1. Hukuk Dairesi 2016/4551 E. , 2019/1223 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilşkindir.
Davacılar, mirasbırakan ..."nın dava konusu 77 nolu parseldeki payını ilk eşinden olma davalı oğluna miras payı karşılığı olarak temlik ettiğini, temlikin muvazaalı olduğunu, davalının da anılan payı daha sonra üçüncü kişiye sattığını ileri sürerek miras payları oranında tazminata karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, mirasbırakan babasının boşandığı ilk eşinden oğlu olduğunu, babasının kendisini affettirmek için bu taşınmazı verdiğini, üzerindeki kaba inşaatı da kendisinin tamamladığını ve üçüncü kişiye sattığını, temlikte mal kaçırma amacı bulunmadığını; kaldı ki, mirasbırakanın davacılara da taşınmazlar aldığını belirtip avanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin muvazaalı biçimde yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davacıların miras payları oranında tazminata karar verilmiştir.
Getirtilen kayıt ve belgelerden; dava konusu 7 nolu parseldeki 162/206 payın mirasbırakan ... adına kayıtlı iken 22.03.1999 tarihli resmi akitte davalı oğlu ..."a satış yoluyla temlik edildiği, davalının da bu payı 06.06.2000 tarihinde dava dışı 3. kişi konumundaki ..."ya sattığı; mirasbırakan 17.05.2010 tarihinde ölünce, geride mirasçıları olarak 2. eşi ..., ondan olma çocukları ... ve ...ile ilk eşinden olma çocukları ... ve ..."un kaldığı kayden sabit olup; eldeki dava, mirasbırakanın 2. eşi ... ile ondan olma çocukları ... ve ...tarafından murisin ilk eşinden olma çocuğu ... aleyhine açılmıştır.
Diğer taraftan, davalı ve kardeşi ... tarafından davacılardan ... ve ...aleyhine 02.09.2010 tarihinde açılmış olan 2010/405 es.s. dava dosyası içeriğinden; ...,... ve ..."te bulunan 1"i tam 2"si mirasbırakanla yarı yarıya olmak üzere mirasbırakanın 2. eşi ... adına kayıtlı olan üç adet dairenin ve tamamı murisin oğlu ...adına kayıtlı bir adet dairenin bulunduğu görülmektedir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Hemen belirtilmelidir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı hususlarının araştırılmasında ve satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun(HMK) 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun(TMK) 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat sorumluluğunun kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olayda, yukarıda değinilen ilke ve olgular tüm dosya içeriği, tanık anlatımları ve iddianın ileri sürülüş biçimi birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın mirastan mal kaçırma amacıyla taşınmazını temlik ettiği iddiasının sübuta erdiğini söyleyebilme olanağının bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabul edilmesi isabetsizdir.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21/02/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.