Abaküs Yazılım
10. Daire
Esas No: 2019/6738
Karar No: 2021/4893
Karar Tarihi: 19.10.2021

Danıştay 10. Daire 2019/6738 Esas 2021/4893 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2019/6738
Karar No : 2021/4893

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : Kendi adlarına asaleten, ...'e velayeten ... ve ...
VEKİLLERİ : Av. ...
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : ... Bakanlığı
VEKİLİ : Av. ...
TEMYİZ EDEN MÜDAHİL
(DAVALI YANINDA) : ...
VEKİLİ : Av. ...

İSTEMLERİN_KONUSU : ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E: ..., K: ... sayılı kararının, davalı idare ve davalı yanında müdahil tarafından esastan, davacılar tarafından faiz istemi yönünden temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, müşterek çocukları ...'in doğumu sonrasında davalı idareye bağlı hastanelerde gerekli tedavilerinin yapılmaması nedeniyle bir gözünü kaybetmesi ve diğer gözünün ileri derecede bozulması sonucu uğranıldığı ileri sürülen bakım ve tedavi masrafları ile işgücü kaybı karşılığı 30.000,00 TL (miktar artırımı ile 266.000,00 TL) ile ... için 30.000,00 TL, ... ve ... için ayrı ayrı 10.000,00 TL olmak üzere toplam 50.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesince; olaya yönelik olarak Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunun ... tarih ve... sayılı raporu dikkate alındığında, davacıların çocuğu ...'in bir gözünü kaybetmesi, diğer gözünün ise ileri derecede bozulması olayında zamanında teşhis koyup tedavi uygulamayan davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu, davacıların, uyuşmazlık konusu olay nedeniyle uğradığı maddi zararların hesaplanması için dosya üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen raporda, davacıların çocuğu ...'in bir gözünün %30 gördüğü, diğer gözünün ise tamamen görmediği, bu nedenle maluliyet oranının %55 olduğu, meslekte kazanma gücünü %55 oranında kaybetmesi sonucu oluşan toplam zararının 266.082,38 TL olduğunun belirtildiği anlaşıldığından, oluşan maddi ve manevi zararın idarece tazmini gerektiği; öte yandan dava dilekçesinde faiz talebinde bulunulmadığından, miktar artırım dilekçesindeki faiz talebinin kabulüne olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacılar tarafından verilen miktar artırım dilekçesiyle talep edilen 266.000,00 TL maddi tazminat ile davacı çocuğun görme yetisini ve meslekte kazanma gücünü tamamen kaybettiği ve oluşan hizmet kusurunun ağırlığı değerlendirilerek baba ... için 10.000,00 TL, anne ... için 10.000,00 TL ve çocuk ... için 30.000,00 TL olmak üzere toplam 50.000,00 TL manevi tazminatın davacılara ödenmesine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI : Davacılar tarafından, hükmedilen tutara faiz işletilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idare tarafından, tazmin ile mükellef tutulabilmesi için gereken şartların dava konusu olay bakımından gerçekleşmediği, yüzde yüz garantili bir sağlık hizmetinin sunulmasının mümkün olmadığı, meydana gelen zararın kesin ve gerçekleşmiş olması gerektiği, manevi tazminata ancak ağır hizmet kusurunun bulunması halinde hükmedilebileceği, Bakanlıkların harçtan muaf olduğu halde aleyhlerine harca hükmedildiği ileri sürülmektedir.
Davalı yanında müdahil tarafından, bebeğin sadece 15/01/2010 tarihindeki muayenesini yaptığı, diğer muayenelerin başka hekimler tarafından yapıldığı, hiçbir kusurunun olmadığı, tedavi gerektirecek hastalığın, 15/01/2010 tarihindeki muayenesinden bir ay sonra tespit edildiği, bu sürenin hastalığın gelişmesi ve ilerlemesi için yeterli olduğu, Adli Tıp Kurumu raporunun eksik hazırlandığı, hekimlerin sorumluluğunun ayrı ayrı irdelenmediği, meslekte kazanma gücü kaybı oranının yanlış hesaplandığı, balthazart formülünün kullanılmadığı, kendisinin teşhis ve tanısının uygun olduğu, gerekli dikkate ve özene rağmen zararlı sonuç kaçınılmaz ise kusurlu davranıştan söz edilemeyeceği ileri sürülmektedir.

TARAFLARIN_SAVUNMALARI : Taraflarca, savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY_TETKİK_HAKİMİ : ...
DÜŞÜNCESİ : İdare Mahkemesince, dava konusu olaya yönelik olarak hazırlanan Adli Tıp Kurumu raporu doğrultusunda, küçüğün doğumundan sonraki takip ve tedavisi kapsamında yapılan göz muayenelerinde hekimlerin ROP bulgularını saptayamamasının tıbbi eksiklik olduğu, olayda davalı idarenin bu suretle hizmet kusurunun bulunduğu, ancak küçüğün maddi zararının hesaplanması amacıyla alınan hesap bilirkişisi raporunda, PMF 1931 hayat tablosu esas alınarak, aktif dönemde asgari geçim indirimi uygulanmaksızın maddi zarar hesabı yapıldığı, hesap bilirkişisi tarafından belirlenen kalıcı iş göremezlik oranının bu zarar miktarına uygulandığı, bu nedenlerle hesap bilirkişisi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığı, davacı küçüğün uğramış olduğu iş gücü kaybından kaynaklanan maddi zararının yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle hesaplanması gerektiği gerekçesiyle tarafların temyiz istemlerinin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacılardan ...'in üçüncü gebeliği sonucu 30 haftalık iken 21/11/2009 tarihinde Diyarbakır Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde dünyaya gelen diğer davacı küçük ...'in, aynı gün prematüre ve bronkopulmoner displazi (solunum sıkıntısı) tanılarıyla Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesinin yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırıldığı, buradaki takip ve tedavisi sırasında ROP (prematüre retinopatisi) takibinin yapıldığı, muhtelif tarihlerde yapılan göz muayenelerine ilişkin notlarda ROP bulgusuna rastlanmadığının belirtildiği, 02/02/2010 tarihindeki taburculuktan sonra Diyarbakır Devlet Hastanesinde 12/02/2010 tarihinde yapılan muayenesinin ardından retinal yırtıklı retina dekolmanı tanısıyla Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine, 16/02/2012 tarihinde de aynı tanıyla İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Hastalıkları Polikliniğine sevk edildiği, 17/02/2010 tarihinde burada yapılan muayenesinde 5. evre ROP tespit edildiği; davacılar tarafından, küçük İsmail'in doğumu sonrasında gerekli tedavilerin yapılmaması nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararların ödenmesi istemiyle 02/11/2010 tarihinde ... İdare Mahkemesi nezdinde açılan davada, anılan Mahkemenin ... tarih ve E: ..., K: ... sayılı kararıyla dava dilekçesinin Sağlık Bakanlığı ve Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne tevdiine karar verildiği, davacıların tazminat talebinin Dicle Üniversitesi Rektörlüğü tarafından 12/05/2011 tarihli yazı ile, Sağlık Bakanlığı tarafından zımnen reddedilmesi üzerine anılan idareler aleyhine (Mahkemenin 04/06/2015 tarihli ara kararıyla Dicle Üniversitesi Rektörlüğü hasım mevkiinden çıkarılmıştır) bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İdare Mahkemesince, olayda idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla bilirkişiliğine başvurulan Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunca hazırlanan ... tarih ve ... sayılı raporda özetle, "21/11/2009 tarihinde 30 haftalık, 1.250 gram olarak doğan bebeğin ilk muayenesinin 19/12/2009 tarihinde yapılmasının tıbbi kurallara uygun olduğu, 18/12/2009, 31/12/2009, 08/01/2010, 15/01/2010 ve 29/01/2010 tarihlerinde göz muayenelerinin tekrarlandığı ve prematüre retinopati bulgusunun saptanmadığının kayıtlı olduğu, ancak taburcu olduktan sonra 17/02/2010 tarihli göz muayenesinde ileri evre ROP saptandığı cihetle, mevcut tıbbi belgeler dikkate alındığında, söz konusu tarihlerde retinopatinin mevcut olduğunun kabulü gerektiği, yapılan muayenelerde retinopatinin belirlenememiş olduğu, muayeneyi yapan hekimlerin ROP bulgularını saptayamamasının tıbbi eksiklik olduğu" yönünde görüş bildirilmiş, anılan raporda, küçüğün anılan Kurulda 28/05/2014 tarihinde yapılan muayenesinde, her iki gözde endoftalmi bulunduğu, sağ gözde korneanın kesif olduğu, gerisinin seçilemediği, silikon bulunduğu, sol gözde ise korneanın santralde kesif olduğu, her iki fundusun da seçilemediği belirtilmiştir.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir. Tam yargı davalarında zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin "bilirkişi" konusunda atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 266. maddesinde; hakimin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği öngörülmüştür. Bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
6100 sayılı Kanun'un "Bilirkişi raporunun verilmesi" başlıklı 280. maddesinde; bilirkişinin, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye vereceği; raporun verildiği tarihin rapora yazılacağı ve duruşma gününden önce birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği, "Bilirkişi raporuna itiraz" başlıklı 281. maddesinin 1. fıkrasında ise; tarafların, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri düzenlenmiştir.
2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun 1. maddesinde, adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu; 2. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu; 15. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı düzenlenmişken; 703 sayılı "Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile anılan hükümler yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, 15/07/2018 tarihi ve 30479 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yukarıda yer verilen hükümler yeniden düzenlenmiştir.
4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yapılan değişiklik neticesinde yeniden düzenlenen Adli Tıp Kurumuna ilişkin olarak Kararnamenin 2. maddesinde, adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere Adalet Bakanlığına bağlı Adli Tıp Kurumu kurulduğu; 3. maddesinde, Adli Tıp Kurumunun, mahkemeler ile hakimlikler ve savcılıklar tarafından gönderilen adli tıp ile ilgili konularda bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmekle yükümlü olduğu; 16. maddesinde, Adli Tıp Üst Kurullarının, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri, adli tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri, adli tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri, adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceleyeceği ve kesin karara bağlayacağı; 17. maddesinin (f) bendinde, Yedinci İhtisas Kurulu'nun görevi, ölümle sonuçlanmayan tıbbî uygulama hatalarına ilişkin işler hakkında bilimsel ve teknik görüşlerini bildirmek olarak düzenlenmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının tıbbi ihmal nedeniyle ihlal edildiği iddiasıyla açılan tam yargı davalarında, hizmet kusurunun tespitine yönelik olarak ilk derece mahkemelerince yaptırılan bilirkişi incelemesinde, bilirkişinin somut tıbbi verileri kullanarak, sahip olduğu tıbbi bilgilerden hareketle her türlü şüpheden uzak, nesnel bir sonuca varması ve buna göre de somut gerekçelerle kanaat bildirmesi gerekmekte olup; bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, bilirkişilerin uyuşmazlık konusunda özel ve teknik bilgiye sahip olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Buna ek olarak, bilirkişi veya bilirkişilerce düzenlenen raporda, sorulara verilen cevapların şüpheye yer vermeyecek şekilde açık, rapor içeriğinin ise hükme esas alınabilecek nitelikte olması gerekmektedir.
İdare Mahkemesince, hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunda, küçüğün doğumundan hemen sonraki yatışında muhtelif tarihlerde yapılan göz muayenelerinde ROP bulgularının saptanamamasının tıbbi eksiklik olduğu belirtilmekle birlikte, küçüğün ROP bulguları zamanında saptanmış olsa idi, söz konusu hastalığın iyileşme imkanının olup olmadığı, iyileşme imkanı var ise düzeyinin (iyileşme oranının) ne olduğu hususunda bir irdeleme yapılmadığı, bu haliyle olayda davalı idarenin hizmet kusuru olup olmadığı ve kusuru varsa ortaya çıkan zarardan hangi oranda sorumlu olduğu hususlarının açık ve net olarak değerlendirilmediği, anılan bilirkişi raporunun, yeterli açıklamaları içermediği ve hükme esas alınabilecek nitelikte bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, dosyadaki tüm belgelerin Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, ilgili (göz hastalıkları uzmanı gibi) uzmanların oluşturduğu Adli Tıp İhtisas Kurulundan, davacı küçüğün doğumundan hemen sonraki yatışı kapsamında yapılan göz muayenelerinde retina (ROP) rahatsızlığına zamanında tanı konulsaydı dahi zararlı sonucun ortadan kaldırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığı, tümüyle ortadan kaldırılamayıp azaltılması söz konusuysa hangi oranda azaltılabileceği, dolayısıyla istenmeyen neticenin meydana gelmesinde, göz muayenelerinde ROP bulgularının saptanmamasının ne oranda etkili olduğu, bu anlamda küçüğün kalıcı iş gücü kaybı oranının davalı idarece sebep olunan kısmının ne kadar olduğu hususlarında taraf iddialarının açık, anlaşılır şekilde cevaplandığı bir rapor alınarak, olayda davalı idarenin hangi oranda hizmet kusuru bulunduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
Ayrıca İdare Mahkemesince, davacı küçüğün maddi zararının hesaplanması amacıyla alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, maddi tazminat isteminin kabulüne karar verildiği, ancak 03/11/2015 kayıt tarihli hesap bilirkişisi raporunda, PMF 1931 hayat tablosu esas alınarak, aktif dönemde asgari geçim indirimi uygulanmaksızın maddi zarar hesabı yapıldığı, hesap bilirkişisi tarafından belirlenen kalıcı iş göremezlik oranının bu zarar miktarına uygulandığı görülmektedir. Anılan rapor hükme esas alınabilecek nitelikte olmayıp (işbu bozma kararı üzerine, yeniden yapılan yargılama neticesinde idarenin tazmin yükümlülüğünün bulunduğu sonucuna varılması halinde) davacı küçüğün uğramış olduğu iş gücü kaybından kaynaklanan maddi zararı yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle aşağıda belirtilen ilkeler çerçevesinde hesaplanmalıdır.
Tazminat hesabına esas bakiye ömrün belirlenmesinde ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH 2010 Ulusal Mortalite Tablosunun esas alınması gerekir.
Maddi zararın, küçüğün çalışma hayatına katılacağı 18 yaşını doldurduğu tarihten yukarıda belirtilen tabloya göre muhtemel bakiye ömrünün sonuna kadar olan dönemle sınırlı olarak hesaplama yapılmalıdır.
Küçüğün 18 yaşını tamamlayacağı tarihten bilirkişi raporunun yeniden düzenleneceği tarihe kadar olan dönemde (işlemiş aktif dönem), asgari geçim indirimi dahil, o tarihlerde yürürlükte olan asgari ücretler dikkate alınmalı, bu şekilde belirlenecek miktara iskontoya tabi tutulmaksızın doğrudan (Adli Tıp Kurumu veya diğer kamu hastanelerinin sağlık kurulları tarafından belirlenecek) kalıcı iş gücü kaybı oranı uygulanmalıdır.
Bilirkişi raporunun düzenlendiği tarihten, küçüğün aktif çalışma yaşının sonuna kadar (60 yaşını tamamlayacağı tarihe kadar) olan aktif dönemdeki (işleyecek aktif dönem) zararın ise, asgari geçim indirimi dahil bilinen son asgari ücret miktarı 1/Kn katsayısına göre her yıl %10 arttırılmak ve % 10 iskontoya tabi tutulmak ve kalıcı iş gücü kaybı oranı uygulanmak suretiyle hesaplanması gerekmektedir.
Ayrıca, küçüğün 60 yaşını tamamladığı tarihten muhtemel bakiye yaşam süresinin sonuna kadar geçen pasif devrede de zararın oluşacağı ve bu zararın asgari ücret düzeyinde bir zarar olacağının kabulü gerekmekte olup, pasif dönem zararının hesaplanması sırasında esas alınan asgari ücret, bir çalışmanın karşılığı değil, ekonomik bir değer taşıyan yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinin karşılığı olduğundan, ücretle fiilen çalışanlara uygulanmak için getirilen asgari geçim indiriminin ücretli bir çalışmanın söz konusu olmadığı pasif dönem zararının hesaplanmasında dikkate alınamayacağı açıktır.
Pasif dönemde küçüğün maddi zararı, asgari geçim indirimi hariç bilinen son asgari ücret miktarı 1/Kn katsayısına göre her yıl % 10 artırılmak ve % 10 iskontaya tabi tutulmak ve kalıcı iş gücü kaybı oranı uygulanmak suretiyle hesaplanmalıdır.
Bu durumda, uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmayan bilirkişi raporlarına dayalı olarak eksik inceleme sonucu verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Ayrıca, işbu davanın ihbarı için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesi ile anılan maddenin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 61. ve devamı maddeleri hükümleri uyarınca gerekli koşulların oluştuğu anlaşıldığından, Dairemizin bozma kararı üzerine esas hakkında yeniden karar verilirken dava konusu olay nedeniyle idare ile arasında rücu ilişkisi doğabilecek (müdahil Harun Yüksel dışındaki) kişi veya kişilerin tespit edilerek davaya müdahil olabilme haklarını kullanabilmelerini teminen davanın bu kişilere re'sen ihbarı gerektiği açıktır.
Öte yandan; davacılar tarafından, hükmedilen tazminat tutarına faiz işletilmemesi nedeniyle temyiz isteminde bulunulmuş ise de; Mahkemece bozma kararı üzerine, tazminat istemi ve faiz hakkında yeniden bir karar verileceğinden, davacının temyiz istemi bu aşamada incelenmemiştir.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarenin ve davalı idare yanında müdahilin temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Davanın kabulüne ilişkin temyize konu ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E: ..., K: ... sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/10/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi