11. Hukuk Dairesi 2018/4520 E. , 2019/6272 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 02/02/2017 tarih ve 2012/122 E- 2017/62 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince verilen 13/07/2018 tarih ve 2017/377 E- 2018/756 K. sayılı kararın Yargıtay"ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı Mag Madencilik San. Ltd. Şti’nin ortaklarından olduğunu, müvekkilinin davalı şirkete 12.08.2010 tarihinde ortak olarak katıldığını, şirketin geçmişe yönelik borçlarının ödenmesine öncelik tanınarak sonrasında kâr almanın amaçlandığını ancak davalı şirket müdürünün bu zamana kadar ortaklara kâr payı dağıtmadığı gibi ortaklara şirket hesapları ile bilgi vermediğini, müvekkilinin ısrarı sonucunda davalı tarafça şirketin gelir ve giderlerini gösteren bir hesap tablosu verilmişse de gelir gider tablosunun gerçeği yansıtmadığının anlaşıldığını, şirket kasasına giren gelirlerin olduğundan daha az, giderlerin de daha fazla gösterildiğini, şirketin iştigal konusu dışında borç para adı altında para alarak ya da çekler alıp çek kırdırma olarak tabir edilen yöntemle şirketi borçlandırdığını, zarara uğrattığını ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 300.000.- TL tazminatın 01.01.2011 tarihinden itibaren faizi ile birlikte şirket hesabına iadesine, davalının şirket müdürlüğünden azli ile tedbiren kayyım tayin edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, taraflarca imzalanan 06.08.2012 tarihli hesap mutabakatı başlıklı tutanakla müvekkilinin 2010 yılı için ibra edildiğini, belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; davacı ve şirket müdürü ... ile diğer şirket ortağı İsmail Yiğit arasında 06.08.2012 tarihinde dava açıldıktan sonra hesap mutabakatı başlığı altında "2010 yılında toplam zararımız 597.487.-TL olarak hesaplanmış ve 2011 yılı hesaplarına intikal ettirilmiştir" denilmek suretiyle davacı ve şirket yöneticisi davalının ibralaştığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekili tarafından bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince, dosyanın esasına girilerek yapılan yargılama neticesinde; şirketin kötü yönetiminden dolayı uğranılan 2010 ve 2011 yılı zararlarının tahsili istenmiş, davadan sonra taraflarca imzalanan 06.08.2012 tarihli hesap mutabakatı doğrultusunda açıkça şirketin 2010 yılına yönelik ortaya çıkan zararlarından dolayı davalının ibra edilmiş olduğu, 2011 dönemine ilişkin mutabakatın ya da ibranın bulunmadığı, şirket defterlerine göre 2011 yılında üretilen ile satılan maden cevheri arasında 3.065,39 ton farkın bulunduğu, 3.065,39 ton maden cevheri için 153,27 ton fire olabileceği, firesi çıkarıldığında satış kayıtlarında gösterilmediği sabit olan 2.912,12 ton maden cevherinin değerinin 457.494,05 TL olduğu, davaya konu şirketin anılan tutar kadar zarar ettirildiği, bu tutar kadar şirketin zarara uğratıldığı, tutulması gereken defterlerin yönetim kurulu veya müdürler tarafından tutulmaması, defterlerin düzensiz tutulmuş olması veya kanuni süreler içinde saklanması yükümlülüğünün yerine getirilmemesi hallerinde meydana gelen zararlardan dolayı yönetim kurulu üyeleri veya bununla yükümlü olan müdürler doğrudan sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın asıl alacak yönünden kabulü, gecikme faizi başlangıç tarihi yönünden kısmen kabulü ile 300.000,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Yasa"nın 2/2. maddesi uyarınca, avans esasına göre hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınıp tarafların ortağı olduğu Mag Madencilik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketine verilmesine, faizin başlangıcına ilişkin fazla talebin reddine, karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK"nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan hususlar bakımından, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK"nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, şirket yöneticisinin sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Bölge Adliye Mahkemesince verilen görev çerçevesinde alınan 24.05.2018 tarihli bilirkişi heyeti raporunda; şirketin defter kayıtlarına göre 7.752,20 ton maden cevheri çıkartıldığı, 4.686,81 ton maden cevheri satıldığı, aradaki farkın ise fire miktarının çok üzerinde olduğu, davalı yanın madenin bozuk olduğu yolundaki savunmasını delillendirmediği değerlendirilerek şirketin 457.494,05 TL zarara uğratıldığı görüşü bildirilmiştir. Davalı vekili rapora itirazında; madenin cinsinin yanlış değerlendirildiğini, defterlere göre satış yapılmayan madenin fireye giden değil kimyasal analizden geçmeyen maden olduğunu ileri sürmüş, ilk derece mahkemesinde de aynı yönde savunmada bulunduğu gözlenmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince davacının itirazları doğrultusunda ek rapor alınması cihetine gidilmemiş, madenin bozukluğuna ilişkin savunmanın ispatlanamadığından bahisle rapor benimsenmek suretiyle hüküm kurulmuştur. Her ne kadar mahkemenin dava tarihi ve 6103 sayılı Kanun"un 25. maddesi çerçevesinde ispat yükünün dağılımı bakımından uygulamasında hatalı bir yön bulunmamakta ise de, benimsenen rapor, maden cevherinin çıkarılmasından satışı aşamasına değin tüm işlem şemalarını denetime elverişli şekilde açıklamaktan uzak olup hükme elverişli değildir. Gerçekten de, ilgili maden sektörü uygulamaları da gözetilmek suretiyle, başlangıçta çıkarılan maden cevherinin kayıtlara intikalinden sonra "bozuk çıkması" gibi bir durumun söz konusu olup olamayacağı, cevherdeki bozukluğun ne anlama geldiği, fire ile ilişkisinin bulunup bulunmadığı, maden cevherinin çıkarılıp defter kayıtlarına intikal ettirildikten bunun analizinin yaptırılması gerekip gerekmediği, gerekiyor ise nerde ve ne şekilde yaptırıldığı, davalının savunmasında temas ettiği gibi analizin alıcı nezdinde yapılan bir inceleme niteliğinde olup olmadığı, bu analize ilişkin bir rapor düzenlenmesinin söz konusu olup olmadığı, cevherin bozuk çıkması halinde defter kayıtlarına intikalinin nasıl ve ne şekilde yapılması lazım geldiği hususlarında rapor bir kanaat oluşturmaya elverişli bulunmamaktadır.
Bu durumda, bölge adliye mahkemesinde yukarda açıklanan eksik hususlar da gözetilerek, davalı vekilinin itirazlarını karşılayacak ek bir rapor alınmak suretiyle sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, davalı yan vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazının kabulü ile bölge adliye mahkemesinin esastan verdiği kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davalı yan vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalı yararına BOZULMASINA, HMK"nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 07/10/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.