9. Hukuk Dairesi 2011/19884 E. , 2013/20256 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA :Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret, yıllık izin, fazla mesai ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; davacının davalı şirkette 1973 yılında trafik işleri takip elemanı olarak işe başladığını, sigorta girişinin 01.03.1976 yılında yapıldığını, davalılardan ..."un davacıya işçilik haklarını bertaraf etmek amacıyla 1986 yılında %5 oranında kâğıt üzerinde sembolik bir ortaklık verdiğini, bu ortaklığın davacı yönünden maddi manevi getirisi olmayıp işyerinde hizmet akdi ile çalışmaya devam ettiğini, davacının davalı şirkette geçen tüm hizmet süresince işçi olarak çalıştığını, davalı şirketin kar ve zararının davacının ekonomik durumuna hiç yansımadığını, aylık sabit maaşla çalışmaya devam ettiğini, 33 yılın ardından davalı ..."un davacının 6 aylık maaşını ödemediği gibi iş akdini 2006 Ekim ayında tek taraflı ve tazminatsız olarak feshettiğini davacının son ücretinin net 1.000,00 TL olduğunu, davacının işyerinde yaptığı fazla mesailerin karşılığı ücretinin ödenmediğini, yıllık ücretli izinlerinin kullandırılmadığını iddia ederek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret, yıllık izin, fazla mesai alacaklarının davalılardan tahsilini talep etmiştir.
B) Davalılar Cevabının Özeti:
Davalılar vekili; davacı ile davalılar arasında iş akdi bulunmadığını, davacının davalılardan... Müşavirlik ve Mühendislik ve Ticaret Limitet Şirketinin kurucu ortağı olduğunu, halen BAĞ-KUR’dan emekli maaşı aldığını, iş akdi mevcut olsa dahi bu akdin davacı ile davalı şirket arasında olması sebebiyle davalı şirket ortakları Ömer Faruk ve ... aleyhine açılan davanın husumet yönünden reddinin gerektiğini, davacının 1976 yılında davalı ..."un yanında sigortalı olarak işe başladığını, 1986 yılında davalı şirket kurulurken davacının da kurucu ortak olduğunu, o günden itibaren ... primlerinin şirket tarafından ödendiğini, tazminat taleplerinin 10 yıllık zaman aşımı süresinin 1996 yılında son bulduğunu, ortada iş akdinin bulunmadığı için işten çıkarmanın da söz konusu olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı vekili yasal süresi içerisinde temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.).
Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda davacının ücret miktarının tespiti için sadece İTO’dan yapılan araştırma yeterli değildir. Yukarıdaki ilkeler doğrultusunda davacının kıdemi, işyerinde hangi unvan ile çalıştığı, işyerinin vasfı, işçi ile benzer işleri yapan işçilere ne kadar ücret ödendiği gibi hususlar tespit edilerek yine yukarıda açıklandığı şekilde sendikalardan, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücret miktarının ne kadar olabileceği araştırılarak sonuca gidilmesi gerekirken eksik inceleme ile sonuca gidilmesi hatalıdır.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 03.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.