10. Hukuk Dairesi 2014/13969 E. , 2014/18247 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Eskişehir 2. İş Mahkemesi
Tarihi :10.04.2014
No :2013/417-2014/234
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) 16.07.2002 – 01.06.2005 tarihleri arasında davalı işveren J. … A.Ş.’ne ait 11012451 sicil numaralı işyerinden, 11.05.2005 – 15.11.2007 döneminde davalı işveren E. … Ltd. Şti.’ne ait 1037137 sicil sayılı işyerinden davalı Kuruma kısmi bildirimleri gerçekleştirilen davacının 31.01.2013 tarihinde açtığı işbu davadaki istemi 01.10.2000 – 27.10.2007 tarihleri arasında hizmet akdine tabi olarak geçen ve bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkindir.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesinde yer alan ve çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden öngörülen 5 yıllık süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü nitelikte olup buna göre, ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Uygulama yapılırken, hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak 5 yıllık sürenin hesaplanması gerekmektedir.
Diğer taraftan, kural olarak işe giriş bildirgeleri ve ücret ödeme bordroları sigortalının imzasını içermelidir. Anılan belgelerde yer alan imzaların sigortalıya aidiyeti belirlenmiş ve hata, hile veya ikrah sonucu imzalandığı kanıtlanmamış ise birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturmaktadır ve bunun aksi, eş değer delillerle kanıtlanmalı, bu kapsamda tanık anlatımlarına değer verilmemelidir.
Ayrıca, bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden çok kişi aleyhine açılabilmesi için aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekmektedir ve bu bağlantının karşılığı “dava arkadaşlığı”dır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 57. maddesinde ihtiyari dava arkadaşlığı düzenlenmiş olup maddede, davacılar veya davalılar arasında dava konusu hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin ayın veya birbirine benzer olması durumlarında birden çok kişinin birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabileceği belirtilmiş, 59. maddede de maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hallerde, zorunlu dava arkadaşlığının bulunduğu açıklanmıştır. Buna göre, sigortalının birden çok farklı işverenlere karşı veya birden fazla sigortalının aynı işverene karşı tek hizmet tespiti davası açabilmesi, sigortalılar ve işverenler arasında dava arkadaşlığı bulunmadığından olanaksız olup nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.05.2007 gün ve 2007/21-255 Esas - 2007/260 Karar, 08.07.2009 gün ve 2009/21-286 Esas - 2009/328 Karar sayılı ilamlarında da aynı yaklaşım benimsenmiştir.
Yukarıdaki yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, bildirimlerin 16.07.2002 gününden itibaren başlaması olgusu karşısında 31.12.2007 tarihinden itibaren 5 yıl içinde açılmayan davada 16.07.2002 günü öncesine ait istemin hak düşürücü süreye uğradığı belirgindir. 16.07.2002 – 27.10.2007 dönemi yönünden ise, davalı işverenlerin ortakları, şirketler arasında işyeri devri ve organik bağ bulunup bulunmadığı araştırılarak anılan bağın yokluğu durumunda her bir işveren yönünden yargılamanın ayrı dava ile yürütülmesi gerektiği dikkate alınmalı, dönemsel sigorta primleri bordroları ile aylık prim ve hizmet belgelerinin tümü Kurumdan getirtilmeli, bildirimleri yapılan sigortalıların bilgi ve görgülerine başvurulmalı, aynı çevrede faaliyet yürüten işverenler ve çalıştırdıkları kişiler yöntemince belirlenerek dinlenilmeli, belirdiği takdirde tanık anlatımları arasındaki çelişkiler giderilmeli, ay içindeki kısmi bildirimler bakımından ücret bordroları getirtilerek üzerindeki imzaların kendisine aidiyeti davacı tarafından kabullenilmediği takdirde yöntemince uzman bilirkişi incelemesi yaptırılmalı, imzaların davacının eli ürünü olduğu saptandığında ve bu konuda hata, hile, ikrah durumu da iddia ve ispat edilemediğinde, bordroların ait bulunduğu aylara ilişkin hizmet iddiasıyla ilgili olarak, söz konusu yazılı belgelerin aksini eş değer delille ispatlaması için davacıya kabul edilebilir süre tanınarak sunacağı delilleri irdelenmeli, toplanan tüm kanıtlar değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın tümden reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davacıya geri verilmesine, 23.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.