1. Hukuk Dairesi 2018/827 E. , 2019/911 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, İlk Derece Mahkemesince, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince de davacının istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, 3028 parsel sayılı taşınmazdaki 19 nolu bağımsız bölümün ½ payının kayınpederi davalı ...‘a vermiş olduğu vekaletname kullanılarak diğer davalı eşi...’e devredildiğini, işlemin gerçekte bir satış değil satış şeklinde gösterilmiş bir bağış olduğunu, açık bir şekilde muvazaalı bir işlem yapıldığını satış bedelinin de ödenmediğini, satış sözleşmesinin muvazaa nedeniyle geçersiz olduğunu davalı vekilin, yapılan hatayı düzelteceğini beyan ederek kendisini oyaladığını, eşiyle arası bozulduktan sonra bu imkanın kalmadığını ileri sürerek sözleşmenin geçersizliğine ve tapu kaydının iptali ile adına tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, satış işleminin gerçek olduğunu, davacının iddiasını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
İlk Derece Mahkemesince, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince de davacının istinaf başvurusu esastan reddedilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 3028 parsel sayılı taşınmazda bulunan 19 nolu bağımsız bölümün tamamı davacı adına kayıtlı iken ... 26. Noterliği 17.04.2006 tarih ... yevmiye numaralı vekaletname ile davalı ... tarafından vekaleten ½ payının 21.04.2006 tarihli akitle 10.000TL bedelle davalı ...’e devredildiği, bilahare aynı vekaletname ile ... tarafından kalan ½ payın da 07.09.2007 tarihinde 11.000TL bedelle davalı ...’e devredildiği, taşınmazın tamamının davalı ... adına kayıtlı olduğu, davalı ...’ın davacının kayınpederi, davalı ...’in ise ’ın ikinci eşi olduğu, 06.05.2006 tarihinde evlendikleri anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsuründan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesi (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekalet borcunun bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hallerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.
Vekaletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"da daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"da benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda, davacının ... 26. Noterliği 17.04.2006 tarih ... yevmiye numaralı vekaletname ile dava konusu 19 nolu bağımsız bölümün tamamını veya ½ payını dilediği bedel ve koşulda satmaya, satış bedelini almaya ilişkin davalı ...’ı yetkilendirdiği, yargılama sırasında dinlenen tanık Yunus’un dava konusu taşınmazın ½ payının davalı ... tarafından eşi ....’e devredildikten sonra kalan payın devri konusunda da eşinin baskı yaptığını, zaman zaman aralarından bu sebeple tartışmalar yaşandığını beyan ettiği, davacının isticvabında ...’da çalıştığı dönemde gidiş-geliş zor olacağından kayınpederine vekaletname verdiğini, taşınmazı satın alırken bedelinin davalı ... ile kendisi tarafından yarı yarıya ödendiğini, yani taşınmazın yarının kendisine yarının davalı ...’a ait olduğunu,yapılan ilk devrin davalı ...’ın kendi payına ilişkin olduğunu, daha sonra davalı ...’ın ikinci evlilik yaptığını ve bu evliliğinde sorun olmaması için kalan ½ payında bedelsiz olarak kayınpederine verdiğini, taşınmazın tamamının kayınpederine aitmiş gibi gözükmesini istediğini belirttiği, davalı ..."ın 28.07.2017 tarihli dilekçesinde ise taşınmazın 1/2 payını davalı ..."i evliliğe ikna etmek için devrettiğini, ancak eşinin taşınmazın tamamını istediğini, kalan 1/2 payın ise evlilik birliğinin kurtulması için kendisi adına olmasına davacının rıza gösterdiğini, taşınmazın tamamının Dursalen"e verilmemesini sıkı sıkı tembih ettiğini, ancak iradesinin tam tersine evliliğini kurtacağını düşünerek tamamını davalı ... adına kaydettirdiğini beyan ettiği anlaşılmaktadır.
Tüm bu somut olgular yukarıda değinilen ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu taşınmazın ½ payının vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle devredildiği sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davacının taşınmazın ½ payına yönelik tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.02.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.