Abaküs Yazılım
İdare Dava Daireleri Kurulu
Esas No: 2020/1690
Karar No: 2021/1646
Karar Tarihi: 04.10.2021

Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2020/1690 Esas 2021/1646 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/1690
Karar No : 2021/1646


TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- …
2- …Cemiyeti
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onuncu Dairesinin 08/10/2019 tarih ve E:2015/2855, K:2019/6424 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Basın mensuplarının emniyet bina ve eklentilerine girişlerine izin verilmemesine ve hizmet binalarında bulunan basın odalarının boşaltılmasına yönelik İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün "Basına Bilgi ve Demeç Verme" konulu, 22/12/2013 tarih ve 555-198125 sayılı Genelge'sinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 08/10/2019 tarih ve E:2015/2855, K:2019/6424 sayılı kararıyla;
Dava konusu Genelge'nin, Emniyet bina ve eklentilerine basın mensuplarının girişlerine izin verilmemesine ilişkin kısmı incelendiğinde;
Anayasa'nın 26 ve 28. maddeleri ile ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesi, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 157. maddesinin 1. fıkrası ve 285. maddesinin 1. fıkrası belirtilerek;
Anılan mevzuat hükümlerinin incelenmesinden, herkesin ifade özgürlüğünün bulunduğu, bu kapsama düşünceyi ve bilgiyi yayımlama ve dağıtma hakkının da dahil olduğu, bu bağlamda basının da haber alma ve haberi paylaşma hürriyetinin bulunduğu ve bu hakkın ancak Anayasa'da sayılan amaçlarla sınırlandırılabileceği;
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre, bu tür sınırlandırmaların hak ihlaline yol açıp açmadığı hususu değerlendirilirken, sınırlamaların, kanunla öngörülmeleri, kabul edilebilir bir nedenin bulunması ve demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ortaya konulması; bu değerlendirmenin yapılabilmesi için ise öncelikle, korunan hakka bir müdahalenin varlığının tespit edilmesi gerektiği;
Dava konusu Genelge'de, son günlerde Emniyet Teşkilatının basınla ilişkilerini düzenleyen kanun, yönetmelik, genelge ve talimatlara riayet edilmediğinin müşahede edildiği belirtildikten sonra, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'na göre, kamu görevlilerinin basına bilgi ve demeç veremeyecekleri bu çerçevede teşkilatı ilgilendiren konularda basına bilgi veya demeç vermenin merkezde Emniyet Genel Müdürü, illerde Vali veya görevlendirecekleri yetkililer tarafından yapılacağı hatırlatılarak, düzenlenen operasyonel faaliyetlere basının alınmaması ve soruşturmanın gizliliğini ihlal edecek davranışlardan kaçınılması gerektiği bildirilerek basın mensuplarının emniyet bina ve eklentilerine girişlerine izin verilmemesi gerektiği hususunun düzenlendiği;
Genelge bir bütün olarak incelendiğinde, Emniyet Genel Müdürlüğünce, son günlerde Emniyet Teşkilatının basınla ilişkilerini düzenleyen kanun, yönetmelik, genelge ve talimatlara riayet edilmediği hususlarının müşahade edilmesi üzerine söz konusu aksaklığın giderilmesine yönelik olarak tesis edildiği, Genelge'de yer alan tedbirlerin doğrudan gazetecilere yönelik olmadığı, basın mensuplarının bilgi edinmesini ya da edindikleri bilgileri haber yapmalarını engelleme amacı taşımadığı, yalnızca emniyet binalarında yürütülen ceza soruşturmaları kapsamında yine yalnızca bu alanla ilgili olarak soruşturmanın gizliliği ilkesinin sağlanması ve korunmasına ve uygulamadaki aksaklıkların giderilmesi amacına yönelik olarak tesis edildiği;
Diğer yandan, davalı idare tarafından basın mensuplarının bilgi ve röportaj taleplerinin değerlendirmeye alındığı, belirli bir düzen içinde ilgili makamın onayından sonra bilgilerin basın mensuplarına aktarıldığı anlaşıldığından, dava konusu işlemde yer verilen tedbirlerin, gazetecilik mesleğinin işleyişine olumsuz yönde bir etkisinin olmadığı;
Bu durumda, dava konusu işlemin basın mensuplarının Emniyet binalarına girişine izin verilmemesine ilişkin kısmının basın özgürlüğüne bir müdahale içermediği; bu haliyle işlemde hukuka aykırı bir husus bulunmadığı;
Dava konusu Genelge'nin, davalı idarenin hizmet binalarında bulunan basın odalarının boşaltılmasına ilişkin kısmı incelendiğinde;
Dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan 18/05/2007 tarihli İl Emniyet Müdürlükleri Basın ve Halka İlişkiler Şube Müdürlükleri/Büro Amirlikleri Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği'nin 19. maddesinde, davalı idareye Emniyet binalarında yerel ve ulusal basın mensuplarının beklemeleri amacıyla yerleşim ve bina konumuna uygun olarak, güvenlik önlemlerini aksatmadan bekleme odalarını tahsis etme, bina ve eklentilerini kamu yararı ve hizmet gereklerini temin için kullanma konularında takdir yetkisi tanındığı;
İdareye tanınan takdir yetkisinin kullanımının kamu yararı ve hizmet gerekleri ile sınırlı olduğu, bu açıdan takdir yetkisine dayanılarak tesis edilen işlemlerin sebep ve maksat yönlerinden de yargı denetimine tabi olduğu kuşkusuz olmakla birlikte; bu nitelikteki işlemlerin hukuka, kamu yararına ve hizmet gereklerine açıkça aykırı olmadığının tespiti halinde yargı yerlerince, idareye tanınan takdir yetkisini ortadan kaldıracak nitelikte ve idareyi belli bir yönde işlem tesis etmeye zorlayacak şekilde karar verilemeyeceği;
Bu bağlamda, davalı idare tarafından kendisine ait bina ve eklentileri ne suretle kullanılacağı hususundaki takdir yetkisine bağlı olarak tahsisi yapılan basın odalarının, yine takdir yetkisinin sınırları çerçevesinde, yürütülen soruşturmaların gizliliğinin korunması amacıyla, boşaltılmasına ilişkin dava konusu işlemde kamu yararına, hizmet gereklerine ve hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, işlemin hukuken geçerli bir sebebe dayanmadığı, dava konusu işlem ile haberlerin serbestçe yayılmasının engellendiği, basın mensuplarına oda tahsisine ilişkin üst hukuk normlarında bir değişiklik olmamasına ve kamu hizmeti açısından bir gereklilik ortaya konulmamasına rağmen tesis edilen işlemin sebep unsurunun ortaya konulmadığı, işlemde kamu yararı bulunmadığı, basın özgürlüğünün üstün tutulması gerektiği, ayrıca yazılı yapılmadığından işlemin şekil unsuru yönünden de sakat olduğu ve keyfi uygulamalara yol açacağı, basın özgürlüğünün ihlal edildiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'UN DÜŞÜNCESİ : Dava konusu Genelge'nin, basın mensuplarının Emniyet binalarına girişlerine izin verilmemesine ilişkin kısmı incelendiğinde; bireylerin haber alma özgürlüğünün sağlanmasına yönelik en önemli araçlardan olan basın organ ve mensuplarının, herhangi bir ayrım yapılmaksızın birer kamu kurumu olan emniyet binalarına girişinin doğrudan yasaklanmasının, demokratik bir toplumda gerekli olmayan, hakkın özüne dokunan, hukuken kabul edilebilir bir zorlayıcı sebebe dayanmayan ve ölçülü olmaktan uzak, Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetine müdahale niteliğinde olduğu, diğer yandan soruşturmanın gizliliğinin ihlal edilmesi halinin ceza mevzuatında yaptırıma bağlandığı, salt bu noktadan hareketle dava konusu işlemdeki haliyle bir sınırlama öngörülmesinin de basın hürriyetinin engellenmesi sonucunu doğuracağı, bu haliyle Genelge'nin anılan kısmında hukuka uyarlık bulunmadığı ve bu kısım yönünden davacıların temyiz istemlerinin kabulü ile Daire kararının bozulması; basın odalarının iptal edilmesine ilişkin kısım yönünden ise, mevzuatta verilen yetki kapsamında tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, bu kısım yönünden davacıların temyiz istemlerinin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;
"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu 08/10/2019 tarih ve E:2015/2855, K:2019/6424 sayılı kararının ONANMASINA,
3. Kesin olarak, 04/10/2021 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.




KARŞI OY

X- Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin pek çok kararında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğünün, sadece "düşünce ve kanaate sahip olma" özgürlüğünü değil aynı zamanda "düşünce ve kanaati (görüşü) açıklama ve yayma", buna bağlı olarak, "haber veya görüş alma ve verme" özgürlüklerini de kapsaması nedeniyle, dava konusu Genelge'de düzenlenen, Emniyet binalarında bulunan ve basına tahsis edilen odaların tahsisinin iptali ve basın mensuplarının Emniyet binalarına girişinin yasaklanması hususu üst hukuk kurallarına aykırı olup olmadığı yanında, öncelikle bu yönlerden irdelenmelidir.
Anayasa'nın "Haberleşme hürriyeti" başlıklı 22. maddesinde, "Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; ........ haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz...." ; "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" başlıklı 26. maddesinde, "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."; "Basın hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesinde ise, "Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27'nci maddeleri hükümleri uygulanır...." hükümleri yer almaktadır.
Anayasa'nın 26. ve aynı doğrultudaki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddeleri, herkesin kural olarak ifade özgürlüğüne sahip olduğunu vurgulamış; Anayasa'nın 28, 29 ve 30. maddelerinde basın özgürlüğüne ilişkin ek güvenceler sağlanmıştır. İfade özgürlüğü, Anayasa'nın 26. maddesinde belirtilen hükümlere uygun olarak; ayrıca Anayasa'nın 13. maddesi gereğince, temel hak ve özgürlüklerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceğinden, bu sınırlamalar da, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağından, bu özgürlüğe ilişkin getirilecek sınırlamaların belirtilen gereklere de uygun olması bir zorunluluktur. Bu açıdan yargı yerleri, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını, müdahalede bulunulurken hakkın özüne dokunulup dokunulmadığını, ölçülü davranılıp davranılmadığını her olayın kendine has özelliklerine göre irdelemelidir.
Öte yandan, 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde, "Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.
Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa'nın anılan düzenlemelerinde sadece düşünce ve kanaatler değil, ifadelerin biçimleri ve araçları da güvence altına alınmıştır. Bu kapsamda düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar, "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak ifade edilmiş ve "başka yollar" ifadesiyle de her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu vurgulanmıştır. Bu çerçevede, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü, insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesini de kapsamaktadır.
Bu özgürlük, Anayasa'da yer alan diğer hak ve özgürlüklerin önemli bir kısmını doğrudan etkilemektedir. Zira, gazete, dergi veya kitap biçiminde basın yayın yoluyla düşüncenin yayılmasının başlıca aracı olan basın, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanılma biçimlerinden biridir.
Diğer taraftan, basın özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde ayrı bir madde olarak değil, ifade özgürlüğüne ilişkin 10. madde kapsamında ve yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de içerecek şekilde koruma altına alınmıştır. Buna karşın bu özgürlük, 1982 Anayasası'nın 28-32. maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin 05/06/1997 tarih ve E:1996/70, K:1997/53 sayılı kararında da belirtildiği üzere, basın özgürlüğü, gazete, dergi, kitap gibi araçlar ile düşünce ve kanaatleri açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve eleştirilerin yayın ve dağıtım haklarını da kapsayarak, düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirip bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlamaktadır. Toplumun küçük bir bölümü de dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye taraftar sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme konusunda ikna etme çabasında bulunulması çoğulcu demokratik düzenin en temel gereklerindendir. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi açısından hayati bir öneme sahiptir. Basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğü iken, diğer yönüyle de halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıyla yakından ilgilidir.
Ayrıca, demokratik bir sistemde, kamu gücünü elinde bulunduranların yetkilerini hukuki sınırlar içinde kullanmalarını sağlamak açısından basın ve kamuoyu denetimi en az idari ve yargısal denetim kadar etkili bir rol oynamakta olup, bu yönüyle büyük önem taşımaktadır. Yine Anayasa Mahkemesinin 23/10/1997 tarih ve E:1997/19, K:1997/66 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, halk adına kamunun gözcülüğü işlevini gören basının, işlevini yerine getirebilmesi özgür olmasına bağlı olduğundan, bu özgürlük, herkes için geçerli ve yaşamsaldır.
Uyuşmazlığın çözümü için basın özgürlüğünün kapsam ve çerçevesinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları yönüyle irdelenmesi gerekmektedir. Zira bu yaklaşım, Anayasa'nın 90. maddesinden hareketle aynı zamanda anayasal bir zorunluluktur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Handyside/Birleşik Krallık kararında, ifade özgürlüğünün toplumsal ve bireysel işlevini yerine getirebilmesi için, sadece toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü "haber" ve "düşüncelerin" değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz ya da yanlış bulduğu, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerektiğini vurgulayarak, ifade özgürlüğünün, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olduğu, bu özgürlük olmaksızın "demokratik toplumdan" bahsedilemeyeceği belirtilmiştir. Yine Mahkeme, Lingens/Avusturya, Özgür Radyo/Türkiye, Erdoğdu ve İnce/Türkiye, Jersild/Danimarka kararlarında, kamuyu ilgilendiren meselelerde, kamuoyunun bilgilendirilmesini engelleyen tedbirler söz konusu olduğunda, 10. madde yönünden çok daha dikkatli bir incelemede bulunacağına, kamuoyunda görüş oluşturma fonksiyonunun korunması olgusunun sadece medya ve profesyonel gazetecilerle sınırlı olmadığına işaret etmiştir.
Aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Zana/Türkiye kararında, Sözleşme'nin 10/2. maddesinde yer alan özgürlüğü kısıtlamaya yönelik istisnaların, dar olarak yorumlanması ve müdahalenin gerekliliğinin "inandırıcı' şekilde ortaya konulması zorunluluğuna işaret edilmiştir.
Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Axel Springer AG/Almanya ve Von Hannover/Almanya kararlarında, müdahalenin demokratik toplumda gerekli olmasını, "zorlayıcı sosyal ihtiyaç"ın varlığına dayandırmaktadır. Buna göre, sınırlayıcı tedbir, zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın karşılanması ya da gidilebilecek en son çare niteliğinde değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilmemektedir.
Görüldüğü üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, içtihatlarının gelişimi sürecinde 'bilgi edinme hakkı' kavramını daha geniş yorumlamaya başlamış ve kamuyu ilgilendiren konuları takip eden ve toplum için hayati önem taşıyan kişi ve oluşumları caydırabileceği gerekçesiyle, bir çok kararında ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddenin ihlal edildiğine hükmetmiştir.
Diğer yandan, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları değerlendirildiğinde, basın özgürlüğünün bir yönünü, halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğü; diğer yönünü ise, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkının oluşturduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, ancak bu şekilde basının, kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından yaşamsal önemi bulunan "halkın gözcülüğü" ya da "bekçiliği" görevini yapabileceği, basın özgürlüğü söz konusu olduğunda, demokratik bir toplumun yararı dikkate alınarak sınırlandırılabileceği, bu ilkelerin öncelikle yazılı basın için geliştirilmiş olmakla birlikte, görsel-işitsel basın için de geçerli olduğu vurgulanmalıdır.
Bu çerçevede, gazetecilik mesleğini yapma konusunda getirilen bir sınırlama ancak çok istisnai koşullarda meşru görülebilir. Çünkü, haber çok hızla eskiyen bir üründür ve kısa bir süre için dahi olsa onun yayınlanmasını geciktirmek, tüm önemini ve yararını ortadan kaldırma riski taşır.
İfade özgürlüğü konusunda devletin pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Kamu makamları, negatif yükümlülük kapsamında zorunlu olmadıkça ifadenin açıklanmasını ve yayılmasını yasaklamamalı ve bunu yaptırımlara tabi tutmamalıdır. Bunun yanında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Özgür Gündem/Türkiye kararında da belirtildiği üzere, pozitif yükümlülük kapsamında ise, ifade özgürlüğünün gerçek ve etkili korunması için gereken tedbirler Devletçe alınmalıdır. Nitekim, Anayasanın 28. maddesinde "Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır" hükmüne yer verilmiş; böylece, basının ve bireylerin haber alma özgürlüğünün kısıtlanmasının aksine, özgürlüğün önünü açacak, özgürlüğün korunması ve güvence altına alınması için pozitif edimler Devlete bir görev olarak yüklenmiştir.
Basın özgürlüğünün sağlanması, sadece Devletin alınmasına imkan tanıdığı, sınırlı alandaki haberlerin alınabilmesi yerine, hiç bir sınırlama ya da müdahale olmaksızın basın tarafından haber niteliğinde görülen tüm bilgilere her hangi bir engelle karşılaşmadan alınabilmesiyle mümkündür. Aksine bir yaklaşım, sınırlama konusunda Devlete tanınan yetkinin kötüye kullanılması anlamına gelir. Bu açıdan, basının bilgi alma, halkın da haber alma hakkının sağlanmasına yönelik olarak, Kurum internet sitesinin "Duyurular" bölümünden sadece idarenin belirlediği haber ve bilgilerin paylaşılıyor olması, bu hakka yönelik müdahalenin hukuka aykırı olduğu sonucunu değiştirmemektedir.
Bu çerçevede, Anayasa'nın 13 ve 26. maddeleri kapsamında kanunen öngörülen sınırlı sebeplerle ve meşru amaçlarla, demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilerek, sınırlama amacı ile aracı arasında ölçülü bir dengenin gözetilmesi ve hakkın özüne dokunulmaması suretiyle dar bir alanda yapılabilecek sınırlamalar yerine, bireylerin haber alma özgürlüğünün sağlanmasına yönelik en önemli araçlardan olan basın organ ve mensuplarının, herhangi bir ayrım yapılmaksızın birer kamu kurumu olan emniyet binalarına girişinin doğrudan yasaklanması, demokratik bir toplumda gerekli olmayan, hakkın özüne dokunan, hukuken kabul edilebilir bir zorlayıcı sebebe dayanmayan ve ölçülü olmaktan uzak bir müdahale niteliğindedir.
Diğer taraftan, davaya konu düzenlemenin kişilerin masumiyet karinesinin ihlal edilmesinin önlenmesi amacıyla yapıldığı da ileri sürüldüğünden, konunun bu açıdan da irdelenmesi gerekmektedir.
Anayasa'nın 38. maddesinde, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimsenin suçlu sayılamayacağı hükme bağlanmıştır.
Buna göre, kişilerin ceza yargılaması sonucunda mahkeme kararıyla suçlu bulunmaları dışında hükümden önceden suçlu oldukları yolunda ortaya konulan söylem, isnat ya da bu sonucu doğuracak her türlü ifade, masumiyet karinesine aykırılık teşkil etmektedir. Bu anlamda, sağlıklı bir yargılamanın yapılması ve kişilerin masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi açısından mevzuatımızda ceza kovuşturma ve soruşturmasının gizliliği esası benimsenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 157. maddesinde soruşturma evresindeki usul işlemlerinin gizli olduğu hükme bağlanmıştır. Yine 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 285. maddesinde, gizliliğin ihlal edilmesi hali suç olarak kabul edilmiş ve suçun unsurları ve cezası düzenlenmiştir. Ancak bir ceza soruşturmasının etkin olarak sürdürülebilmesi için gizli yapılmasına oranla soruşturma hakkında genel bir yayın yasağı konulması çok daha geniş kapsamlı ve çok daha sınırlayıcı bir önlemdir. Zira, Türk Ceza Kanunu'nun 285. maddesinin son fıkrası, soruşturmanın gizliliğini ihlal suçu ile ilgili olarak önemli bir istisnaya yer vermiştir. Fıkradaki düzenleme, "Soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin haber verme sınırları aşılmaksızın haber konusu yapılması suç oluşturmaz." şeklindedir. Yani kural, soruşturmanın gizliliği ile birlikte aynı zamanda soruşturmanın gizliliğine riayet etmek koşuluyla haber yapılabilmesini de koruma altına almıştır. Soruşturmanın gizliliğini ihlal, zaten başlı başına suç teşkil etmekte olup, yaptırımı da Ceza Kanununda bulunmaktadır. Buna rağmen soruşturmanın gizliliğini ihlal etmeksizin yapılacak yayınlar hakkında da yasak getirilmesi amacıyla basın mensuplarının Emniyet binalarına girişinin yasaklanması, geniş bir alanda, ifade, basın ve haber alma özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek, haber verme maksadını aşan, iftira ve hakaret niteliğindeki yayınlar zaten herhangi bir ayrım olmaksızın Türk Ceza Kanununda suç olarak düzenlenmiştir. Bu bakımdan, haber verme hakkının sınırlarını aşan kişiler hukuka aykırı eylemlerinden dolayı her zaman sorumlu tutulabilirler. Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenmiş olan suçun kapsamının, haber verme ve haber alma haklarını da kapsayacak şekilde genişletilmesi hem ceza hukukunda öngörülen suçta ve cezada kanunilik ilkesiyle çelişecek hem de bireylerin haber alma özgürlüğünün meşru olmayan bir yöntemle sınırlandırılması sonucunu ortaya çıkaracaktır. Oysa bu durum, temel hak ve özgürlüklerin korunması açısından kabul edilemez niteliktedir.
Diğer yandan, Emniyet binalarında yürütülen hizmetler sadece suç ve suçlularla mücadeleden ibaret olmayıp, pasaport, trafik, koruma vb. alanlara ilişkin de bulunduğundan, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden hareketle toptancı bir yaklaşımla herhangi bir ayrım yapılmadan Emniyet binaların tüm kısımlarına girişin yasaklanması meşru amaç ve ölçülülük ilkeleri yönüyle de hukuka aykırıdır.
Kaldı ki, Hukuk Devletinde idarece yapılması gereken, genel nitelikte "yasaklamalar" getirilerek kamu hizmetlerinin yürütülmesi veya kişi güvenliğinin sağlanmaya çalışılması yerine, özgürlüklerin önündeki engeller kaldırılarak, kişilerin özgürlük alanlarının genişletilmesi, bu kapsamda kişilerin masumiyet karinelerinin ihlaline yol açabilecek olumsuzluklara karşı da gerekli önlemlerin alınmasıdır.
Uyuşmazlıkta irdelenmesi gereken bir diğer husus ise, davalı idarenin gerek basın mensuplarının Emniyet binalarına girişlerine izin verilmesi gerekse personele oda tahsisi konusundaki takdir yetkisine bağlı olarak, aynı şekilde aksi yönde işlem yapabilmesi açısından "takdir yetkisi"nin sınırıdır.
İdare hukukunda "idarenin kanuniliği" ilkesi geçerlidir. Bu ilke, idarenin düzenleme yapma konusunda kanuni bir dayanağa ihtiyaç duyduğunu ifade etmektedir. Mevzuatta idareye düzenleme yetkisi çerçevesinde takdir yetkisi tanındığı durumlarda, idare, yargı kararıyla bir işlem veya eylem yapmaya zorlanamaz. Ancak, idareye tanınan takdir yetkisinin kullanımı da mutlak ve sınırsız olmayıp, kamu yararı ve hizmet gerekleri ile sınırlı olduğundan, yetki, şekil, konu unsurları yanında takdire dayanan işlemlerin sebep ve maksat yönlerinden de yargı denetimine tabi bulunduğu kuşkusuzdur. Bu anlamda idareye tanınan takdir yetkisinin kullanımı "keyfilik"ten ziyade kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olmak zorundadır. Aksi bir düşünce Hukuk Devletinin ihlali sonucunu doğurur.
Anılan ilke ve kurallar, "idari istikrar" ilkesi ile birlikte değerlendirildiğinde ise, idarenin takdir yetkisinin, idari düzenlemelerin herhangi bir şarta bağlı olmadan sık sık değiştirilmesi yerine, yürütülen hizmetin gerekliliğe ilişkin üst hukuk kurallarında bir değişiklik ya da kamu yararı açısından bir zorunluluk halinde yine "gereklilik" çerçevesinde kullanılması gerektiğini ortaya çıkarmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında vurgulanan ve temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması için kabul edilen "gereklilik" koşulu, takdir yetkisinin kullanımı açısından sınırın tespiti yönüyle de ilgili olup, idareye tanınan takdir yetkisi çerçevesinde zaman zaman farklı düzenlemeler yapılabilmesi için "gerekliliğin" idarece de ortaya konulmasını ifade etmektedir.
Davalı idarece, Emniyet binalarında basın mensuplarına tahsis edilen odalar konusunda, İl Emniyet Müdürlükleri Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü / Büro Amirliği Kuruluş, Görev ve Çalışma Yönetmeliği'nde bu hususta takdir yetkisinin düzenlendiği, bu yetki çerçevesinde işlemin tesis edildiği belirtilmiştir. Sözü edilen Yönetmeliğin dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan 18. maddesinde, yerel ve ulusal basın mensuplarının beklemeleri amacıyla yerleşim ve bina konumuna uygun olarak, güvenlik önlemlerini aksatmadan basın mensubu bekleme odalarının tahsis edilebileceği düzenlenmiştir. Anılan düzenlemede, basın mensuplarına oda tahsisi konusunda davalı idareye bir takdir yetkisi tanınmış ve buna bağlı olarak oda tahsisi yoluna gidilmiş olmakla birlikte, bu tahsisin kaldırılmasını gerektirecek nitelikte dayanağı üst hukuk kurallarında bir değişiklik yapılmaması veya kamu hizmetinin yürütülmesi açısından zorunluluk veya gereklilik bulunduğuna ilişkin herhangi bir sebebin ortaya konulmaması karşında, düzenlemede sebep unsuru yönüyle de hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacıların temyiz istemlerinin kabulü ile temyize konu Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi