayısıyla 506 sayılı Kanun kapsamında SSK (4/a) sigortalıları açısından da “malul sayılma” şartları yeniden düzenlenmiştir. Bu kapsamda; 4/a ve 4/b’li sigortalılar için “...çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybettiği...” Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usulüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu Kurumun Sağlık Kurulunca tespit edilenlerin malul sayılacağı belirtilmiştir.
Anılan Kanun’un 26’ncı maddesinde ise; “Sigortalıya malûllük aylığı bağlanabilmesi için sigortalının;
A) 25 inci maddeye göre malûl sayılması,
b) En az on yıldan beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malûl olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi aranmaksızın 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması,
c) Malûliyeti nedeniyle sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan veya işyerini kapattıktan veya devrettikten sonra Kurumdan yazılı istekte bulunması, halinde malûllük aylığı bağlanır. Ancak, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların kendi sigortalılığı nedeniyle genel sağlık sigortası primi dahil, prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması zorunludur.” hükmü getirilerek, “malullük aylığı” bağlanma şartları düzenlenmiştir.
Kuşkusuz, 5510 sayılı Yasa kapsamında maluliyet aylığı tahsis koşullarının varlığının saptanması halinde ise, aylık başlangıç tarihinin 5510 sayılı Yasanın yürürlük tarihini takip eden aybaşı tarihi olacağının gözden uzak tutulmaması gerekir. Eksik inceleme ve araştırma ile yazılı biçimde tesis edilen hüküm, usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
O halde; davacı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 03.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.