11. Hukuk Dairesi 2018/5475 E. , 2019/6673 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 27/09/2017 tarih ve 2016/138 E- 2017/326 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi"nce verilen 13/09/2018 tarih ve 2018/225 E- 2018/906 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkili tarafından "şekil+..." ibareli marka başvurusunda bulunulduğu, davalı şirket tarafından başvuruya muvafakat edildiğini, fakat davalı şirketin yönetim kurulu başkan yardımcısının yetkilendirdiği marka vekillerince davalı şirket adına marka başvurusuna itiraz edildiğini, işbu itiraz üzerine müvekkilince diğer davalı TPMK’ya yönetim kurulu başkan yardımcısınca yetkilendirilen vekillerin itirazının geçerli olmadığının bildirildiğini, buna rağmen itiraz geçerli kabul edilerek başvurunun reddine karar verildiğini, kararın haksız olduğunu, zira şirket tarafından verilmiş muvafakatin bulunduğunu, itirazın da yetkisiz kişilerce yapıldığını, ayrıca müvekkilinin ad ve soyadı üzerinde kişilik haklarından kaynaklı mutlak bir hakkının bulunduğunu, kaldı ki markalar arasında da iltibasa neden olacak derecede bir benzerliğin bulunmadığını ileri sürerek 2016-M-1284 sayılı kurum kararının iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı TPMK vekili, kurum kararının yerinde olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket vekili, davacının hali hazırda müvekkili şirketin yönetim kurulu üyesi olduğunu, kötüniyetle marka tescil başvurusunda bulunduğunu, itirazın geçerli olduğunu, verilmiş muvafakatin bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. 08/07/2019 tarihli dilekçe ile davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İlk Dereece Mahkemesince, davacının "şekil+..." ibareli marka başvurusuyla davalı firmanın "KESKİNOĞLU" ibareli tescilli markası arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel ve sesçil olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunduğu, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK 8/1-b maddesi anlamında iltibasın bulunduğu, 556 sayılı KHK"nın 35. maddesine göre ilgili kişilerin marka tescil başvurusuna itiraz edebileceği, ilgili kişinin, markanın tescilinden zarar görebilecek kişi olduğu (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s.393), davacının marka başvurusuna yapılan itirazın gerek şirketi temsile tek imzası ile yetkili bulunan kişi tarafından yapılmış olması gerekse de itiraz edenin şirketin yönetim kurulu başkan yardımcısı olması nedeniyle davacı vekilinin, davalı şirket adına YİDK"ya yapılan itirazların 556 sayılı KHK ve Türk Ticaret Kanunu kapsamında geçerli bir itiraz olmadığı yönündeki itirazlarının yerinde bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekilince istinaf isteminde bulunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, aynı gerekçe ile mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, marka başvurusunun reddine ilişkin YİDK kararının iptali istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkilince yapılan marka başvurusuna davalı şirketin geçerli bir itirazı bulunmadığını ileri sürerek YİDK kararının iptaline karar verilmesini istemiş, davalı şirket vekili ise müvekkili şirketi temsil ve ilzama yetkili yönetim kurulu başkan vekili olan ...’nun vermiş olduğu vekaletnameye dayalı olarak TPMK nezdinde marka başvurusuna usule uygun şekilde itiraz edildiğini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince, davacı tarafça yapılan marka başvurusunun davalı şirketin markalarına iltibasa neden olacak derecede benzer olduğu, davacının davalı şirketin yönetim kurulu başkanı olan ...’nun oğlu olduğu ve davacının da müşterek imza ile davalı şirketi temsil ve ilzama yetkili yönetim kurulu üyesi olduğu, davacının marka başvurusuna davalı şirketin yönetim kurulu başkan yardımcısınca yetkilendirilen marka vekillerince itiraz edildiği, bu itirazın davacının babası olan davalı şirketin yönetim kurulu başkanınca yetkilendirilen marka vekillerince geri çekildiği, bu şekilde davalı şirket adına birçok defa itiraz edilip itirazın geri çekilmesi için dilekçeler verildiği, en son olarak itirazın geri çekilmesine yönelik olarak dilekçe verildiği, davalı TPMK tarafından yöneticilerin görevlerini ifa ederken özenli ve şirket menfaatlerini gözerek ifa etmesi gerektiğinden bahisle şirket adına itirazın bulunduğunun kabulü ile marka başvurusunun reddine karar verildiği, en son verilen itirazın geri çekilmesi dilekçesi nedeniyle şeklen geçerli bir itirazın bulunmadığı, ancak 6098 sayılı TBK’nın temsile ilişkin hükümleri uyarınca temsilcinin kötüniyetle temsil edilenin zararına olcak şekilde üçüncü bir kişi ile işlem yapması ve üçüncü kişinin de bu durumu bilmesi halinde yapılan işlem nedeniyle temsil olunan bağlı olmayacağı, her ne kadar şirket ile üçüncü kişi konumunda bulunan davacı arasında doğrudan bir ilişki olmasa da itirazın davacı lehine geri çekilmesinin dolaylı bir işlem sayılacağı, bu durumda davalı şirketin yönetim kurulu başkanın işleminin davalı şirketi bağlamayacağından şirket adına geçerli şekilde itiraz edildiğinin kabulü gerektiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf istemi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiş ise de dosyanın yapılan ilk incelemesinde, davalı şirketin yönetim kurulu başkanınca davanın kabulüne dair 10.07.2019 havale tarihli dilekçe verilmiştir.
Dava dosyasındaki ticaret sicil kayıtları incelendiğinde ... ve ..."nun davalı şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili müdürler olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte davacı marka başvurusuna TPMK nezdinde şirket adına temsile yetkili müdürlerden ... tarafından vekalet verilen marka vekillerince itiraz edildiği, şirket adına temsile yetkili müdürlerden ... tarafından vekalet verilen marka vekillerince itirazların geri çekilmesine dair dilekçeler verildiği, yine dava aşamasında davaya cevap dilekçesinde imzası bulunan Av. ..."a davalı şirketce verilen vekaletnamede davalı şirket adına temsile yetkili müdürlerden ... tarafından vekalet verildiği ve davanın reddine karar verilmesinin talep edildiği, buna karşın diğer temsile yetkili müdür ... tarafından davanın kabulüne dair dilekçe verildiği anlaşılmıştır. Davalı şirket adına bir müdürün iradesiyle şirketin malvarlığının korunması amacıyla TPMK nezdinde itiraz edilip, açılan davada davanın reddine karar verilmesi istenilmiş iken diğer müdürce TPMK nezdinde itirazın geri çekilmesine dair dilekçeler verilmiş ve davanın kabulü istenilmiştir. Böylece davalı şirketi tek başına temsile yetkili müdürler arasında davanın sürdürülüp sürdürülmemesi konusunda görüş ayrılığı oluşmuş bulunmaktadır. Mahkemece, davacının, davalı şirketin yönetim kurulu başkanının oğlu olduğu ve her iki müdür arasında bu dava nedeniyle görüş ayrılığı bulunduğu ayrıca davacının da davalı şirket müşterek imza ile temsile yetkili yönetim kurulu üyesi olduğu ve bu nedenle taraflar arasında menfaat çatışması olduğu nazara alınarak davalı şirketi münhasıran bu davada temsil etmek üzere bir temsil kayyumu atanması ve kayyumun davanın kabulüne dair verilen dilekçeye karşı beyanına göre bir değerlendirme ile karar verilmesi gerektiğinden hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, re’sen İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 23/10/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
6102 sayılı TTK 393/1 maddesinde "Yönetim kurulu üyesinin, kendisinin şirket dışı kişisel menfaatiyle veya alt ve üst soyundan birinin ya da eşinin yahut üçüncü derece dahil üçüncü dereceye kadar kan ve kayin hısımlarından birinin, kişisel ve şirket dışı menfaatiyle şirketin menfaatinin çatıştığı konulara ilişkin müzakerelere katılamayacağı" düzenlenmiş.
6100 sayılı HMK 308/2 maddesinde "davayı kabulün, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm doğuracağı " vaz edilmiş,
4721 sayılı TMK 426/1 maddesinde de "ergin bir kişinin hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri bir sebeple ivedi bir işini kendisi görebilecek veya bir temsilci atayabilecek durumda değilse" vesayet makamının temsil kayuma atayacağı öngörülmüştür.
Somut uyuşmazlıkta,
Temyiz aşamasında, 17.06.2019 havale tarihli dilekçesi ile davayı kabul ettiğini bildiren, davalı şirket Yönetim Kurulu Başkanı ..., münferiden şirketi temsil ve ilzama yetkili olup davacının babasıdır.
Davacının menfaati ile davalı şirketin menfaatinin çatışması nedeniyle, 6102 sayılı TTK 393/1 maddesine göre müzakerelere dahi katılması yasaklanan davalı şirket temsilcisi ..."nun davacı oğlu tarafından açılan davayı kabul etmesi HMK 308/2 maddesi gereğince hukuki bir sonuç doğurmamaktadır.
Davalı şirket, davacının babası ... ile birlikte amcası ... tarafından da münferiden temsil edilmekte olup, ..."nun temsil yetkisinin devam ediyor olmasına göre,. TMK 426 maddesine göre şirkete temsil kayyumu tayin edilebilmesi için organ yokluğundan söz edilmesi mümkün olmadığı gibi, kayyum tayini şartları da gerçekleşmemiştir.
Bu halde, davalı şirket Yönetim Kurulu Başkanı ..."nun davayı kabul beyanı, TTK 393 ve HMK 308/2 maddesi hükümlerine göre hukuki hiçbir sonuç doğurmadığından, hukuken değer izafe edilmeyen kabul beyanı davalı şirkete temsil kayyumu tayinini gerektirmeyeceğinden davacı vekilinin temyiz isteminin esastan incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne karşıyım.