
Esas No: 2014/1403
Karar No: 2016/1922
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/1403 Esas 2016/1922 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
Taraflar arasındaki “mehir senedinde yazılı ziynetlerin mevcutsa aynen değilse bedelinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 3. Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.06.2012 gün ve 2008/1119 E., 2012/769 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 10.09.2013 gün ve 2012/15282 E., 2013/12096 K. sayılı kararı ile:
(...Dava, mehir senedinde yazılı ziynetlerin mevcutsa aynen değilse bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde: müvekkilinin 02.09.1992 tarihinde davalı ile evlendiğini, 23.09.1999 tarihinde boşandıklarını, evlenmeleri nedeniyle müvekkiline 1290 gram 22 ayar altının mehir senedi ile bağışlandığını, davalıların bu bağışı ifa etmediklerini belirterek müvekkiline bağışlanan 1290 gr. 22 ayar bileziğin mevcutsa aynen değilse bedelinin tahsilini istemiştir. Davalı vekili ise davanın süresinde açılmadığını, belge altındaki imzaların müvekkillere ait olmadığını, bağışın gerçekleşmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... Aslan "1.290 gram altın bileziği evlenme aktinden dolayı eşim olan ... doğumlu ...(....) ...."e düğün hediyesi ve mehir olarak bağışladım” diye 01.09.1992 tarihli mehir senedi düzenleyip imzalamış babası ... da kefil olarak imzalamıştır. Davacı bu mehir senedine dayalı olarak Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/617-1994-115 sayılı dosyasında 02.08.1993 tarihinde alacak davasının yargılama açmıştır. Daha sonra davacı 28.02.1994 tarihli dilekçesi ile eşi ... ile tekrar birleştiğinden açmış olduğu mehir senedinden dolayı alacak davasından feragat ettiğini bildirmiş, dava feragat nedeniyle 28.02.1994 tarihinde reddedilmiştir. Davacının bu davadan evlilik birliğinin yürütülmesi amacıyla kocası ile birlikte yaşamaya başlamış olması sebebiyle davasından vazgeçtiği anlaşılmaktadır. Davacının o zamanki davranışı tartışılmayacak derecede hayatın olağan akışına uygundur. Zira bir kimsenin kısa bir süre önce fiilen bozulmuş evliliğini bir taraftan düzeltmeye çalışırken diğer yandan aile birliği içinde sürtüşmeye meydan verecek biçimde ziynet alacağı davasını yürütmesi beklenemez. Bu nedenle davacının davadan vazgeçmesi ziynetlerden vazgeçtiği anlamına gelmez. Davacının amacı davasını o zaman için takip etmemeye yöneliktir. Bu feragat, hakkın özünden değil dava takip hakkından vazgeçme niteliğindedir. O nedenle ortada bir kesin hükmün varlığından söz edilemez. Mehir senedinden vazgeçildiğinin, ancak aynı kuvvetteki belge ile kanıtlanması gerekir. Davacı Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/617 sayılı dava dosyasında dava dilekçesinde hibe edilen ziynetlerin davalılar tarafından harcandığı belirtmiş ise de görülen davanın 26.10.2010 tarihli celsesinde davalı vekilinin talebi üzerine davacı kesinlikle mehir senedinde taahhüt edilen altınların takılmadığını belirtmiş ve hazır olan davalı vekili davalının bu beyanına karşı çıkmamıştır. Açıklanan bu nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin 02.09.1992 tarihinde davalı ... ile evlendiğini, 23.09.1999 tarihinde ise boşandıklarını; evlenmeleri nedeniyle müvekkiline 1290 gram 22 ayar altının mehir senedi ile bağışlandığını, davalıların bu bağışı ifa etmediklerini belirterek müvekkiline bağışlanan 1290 gr. 22 ayar bileziğin mevcutsa aynen teslimini, değilse bedelinin tahsilini istemiştir.
Davalılar vekili davanın süresinde açılmadığını, belge altındaki imzaların müvekkillere ait olmadığını, bağışlama sözleşmesinin geçerli olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davacının aynı mehir senedine dayalı olarak Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesine açtığı davada, davalıların mehir senedi ile bağışlanan ziynetlerin davalılarca geri alınıp harcandığı iddiasıyla açtığı davanın feragat nedeniyle reddedildiği, mevcut dava ile bu ziynetlerin hiç alınmadığını ve takılmadığını ileri sürerek dava konusu edilip, açılan ilk davada ziynetlerin alınıp harcandığına dair davacı iddiası ve tanık beyanlarına göre alınan ziynetlerin davalılarca harcandığı iddiası ispatlanmadığı gibi mevcut davadaki ziynetlerin hiç takılmadığı ve alınmadığı iddiası usulünce ispatlanmamış olup (mehir senedinde bu ziynetlerin bağışlandığı kabul edilip) ayrıca bağışlanmakla davacıya ait olan bu şahsi eşyaların evliliğin devamı ve boşanmakla bir ilgisi olmadan davacıya ait şahsi eşyalar olup bu şahsi eşyaya ilişkin ilk açılan davadan da feragat edilmekle talep edilen haktan vazgeçildiği gerekçesiyle davanın hem esastan hem de feragat nedeniyle reddine karar verilmiş; kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde yazılan gerekçeler ile hüküm bozulmuş; mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/617 E. sayılı dosyasındaki vaki feragat beyanının, maddi hukuk anlamında haktan feragat mi, yoksa o zaman için davayı takip iradesinden vazgeçmeye mi yönelik olduğu ayrıca eldeki davada davacının Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/617 E. sayılı dosyasındaki beyanından farklı olarak mehir senedinde taahhüt edilen altınların takılmadığına yönelik beyanının ispat hukuku açısından davaya etkisinin ne olacağı noktalarında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, işin esasına girilmeden önce, aşağıdaki iki husus ön sorun olarak ele alınmıştır.
1) Bozulan ilk karar ve direnme kararının başlığında davalılardan ...’ın gösterilmemiş olmasının mahallinde düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olup olmadığı ilk ön sorun olarak ele alınmıştır.
Hemen belirtmelidir ki, karar başlığında davalılardan ...’ın adının yazılmaması mahkemesince düzeltilebilir bir maddi hata niteliğinde bulunmakla esasa etkili görülmeyen bu husus ayrıca bozmaya konu edilmemiş, hataya işaret olunmakla yetinilmiştir (Aynı husus HGK.nun 24.12.2008 gün ve 2008/21-787 E-2008/786 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.).
2) 02.12.2016 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 43. maddesi ile değişik 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373. maddesinin beşinci fıkrasının “İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir”, aynı Yasanın Geçici 4. maddesinin ikinci fıkrası da “Bu maddeyi ihdas eden Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda bulunan dosyalar, kararına direnilen daireye gönderilir” hükümleri uyarınca dosyanın ilgili dairesine gönderilip gönderilmeyeceği hususu ise ikinci ön sorun olarak ele alınmıştır.
Buna göre eldeki dosyanın 6763 sayılı yasanın yürürlük tarihinden önce 23.11.2016 tarihinde Hukuk Genel Kurulu tarafından gündeme alınarak görüşüldüğü, oylamanın yapıldığı ancak 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 41. maddesi gereğince birinci toplantıda nisap sağlanamadığından ikinci görüşmeye kaldığı, daire sözcüsünün bozma kararının doğru olduğu yönünde görüşlerini açıkladığı anlaşıldığından 6763 sayılı Kanunun ilgili maddeleri gereğince dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine gerek olmadığı sonucuna varılmıştır.
İkinci ön soruna ilişkin görüşmeler sırasında 6763 sayılı Yasa gereğince eldeki dosyanın da ilgili dairesine gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Açıklanan nedenlerle ilk ön sorunun oybirliği, ikinci ön sorunun ise oyçokluğuyla reddi ile işin esasının incelenmesine karar verilmiş; ön sorunlar bu şekilde aşıldıktan sonra, Hukuk Genel Kurulunca işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasının incelenmesinde;
İlk aşamada yukarıda uyuşmazlığın nitelendirildiği paragrafta belirtildiği üzere bir başka dosyadaki feragat beyanının eldeki davaya etkisinin incelenmesi gerekir.
Davaya son veren taraf işlemlerinden biri olan feragat, davanın taraflarından birinin (davacının) netice-i talebinden vazgeçmesidir. Hiç kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi (Mülga HUMK. m.79), davacı da açmış olduğu bir davayı sonuna kadar takip etmeye zorlanamaz. Usul hukukumuzda kural olarak hüküm kesinleşinceye kadar her davadan feragat edilebilir. Ancak bazı istisnai hallerde feragat davayı sona erdirmez (Örn: hizmet tespiti davaları).
Bilindiği gibi feragat yalnız mevcut davadan değil, o dava ile istenen haktan da vazgeçme anlamına gelmektedir. Davadan feragat neticesinde feragate konu teşkil eden hak tamamen düşer ve artık bir daha dava konusu yapılamaz (Postacıoğlu,İ.E.:Medeni Usul Hukuku Dersleri, 6.Bası,İstanbul 1975, s. 479).
Ne var ki, bir usul hukuku kavramı olarak davadan feragatin açık, kesin ve koşulsuz olması yasa gereğidir. Davadan feragatin kesin hükmün sonuçlarını doğurucu nitelikte olması nedeniyle bütün bu özellikleri içermesi zorunludur.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2005 gün ve E:2005/11-242, K:2005/249; 29.04.2009 gün ve E:2009/13-76, K:2009/120; 29.04.2009 gün ve E:2009/12-112, K:2009/126 sayılı kararlarında da benimsenmiştir (Feragatin açık olmasına ve söylenen sözün özüne bakılmasına dair olan kararlar için ayrıca bknz. Hukuk Genel Kurulu"nun 7.1.1970 gün E:1969/2-681, K:1970/11;13.1.1972 gün ve E:1970/8-773, K:1972/164;1.11.1978 gün ve E:1977/575, K:1978/906 sayılı kararları).
Yine Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 22.05.1987 gün ve E:1986/4, K:1987/5 sayılı kararının gerekçesinde ise yasaların uygulanmasında, hakların korunması doğrultusunda hareket etme gereği karşısında, açık bir irade beyanı olmadan davadan feragat edildiği sonucunun çıkarılamayacağı kabul edilmiştir.
Öğretide de feragatin açık ve kesin olması gerektiği belirtilmektedir (Belgesay, M. R.: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Cilt:I, İstanbul 1939, s.254; Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt:I-II, İstanbul 1997, s.573; Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt: IV, İstanbul 2001, s.3593; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s.552-553).
Buraya kadar yapılan açıklamalardan sonra somut olay bakımından; davacının Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/617 E. sayılı dosyasındaki vaki feragat beyanının, maddi hukuk anlamında haktan feragat mi, yoksa o zaman için davayı takip iradesinden vazgeçmeye mi yönelik olduğu hususuna gelince; davacı Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1993/617 E. sayılı dosyasında eşi ... ile tekrar birleştiğinden dolayı açmış olduğu mehir senedinden kaynaklı eşya alacağı davasından feragat ettiğini bildirmiş, dava feragat nedeniyle 28.02.1994 tarihinde reddedilmiştir. Davacının evlilik birliğinin yürütülmesi amacıyla eşi ile tekrar birlikte yaşamaya başlaması nedeniyle davasından vazgeçtiği anlaşılmaktadır. Davacının o zaman ki davranışı genel hayat tecrübelerine uygundur. Zira bir kimsenin kısa süre önce fiilen bozulmuş evliliğini bir taraftan düzeltmeye çalışırken diğer yandan aile birliği içinde sürtüşmeye meydan verecek biçimde eşya davasını yürütmesi beklenemez. Onun için
davacının önceki davadan vazgeçmesi maddi hukuk anlamında haktan feragat amacına değil, davasını o zaman için takip etmemeye yöneliktir. Bu nedenle kesin hükmün varlığından söz edilemez.
Bu açıklamalardan sonra ikinci aşama olarak yukarıda uyuşmazlığın nitelendirildiği paragrafta belirtildiği gibi ispat hukukuna yönelik değerlendirmeye gelince:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun “ispat yükü” başlıklı 6. maddesinde; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” ifadesine yer verilmiştir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.
Usul hukukumuzda senede karşı senetle ispat zorunluluğu ilkesi kabul edilmiştir. Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def"i (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, 290". maddedeki meblağdan az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, senede karşı senetle ispat zorunluluğuna ilişkin kuralın istisnaları da 293. maddede belirtilmiştir.
Bunun yanında, 18.03.1959 gün ve 1959/18 E., 1959/21 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, tanıkla kanıtlama yasağı, yalan tanıklığı önleme ve davada tarafların çıkarlarını koruma amacına yöneliktir. Değeri belli miktarı aşan hukuki işlerin tanıkla kanıtlanması yasağına ilişkin ilkeler, kamu düzeni düşüncesiyle yasaya konulmuş hükümlerden değildir. Yazılı sözleşme ile ya da duruşma tutanağında usulüne uygun olarak belgelendirilmiş beyan ile anlaşılan açık bir muvafakat bulunduğu takdirde sadece belli tanıklar dinlenebilir.
Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde,
Eldeki dava mehir senedinden dolayı ziynet eşyasının aynen iadesi, mümkün olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkin olduğuna göre, konunun ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamalar ışığında ele alınması gerekir.
Davalılar 13.10.2011 günlü celsede senetteki imzaları kabul etmişler, davacı tarafın mehir senedindeki altınların takılmadığına yönelik beyanı karşısında teslim şartının gerçekleşmediğinden dolayı geçerli bir bağış aktinden söz edilemeyeceğini iddia etmişlerdir.
Yukarıda vurgulandığı üzere, senede karşı senetle ispat kuralı gereğince, davalıların davaya konu mehir senedinde yazılı ziynet eşyalarına ilişkin taahhüdü yerine getirdiklerini yazılı delille kanıtlamaları gerekir. Ancak davalılar iddialarını yasal olarak ispatlayacak yazılı bir delil dosyaya sunmamışlardır. Mehir senedinden vazgeçildiğinin ancak aynı kuvvetteki belge ile kanıtlanması gerekir.
O halde, mehir senedinde yazılı ziynet eşyalarına ilişkin taahhüdün yerine getirildiği hususu davalılar tarafından yazılı delille ispatlanamadığından, davacının ziynet eşyalarının aynen iadesi, mümkün olmadığı takdirde bedelinin tahsiline yönelik davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1993/617 E. sayılı dava dosyasında davacının, ziynetlerin davalılarca satılarak harcandığı iddiasında bulunduğu, eldeki davada ise ziynet eşyalarının hiç takılmadığı yönündeki beyanı nedeniyle ispat yükünün yer değiştirerek davacıya geçtiği, davacının iddiasını kanıtlayamadığı gözönünde bulundurularak gerekçesi düzeltilmek suretiyle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca yerel mahkemece, Özel Daire bozma ilamında belirtilen gerekçelerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana
geri verilmesine,1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.12.2016 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.