Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/62
Karar No: 2019/6572
Karar Tarihi: 13.11.2019

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2019/62 Esas 2019/6572 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2019/62 E.  ,  2019/6572 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı Hazine vekili Av. ... tarafından istenilmekle, tayin olunan 25/06/2018 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden davalı Hazine vekili....... geldi, diğer taraftan davacılar ... ve Arkadaşları vekili Av. ... . geldiler, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Davacı vekili, 19/10/2007 tarihli dilekçesinde, davacıların miras bırakanları adına kayıtlı iskanen oluşan Aralık 1952 tarih ve 14 numaralı tapu kaydının yörede 1973 yılında yapılan tapulama sırasında tescil harici bırakıldığı, daha sonra 3402 sayılı Kanunun 22/2-a maddesi uyarınca yapılan kadastro sırasında ise 13 ada 3386 parsel numaralı Hazine adına tespit edilen taşınmaz içinde kaldığı, 1995 yılında yapılan imar uygulamasında ise 277 ada 1 ve 278 ada 1 parseller ile bu parsel arasındaki imar yolu olduğu, bu parsellere yönelik iskan tapusuna dayalı olarak açtıkları tapu iptali ve tescil davasının ...... Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/02/2007 gün ve 2006/345-46 sayılı ilâmıyla reddedildiği ve Yargıtay denetiminden geçerek 13/07/2007 tarihinde kesinleştiği bu şekilde iskan tapusunun kapsadığı yeri davacılar adına tescil ettirme imkanının kalmadığı, zararın Hazinenin hatalı işlemlerinden kaynaklandığı iddiasıyla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 14.000.-TL tazminatın davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesini, Hazine adına tescil tarihi olan 05/01/1993 tarihinden itibaren faize hükmedilmesini talep etmiş, 22/04/2015 tarihli harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile talep miktarını 3.510.000,00.-TL olarak arttırmış ve dava tarihinden itibaren faiz talep etmiştir.
    Davalı Hazine, hak düşürücü süre ve zamanaşımı süresinin geçtiği, imar parsellerinin iptaline yönelik idari yargıda dava açılmadığı, idarenin kusuru bulunmadığı iddiasıyla davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
    Mahkemece, davanın ve ıslah isteminin kabulüyle 3.510.000,45.-TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmekle bozulmuştur.
    Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 12/01/2016 gün ve 2015/12908 E. - 2016/176 K. sayılı bozma kararı özetle; "Dosya kapsamından; ......köyünde 1973 yılında yapılan tapulamada davacının dayandığı tapu kaydının bulunduğu yerin tapulama dışı bırakıldığı, 1992 yılında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/2-a maddesi uyarınca yapılan çalışmada ise 13 ada 3386 parsel numarasıyla tespit edilip Hazine adına tapu oluşmasından sonra taşınmazın önce takas yoluyla İl Tüzel Kişiliğine, sonra ..... şahıslara intikal ettiği, 1996 yılında 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca yapılan uygulama sonunda 277 ada 1 ve 278 ada 1 sayılı imar parselleri oluştuğu, davacı ... tarafından Aralık 1952 tarih ve 14 numaralı tapu kaydına dayanarak Hazine, Belediye Başkanlığı ile imar parsellerinin maliklerine husumet yöneltilerek 14/01/2002 tarihinde
    harçlandırılan dilekçe ile kadastrodan önceki nedene dayalı olarak 10 yıllık hak düşürücü süriçinde 277 ada 1 ve 278 ada 1 sayılı parsellerin tapu kaydının iptalinin istediği, ...... Mahkemesinin 24/05/2005 gün ve 2003/461-398 sayılı ilâmıyla davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 15/11/2005 gün ve 2005/10242 E. - 10693 K. sayılı ilâmıyla “davacının dayandığı tapu kaydının duraksamaya yer vermeyecek şekilde kapsamının belirlendiği, çekişmeli taşınmazların tapu kaydının imar uygulaması ile oluştuğu, imar uygulamasının iptal edilmeden imar öncesi kadastral mülkiyet durumunun geri dönmeyeceği, tapuya güven ilkesinin uygulanmasını önleyecek çifte tapu durumunun da mevcut olmadığı, bu itibarla idari işlemin iptalini sağlama konusunda davacıya süre verilmesi, idari yargıda alınacak karara göre değerlendirme yapılması ve tapuya güven ilkesinin uygulama imkanının bulunup bulunmadığının araştırması gerektiği” belirtilerek hükmün bozulduğu, bozmaya uyularak verilen 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08/02/2007 gün ve 2006/345 E. - 46 K. sayılı kararıyla, imar uygulamasının iptali için dava açılmadığı ve davalıların iyi niyetli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 22/05/2007 gün ve 2007/1843 E. - 1908 K. sayılı ilâmı ile hükmün onandığı, 13/07/2007 tarihinde kesinleştiği, kesinleşme tarihi itibariyle de davacının tapu kaydını geri alma imkanını kaybettiği; davacının dayandığı Aralık 1952 tarih ve 14 numaralı 15000 m² yüzölçümlü tarla niteliğindeki tapu kaydının maliklerinin ..... ile eşi ..... ve oğlu ... olduğu, 2510 sayılı Kanunun 23, 29 ve 30. maddeleri uyarınca iskanen tahsis edildiği, tapulama ve kadastroda revizyon görmediği; ........ Sulh Hukuk Mahkemesinin 1996/999 E. - 1999/899 K. sayılı veraset ilâmına göre de......tek mirasçısının ... olduğu anlaşılmıştır.
    4721 sayılı TMK"nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ""Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur."" hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 - 383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 - 349 E. - 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; Tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK"nın 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
    Hal böyle olunca; 1992 yılında yapılan kadastro çalışmalarında davacın tapu kaydının kapsadığı yerin adına tespit edilmemesi nedeniyle oluşan zararın da kadastro işlemlerinden kaynaklandığı ve TMK"nın 1007. maddesi anlamında tazmini gerektiği muhakkaktır.
    Hemen belirtilmedir ki, Medenî Kanunun 1007. maddesinde sözü edilen zarar gerçek zarar olup, burada gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idi ise, aynı durumun yeniden tesis edilebileceği miktarda olmalıdır Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. Dava konusu taşınmaz mal arsa niteliğinde olup, bedelinin zararın oluştuğu değerlendirme tarihi olan, tapunun iptaline yönelik davanın reddine ilişkin kararın kesinleştiği, 13/07/2007 gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunludur.
    Bu itibarla, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tesbiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle zemine, varsa üzerindeki yapıya da Bayındırlık birim fiyatlarına göre belirlenen bedelden yıpranma payı da düşülmek suretiyle değer biçilmesi gerekirken, bilirkişi raporunda bu yönteme uyulmadan değer biçilmiştir.
    Bu nedenle, taraflara dava konusu taşınmaza yakın bölgeden, benzer yüzölçümlü ve yakın tarihli satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde re"sen emsal celbi yoluna gidilmesi ve yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu ile keşif yapılarak rapor alınması ve değerlendirme tarihi olan 2007 yılında dava konusu taşınmaz ile bilirkişi kurulunca emsal kabul edilecek taşınmazların, Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2 değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporu da denetlenerek, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, somut emsal olarak alınan ve tapuda arsa niteliğiyle kayıtlı imar uygulaması ile oluşan 175 ada 1 parsel sayılı taşınmazın imar parseli olduğu gözetilmeden tarla niteliğiyle değeri belirlenip bu değer de tekrar imar parseline çevrilerek yanlış uygulamayla taşınmaza değer biçen bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmesi doğru görülmemiştir." şeklindedir.
    Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, davanın kısmen kabulü ile 1.859.035,40.-TL tazminatın dava tarihi olan 19/10/2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi gereğince tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan tazminat davasıdır.
    Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına 13/11/2019 gününde oy birliği ile karar verildi.




    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi