Esas No: 2016/1269
Karar No: 2021/3161
Karar Tarihi: 05.10.2021
Danıştay 13. Daire 2016/1269 Esas 2021/3161 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2016/1269
Karar No:2021/3161
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALILAR) : 1- … Kurumu
VEKİLİ : Av. …
2- … Fonu (Fon)
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E: … , K: … sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacının … Bankası Off-Shore Ltd. hesabında bulunan parasının davalı idarelerin kusuru nedeniyle tahsil edilemediği, bu nedenle uğranılan zararın karşılığı olarak 99.528,35-TL'nin yasal faiziyle birlikte tazmini istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi'nce verilen kararda; davacının yurt dışında faaliyet gösteren ve muhabir banka olarak … Bankası ile anlaşması bulunan bir bankaya yatırdığı para ile … Bankası'nda "off-shore" hesap açtırdığı, … Bankası'na Fon tarafından el konulmasının ardından söz konusu bankaya yatırıldığı belirtilen fakat mevcut olmayan meblağın tazmini amacıyla da bakılan davanın açıldığı, Fon tarafından el konularak bankacılık faaliyetinin durdurulduğu bankalarda mevcut olan mevduatın ilgililere ödenebilmesi için tasarruf mevduatı niteliğinde olması gerektiği, diğer bir ifade ile alacağın üzerinden gerekli vergi ve fon kesintilerinin yapıldığı, Türkiye sınırları içerisinde açılan ve Türkiye bankacılık sistemi mevzuatına tabi olan bir mevduat olması gerektiği, dava konusu hesapta bulunan meblağın ise off-shore hesapta yer alması nedeniyle tazmini gereken bir alacak olduğunun kabülünün mümkün olmadığı, bu itabarla, davacının tazminat talebinin reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, kendisine her ne kadar off-shore hesap cüzdanı verilmiş olsa da parasını esasen … Bankası T.A.Ş.'ye yatırdığı, paranın … Bankası T.A.Ş. bünyesinde kaldığı, buna ilişkin resmî kurum raporlarının bulunduğu, re^'sen araştırma ilkesinin ihlâl edildiği, davalı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun denetim ve gözetim görevini yerine getirmediği, yerel mahkemece gerekçeli karar ilkesine uyulmadığı ve adil yargılanma hakkının ihlâl edildiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu tarafından, off-shore hesapların Bankacılık Kanunu kapsamında olmadığı, dolayısıyla Kurumun denetim ve gözetim görevinin bulunmadığı, mevduat sigortasına tabi olmayan bu paranın ödenmesinin mümkün olmadığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Davalı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından, davanın süresinde açılmadığı, mevduat sigortasına tabi olmayan off-shore hesapta yer alan paranın ödenmesinin mümkün olmadığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'İN DÜŞÜNCESİ : Temyize konu İdare Mahkemesi kararının düzeltilerek onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu; 36. maddesinde ise, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Anayasa'nın 90. maddesinin son fıkrasında, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı kuralı yer almaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinde, herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahip olduğu kurala bağlanmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinde, "Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hâllerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, davanın ihbarı ve bilirkişi seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır." kuralına yer verilmiştir.
01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 323. maddesinin 1. fıkrasının (ğ) bendinde, vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmıştır.
2577 sayılı Kanun'un 49. maddesinin birinci fıkrasında, "Temyiz incelemesi sonunda Danıştay; a) Kararı hukuka uygun bulursa onar. Kararın sonucu hukuka uygun olmakla birlikte gösterilen gerekçeyi doğru bulmaz veya eksik bulursa, kararı, gerekçesini değiştirerek onar. b) Kararda yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmayan maddi hatalar ile düzeltilmesi mümkün eksiklik veya yanlışlıklar varsa kararı düzelterek onar." kuralı yer almıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Bir tam yargı davası sonucunda, davacı aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlâl ettiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuru sonucunda verilen Anayasa Mahkemesi'nin 07/11/2013 tarih ve B. No:2012/791 numaralı kararında konuya ilişkin temel ilkeler ortaya konulmuştur.
Anılan kararda, “Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1) numaralı fıkrasındaki 'herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, … bir mahkeme tarafından davasının … görülmesini istemek hakkı...' ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir.
Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makûl bir dengenin gözetilmiş olması gerekir... Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir. (B. No:2013/1613, 2/10/2013,§ 38 - 39).
Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu çerçevede, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makûllüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir.
Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir.
Ancak, yukarıda ifade edildiği üzere, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklenmemiş olması gereklidir.” denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmelere göre, istenen tazminatın reddedilmesi üzerine belirli bir oranının karşı tarafa vekâlet ücreti olarak ödenmesi yükümlülüğü öngörülmesi tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlâl eden bir müdahale olarak nitelendirilemeyecektir. Ancak her bir uyuşmazlığın kendine özgü niteliklerinin ve uyuşmazlığa konu olayın, davacıların mahkemeye erişim hakkı üzerinde farklı sonuçlar doğurabilmesi de mümkündür.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makûl bir orantı olması hâlinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine hâlel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir gevşeklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının yurt dışında faaliyet gösteren bir muhabir banka aracılığıyla … Bankası Off-Shore Ltd.'ne hesap açtırdığı, … Bankası'na Fon tarafından el konulması üzerine söz konusu meblağın tazmini istemiyle bakılan davayı açtığı, İdare Mahkemesi'nce, bankacılık faaliyetleri durdurulan bankalarda bulunan mevduatın ilgililere ödenebilmesi için tasarruf mevduatı niteliğinde olması gerektiği, ancak davacının parasının off-shore hesapta yer aldığı ve bu kapsamda olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, davalı idareler lehine ise nispi vekalet ücretine hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Davanın reddine yönelik temyizen incelenen kararın usul ve hukuka uygun olduğu, ancak davalı idareler lehine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişme ya da başvuruyu anlamsız/etkisiz kılma sonucunu doğurduğu açık olduğundan, davalı idareler lehine nispi vekâlet ücretine değil, maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Ancak, bu eksikliğin giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyize konu İdare Mahkemesi kararının nispi vekâlet ücreti verilmesine yönelik kısmının, davalı idareler lehine kararın verildiği tarihte yürürlükte olan 31/12/2014 tarih ve 29222 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 750,00-TL maktu vekâlet ücretine hükmedilmesine karar verilmesi suretiyle düzeltilerek onanması gerekmektedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E: …, K: … sayılı temyize konu kararının hüküm fıkrasında yer alan "A.A.Ü.T. uyarınca nispi olarak belirlenen 10.362,30-TL vekâlet ücretinin davacı tarafından eşit oranda (yarı yarıya) davalı idarelere verilmesine" ilişkin kısmının "Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 750,00-TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere verilmesine" şeklinde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2. Posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine,
3. Dosyanın anılan Mahkeme'ye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un Geçici 8. maddesi uyarınca, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 05/10/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.