1. Hukuk Dairesi 2018/33 E. , 2019/901 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili ve asli müdahil vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.02.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilen asıl davalı ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz eden davacılar ... vd. vekili Avukat, asli müdahil davacı ... vekili Avukat ve temyiz edilen davalılar ... vd. vekili Avukat, davalı ... vekili Avukat, davalı ..., davalı ..., davalı ... ..., davalı ..., davalı ..., davalı ..., davalı ..., davalı ... ı, davalı ..., davalı ..., davalı ..., davalı ..., davalı ..., davalı ..., davalı ..., davalı ......r, davalı ..., davalı ..., davalı ..., davalı ... gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin ve asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacılar, 2383, 2384, 2385, 2386, 486 ve 494 parsel sayılı taşınmazların Teşrinievvel 1337 tarihli zabıt varakası gereğince ... adına tescil edildiğini ve adı geçenin de ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/612 Esas, 2010/905 Karar sayılı veraset ilamı gereğince mirasbırakanları olduğunu, ancak davalıların ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/1047 Esas ve 2007/1004 Karar sayılı veraset ilamı uyarınca taşınmazları adlarına intikal ettirdiklerini, anılan tescilin yolsuz olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Asli Müdahil, dava konusu 494, 2383, 2384, 2385 ve 2386 parsel sayılı taşınmazların mirasbırakanları Mehmet Kök’e ait olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, iyiniyetli malik olduklarını ve tescillerin yolsuz olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, yolsuz tescil iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, toplanan deliller ve tüm dosya içeriği itibari ile kayıt maliki ile asli müdahilin murisinin aynı kişi olmadığı saptanarak asli müdahilin davasının reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Asli müdahilin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
Davacıların temyiz itirazlarının incelenmesine gelince,
çekişme konusu 2383, 2384, 2385, 2386 parsel sayılı taşınmazların T.Sani 1337 tarih 14 sıra nolu zabıt kayıt örneği esas alınarak kadastroca tespit ve tescil edildikleri, 416 ve 494 parsel sayılı taşınmazların ise Şubat 304 yoklama tarihli kayıtlar esas alınarak Hüseyin oğlu Mehmet adına tespit ve tescil edildiği, davalıların...Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2007/1047 E-2007/1004 K sayılı veraset ilamını kullanarak adlarına intikal işlemini yaptırdıktan ve dava tarihinden sonra çeşitli tarihlerde taşınmazlardaki paylarını dahili davalı şirket ve şahıslara devrettikleri, dayanak kayıtlardaki açıklamalarda yer alan kayıt maliki Hüseyin oğlu Mehmet’in Balkan Harbinden önce ölen davacıların mirasbırakanı Mehmet olduğu, dolayısıyla 1942 yılında ölen davalıların murisi Mehmet’in mirasçıları adına yapılan intikallerin yolsuz olduğu anlaşılmaktadır.
Ne var ki, dava açıldıktan sonra HMK 125.maddesi uygulanarak davada yer almaları sağlanan ikinci eller bakımından iyiniyet araştırması yapılması gerektiği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 08.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtdihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Ne var ki, somut olayda ikinci el konumundaki dahili davalıların iyiniyeti bakımından gerekli araştırmaların yapılmadan sonuca gidildiği görülmektedir.
Hal böyle olunca, ikinci el konumundaki davalılar yönünden tarafların bildirdikleri ve bildirecekleri delillerin toplanması ve iyiniyet araştırması yapılarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetli olmamıştır.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenlerden davacı ... vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.02.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.