Abaküs Yazılım
14. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/1296
Karar No: 2021/3089
Karar Tarihi: 27.04.2021

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2021/1296 Esas 2021/3089 Karar Sayılı İlamı

14. Hukuk Dairesi         2021/1296 E.  ,  2021/3089 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 11.12.2013 gününde verilen dilekçe ile mülkiyet hakkına dayalı inanç sözleşmesi ile devredilen taşınmazın tapusunun iptaliyle davacılar adına tescili talebi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen 28.01.2021 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Dava, mülkiyete dayalı inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve davacılar adına tescil talebine ilişkindir.
    Davacı vekili, muris ... ...’in 06.10.2010 tarihinde vefat ettiğini, murisin gelini olan davalıyla 03.11.1992 tarihli adi yazılı teminat sözleşmesi imzaladığını, davalıdan 5.000 Mark borç aldığını bu paraya teminat olarak ... Mah. 492 ada 10 No"lu gayrimenkulü verdiğini ve taraflar arasında inanç sözleşmesi yapıldığını, davalıdan borçlu alınan 5.000 Markın kendisine ödendiği halde teminat olarak tapusu kendisini verilen gayrimenkulü bugüne kadar geri iade etmediğini, davalı ..."in adına kayıtlı gayrimenkulün tapu kaydının iptali ile ... mirasçıları adına tapuya tescilini talep etmiştir.
    Davalı vekili cevap dilekçesinde, sözleşmenin ve temlikin yapıldığı tarihin 03/11/1992 tarihi olduğunu, davanın 21 yıl sonra açıldığını, inançlı temlik işlemlerinin 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, dava değerinin 10.000,00TL gösterilmiş ise de, gerçek rayiç değerin 100.000,00TL olduğunu, harç ikmalinin gerektiğini, açılan davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, dava dilekçesine ekli sözleşme aslının davacılarda bulunmadığını, sözleşmenin 1992 yılında çift nüsha olarak yapıldığını, davalı ve eşinin dava konusu evin parasını tamamen ödeyerek 2. sureti de muristen aldıklarını, ortada bir borç söz konusu olmadığını, sözleşmede belirtilen 5.000 DM"nin de davalıya ödenmediğini, inançlı işlemin kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğunu ve miras yoluyla mirasçılara geçmeyeceğini, yine davacıların Konya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2013/59 Esas sayılı davada mirasın hükmen reddini talep ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece ilk olarak davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, davacılar vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 30.05.2018 tarihli, 2018/800 Esas - 4259 Karar sayılı ilamıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Davalı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine Dairemizin 15.04.2019 tarihli, 2018/4491 Esas - 2019/3357 Karar sayılı ilamıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
    Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
    Hükmü, davacılar vekili temyiz etmiştir.
    İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
    Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek veya iade olunmak üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
    Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
    Diğer bir bakış açısıyla taşınmazın mülkiyeti inanılana (alacaklıya) geçmiştir. Taşınmazda inanarak satanın (borçlu) mülkiyet hakkı kalmadığı gibi, alıcının bu mülkiyet hakkı üzerinde kurulmuş olan bir rehin hakkından da söz edilemez.
    İnanan, inanç sözleşmesinden kaynaklanan bu kişisel hakkını ancak akidine karşı ileri sürebilmekte, inanç konusunun üçüncü kişilere devredilmesi halinde kural olarak onlardan isteyebileceği bir hakkı bulunmamaktadır.

    Ancak inanılan ile üçüncü kişinin, inananın inanç borcunu tekrar alma hakkını ortadan kaldırmak amacıyla el ve düşünce birliği içerisinde muvazaalı bir işlem (sözleşme) yapmaları halinde inananın söz konusu sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersiz olduğundan bahisle üçüncü kişi aleyhine dava açabileceği de kuşkusuzdur.
    İnançlı işlem inanç sözleşmesine dayandığından, sözleşmelere ilişkin zaman aşımı hükümlerinin inançlı işlemlere de uygulanacağı, bu sürenin inançlı işlemin türüne göre kıyasen tatbik edilecek vekalet ve rehin hükümlerine göre belirleneceği gerek uygulamada gerekse doktirinde baskın görüş olarak benimsenmektedir. Ne var ki, zaman aşımı süresinin başlaması için inanç ilişkisi sona ermeli veya alacak muaccel hale gelmelidir. Bu itibarla inanç sözleşmesi sona ermediği, inanç konusu inanılanda, alınan para inananda kaldığı sürece zaman aşımı süresinin başlamasına olanak yoktur. Açıklanan kuralın doğal sonucu olarak taraflar borcun ödenmesi için bir süre kararlaştırmış ve borç bu süre içerisinde ödenmemiş olsa dahi inanç ilişkisi devam ettiğinden inanç konusunun iadesi için dava açılabilir. İnanılan, kararlaştırılan sürenin geçtiğinden bahisle inanç konusunu iade etme yükümlülüğünün sona erdiğini savunarak iade borcunu yerine getirmemezlik yapamaz. Keza kararlaştırılan süre içerisinde borcun ödenmemesi halinde inanç konusunun inanılana geçeceği, inananın dava açamıyacağı yönünde inananın müzayakasından yararlanılarak sözleşmeye konulan böyle bir koşul T.M.K.nun 873 ve 863 maddelerinin buyurucu hükümlerine aykırı düşeceğinden geçersiz olup, sözleşme serbestisi kuralına dayanılamaz. Aksinin kabulü halinde borç veren borç alanın darda kalmasından yararlanarak daima inanç sözleşmelerine böyle bir hüküm koymak suretiyle söz konusu madde hükümlerinden kurtulma ve borç verdiği kişinin malını veya hakkını çok az bir bedel ile eline geçirme , onu istismar etme olanağını elde etmiş olur ki, bu husus sözleşme hukukunun genel prensiplerine, ahlaka, kanun koyucunun amacına ters bir sonuç doğurur ve tefeciliği teşvik eder. Nitekim böyle sözleşmelerin batıl olduğu B.K.nun 19. ve 20. maddelerinde hükme bağlanmıştır.
    İnanç sözleşmelerinin tarafları arasında, onların gerçek iradelerini ve akitten amaçladıklarını yansıtması bakımından geçerli olduğu; taraflarına Borçlar Kanunu çerçevesinde nispi haklarını talep etme olanağını verdiği tartışmasızdır.
    Burada üzerinde durulması gereken husus, taşınmaz mallar ya da şekle bağlı akitlerde inanç sözleşmelerinin ne gibi hukuki sonuç doğuracağıdır. Diğer bir anlatımla, sözleşmede öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde, taşınmaz mülkiyetinin naklinin sebebini oluşturup oluşturmayacağıdır.
    Açıklanmalıdır ki; uygulamada mesele, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında da değinildiği üzere; inanç sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayan, diğer yandan mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmelerdir. Bu durumda, koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığı kabul edilmelidir.
    İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme Kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
    Somut olaya gelince; mahkemece, her ne kadar zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de yukarıda değinildiği üzere bu tür davalarda zamanaşımı süresinin başlaması için öncelikle inanç ilişkisinin sona ermesi veya alacağın muaccel hale gelmesi gerektiğinden, eldeki davada olduğu gibi inanç sözleşmesinin sona ermesinin üzerinden 10 yıl geçmediği anlaşıldığından mahkeme kararının doğru olduğunu söyleyebilme imkanı bulunmamaktadır.
    Bunun yanında davacılar vekili muris ... mirasçıları adına tescil talebinde bulunmuştur. Davacının dayandığı pay elbirliği mülkiyetine konu ise tüm ortakların birlikte dava açması veya birinin açtığı davaya diğerlerinin muvafakat etmesi gerekir. Çünkü bu gibi hallerde 11.10.1982 tarihli ve 3/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın tereke adına açıldığının kabulü gerekir. Davaya muvafakat, duruşmaya gelip bu konuda beyanda bulunmakla veya imzası noterce onaylı muvafakat belgesi ibraz edilmesi suretiyle yahut davacı adına davayı takip eden avukata vekalet verilmesi ile sağlanabilir. Bu yolda ortakların tümünün muvafakati sağlanamazsa Türk Medeni Kanununun 640. maddesi hükmü uyarınca murisin terekesine görevli mahkemede temsilci atanması için davacıya süre verilir. Temsilci davacı dışında biri olursa davacının sıfatı sona ereceğinden davayı temsilci takip eder. Dava hakkına ilişkin olan bu hususun hakim tarafından kendiliğinden öncelikle nazara alınması gerekir.
    Somut olayda; dava konusu taşınmazı davalıya inanç sözleşmesi ile devreden davacılar murisi ... ..."in dosya içerisinde yer alan mirasçılık belgesine göre; mirasçılarının davacılar ile birlikte dava dışı eşi ... ... ve çocukları ... ... ile ... ..."in olduğu anlaşılmaktadır. Elbirliği ortaklığında bir paydaşın tasarrufu ile diğer paydaşların zarar görmemesi; bir başka anlatımla diğer paydaşların üçüncü kişilere karşı korunması gerekir. Bunun sonucu, her türlü tasarruf tüm paydaşların oluru ile mümkündür. Eldeki davada dava konusu taşınmazın mirasçıların tamamı adına tescili talep edildiğinden ve mirasçılar arasında elbirliği mülkiyeti bulunduğundan tüm mirasçıların davada birlikte yer alması gerekir. Bu durumda; mahkemece, davacılar vekiline davacıların murisi ... ..."in davada yer almayan mirasçılarının davaya muvafakatlarının sağlanması yahut terekeye temsilci tayin ettirmek üzere davacılara süre verilmesi ondan sonra işin esası hakkında karar verilmesi gerekir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.04.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi