Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2014/1568
Karar No: 2016/2136
Karar Tarihi: 14.12.2016

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/1568 Esas 2016/2136 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2014/1568 E.  ,  2016/2136 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla)

    Taraflar arasındaki, asıl davada “yersiz ödenen aylıkların iadesi”, karşı davada “kesilen aylığın devamı ile ödenmeyen aylıkların tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şiran Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne dair verilen 18.12.2012 gün ve 2012/15 E.-2012/168 K. sayılı kararın incelenmesi davacı/davalı Kurum vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 04.07.2013 gün ve 2013/6674 E.-2013/14521 K. sayılı ilamı ile;
    “...Dava, davacı/ karşı davalı SGK"nun 01/10/2008 ile 18/04/2011 tarihleri arasında davalı/karşı davacıya yersiz olarak ödenen 17.329,16 TL"nin ay be ay ödeme tarihlerinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsili istemli olup; karşı dava ise davacının aldığı ölüm aylığını, 5510 sayılı Kanunun 56/2 fıkrası uyarınca iptal eden kurum işleminin iptaline, davacının borçlu olmadığının tespitine ve ödenmeyen aylıkların yasal faizi ile birlikte tahsili istemine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın (istirdat davası) reddine; karşı davanın (iptal ve tespit davası) kabulüne karar verilmiştir.
    Davanın, yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 56"ncı maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96"ncı madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan madde 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 5510 sayılı Yasanın 56 maddesinin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi"ne yapılan 2009/86 Esas numaralı başvurunun, 28.04.2011 tarihinde verilen karar ile reddedilmiştir.
    Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davalının/karşı davacının, 13/09/2000 kesinleşme tarihli ilam ile eski eşinden boşandığı, yaptığı başvuru neticesinde davalı kurum tarafından ölüm aylığına bağlandığı, yazılı ihbar üzerine başlatılan tahkikat sonucu düzenlenen 18/03/2011 tarihli kontrol memuru raporunda; mahalle muhtarı Celal Kelkitli"nin 23/12/2010 tarihli beyanından davacı ve eski eşinin oğulları Beyler ile birlikte ikamet ettikleri, eski eşin Sarıca köyünde mandıra bekçisi olarak çalıştığı, ailenin geçimini eski eş Fevzi ve oğlu Beyler"in sağladığı tespit edilmiş; davacının boşandığı eşi Fevzi"nin 19/01/2011 tarihinde alınan beyanında, daimi yerleşim yerinin davacının da yerleşim yeri olan Erenkaya Mahallesi Merkez Sokak No:112/2 Şiran olduğunu, tatil günlerinde daimi yerleşim yerine gittiğini, çalışma döneminde ise Sarıca köyünde bulunduğunu, kendisine ait araziyi davacının ve oğlu Beyler"in ekip biçtiğini, Erenkaya"da bulunan iki evinden birinin boş olduğunu, diğerinde ise davacının ve oğlu Beyler"in kaldığını belirtmiş, yargılama aşamasında yapılan araştırmalar sonucu davacı ve boşandığı eşinin Nüfus Müdürlüğü ve İlçe Seçim Kurulu kayıtlarına göre yerleşim yerlerinin aynı olduğu ve eski eş Fevzi"nin, yerleşim yerinde elektrik aboneliğinin bulunduğu anlaşılmıştır.
    5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 59/2. maddesinde “Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarının görevleri sırasında tespit ettikleri Kurum alacağını doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemler, yemin hariç her türlü delile dayandırılabilir. Bunlar tarafından düzenlenen tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir.” hükmü yer almaktadır.
    Somut olayda, ihbar üzerine yapılan denetim sırasında davacı ve eski eşi ile aralarında husumet olduğuna ilişkin iddia bulunmayan tarafsız tanık Celal Kelkitli"nin ve davacının boşandığı eşi Fevzi"nin beyanları ile seçmen bilgi kayıtları, İlçe Nüfus Müdürlüğü’nden temin edilen adres hareketleri ve abonelik bilgileri birlikte göz önüne alındığında; boşanma sonrasında da davacı ve eski eşinin aynı adreste birlikte yaşamaya devam ettikleri sabit olup, 5510 sayılı yasanın 59/2. maddesi gereğince Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından düzenlenen tutanak içeriğinin de aksi ispat edilemediğinden davanın(istirdat davası) kabulü; karşı davanın(iptal ve tespit davası) reddi gerekirken mahkemece davanın(istirdat davası) reddine; karşı davanın(iptal ve tespit davası) kabulüne karar verilmesi; usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
    O halde, davalı Kurum vekilinin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Asıl dava,yersiz ödenen aylıkların iadesi, karşı dava ise kesilen aylığın devamı ile ödenmeyen aylıkların tahsili istemine ilişkindir.
    Davacı/karşı davalı ... vekili, davalı/karşı davacının babasının vefatı sonrasında ölüm aylığı almaya başladığını, kurum tarafından yapılan araştırmada davalı/karşı davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edildiğini, bu tespit neticesinde davalıya bağlanan ölüm aylığının, 5510 sayılı Kanun’un 56/son maddesi hükmü uyarınca kesildiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 01.10.2008 tarihinden itibaren davalı/karşı davacıya yersiz ödenen 17.329,16 TL asıl alacak ile 11.07.2011 tarihine kadar hesaplanan 2.348,45 TL faiz olmak üzere toplam 19.677,61 TL’nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı/karşı davacı ... vekili, müvekkilinin babasının vefatı nedeniyle ölüm aylığı aldığını, ancak davacı/karşı davalı kurumun eski eşi ile birlikte yaşadığı gerekçesi ile davalı/karşı davacının aylığını kestiğini, müvekkilinin eski eşi ile birlikte yaşamasının söz konusu olmadığını ileri sürerek, karşı davanın kabulü ile dava tarihine kadar haksız olarak kesilen 8.676,00 TL alacağın tahsili ile kesilen maaşın tekrar bağlanmasını taleple asıl davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
    Mahkemece,davalı ve boşandığı eşinin eylemli olarak birlikte yaşamaya devam ettiğinin davacı/davalı kurum tarafından ileri sürülen deliller ile ortaya konamadığı,bu nedenle davanın sübut bulmadığı,mevcut delil durumuna göre davalı/karşı davacı ve boşandığı eşinin farklı köylerde ikamet ettiklerinin davalı/karşı davacı tanıkların beyanları, kolluk araştırması ve diğer delillerden anlaşıldığı gerekçesiyle, asıl davanın reddine ve karşı davanın ise kabulüne karar verilmiştir.
    Yerel Mahkemece, asıl davanın reddi ve karşı davanın kabulüne dair verilen karar, davacı/karşı davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece, davalı/karşı davacının eski eşinin 1940 doğumlu olduğu, 73 yaşında geçimini hayvan bakımı ile uğraşarak sağlayan bir vatandaşın elektrik abone kayıtları, seçmen kayıtları ve nüfus yerleşim kayıtlarını geçimini sağlamak amacı ile yanında kaldığı ve dosyada tanık olarak dinlenen Nevzat Kibar isimli şahsın evine taşımasının Şiran ilçesi gibi küçük bir ilçede hayatın olağan akışına ve vatandaşların alışkın oldukları uygulamalara aykırı olduğu, davalı/karşı davacı eski eşine ait evde ikamet etse bile kolluk araştırması tutanağına göre bu evde eski eş ...’dan olan kızı ve müşterek torunları olan engelli Güngör Tuğ ile birlikte yaşadığı, dosya kapsamında dinlenen tanıkların davalı ile eski eşinin birlikte yaşamadığını bildirdikleri, bunlardan Nevzat Kibar ve Yusuf Güneş’in taraflarla herhangi bir akrabalığı bulunmadığı gibi yeminli beyanda bulundukları,yine mahalle muhtarının mühür ve imzasını taşıyan jandarma tutanağında da davalı/karşı davacının eski eşi ile birlikte yaşamadığının tutanak altına alındığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
    Direnme hükmü, davacı/karşı davalı ... Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı/karşı davacının almakta olduğu ölüm aylığının 5510 sayılı Kanun’un 56/son maddesi hükmü uyarınca kesilmesine ilişkin Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Davanın yasal dayanağı, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır.
    5510 sayılı Kanunun “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” başlıklı 56. maddesinde:
    “(Değişik birinci fıkra: 17/4/2008-5754/36 md.) Ölen sigortalının hak sahiplerinden;
    a)Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hale veya malûl duruma getirdiği,
    b)Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları, hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96"ncı madde hükümlerine göre geri alınır.
    Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96"ncı madde hükümlerine göre geri alınır…” şeklinde düzenlenmiştir.
    01.10.2008 tarihinden önce yürürlükte bulunan ve sosyal güvenlik mevzuatının temelini teşkil eden, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu; 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu; 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu; 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ile 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nda yer almayan, dava konusu düzenleme ilk kez, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda yer almıştır.
    Düzenleme ile ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir.
    Anılan maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere, düzenleme ile hakkın kötüye kullanımının olası uygulamaları engellenmek istenmiş ve bu amacın gerçekleştirilebilmesi için kötüye kullanımın varlığı belirlendiği takdirde, ilgiliyi haktan yararlandırmama; hakkın kötüye kullanılması durumunda hak sahipliğinin ortadan kalkması ve dolayısıyla gelir veya aylıktan yararlandırılmama esası kabul edilmiştir.
    Gerçekten, ölüm aylığı almak üzere boşandığı eşle fiilen birlikte yaşamaya kişiyi yönlendiren etkenin niteliği ve türü, hukuk düzeni açısından önem taşımamaktadır. Çünkü, hakkın kötüye kullanılması hangi dürtüyle (saikle) ortaya çıkarsa çıksın, sonuçta hukuk bakımından sadece ve sadece “kötüye kullanma” olup, hukuk düzeni tarafından korunmamaktadır (Centel Tankut, Boşandığı Eşiyle Birlikte Yaşayanın Aylığının Kesilmesi, MESS Sicil Dergisi, Mart 2012, Sy:195).
    Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, hak sahibinin boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşaması her ne saikle olursa olsun, anayasal bireysel özgürlük kapsamında kalmakta ise de, Devlet sosyal görevlerini mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirmesine ilişkin Anayasa’nın 65. maddesi uyarınca sosyal sigorta yardımlarına hak kazanma koşullarını düzenleme yetkisine sahip olduğu gibi, Devletin boşanan eşlerin birlikte yaşamasına yasak getirmesi mümkün değil ise de bu durumda olan kişileri sosyal sigorta yardımları kapsamı dışında bırakması mümkündür.
    Bilindiği üzere, 5510 sayılı Kanun"un 56/2. maddesinin T.C. Anayasası’nın 2, 5, 10, 11, 12, 17, 20, 35, 60 ve 138. maddelerine aykırılığı iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne maddenin iptali talebi ile başvurular yapılmıştır.
    Anayasa Mahkemesi başvurular üzerine yaptığı değerlendirme sonucunda, 28.04.2011 gün ve 2009/86 E. 2011/70 K. sayılı kararı ile bahsi geçen hükmün Anayasa’nın 2, 10, 60 ve 65. maddelerine aykırı olmadığını ve 5, 11, 12, 17, 20, 35 ve 138.maddeleri ile ilgisinin bulunmadığını bildirerek başvuruların oyçokluğuyla reddine karar vermiştir.
    Sonuç olarak, davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin ikinci fıkrasının, ölüm aylığından yararlanma hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla düzenleme getirmiş olması ve düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığının tespitine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı karşısında, yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü olan yargı organlarınca uygulanmasının zorunlu olması nedeniyle, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı tespit edilen hak sahiplerine gelir veya aylık tahsisi yapılmaması ile bağlanan gelir veya aylığın kesilmesine ilişkin Kurum işlemi usul ve yasaya uygundur.
    Bu kabul doğrultusunda, gelirin veya aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alım hakkının kapsamına ilişkin olarak; fiilen birlikte yaşama olgusunun başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibariyle gelir veya aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilerek ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun ve yersiz kabul edilmeli ancak söz konusu madde 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, fiili birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli; 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı ve bu şekilde belirlenecek yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesine göre uygulama yapılmalıdır.
    Maddenin zaman bakımından uygulanması yönünden 5510 sayılı Kanun’un Geçici 1.maddesinin değerlendirilmesinde de zorunluluk bulunmaktadır.
    5510 sayılı Kanunun “Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri” başlıklı 17.04.2008 tarihinde yayınlanan 5754 sayılı Kanunun 68. maddesi ile değişik Geçici 1. maddesi:
    “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.
    17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır…
    Bu Kanunun 4"üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı sayılanlara ve bunların hak sahiplerine bağlanmış olan aylık ve gelirler, 55"inci maddenin ikinci fıkrasına göre artırılır…”
    Düzenlemesine yer vermektedir.
    Anılan geçici madde ile kanun koyucu tarafından, 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğünden önce Sosyal Güvenlik Kanunları uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelir veya aylığın, durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan hükümlerinin esas alınması gerektiğinin benimsendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu kanunlarda, boşanılan eşle fiili olarak birlikte yaşama olgusu, gelirin veya aylığın bağlanması engeli veya kesilmesi nedeni olarak öngörülmediğinden, 56. maddenin zaman bakımından uygulanması hususu da çözüme kavuşturulmalıdır.
    Bu kapsamda, yine maddenin amacında da belirtilen 4721 sayılı TMK’nun “Dürüst davranma” başlıklı 2.maddesinde yer alan ve maddenin düzenleniş amacı olan dürüstlük kuralı çerçevesinde çözüme gidilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
    TMK’nun “Dürüst Davranma” başlıklı 2.maddesine göre:
    “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
    Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
    Anılan madde uyarınca bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumayacağı gibi, hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı ilkesi de birlikte gözetilmek suretiyle, 5510 sayılı Kanunun 56. maddesi açısından 01.10.2008 tarihinden önce hakkın kazanıldığı durumlarda, anılan yasal düzenleme öncesinde ilgililer her ne amaçla boşanmış olursa olsun, fiili birlikteliklerini 5510 sayılı Kanun’la getirilen yeni düzenleme sonrasında da sürdürdüklerinin veya söz konusu düzenlemeden itibaren anılan tür ve nitelikte bir beraberliğe başladıklarının kanıtlanması durumunda, başka bir anlatımla fiili olarak birlikte yaşama olgusunun saptandığı durumlarda, anılan 2.madde kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek ilgililere gelir veya aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelir veya aylığın kesilmesi gerekmektedir.
    Kuşkusuz hak sahibine, fiili birlikteliğin sona erdiği tarihten itibaren, diğer koşulların da varlığı durumunda gelir veya aylık bağlanabileceği açıktır.
    5510 sayılı Kanun’un 56. maddesinin uygulanmasında üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, maddede yer alan “boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen”unsurunun, diğer bir ifade ile boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusunun nasıl kanıtlanması gerektiğidir.
    Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 6.maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlü olduğu belirtilmiş olup, ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi yararına hak çıkaran tarafa ait olduğu, yasal bir karineye dayanan tarafın, sadece karinenin tarafını oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altında olduğu, kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı tarafın yasal karinenin aksini ispat edebileceği kabul edilmektedir.
    Uyuşmazlığın çözümü açısından özellikle belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun’un 59 ve 100.maddeleri uyarınca Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından tutulan tutanaklar aksi kanıtlanıncaya kadar geçerlidir. Diğer bir anlatımla; yetkili kişilerce düzenlenen ve tarafların ihtirazi kayıt koymaksızın imzaladığı tutanaklar aksi ispat edilinceye kadar geçerli olup bu durumun aksi ancak yazılı delille kanıtlanabilir.
    Ne var ki, aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli olan tutanaklar ile ifade edilen: Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından belgelere dayalı olarak düzenlenmiş olanlar ile belgeye dayalı olmamakla birlikte düzenlenmesi sırasında hazır bulunan işveren, işçi veya üçüncü kişi beyanları doğrultusunda hazırlanan dolayısıyla doğruluğu ilgili kişilerin imzaları ile tasdik edilen ve imza inkarına konu olmayan tutanaklardır.
    Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından yapılan incelemelere dayalı tutanakların değerlendirildiği ve varılan sonucun yazıya geçirildiği raporların, sadece memur veya müfettiş tarafından düzenlenmiş olmaları, anılan raporların 4857 sayılı İş Kanunu’nun 92/son maddesi ile 5510 sayılı Kanun’un 59 ve 100.maddeleri kapsamında aksinin yazılı delille kanıtlanması gereken belgeler olarak kabulleri için yeterli bulunmamaktadır.
    Buna göre, özellikle, rapor veya ekli tutanaklarda imzası bulunmayanlar yönünden, söz konusu tutanakların aksinin yazılı delille kanıtlanması yükümünden söz etmek mümkün değildir.
    Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları ve iş müfettişi raporlarının, rapora dayanak alınan tutanaklar ile birlikte değerlendirilmesi ve ancak belirtilen nitelikteki ekli tutanakların anılan Kanun kapsamında aksi sabit oluncaya kadar geçerli belge olduğunun kabulü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 92/son maddesinin açık hükmü karşısında zorunludur. Nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 14.11.1979 gün ve 1014 E., 1364 K. ile 04.02.2009 gün 2009/9-2 E. 2009/48 K. sayılı kararlarında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
    Öte yandan, hukuk mahkemesi hakimi kusur belirlemesi yaparken ceza hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ve ceza mahkemesinden verilen beraat kararları ile bağlı değilse de, ceza mahkemesinde görülüp kesinleşen dava dosyasındaki boşanan eşlerin eylemli birlikteliklerine ilişkin saptamalar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74.(Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53.) maddesi ile öğreti ve Yargıtay uygulamalarında yerleşik olan “maddi olgularla bağlılık” ilkesi gereğince değerlendirilmelidir.
    Bu kapsamda fiilen birlikte yaşama olgusunun kanıtlanması yönünden anılan genel kurallar çerçevesinde tarafların delilleri toplanarak, araştırma ve değerlendirme yapılmak suretiyle boşanılan eşle kurulan ilişkinin fiili olarak birlikte yaşama kapsamında yer alıp almadığı saptanmalıdır.
    Uyuşmazlık konusu 5510 sayılı Kanunun 56/2. maddesine dayalı olarak Kurumca açılan ve yersiz ödenen aylıkların geri alınmasına ilişkin davalar ile hak sahibi tarafından açılan kurum işleminin iptali ve aylık bağlanması talebine ilişkin davalarda özellikle, boşanılan eşle kurulan ilişkinin “fiili olarak birlikte yaşama olgusu” kapsamında yer alıp almadığı, ilişkinin niteliği ve başlangıç tarihi açıkça ortaya konulmalıdır.
    Dosya içeriğindeki bilgi ve belgelerden, davalı/karşı davacı ve eski eşinin, Şiran Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14/06/2000 Gün 2000/9 Esas ve 2000/41 Karar sayılı ilamıyla boşandıkları, davalı/karşı davacı ... Yılmaz tarafından şiddetli geçimsizlik nedeniyle açılan boşanma davasının eski eş ... tarafından kabul edildiği,nafaka ve tazminat talebinde bulunulmadığı, yapılan yargılama sonucunda tarafların boşanmalarına karar verildiği ve temyiz talebi olmaksızın hükmün 13.09.2000 tarihinde kesinleştiği,davalı/karşı davacıya babasının vefatı nedeniyle hak sahibi olarak 15.09.2000 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlandığı ancak kurum yoklama memurları tarafından düzenlenen 18.03.2011 tarihli rapora istinaden davalı/karşı davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığı gerekçesi ile 01/10/2008 tarihi itibari ile ölüm aylığının kesildiği anlaşılmaktadır.
    Davacı/karşı davalı kurumda görevli memur tarafından düzenlenen 18/03/2011 tarihli raporda, köy muhtarı Celal Kelkitli, davalı/karşı davacı ... ve eski eş ...’ın ifadelerine başvurulduğu,Celal Kelkitli’nin; davalı/karşı davacı ve eski eşinin müşterek çocuğu ve torunları ile birlikte Erenkaya Mah. Merkez Sok. No:112/2/2 Şiran adresinde ikamet ettikleri,ailenin geçimini eski eş ve oğlu Beyler Yılmaz’ın sağladığı yönünde beyanda bulunurken eski eş ... ise; daimi ikametgahının davalının da yerleşim yeri olan Erenkaya Mah. Merkez Sok. No:112/2/2 Şiran adresi olduğu,çalışma döneminde Sarıca Köyü’nde bulunduğu, tatillerini belirttiği adreste Erenkaya Köyü’nde geçirdiği,Erenkaya’da iki evinin olduğunu ancak birinin boş olduğunu,köyde bulunan tarlalarını eski eşi ve oğlunun ekip biçtiğini bildirdiği,yine köy muhtarı Celal Kelkitli’nin Şiran Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/61 E.-2012/7 K. sayılı dosyasında verdiği ifadesinde, eski eş ...’ın Sarıca Köyü’nde ikamet ettiğini ancak haftada bir Erenkaya Köyü’ndeki evine uğradığını, ... ile aynı evde görüştüklerini ifade ettiği görülmüştür.
    Yine dosya içerisindeki Nüfus Müdürlüğüne ait 19.03.2012 tarihli yazıda, davalı/karşı davacı ile eski eşinin boşandıktan sonra adres beyanında bulunmadıklarının bildirildiği; aynı şekilde nüfus kayıtları ve seçmen kayıtlarına göre davalı/karşı davacı ile eski eşin adreslerinin Erenkaya Mah. Merkez Sok. No:112/2/2 Şiran/Gümüşhane olduğu,belirtilen adresin elektrik aboneliğinin de eski eş adına kayıtlı olduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır.
    Yapılan açıklamalar ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davalı/karşı davacı ve boşandığı eşinin fiilen birlikte yaşamaya devam ettiklerinin belirlenmesi karşısında, kurumun 5510 sayılı Kanunu’nun 56/son maddesine göre davalı/karşı davacının ölüm aylığınının kesilmesi yönündeki kararının yerinde olduğu anlaşıldığından; mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutularak yersiz ödenen aylıkların iadesine yönelik asıl davanın kabulüne, kesilen aylığın devamı ile ödenmeyen aylıkların tahsiline yönelik karşı davanın ise reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
    Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında, eski eşin seçmen ve nüfus kayıtlarını çalışmakta olduğu yere aldırmamış olmasının aleyhe yorumlanamayacağı nitekim kolluk araştırmasında da eski eşin çalışmakta olduğu Sarıca Köyü’nde ikamet ettiğinin tutanak altına alındığı kaldı ki boşanan kişilerin ortak çocuk ve torunlarının bulunması durumunda birbirleri ile irtibatlarını tamamen kesmelerinin beklenemeyeceği,davalının eski eşe ait evde müşterek çocuk ve torunuyla ikamet ettiği belirtilerek yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    Açıklanan nedenlerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    S O N U Ç : Davacı/karşı davalı ... Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 8/son maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 14.12.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi