20. Hukuk Dairesi 2018/5868 E. , 2019/6326 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili ve birleşen dosyadaki davacı vekili dava dilekçelerinde özetle; müvekkillerinin elbirliği halinde maliki oldukları ..... sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından bahisle, ..... Mahkemesinin 2002/150 E. - 2003/121 K. sayılı tapu iptali ve tescil davasında verilen karar neticesinde, taşınmazın tapu kaydının kısmen iptali nedeniyle müvekkilinin uğradığı zarardan TMK"nın 1007. maddesi uyarınca Hazine"nin sorumlu olduğunu beyan ederek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşulu ile ayrı ayrı 10.000,00.-TL maddi tazminatın tapu iptali ve tescile dair kararın kesinleştiği 16/04/2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Hazineden tahsil edilmesini talep etmiş; davacı vekili ve birleşen dosyadaki davacı vekili 28.03.2016 tarihli harçlandırılmış ıslah dilekçesiyle tazminat isteğini, asıl dava davacısı ve birleşen dava davacısı yönünden ayrı ayrı 48.675,00.-TL olmak üzere toplam 97.350,00-TL"nin tapu iptali ve tescile dair kararın kesinleştiği tarihten itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsilini talep etmek suretiyle ıslah etmişlerdir.
Mahkemece;
1- Asıl dava 2013/174 E. sayılı dosya yönünden davanın kabulü ile; 48.675,00.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı ..."e verilmesine,
2-Birleşen 2014/82 E. sayılı dosya yönünden davanın kabulü ile; 48.675,00.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı ..." e verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekilince temyiz edilmiştir.
Dava; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1007. maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun “Sorumluluk” kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” hükmünü içermektedir.
Burada Devlete yüklenen sorumluluk kusursuz sorumluluktur. Maddede yer alan kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır, zira sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Dayanaksız ya da hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamdadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında her ne kadar mahkemece davanın kabulüne karar verilmişse de, yapılan inceleme hüküm kurmak için yetersiz, dayanak bilirkişi raporu ise hüküm kurmaya elverişli, denetime açık tespitler içermemektedir.
Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. 4721 sayılı TMK"nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptal ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği; arazi ise gelir metodu yöntemi ile, arsa ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir. O halde; mahkemece, tapu iptali ve tescil davasının kesinleşme tarihi olan 12.05.2004 tarihini değil de dava tarihini değerlendirme tarihi olarak dikkate alan bilirkişi raporunun hükme alınması suretiyle karar verilmesi yerinde olmamıştır.
Bu durumda mahkemece; taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden (somut uyuşmazlıkta ..... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/150 E. - 2003/121 K. sayılı iptal kararına yönelik Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin onama ilamı üzerine karar düzeltme yoluna gidilmemesi nedeniyle karar düzeltme başvurusu süresinin sonu olan 12.05.2004 tarihinden) önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle taşınmazın gerçek değeri belirlenerek karar verilmesi gerekir.
Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye veya mücavir alan sınırları içinde kalan taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış olması esastır. Aynı karar uyarınca imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için değerlendirme tarihi itibariyle, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanması ve meskûn yerler arasında yer alması gerekir.
Taşınmaz; değerlendirme tarihi itibariyle belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, alt yapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskân amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.
Mahkemece tapusu iptal edilen taşınmazın arsa olarak belirlenmesi halinde; emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan DOP payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek, üzerinde bina var ise ....... Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden, aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait "Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu" tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerlerinin ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporunun da denetlenmesi, dava konusu taşınmazın ve emsal alınan taşınmaz/taşınmazların değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi; tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise, arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilerek, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazların değeri hesaplanmalı, taşınmazın varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre tespit ettirilmeli, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazın zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahibinin oluşan gerçek zararının saptanarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Kabule göre de; 6098 sayılı Borçlar Kanunu"nun 146. maddesinde yazılı 10 yıllık genel zamanaşımı süresi alacağın muaccel (istenebilir) hale geldiği gün işlemeye başlar ve 10 yıl sonra aynı gün dolar. Somut olayda davacının mülkiyet hakkını mahkeme kararı ile kaybettiği 12.05.2004 tarihi itibarıyla zararın doğduğu ve bu tarihte tazminat alacağının muaccel (istenebilir) hale geldiği gözetildiğinde, zamanaşımı süresinin 12.05.2014 tarihinde dolduğu, davanın açıldığı 13/08/2013 tarihi itibariyle 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı kuşkusuzdur. Ancak; davacı vekili 28.03.2016 tarihinde davasını ıslah etmiştir. Islah dilekçesi ise davalı Hazine vekiline 06.04.2016 tarihinde tebliğ edilmiş olup, davalı vekili tarafından 12.04.2016 havale tarihli dilekçeyle süresi içerisinde açıkça ıslaha karşı zamanaşımı savunması ileri sürülmüştür. Bu savunma nedeniyle, davacı tarafın dava dilekçesinde talep ettiği 10.000,00.-TL dışındaki alacağı zamanaşımına uğramıştır. Zira; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 317/2 ve 319. maddeleri uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içerisinde, yani ıslah dilekçesi tebliğ edilmişse esasa cevap süresi içerisinde tebliğ edilmemişse en geç ilk oturumda ıslaha konu edilen kısımlar için zamanaşımı def"inde bulunulabilecektir. Hal böyle olunca; mahkemece ıslah istemine karşı süresi içerisinde yapılan zamanaşımı savunması değerlendirilmeden, söz konusu ıslah istemine değer verilerek 97.350,00.-TL üzerinden karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın eksik ve yetersiz inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA 06/11/2019 günü oy birliğiyle karar verildi.