20. Hukuk Dairesi 2019/3395 E. , 2019/6350 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında......10 parsel sayılı 4688,72 m² yüzölçümündeki taşınmaz, belgesizden, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle tarla niteliğinde davalı adına tesbit edilmiştir.
Davacı Hazine, 3402 sayılı Kanunda açıklanan zilyetlikle kazanım koşullarının davalı yararına gerçekleşmediğini iddia ederek, tesbitin iptali ile taşınmazın Hazine adına tapuya kayıt ve tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, parselin tespitinin iptali ile raporda (A) harfi ile gösterilen 1283,03 m²"lik alanın aynı ada son parsel sayısı verilmek suretiyle davacı Hazine adına tapuya tesciline, yine raporda (B) harfi ile gösterilen 3405,69 m²"lik kısma yönelik davasının ispat edilememesi nedeniyle parselin bu kısmının davalı adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmekle Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 07.11.2013 gün ve 2013/5534 E. - 9777 K. sayılı kararı ile bozulmuştur. Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; "Mahkemece, dava konusu taşınmazın (A) harfi ile işaretli bölümünde üzerindeki meyve ağaçlarının yaşları ve yeniden imar ve ihya yapılmaya başlandığı gözönünde bulundurularak davacının zilyetlik süresinin 20 yıldan az olduğu gerekçesiyle bu kısma yönelik Hazinenin davasının kabulüne, (B) harfi ile işaretli bölümünde ise üzerinde çeşitli yaşlarda bakımlı bağ dikilişlerinin mevcut bulunduğu, hava fotoğraflarında bağlık alanlarda kaldığını, geçmişte dava konusu taşınmazın zaman zaman bağ zaman zamanda meyve ağaçları bulunan tarım arazisi olarak kullanılmaya devam edildiği, şahıslar tarafından uzun süreli terk edilmediği, zilyetlik terk iradesinin olmadığı gerekçesiyle bu kısma yönelik Hazinenin davasının reddine karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Keşif sırasında dinlenen tanıklar ve yerel bilirkişiler, taşınmazın davalıya dedesi ..."dan kaldığını, eskiden beri bağ olarak kullanıldığını, 1980"li yıllarda hastalık nedeniyle bağ teveklerinin kurumasından sonra buğday, arpa, nohut ve mercimek ekildiğini, meyve ağacı dikildiğini, taşınmazın hiçbir zaman terk edilmediğini, sürekli ekilip biçilen ve sahipli yerlerden olduğunu bildirmiş, keşifte bilgisine başvurulan orman bilirkişi de raporunda, dava konusu taşınmazın 1956 tarihli memleket haritasında kısmen tarımsal faaliyet olmayan açıklık alan sınırları içerisinde kısmen de bağlık alanda, 1948 tarihli hava fotoğrafında ise bağlık alanda kaldığı belirtmiştir. Dosyadaki resimlerden de taşınmazın bakımlı tarım arazisi olduğu anlaşılmaktadır.
Keşifte bilgisine başvurulan ziraat bilirkişi raporunda taşınmazı (A) ve (B) olarak iki kısma ayırarak incelemiş sonuç kısmında ise tamamının mevcut haliyle Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan, evveliyatı itibariyle zilyetlikle kazanılmaya elverişli olmayan yerlerden olduğu belirtilmiştir. Raporun sonuç kısmında taşınmazın tümü hakkında bu sonuca varılmasınarağmen rapor içeriğinde taşınmazın (A) ve (B) olarak ikiye ayrılarak incelemeye tâbi tutulma sebebi de anlaşılamamakla birlikte gerek taşınmazın mevcut durumu gerekse memleket haritası, hava fotoğrafı ve amenajman planındaki konumu, dinlenen tanık e yerel bilirkişi beyanları itibariyle ziraat bilirkişi raporu çelişkili ve yetersiz olup bu rapora dayanılarak hüküm kurulamaz.
Belirtilen bu olgular karşısında mahkemenin gerekçesi, dosya kapsamına ve delillere uygun düşmemektedir. O halde; mahkemece, bir fen elemanı ile ziraat bilirkişi marifetiyle yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, tarım uzman bilirkişi olarak ziraat mühendisine inceleme yaptırılıp, taşınmazın zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı araştırılmalı; 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davalı yanında, (murisler) yönünden de tapu ve ilgili kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 03.07.2005 gün 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükümleri gözönünde bulundurularak sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır." denilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tespitine itiraz istemine ilişkindir.
Dava konusu yerde; 6831 sayılı Kanun uyarınca yapılan orman kadastrosu 22.09.1996 tarihinde, 6831 sayılı Kanunun 4999 sayılı Kanunla değişik 9. maddesi uyarınca yapılan orman kadastro düzeltme çalışmaları ise 03.06.2011 tarihinde kesinleşmiştir. Dava konusu taşınmaz orman tahdit hattının dışında kalmıştır.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına 06/11/2019 gününde oy birliği ile karar verildi.