
Esas No: 2015/17913
Karar No: 2019/1084
Karar Tarihi: 19.02.2019
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2015/17913 Esas 2019/1084 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar... ve ... vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 19.02.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden asıl davalı ... ve vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden davalı ... vekili Avukat ve temyiz edilen davalı ... gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
Asıl davada davacılar, mirasbırakanları ..."nın adına kayıtlı 21170 parsel sayılı taşınmazmadaki 7/60 payından 1/15 payını 18.07.2008 tarihinde intifa hakkını üzerinde bırakarak birlikte yaşadığı davalı ... adına satış yolu ile temlik ettiğini, mirasbırakanın diğer yandan 12.08.2009 tanzim, 15.10.2010 vade tarihli bir bonoyla (borç sebebi nakden gösterilerek) davalı ..."a 50.000 TL borçlu gibi gösterildiğini, bu bonoyla davalı tarafından ... 3. İcra Müdürlüğü"nün 2012/1451 E sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, daha sonra 2012/681 E sayılı dosya ile yenilendiğini, davalının bu takip dosyasında mirasbırakanın maliki bulunduğu 21170 parsel sayılı taşınmazda 1/20 payına haciz uyguladığını, ayrıca mirasbırakanın yine adına kayıtlı ... ili ... İlçesindeki 376 ada 50 parsel sayılı taşınmazdaki 16 nolu bağımsız bölümünü davalı ..."a Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesiyle satmayı vaat ettiğini, 12.02.2010 tarihinde tapuya şerh edildiğini, yapılan tüm işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek 21170 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaliyle payları oranında adlarına tesciline, mirasbırakan ile davalı arasında akdedilmiş taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin iptali ile tapuya verilmiş şerhin kaldırılmasına, ... 3. İcra Müdürlüğü"nün 2012/681 E. sayılı dosyasında icra takibine konu olan ve mirasbırakan tarafından davalıya verilmiş, 50.000 TL tutarındaki bononun ve bu bonoya dayalı icra takibinin iptaline, haczin fekkine karar verilmesini, birleşen davada davacılar, mirasbırakanları ..."nın adına kayıtlı 21170 parsel sayılı taşınmazdaki 7/60 payının 1/15 payını davalı ..."a intifa hakkını kendi üzerinde tutarak çıplak mülkiyetini satış yolu ile devrettiğini, daha sonra intifa hakkının terkin edildiğini,davalı ...’nin 7/90 payını davalı ... Öksüz"e satarak temlik ettiğini,davalı ...’ın ise söz konusu taşınmazdaki payı diğer davalı ... ’na satış göstermek sureti ile devrettiğini, yapılan tüm işlemlerin mirastan mal kaçırma amacı ile yapıldığını ileri sürerek taşınmazın tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde şimdilik 60.000 TL"nin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı ..., dava konusu işlemlerin tümünün hukuka uygun olduğunu, mirasbırakanın geride daha birçok malvarlığını davacılara bıraktığını, davalı ... , dava konusu taşınmazı emlakçı aracılığı ile, bedelini ödemek sureti ile ve iyiniyetli olarak satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, yapılan işlemlerin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, Anayasamızda hak arama özgürlüğünün kullanılabilmesi ve adil yargılama hakkının unsurlarından olan, taraflar arasında silahların eşitliği ilkesinin hayata geçirilebilmesi için gerekli yargılama giderlerini ödemede sıkıntıya düşecek veya ödeyemeyecek durumda bulunan kişilere, her türlü mali ve hukuki korunma taleplerinde kolaylık sağlanması, sosyal hukuk devletinin ilkelerinden olup, bu gereğin yerine getirilebilmesi de adli yardım ile mümkündür. Bu nedenle adli yardım müessesesi 1086 sayılı HUMK"un 465 ila 472 maddeleri ile 6100 sayılı HMK"nin 334 ila 340. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Öte yandan; 6100 sayılı HMK"nin 336/3. maddesinde adli yardım talebinin kanun yollarına başvuru sırasında Yargıtay"a da yapılabileceği açıkça belirtilmiş ve 337/1. maddesinde de duruşma yapılmaksızın talep hakkında karar verilebileceği hükme bağlanmıştır.
Somut olaya gelince, adli yardım yönünden yasal şartların oluştuğu görülmekle davalılardan Emine’nin adli yardım talebinin kabulüne karar verilip, işin esasının incelenmesine geçildi.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1942 doğumlu mirasbırakan ...’nın 14.09.2012 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı eşi Hatice ile davacı çocukları Nesibe ve Kadir’in kaldıkları, mirasbırakan adına kayıtlı 21170 parsel sayılı taşınmazdaki 7/60 payından 1/15 payını 18.07.2008 tarihinde birlikte yaşadığı davalı ...’ye satış yolu temlik ettiği, davalı ...’nin çekişme konusu taşınmazdaki 7/90 payını 14.7.2009 tarihinde oğlu olan davalı ...’a satarak devrettiği, davalı ... tarafından ise söz konusu payın 21.10.2009 tarihinde diğer davalı ... ’na satış yolu ile devredildiği, yine mirasbırakanın adına kayıtlı 376 ada 50 parsel sayılı taşınmazdaki 16 nolu bağımsız bölümünü 23.11.2009 tarihli Gayrimenkul Satış Vaaadi Sözleşmesi ile davalı ...’a satmayı vaad ettiği, 16 nolu bağımsız bölümün tapu kaydına 12.02.2010 tarihinde söz konusu durumun şerh edildiği, ... 3.İcra Müdürlüğü’nün 2012/681 E sayılı dosyası ile alacaklı (davalı) EMine tarafından borçlu mirasbırakan ... aleyhine, 15.10.2009 vade, 12.08.2009 keşide tarihli, 50.000 TL lik senet nedeni ile takip başlatıldığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, tüm dosya içeriği ve toplanan deliller itibari ile mirasbırakan tarafından davalı ... adına yapılan temliki işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu saptanarak davalı ... yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı ...’nin tüm temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
Davalı ... ’nun temyiz itirazlarının incelenmesine gelince,
Bilindiği üzere, Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 08.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince, dinlenen tanık beyanlarından ve dosya kapsamında yer alan bilgi ve belgelerden, davalı ...’un çekişme konusu 21170 parsel sayılı taşınmazdaki payı edinmesi sırasında kötüniyetli olduğu hususunun davacılar tarafından kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 297/2. maddesinde, “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” düzenlemesine yer verildiği açıktır.
Ayrıca, davalar birleştirilse bile müstakil dava olma özelliklerini koruduğundan her bir dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği kuşkusuzdur.
Mahkemece bu hususa riayet edilmediği gibi, yine kabule göre de, çekişme konusu 21170 parsel sayılı taşınmazda mirasbırakan tarafından pay temlik edildiği halde, pay oranı ve tapu maliki belirtilmeden, davacılarla irtibat kurulmadan hüküm kurulmuş olması da isabetli görülmemiştir.
Hal böyle olunca davalı ... yönünden davanın reddine karar verilmesi, toplanan tüm deliller dikkate alınarak ve davacıların tazminat isteği değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalı ... ’nun yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince temyiz edenlerden gelen davalı ... vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.02.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.