11. Hukuk Dairesi 2018/1643 E. , 2019/6350 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi"nce verilen 09/02/2016 gün ve 2014/701-2016/78 sayılı kararı onayan Daire"nin 15/01/2018 gün ve 2016/5991 - 2018/250 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, muhatabı davalı banka, keşidecisi ...- Kargun Doğalgaz İnşaat Malzemeleri olan 15.07.2008 tarihli 16.200 TL bedelli çekin ibrazında karşılığının çıkmadığını, başlatılan icra takibinden bir sonuç alınamadığını, çek karnesinin sahte belgelerle verildiğinin anlaşıldığını, davalı bankanın çek hesabı açarken ve çek karnesi verirken gerekli araştırmayı yapmadığını, sahte kimlikle hesap açtıran şahısların piyasaya bir çok çek keşide ettiklerini, müvekkilinin zararına davalının sebebiyet verdiğini ileri sürerek şimdilik 8.100 TL"nin keşide tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın reddine dair verilen kararın davacı vekilince temyizi üzerine karar Dairemizce onanmıştır.
Bu kez davacı vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin HUMK 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin HUMK 442. maddesi gereğince REDDİNE, aşağıda yazılı bakiye 17,70 TL karar düzeltme harcının ve 3506 sayılı Yasa ile değiştirilen HUMK 442/3. maddesi hükmü uyarınca takdiren 389,49 TL para cezasının karar düzeltilmesini isteyenden alınarak Hazine"ye gelir kaydedilmesine, 09/10/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, başkasına ait kimlik bilgileri ile yapılan müracaat üzerine davalı Bankaca yeterli araştırma yapılmadan sahte belgelere dayalı oluşturulan çek hesabına bağlı verilen çek karnesinden dolayı oluştuğu iddia edilen zararın Bankanın sorumluluğu kapsamında tazmini talebine ilişkindir.
Mahkemece toplanan kanıtlar ve incelenen ceza davasına ilişkin dosya kapsamı ile sabit olduğu ve esasen taraflar arasında uyuşmazlık konusu da olmadığı üzere, davalı banka tarafından gerçek bir kişinin kimlik bilgileri ile sahte belgeler kullanılmak suretiyle açılan çek hesabından sahtecilik fiilini işleyen kişi veya kişilere çek karnesi verilmiştir. Bu durumda davalının, zaman itibariyle uygulanması gereken 3167 sayılı Yasa’nın 2 nci ve 6762 sayılı TTK’nın 20/2 nci maddeleri kapsamında kendisinden beklenilen özen ve basireti göstermediği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, verilen çek karnesi kapsamında keşide edilen çekin karşılığının bulunmadığının saptanması ve 6762 sayılı TTK’nın 695/1. maddesinin son cümlesi gözetildiğinde, özen yükümlülüğü bulunan davalı Bankanın, kamu güvenini haiz bir kambiyo senedinin tedavüle çıkartılması ve karşılığının bulunmamasında kusurlu olduğu ve kusurlu fiili ile davacının çek üzerinde yazılı keşideci hakkında giriştiği icra takibinin de semeresiz kalması ve dolayısıyla çekin tahsil edilememesine bağlı ortaya çıkan zarar arasında illiyet bağı bulunduğundan, haksız fiil hükümleri kapsamında davacı ve hatta diğer çek alacaklıları ile çek üzerinde keşideci olarak gösterilen kişiye karşı sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Öte yandan, zararın doğması ile tazmininin farklı kavramlar olarak ele alınması gerekmekte olup doğmuş bir zararın sonradan giderilmiş (tazmin edilmiş) olmasının zararın hiç doğmamış sayılmasını gerektirmeyeceği düşünüldüğünde, davacının henüz zararının oluşmadığı yolundaki görüşe itibar olunamayacağı kanısındayız. Öyle ki, dava konusu çekin 6762 sayılı TTK’nın 692. maddesi uyarınca kayıtsız ve şartsız bir ödeme vasıtası olduğu açık olan çekin karşılıksız çıkması ile birlikte davacının mamelekinde aktif olarak bir azalma, pasif olarak ise bir artma husule getirmesi nedeniyle davacının zararının oluştuğunun kabulü gerekir. Şu halde, davalının kusuru ile sebep olduğu fiilden nedeniyle davacının, en erken çekin karşılıksız çıktığı tarihte doğan bir zararının varlığında duraksama olmamalıdır.
Çeki tedavüle koyan dava dışı kişinin ise davacı ile aralarında bir ticari ilişki bulunmasa dahi gerek dava konusu çekin başvuru borçlusu olması ve gerekse de haksız fiil hükümleri uyarınca zarardan sorumlu tutulması gerektiği kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere, BK’nın 51. maddesi uyarınca birden fazla kişinin çeşitli nedenlere dayalı olarak bir zarara yol açmaları halinde “birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre” muamele yapılır. Diğer bir söyleyişle, bu hükümden, bu gibi kişiler arasında BK’nın 50. maddesi anlamında müteselsil sorumluluk bulunduğu anlaşılmak gerekir. Somut olay bakımından, yukarıda yapılan açıklamalar da gözetildiğinde, davalı banka ile çeki tedavüle çıkartan dava dışı kişi arasında eksik teselsüll sorumluluğu bulunduğu, her ikisinin de borçtan, tıpkı tam teselsül halinde olduğu gibi, tümüyle sorumlu oldukları kabul edilmelidir.
BK’nın 142. maddesi uyarınca alacaklı, müteselsil borçluların tümünden yahut birinden borcun tamamını yahut bir kısmını istemekte serbest olup, özellikle maddenin ikinci fıkrası ile 145. madde hükümleri bir arada gözetildiğinde, müteselsil borçluların her birinin borcun tümü ödeninceye kadar alacaklıya karşı sorumluluklarının devam edeceği hükmü karşısında, Dairemizin zararın tazminine ve hatta müteselsil borçluların birbirine rücu hakkına ilişkin hususlara temas ettiği anlaşılan değerlendirmesinde isabet bulunmadığından, davacı yanın temyizinin de bulunmaması karşısında, hükmün onanması görüşünde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun görüşüne katılmamaktayız.