Abaküs Yazılım
15. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/545
Karar No: 2021/662
Karar Tarihi: 04.03.2021

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2021/545 Esas 2021/662 Karar Sayılı İlamı

15. Hukuk Dairesi         2021/545 E.  ,  2021/662 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ:Ticaret Mahkemesi


    Taraflar arasındaki tazminat davasının bozma ilamına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik verilen hüküm süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
    - K A R A R -
    Davacı vekili, müvekkili ile davalı şirketler arasında Üretim Sonu Hizmetleri Sözleşmeleri bulunduğunu, sözleşmeler kapsamında davalı tarafından çalıştırılan dava dışı işçilerin işçilik alacakları ödenmediğinden bahisle müvekkili şirkete başvurması üzerine dava dışı işçilere ödeme yapıldığını ileri sürerek, müvekkili şirketçe davalı firma işçilerine ödenen 159.972,35 TL kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücretinin ödeme tarihi itibari ile işleyecek faizi ile birlikte davalı firmadan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, ihbar, kıdem ve ücret alacağına ilişkin davalarda çözüm yeri 5521 ve 4857 sayılı Kanunlar gereğince iş mahkemesi olduğunu, taraflar arasındaki sözleşme muvazaalı olup aralarındaki sözleşmelerin muvazaalı olduğu kesinleşmiş yerel mahkeme kararlarıyla da sabit olduğu, kime ve hangi sözleşmeye dayanarak hangi kalemler için ödeme yapıldığı dava dilekçesinde belirtilmediğini, ihaleler süresince işçilere dair her türlü emir ve talimat yetkisi davacıda olduğu gibi hangi işçi ile ne kadar sürede çalışılacağını belirleyen de asıl işveren İston AŞ.. olduğunu, davalıca işçilere kısmi ödeme yapıldıktan tam 7 ay sonra kıdem - ihbar - vs. haklardan hangisi için olduğu halen bilinmeyen ödemeler yaptığını bu noktada davacı tarafından yapılan fazla ve mükerrer ödemeleri kabul etmediklerini yine bu ödemelerin davalıya karşı nasıl ve ne şekilde rücu edilebileceğine ilişkin sözleşmede de herhangi bir düzenleme olmadığını, bununla beraber ihaleler süresince işe alınan işçilerden hangileri ile tazminat ödenenler de dâhil - davacının hali hazırda çalışmaya devam etmekte olunduğunun da bilinmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; yüklenici davalının çalıştırmış olduğu işçilerin iş Kanunu. SGK, Vergi Kanunları gereğince davalı yüklenici tarafından ödenmesi gerekirken ödeme yapılmaması üzerine işçi alacakları davacı şirket tarafından ödenmiş olduğundan TBK m.168 gereği davacının ödemiş olduğu tutarı davalıdan rücuan talep etmek hakkı doğduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.Dava, taraflar arasında imzalanan hizmet alım sözleşmelerine dayalı rücuen alacak istemine ilişkindir.Uyuşmazlık; işçilere yapılan işçilik hakları ödemelerinden kimin sorumlu olacağının belirlenebilmesinde, taraflar arasında rücuen tahsilini olanaklı kılacak nitelikte bir asıl işveren alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.Taraflar arasındaki akdi ilişki, asıl işveren alt işveren ilişkisini doğrulamıyor, ya da bu sözleşmelerin muvazaaya dayandığı saptanmış ise, bunun doğal sonucu olarak, işçi işveren ilişkisinin hukuksal statüsünden kaynaklanan ve işçilik hakları olarak da adlandırılan; kıdem, ihbar tazminatı gibi alacaklardan, gerek doğrudan ve gerekse dolaylı olarak, işveren sıfatını taşımayan davalının sorumlu tutulması mümkün olmayacaktır.
    Borçlar Kanunu’nun 1. maddesinde belirtildiği üzere, bir sözleşme karşılıklı ve birbirine uygun iradelerin birleşmesi ile oluşur. Kural olarak bir irade beyanında, irade ile bildirimin birbirine uyumlu olması aranır. Uyumsuzluk, istemeden oluşabileceği gibi,taraflar bilerek ve isteyerek de bu uygunsuz durumu yaratabilirler. Tarafların bilerek ve isteyerek iradeleri ve beyanları arasında böylesi bir uygunsuzluğu yaratmaları halinde muvazaa söz konusu olacaktır.Muvazaa hukuksal kavram olarak Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinde yeralmış olmasına karşın anılan madde, daha çok sözleşmenin yorumu ile ilgili olup, BK.nun 19. maddesine göre“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu nedenle, sözleşmenin, tarafların gerçek irade ve arzularına uygun bulunması gerekir. Muvazaalı sözleşme tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığından başlangıçtan beri geçersiz sayılacaktır. Sözleşmenin geçersiz olması sebebiyle taraflar bir zarara uğramış olsalar bile bunu birbirlerinden talep edemeyeceklerdir.Somut olayda, davacı, davalı ile aralarında hizmet alım sözleşmeleri bulunduğunu, dava dışı işçilerin işçilik alacaklarının ödenmediğinden bahisle davacı şirkete başvurması üzerine yapılan ödemelerin rücuen tahsilini istemiş, davalı ise davacı arasında gerçek bir asıl-alt işveren ilişkisi olmadığını, taraflar arasındaki sözleşmenin muvazaalı olduğunu savunmuştur.
    Dosya kapsamından, taraflar arasında 19.08.2011 tarihli Hizmet Alım Sözleşmesi akdedilmesi sonrası 27.10.2011 tarihli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, asıl işin hizmet alımı yoluyla ihale edilmesinde davacı idare ile davalı yüklenici firma arasında muvazaalı ilişkinin olduğu gerekçesiyle yüklenici firmanın kayıtlarında görülen ancak davacı idarenin bünyesindeki işyerlerinde istihdam edilen işçilerin başlangıçtan itibaren davacı idarenin işçisi sayılarak işlem görmeleri gerektiği yönünde rapor vermiştir. Davacı idare, raporun iptaline ilişkin İstanbul 3. İş Mahkemesinde 2012/106 Esas sayılı dosyası ile dava açmış ancak İstanbul 3. İş Mahkemesinin 04.04.2013 tarihli kararı ile davanın reddedildiği anlaşılmıştır.Öte yandan İstanbul Anadolu 4 İş Mahkemesinin kesinleşen 2014/557 Esas-2015/171 Karar, 2014/559 Esas-2015/168 Karar, 2014/560 Esas-2015/169 Karar sayılı kararlarında, taraflar arasında muvazaa ilişkisinin bulunduğu saptaması yapılarak bu yönüyle feshin ... Beton Elemanları A.Ş. tarafından yapıldığının kabul edileceği, işe iadenin ...Beton Elemanları A.Ş. ne yapılacağı hakkında hüküm kurulduğu, anılan davalardaki davacıların eldeki davaya konu işçilik alacakları ödenen işçiler olmadığı görülmüştür.Bu durumda mahkemece, 2011-2014 dönemine ait taraflar arasındaki tüm hizmet alım sözleşmeleri, ihale şartnameleri, getirtildikten sonra davalının muvazaa iddiası üzerinde durularak, taraflar arasındaki sözleşmelerin muvazaalı olup olmadığı tespit edilerek, ayrıca dava dışı işçilerin işten çıkarıldığı tarihte işçilik alacaklarını hak edip etmediği ve miktarı belirlendikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 04.03.2021 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
    MUHALEFET ŞERHİ
    Dava, taraflar arasında imzalanan hizmet alım sözleşmelerine dayalı rücuen alacak istemine ilişkindir.
    Taraflar arasında hizmet alım sözleşmesi bulunmaktadır. Bu sözleşme gereğince davalının hizmet alımı kapsamında, davacı kurumda çalıştırdığı işçilerin tazminatlarından sorumlu olacağı açık olup, davalı tarafından muvazaa iddiası dile getirildiğinden bu davadaki uyuşmazlık konusu, davalının muvazaa iddiasının dinlenip dinlenemeyeceğine ilişkindir.Konunun anlaşılabilmesi için öncelikle muvazaa ve taraf muvazaasına değinmekte fayda bulunmaktadır.Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesi gereğince, bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın gerçek ve ortak iradeleri esas alınır. Muvazaalı işlem olarak da belirtilen bu durum, mutlak muvazaa ve nispi muvazaa olarak kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. Mutlak muvazaada, taraflar gerçekte o işlemi yapmak istemedikleri halde, üçüncü kişilere karşı onları aldatmak amacıyla görünürde bir işlem yapılması söz konusudur. Nispi muvazaada ise, iki işlem söz konusu olup, birisi tarafların gerçek iradelerini yansıtan işlem, diğeri ise üçüncü kişilere karşı yapılan işlemdir. Tarafların gerçek iradeleri görünürdeki işlem ile gizlenmektedir. Tarafların gerçek iradeleri bağış, inançlı işlem, teminat veya başka bir şey iken bunu gizlemek için satış olarak gösterebilmektedirler. Muris muvazaası, nispi muvazaanın tipik bir örneği olarak yaygın olarak yapılmaktadır. TBK’nın 19. maddesi gereğince, gerçek iradelerinin ispatlanması halinde, gerçek ve ortak iradeleri esas alınacaktır. Muvazaaya dayanan davada ispata gelince; eğer muvazaa iddiası, bu işlemin tarafları veya onlara halef(ardıl) olanlarca, diğer bir değişle sözleşmenin taraflarından birine teb’an dava açanlar tarafından ileri sürülmüşse, TMK’nın 6. maddesi gereğince iddia sahibi tarafından ispat edilmesi gerekir. Bu ispatın da, sözleşmeye karşı ileri sürüldüğünden, kesin delilli yapılması gerekir.(Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 04.07.2019 tarih ve 2018/2379 esas, 2019/4330 sayılı ilamlarında belirtildiği üzere), Üçüncü kişiler yönünden ise, yine TMK’nın 6. maddesi gereğince ispat külfeti ileri süren tarafa ait olmakla birlikte, HMK’nın 203/1-d. maddesi gereğince, her türlü delille ispat edilmesi mümkündür.Bu konuda şu hususa da dikkat çekmekte fayda bulunmaktadır. Davanın taraflarından birisinin muvazaalı işlemin doğrudan tarafı olması da söz konusu olabilir. Kural olarak hiç kimse kendi muvazaasına (“taraf muvazaası”) dayanarak bir hak talep edemez. Kaldı ki böyle bir hak talebi, herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunamayacağını belirten 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 2’nci maddesine de aykırıdır.Ancak Yargıtay içtihatlarında  yer aldığı üzere “taraf muvazaası”nın ispatına bir istisna getirilmiş ve “yazılı delil” şartı aranmıştır (Hukuk Genel Kurulu 2010/1-1 E. , 2010/32 K.). Bu konuda da uygulamada sıkça karşılaşıldığı üzere genellikle taraflar arasında iki ayrı yazılı belge bulunmaktadır. Muvazaa iddiasında bulunan, saklanan işlemi ortaya koyarak muvazaaya dayanmakta ve bu husus kabul edilmektedir. Bunun en tipik örneğini inançlı işlemde ve benzeri durumlarda görmekteyiz. Tüm bu anlatılanlar nezdinde davaya konu olaya döndüğümüzde; taraflar arasında hizmet sözleşmesi bulunmakta olup, davalının hizmet sözleşmesi gereğince işçi çalıştırma edimini ifa ederken işçi ücreti ve benzeri yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle davacı tarafından yerine getirilmiştir. Davacı bu davada, ödediği bedeli rucuen talep etmektedir.Ancak yukarıda belirtildiği üzere, muvazaalı olduğu kabul edilen işlem, bu davanın davacısı ve davalısı arasında bulunmakta olup, davalı kendi muvazaasına dayanamayacaktır. Davalı bu muvazaalı olduğu belirtilen bu işlem dışında yazılı bir delile de dayanmamıştır.Bu dava açısından değerlendirilmesi gereken diğer bir husus da, iş mahkemesinde görülen davanın bu dava açısından kesin hüküm, kesin delil teşkil edip etmeyeceği, kabul edilen olguların rucu davasında bağlayıcı olup olmayacağıdır.Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir (HMK m.303). İş mahkemesi davasının tarafları, dava konusu ve sebebi farklı olduğundan verilen kararın kesin hüküm oluşturmayacağı açıktır. Yine o davada kabul edilen ve kesinleşen muvazaa olgusu bu davada dinlenemeyecektir. Yukarıda belirtildiği gibi muvazaanın varlığı sabit olsa da bu davada dinlenemeyecektir. Zira muvazaalı olarak kabul edilen olayın tarafı davalıdır.Tüm bu hususlar dikkate alındığında, usul ve yasaya uygun olan yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşümüzle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyoruz.





    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi