8. Hukuk Dairesi 2017/11551 E. , 2017/8351 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı, 117 ada 5 parsel sayılı kargir ev ve bahçe vasıflı taşınmazda davalılarla birlikte malik olduğunu, taşınmazın muris babası......"den intikal ettiğini,dava konusu taşınmazın üzerindeki 3 katlı kargir evin muris babasının ölümünden sonra diğer mirasçıların muvafakati ile 2006 yılında kendisi tarafından inşa edildiğini,kadastro çalışmaları sırasında 3 katlı kargir evin dava konusu taşınmaz ile birlikte davalıların da adına tespit ve sınırlandırma gördüğünü,dava konusu 3 katlı kargir evin mülkiyetinin kendisine ait olduğunun tespitine ve tapu kaydının malik hanesine şerh verilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar ..., ..., ..., ..., ...,cevap dilekçelerinde; 117 Ada 5 Parsel sayılı taşınmaz üzerinde müşterek murisleri tarafından inşa edilmiş bulunan mesken vasıflı gayrimenkulün davacı tarafından rızaları olmadan yıkıldığını,bahse konu binanın yapıldığını, dava konusu bina üzerinde muris İzzet"in mirasçıları olarak miras hisseleri oranında hak sahibi olduklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Davalılar ..., ..., ..., ...; davacının davasının haklı ve hukuka uygun olduğunu,dava konusu 117 Ada 5 Parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 3 katlı kargir evin müstakilen davacıya ait olduğunu, davacının davasını aynen kabul ettiklerini belirtmişlerdir. Davalı ... 27/09/2013 havale tarihli cevap dilekçesinde ise; her ne kadar cevap dilekçesi sunarak davayı kabul etmiş ise de ilgili dilekçenin kendisinin gerçek beyanlarını içermediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..., 20/06/2014 tarihli duruşmada;açılan davayı tüm sonuçlarıyla kabul ettiğini, muris babası...r"e ait taşınmaz üzerinde bulunan 3 katlı kargir binanın davacı tarafından yapıldığını beyan etmiştir.
Mahkemece; davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 1006"ncı maddesinde hangi hakların tapu kütüğüne tescil, 1009, 1010 ve 1011"inci maddelerinde de hangi hakların şerh edilebileceği, 1012"nci maddesinde ise taşınmazın eklentilerinin malikin istemi üzerine kütükteki beyanlar sütununa yazılacağı, bu sütuna yazılabilecek diğer hususların tüzükle belirleneceği açıklanmış, özel kanun hükümleri saklı tutulmuştur. Benzer hükümler yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi"nde de mevcuttur.
3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 19"uncu maddesinin birinci fıkrasında ise tapuda kayıtlı taşınmaz malın zilyet lehine tespitinde, mevcut ve her türlü takyid ile sınırlı ayni hakların saklı tutulacağı, eski tapu kayıtlarındaki bu tür hak ve mükellefiyetlerin, kadastro tutanağında belirtilerek yeni kütüklere aynen geçirileceği, ikinci fıkrasında da taşınmaz üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterileceği belirtilmiştir. Bu maddeye dayanılarak taşınmaz üzerinde bulunan muhtesatın kadastro tutanağının ve taşınmazın tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilebilmesi için muhtesatın kadastro tespit gününden önce meydana getirilmiş olması ve aynı Kanunun 12/3. maddesinde öngörülen hakdüşürücü sürenin geçmemiş bulunması gerektiği, açılacak bu davanın eda davası niteliğinde olacağı kuşkusuzdur. Kadastro Kanunu"nun anılan bu ayrık hükmü dışında kanunlarımızda ve Tapu Sicil Tüzüğünde taşınmaz üzerinde bulunan muhtesatın tapu kütüğüne tescil veya şerh edilebileceğine veya kütüğün beyanlar hanesinde gösterilebileceğine ilişkin başka bir hüküm bulunmamaktadır.
Somut olaya gelince; dosya içeriğinde toplanan delillerden davaya konu muhtesatın üzerinde bulunduğu “kargir ev ve bahçe” nitelikli 117 ada 5 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 23.03.2007 tarihinde yapıldığı, dava açıldığından kesinleşmediği ve açılan dava sonucunda 26/11/2008 tarihinde hükmen tapuya tescil edildiği, davaya konu muhtesatın ise kadastro tespitinden önce 2006 yılında meydana getirildiği, kadastro tespitinin kesinleştiği gün ile davanın açıldığı gün arasında 10 yıllık hakdüşürücü sürenin de geçmediği anlaşılmaktadır. Bu ve az yukarıda açıklanan hukuksal olgular birlikte değerlendirildiğinde somut olayda 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 19. maddesi hükmündeki ayrık hükmün uygulanma koşullarının oluştuğu, muhtesatı meydana getirdiğini öne süren davacının muhtesatın tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilmesi istemiyle dava açma hakkının bulunduğu kuşkusuzdur. Bu yönde açılacak davanın eda nitelikli bir dava olacağı açıktır. Her ne kadar mahkemeye açılan işbu dava da muhdesatın aidiyetinin tespitinden söz edilmiş ise de davanın hukuki nitelemesinin hakime ait olduğu dikkate alındığında, sözü edilen talebin bağımsız bir tespit davası niteliğinde olmadığı, tapu kütüğüne şerh verilmesi davasında görülecek bir önsorun niteliği taşıdığı ortadadır. Hakim açılan davayı eda davası olarak görüp, muhdesatın aidiyeti konusunu bu davada önsorun olarak değerlendirip, karara bağlamalıdır.
Bağımsız bir tespit davası söz konusu olmadığına göre, bağımsız tespit davalarında hukuki yarar açısından aranan derdest ortaklığın giderilmesi davasının bulunup bulunmaması somut olayda sonuca etkili değildir.
Hal böyle olunca, mahkemece toplanacak ve toplanan deliller değerlendirilerek davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yersiz gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK"nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 05/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.