22. Hukuk Dairesi 2015/24045 E. , 2015/25498 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacılar, asıl davada, davalı sendika yönetim kurulunun 10.09.2012 tarih ve 103 sayılı kararının iptaline karar verilmesini, birleşen davada ise davalı sendika .... Şubesinin 29.09.2012 tarihli olağanüstü genel kurulunun tüm sonuçları ile birlikte iptalini ve genel kurulun iptal edilmemesi durumunda ..."in şube başkanı seçilmiş sayılması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacılar avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacılar vekili, asıl davada, davalı sendika merkez yönetim kurulunun 10.09.2012 tarihli kararı ile .... Şubesi olağanüstü genel kurulunun 29.09.2012 tarihinde toplanmasına karar verildiğini, olağanüstü genel kurul kararının dayanaksız, yersiz, haksız, sendikayı zarara uğratan nitelikte olduğunu, bu kararın iptali gerektiğini, olağan genel kurul seçimini kaybedenlerin olağanüstü genel kurul talep ettiğini, sendika genel merkezinin şubeye karşı sindirme ve yıldırma politikaları uyguladığını, şube yönetimini araçsız ve personelsiz bırakarak cezalandırdığını, merkez disiplin kurulu aracılığı ile şube yönetimine baskı uygulandığını ve olağanüstü genel kurula zemin hazırlanmaya çalışıldığını, olağanüstü genel kurul için delegelerin haksız gerekçelere dayanarak noterden ihtarname çektiğini, olağanüstü genel kurul yapılabilmesi için ciddi ve objektif sebeplerin varlığının gerektiğini ancak somut olayda bu nitelikte koşulların bulunmadığını ileri sürerek .... şubesinde olağanüstü genel kurul yapılmasına ilişkin davalı sendika merkez yönetim kurulunun 10.09.2012 tarih ve 103 sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen dosyanın davacılar vekili ise, genel merkez tarafından alınan olağanüstü genel kurul kararının hukuka aykırı olduğunu ancak olağanüstü genel kurulun icra edilmesi sebebiyle eldeki davanın açılmasının zorunlu hale geldiğini, genel kurulda seçilen şube başkanın da delege sıfatını taşımadığı için seçilme yeterliliğinin bulunmadığını, genel kurulun tüzüğe aykırı olarak icra edildiğini, genel kurulda delegelerin iradelerinin sakatlandığını ve seçimlere delegelerin özgür iradesinin yansımadığını, olağanüstü genel kurul yapılabilmesi için ciddi ve objektif sebeplerin varlığının gerektiğini ancak somut olayda bu nitelikte koşulların bulunmadığını ileri sürerek davalı sendika ..... Şubesinin 29.09.2012 tarihli olağanüstü genel kurulunun iptaline, genel kurulun iptal edilmemesi durumunda müvekkil ..."in şube başkanı seçilmiş sayılması gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı sendika vekili, asıl ve birleşen davaya karşı cevap dilekçelerinde, davada ileri sürülen iddiaların tamamen asılsız olup reddinin gerektiğini, somut olayda yarıdan fazla delege tarafından olağanüstü genel kurul talep edildiğini, şube yönetim kurulunca sorunların aşılması için gerekli hiçbir işlem yapılmadığını, genel merkez denetleme kurulunun 29.08.2012 tarihli raporunda olağanüstü genel kurul gerekçelerinin tespit edildiğini, şube başkanı seçilen ..."in sendika üyesi olduğunu, seçme ve seçilme hakkının üyeliğin tabii sonucu olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Diğer davalı ..."te davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı asıl ve birleşen davacılar vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Asıl dava yönünden davacının temyiz itirazları değerlendirildiğinde,
Mahkeme kararlarının kapsamı ve içermesi gerektiği unsurlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c maddesinde düzenlenmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesine göre;
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a)Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b)Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç)Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d)Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.
Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde, verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz. (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22. Baskı, Ankara 2011, s.472)
Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği kanun koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Kısa karar ile gerekçeli karar çelişkisi, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10.04.1992 tarihli ve 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı ilamı gereğince bozma sebebidir.
Somut olayda, mahkemece, 31.03.2014 bilirkişi raporu dikkate alınarak asıl davanın reddine karar verildiği belirtilmiş ise de, anılan bilirkişi raporunda dava konusu yönetim kurulu kararının iptalinin gerektiğinin belirtilmesi karşısında, mahkeme kararının gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki söz konusu olmuştur. Bu itibarla, gerekçe ile hüküm arasında bulunan çelişki sebebiyle, sair yönleri incelenmeyen hükmün bozulması gerekmiştir.
2-Birleşen dava yönünden davacının temyiz itirazları değerlendirildiğinde,
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 2/1-ğ maddesinde sendikalar “İşçilerin veya işverenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için en az yedi işçi veya işverenin bir araya gelerek bir işkolunda faaliyette bulunmak üzere oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar” olarak tanımlanmıştır. Anayasanın 51. maddesi de aynı doğrultudadır. Aynı maddenin son fıkrasında sendikaların yönetim ve işleyişlerinin demokrasi esaslarına aykırı olamayacağı vurgulanmıştır.
6356 sayılı Kanun"un 9. maddesinde, genel kurulun, sendika ve şubelerin zorunlu organlarından olduğu belirtilmiştir. Genel kurulun görev ve yetkileri, aynı Kanun"un 11. maddesinde düzenlenmiş olup, maddeye göre, sendika organlarının seçimi yetkisi de genel kuruldadır. Bu itibarla, sendikanın yönetim, denetim ve disiplin kurulu üyelerinin belirlendiği genel kurulların, demokratik esaslar doğrultusunda icra edilmesi, sendika içi demokrasinin gerçekleşmesi yönünden son derece önemlidir. Bu cümleden olarak, bir sendikanın demokratik yapıya sahip olup olmadığına ilişkin en somut ölçüler genel kurulun yapısı ve işleyişinde aranmalıdır (ŞAHLANAN, Fevzi, Sendikaların İşleyişinin Demokratik İlkelere Uygunluğu, İstanbul, 1980, sh.119).
Sendikalar hukukunda, tüzel kişiliğin sadece sendika genel merkezlerine ait olması ve sendika şubelerinin tüzel kişiliğinin bulunmaması sebebiyle, sendika şubelerine dava yöneltilemeyeceği söylenilebilirse de, şube genel kurulunun iptali davaları söz konusu olduğunda konuya ihtiyatla yaklaşmakta zaruret bulunmaktadır. Nitekim sendika şubelerinin, anılan davada taraf olarak yer almaması, şubelerin haklarını yeterince savunamama sonucuna yol açabilmekte ve bu durum da, 6100 sayılı Kanun"un 27. maddesinde ifade edilen hukuki dinlenilme hakkının ihlali neticesini doğurmaktadır. Şu halde, şube genel kurulunun iptali davalarında, sendika genel merkezi ile sendika şubesi arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu ve davanın, sendika genel merkezi yanında, ilgili sendika şubesine de yöneltilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Nitekim yerleşik Yargıtay uygulaması da bu yöndedir. (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 09.06.2014 tarih, 2014/15387 esas, 2014/16184 karar sayılı ve Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 21.06.2011 tarih, 2011/27022 esas, 2011/18864 karar sayılı ilâmı)
Somut olayda, birleşen dava ile davalı sendika .... Şubesinin 29.09.2012 tarihli olağanüstü genel kurulunun iptali talep edilmiştir. Dava, sendika genel merkezine karşı açılmış ve mahkemece de, genel kurulunun iptali talep edilen sendika şubesine davanın yöneltilmesi sağlanmamıştır. Bu cümleden olarak, davacıya, davasını davalı sendika .... Şubesi"ne de yöneltmesi için süre verilmesi, daha sonra sendika şubesine birleşen dava dilekçesinin tebliği ile ilgili şubenin göstereceği deliller toplandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekirken, taraf teşkili sağlanmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair hususların bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 28.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.