Abaküs Yazılım
10. Daire
Esas No: 2016/2259
Karar No: 2021/4991
Karar Tarihi: 21.10.2021

Danıştay 10. Daire 2016/2259 Esas 2021/4991 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2016/2259
Karar No : 2021/4991


TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ...
VEKİLİ : Av. ...
UETS: ...

KARŞI TARAF (DAVALI) : ... Bakanlığı / ANKARA
VEKİLİ : Av. ...

İSTEMİN_KONUSU : ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, 31/07/2011 tarihinde Van ili, Çaldıran ilçesi, ... Köyü, ... Mezrası, ... Mevkiinde, 2 arkadaşı ile birlikte İran İslam Cumhuriyeti'nde mazot almak için atlarıyla gittikleri esnada güvenlik güçlerince açılan ateş sonucu kolundan yaralandığından bahisle 105.000,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 125.000,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesince; davacının güvenlik güçlerince açılan ateş sonucu yaralandığı olayda davacının ve yanındaki kişilerin güvenlik güçlerine herhangi bir şekilde karşılık vermediği, davalı idare personelinin kusurunun olduğu, ancak idarelerin meydana gelen bir zarardan dolayı sorumlu tutulabilmeleri ve tazmin borcuyla yükümlü sayılabilmeleri için öncelikle ortada bir zararın bulunması, bu zararın meşru ve güncel olması gerektiği, somut olayda ise; Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Hastanesi 22/04/2015 tarihli sağlık kurulu raporunda, davacının tedavisi sonrasında iş gücü kaybı oranının ve çalışma durumunun belirlenebileceği, Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen 29/06/2015 tarihli sağlık kurulu raporunda da, davacının tekrar ameliyat olması gerektiği, iş gücü kaybı konusunda hastanın tedavisinin henüz sonuçlanmadığı, ameliyat sürecinin devam ettiği bilgilerine yer verildiği, bu durumda davacının tedavisinin tamamlanması sonrasında olaydan dolayı bir iş gücü kaybına uğrayıp uğramadığı ve iş gücü kaybı var ise maddi zararının miktarı ortaya çıkacağından, bu aşamada iş gücü kaybına dayalı kesinleşmiş bir zararı bulunmadığı gerekçesiyle maddi tazminat isteminin reddine; manevi tazminat talebi hakkında ise, davacının dava konusu olay nedeniyle uğradığı zararın bu aşamada somut olarak belirlenemediği gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davacı tarafından, maddi tazminat talebi bakımından tedavinin tamamlanması için Mahkemece süre verilmesi gerekirken talebinin reddedildiği, manevi tazminat talebinin ise kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : ...

DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Van ili, Çaldıran ilçesi, ... Köyü, ... Mezrası, ... Mevkiinde pusu/dinleme ve keşif/gözetleme yapmak üzere görevlendirilen 30 kişilik jandarma timi tarafından, 31/07/2011 tarihinde, davacının da aralarında bulunduğu atlı grubun yasa dışı yollardan İran İslam Cumhuriyeti'ne gittiklerinin tespit edilmesini müteakip pusu ve gözetleme suretiyle takibe alındıkları, bir süre sonra aynı grubun Türkiye sınırlarına yasa dışı yollarla girmeye çalıştığının, sınır hattının 200 metre yakınlarında 1. derece askeri yasak bölgede fark edilmesi üzerine, güvenlik güçlerince "dur" ihtarında bulunulduğu, kaçakçıların durmamaları ve kaçmaları nedeniyle önce havaya, ardından önlerine doğru ateş açıldığı, bu sırada davacının sağ kolundan yaralandığı, davacı ile beraber sınırı geçmeye çalışan ...'nın ise öldüğü, olay sonrasında bölgede yapılan arama-tarama faaliyetlerinde 2 adet çuval içine yerleştirilmiş 200 karton kaçak sigaranın ve 4 adet G-3 piyade tüfeğine ait boş kovanların tespit edildiği, kaçakçılara müdahale eden askeri personelin mühimmatlarında yapılan incelemede toplam 7 fişeğin eksik olduğunun tespit edildiği, olayla ilgili olarak düzenlenen 08/08/2011 tarihli idari tahkikat raporunda, ölen ve yaralanan kaçakçı şahıslara askerler tarafından açılan ateş sonucu seken mermilerin isabet ettiğinin belirtildiği; ayrıca davacının da dahil olduğu atlı gruba ateş eden jandarma görevlisi (Piyade Uzman Çavuş H.İ.) hakkında açılan kamu davası sonucunda, ... Ağır Ceza Mahkemesinin ... tarihli ve E:..., K:... sayılı kararıyla, kaçakçıları durdurmak ve yakalamak amacıyla kanunun kendisine verdiği silah kullanma yetkisini kullanan sanığın kanun hükmünü (görevini) icrası sırasında, kaçakçı sivil şahısların kendisine yönelik doğrudan bir eylemi olmamasına, karşılık vermemelerine, ateşli silahlarının bulunmamasına, dolayısıyla sanığın meşru müdafaa halinde olmasını gerektirecek bir konumda bulunmamasına rağmen, kaçakçı şahıslara zarar verecek şekilde ateş etmek suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması sonucu görev (kanun hükmü) sınırlarını aşarak taksirle ölüme ve yaralanmaya sebebiyet verdiği gerekçesiyle hapis cezasına hükmedildikten sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği; davacının olay sonrasında Çaldıran Devlet Hastanesi'ne, oradan da Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edildiği, kolunun tedavisi için birkaç kez ameliyat geçirdiği, bunun üzerine maddi ve manevi olarak uğradığını iddia ettiği zararlara karşılık olarak 105.000,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 125.000,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan davayı açtığı anlaşılmaktadır.
İLGİLİ MEVZUAT:
3497 sayılı Kara Sınırlarının Korunması ve Güvenliği Hakkında Kanun'un "Amaç ve Kapsam" başlıklı 1. maddesinde, Kanunun amacının T.C. Devleti kara sınırlarının korunması ve güvenliğinin sağlanması ile ilgili esas ve usulleri düzenlemek olduğu, Kanunun bu görevleri yerine getirecek Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve bu Komutanlık tarafından tefrik edilen birliklerle bu birliklerin emrine verilen veya desteğine tahsis olunan diğer birlikleri kapsadığı düzenlenmiştir. Aynı Kanunun "Görev, Yetki ve Görev İlişkileri" başlıklı 2. maddesi, 1. fıkrası, 2. alt bendinde, gümrük hattındaki giriş ve çıkış kaçakçılığı ile kara sınırları boyunca tesis edilen birinci derece askeri yasak bölge içerisinde suç teşkil eden eylemleri önlemek, suçluları yakalamak, bu bölgede işlenen meşhut suç faillerini ikinci derece askeri yasak bölgede de takip etmek ve yakalamak, failler hakkında zorunlu yasal işlemleri yapmak, yakalanan kişi ve suç delillerini ilgisine göre mahalli güvenlik kuvvetlerine teslim etmek görevinin Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na ait olduğu ve bu görevin sınır birliklerince yerine getirileceği belirtilmiştir.
5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun "Silah Kullanma Yetkisi" başlıklı 22. maddesinde, Gümrük Kanunu gereğince belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine girmek, çıkmak veya geçmek isteyen kişiye “dur” uyarısında bulunulmasına rağmen bu uyarıya uymaması halinde, havaya ateş edilmek suretiyle uyarının yineleneceği, ancak silâhla karşılığa yeltenilmesi ve sair surette meşru müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurların saldırıyı etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe ateş edebileceği düzenlenmiştir.
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'nun 16. maddesinde, polisin silah kullanmaya yetkili olduğu haller sayılmış; 25. Maddesinde, polis teşkilatı bulunmayan yerlerde il, ilçe ve bucak jandarma komutanları ile jandarma karakol komutanlarının bu kanunda yazılı vazifeleri yapacağı ve yetkileri kullanacağı düzenlenmiş; Polis Vazife ve Selahiyet Nizamnamesi'nin 17. maddesinde, silah kullanılmasının, silah kullanmaktan başka bir çare bulunmadığı hallere münhasır olduğuna, bu takdirde mümkün olduğu kadar suçlunun öldürülmekten ziyade yaralı olarak yakalanmasına dikkat edilmesi ve kalabalık yerlerde silah kullanmaktan imkan nispetinde sakınılması gerektiği belirtilmiştir.
2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nun 7. maddesinde, jandarmanın mülki görevlerinin, "Emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak ve kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korunmalarını yapmak." olduğu ifade edilmiş ve "Silah Kullanma Yetkisi" başlığını taşıyan 11. maddesinde; "Jandarma, kendisine verilen görevlerin ifası sırasında hizmet özelliğine uygun ve görevin gereği olarak kanunlarda öngörülen silah kullanma yetkisine sahiptir." hükmüne yer verilmiştir.
Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Yönetmeliği'nin "Silah Kullanma Yetkisi ve Bu Yetkinin Kullanılacağı Durumlar" başlıklı 39. maddesinde, silah kullanma yetkisinin söz konusu olduğu durumlar sayılmış; 40. maddesinde, silah kullanmanın kapsamı ve uyulması gereken esaslar belirlenmiştir. Bu düzenlemelerde, ateş etmenin silah kullanımının en son çare olduğu, önce havaya ihtar atışı yapılıp sonra ayağa doğru ateş edileceği, buna rağmen olay ve durum bastırılamamışsa hedef gözetilmeden atış yapılacağı, ancak olayın özelliğine göre sıra atlanıp doğrudan hedefe ateş edilebileceği vurgulanmışıtr.
Öte yandan, Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetimi yapılacağından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmektedir. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Yukarıda aktarılan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kara sınırlarını korumak, güvenliğini sağlamak, gümrük hattındaki giriş ve çıkış kaçakçılığı ile kara sınırı boyunca tesis edilen birinci derece askeri yasak bölge içindeki suç teşkil eden eylemleri önlemek ve suçluları yakalamakla görevli güvenlik güçlerinin, bu görevlerini ifa ederken, diğer kanunlarda kolluk kuvvetlerine tanınan yetkiler yanında silah kullanma yetkisine de sahip olduğu açıktır.
Bununla birlikte, söz konusu yetkinin sınırsız olamayacağı, kanunla belirlenen sınırlar çerçevesinde, ölçülü bir şekilde kullanılması gerektiği kuşkusuzdur.
Buna göre, yasa dışı yollardan ülkeye girmek isteyen kişiye yönelik silah kullanma yetkisinin yasal sınırlarda kaldığından ve ölçülü olduğundan bahsedebilmek için, güvenlik güçlerince öncelikle "dur" ihtarında bulunulması, bu uyarıya uyulmaması halinde "havaya ateş" edilmek suretiyle uyarının yenilenmesi, buna rağmen kişinin "silahla karşılık vermesi" veya benzer bir sebeple "meşru müdafaa" durumuna düşülmesi gerekmektedir. Belirtilen koşulların hepsinin, aktarılan sırayla gerçekleşmemesine karşın silah kullanılması halinde, kanuni yetkinin aşılacağı, dolayısıyla hizmetin kusurlu işletilmiş olacağı açıktır.
Uyuşmazlıkta, yasa dışı yollarla girdikleri İran İslam Cumhuriyeti'nden kaçak olarak aldıkları sigaraları yine yasa dışı yollarla Türkiye'ye sokmaya çalışan davacı ve beraberindeki atlı gruba tespit edildikleri sınır hattındaki birinci derece askeri yasak bölgede müdahale eden Piyade Uzman Çavuş H.İ.'nin, kaçakçı grubu durdurmak ve yakalamak amacıyla önce "dur" ihtarında bulunduğu, kaçakçıların uyarıya riayet etmeyerek kaçmaya devam etmesi üzerine "havaya üç el ateş" ettiği, kaçakçıların yine kaçmaları sebebiyle kendisine karşılık vermemelerine, ateşli silahlarının bulunmamasına, dolayısıyla meşru müdafaa halinde olmasını gerektirecek bir konumda bulunmamasına rağmen kaçakçıların önlerine doğru ateş ettiği, bu suretle kanuni silah kullanma yetkisinin sınırlarını aştığı ve davacının yaralanmasına neden olduğu görüldüğünden, olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim, olay ile ilgili olarak sanık Piyade Uzman Çavuş H.İ. hakkında kanun hükmünü icrada sınırı aşmak suretiyle bir kişinin ölümüne ve bir kişinin yaralanmasına sebebiyet vermek suçundan açılan kamu davasında, ... Ağır Ceza Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararı ile 1 yıl 8 ay 25 gün hapis cezasına hükmedildikten sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olup, davalı idare personelinin hizmeti kusurlu işlettiği bu kararla da ortaya konulmuştur.
Öte yandan, davacının sınır ihlali yaparak ülkeye giriş yaptığı ve beraberinde kaçak sigara getirdiği, ayrıca dur ihtarı ile uyarı atışlarına rağmen kaçmaya devam ettiği hususu dikkate alındığında, olayın meydana gelmesinde davacının %50 oranında müterafik kusurunun bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Davacının maddi tazminat talebi yönünden:
Davacının somut olay nedeniyle uğradığı iş gücü kaybı oranının belirlenmesi için İdare Mahkemesi tarafından 19/03/2015 tarihli ara kararı ile davacının Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Hastanesine sevk edilerek muayenesi sonucu iş gücü kaybını gösterir sağlık kurulu raporunun anılan hastaneden istenildiği, hastane tarafından sunulan 22/04/2015 tarihli sağlık kurulu raporunda özetle, hastanın mevcut sağ humerus açık parçalı kırığının ağır derecede yaralanma olduğu ve olayla ilgili olabileceği, çekilen her iki kol direkt radyografisinde sağ humerusun sola göre radyografik ölçümlerde yaklaşık 6 cm daha kısa olduğu, sağ humerus diafizde psödoartrozun geliştiği, kırık hattı mevcut olduğu, mevcut devam etmekte olan tedavisi sonrasında iş gücü kaybı oranının ve çalışma durumunun belirlenebileceği bilgisine yer verildiği, yine İdare Mahkemesince 28/05/2015 tarihli ara kararı ile davacının bu kez yetkili hakem hastane olan Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edildiği, anılan hastane tarafından sunulan 29/06/2015 tarihli sağlık kurulu raporunda da özetle, davacının psödoartroz için tekrar ameliyat olması gerektiği, iş gücü kaybı konusunda hastanın tedavisinin henüz sonuçlanmadığı, psödoartrozdan ameliyat süreci devam ettiği bilgisine yer verildiği görülmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesi uyarınca, tam yargı davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tazminat davaları olup, aynı Kanun'un 3. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi uyarınca tam yargı davalarının açılmasına ilişkin dilekçelerde uyuşmazlık konusu miktarın gösterilmesi gerekmektedir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, sorumluluk hukukunda muhtemel zararın tazmini olanaklı olmamakla birlikte, gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi muhakkak zararların tazmin edileceği tartışmasızdır. Aynı zamanda zararın; açık, net, somut olarak ortaya konulabilir ve hesaplanabilir olması da gerekmektedir. Bu bakımdan, "kesinleşmiş zararların tazmin edilebileceği" kuralından kasıt, zararın muhtemel değil, gerçekleşmiş ya da muhakkak gerçekleşecek olması ve belirlenebilir olmasıdır.
Öte yandan, idari eylem veya işlem sonucu uğranıldığı ileri sürülen zararın tek seferde oluşup etkisinin hemen sona ermemesi, başka bir ifadeyle zararın (temadi) eden, süregelen nitelik arz etmesi halinde, "zararın bitmemiş/tamamlanmamış olması" söz konusu ise de; bu durum, tam yargı davası açılmasına ve davanın esasının incelenmesine engel teşkil etmemekte, mevcut zararın kesinleşmediği anlamına gelmemektedir. Zira bu gibi hallerde, zararın bitmemiş olması; hizmetin, kusurun veya zararın niteliğine bağlı olarak etkilerini devam ettirmesinden kaynaklanmaktadır. Başka bir anlatımla, bu tür durumlarda zarar hâlihazırda devam ediyor olsa dahi, belirli tarih aralıkları itibariyle kesinleşmiş nitelik kazanmış bulunmaktadır. Aksi yorum, kişinin idari eylem ve işleme bağlı olarak uğradığı zararın ömür boyu devam etmesi halinde hiçbir zaman dava açamayacağı anlamına gelecektir.
Buna göre, süregelen zararlara ilişkin tam yargı davası açılırken, davacıların zararın başladığı tarihten dava tarihine kadar geçen sürede uğradıkları zararın tazminini istediklerini ve bu davadan sonra -zararın devam etmesine bağlı olarak- yeni zararlara uğramaları halinde yeni oluşacak bu zararlara karşı da -zararın oluştuğu tarihten itibaren işlemeye başlayacak- idari dava açma süresi içinde dava açabileceklerinin kabulü zorunlu olup, bu durum hak arama hürriyetinin ve idareyi, yol açtığı zararları tazminle yükümlü kılan Anayasanın 125. maddesi ile hukuk devleti ilkesinin doğal sonucudur.
Bu hukuki çerçeveden bakıldığında; Mahkemece, davacının tedavisinin devam ettiği ve hakkında düzenlenmiş özür oranını gösterir kesin sağlık kurulu raporu bulunmadığı, dolayısıyla davanın açıldığı tarih itibariyle zararın kesinleşmediği gerekçesiyle davanın reddi yolunda karar verilmesinde hukuki isabet görülmemektedir.
Diğer taraftan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Bilirkişiye Başvurulmasını Gerektiren Haller" başlıklı 266. maddesi uyarınca davacının mevcut işgücü kayıp oranının ve bu orana göre oluşan maddi zararın tespiti hukuki bilgi dışında, özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden, İdare Mahkemesi tarafından ara kararı ile davacının hastaneye gönderilmesi suretiyle yeniden alınacak sağlık raporu ile iş gücü kaybının tespit edilmesini müteakip iş gücü kaybı çerçevesinde davacının maddi zararına tekabül eden tazminat miktarının bilirkişi marifetiyle hesaplatıldıktan sonra davacının %50 oranındaki müterafik kusuru da dikkate alınarak uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir.
Davacının manevi tazminat talebi yönünden:
Manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmekte ise de, takdir edilen miktarın aynı zamanda idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak bir oranda olması gerekmektedir.
Manevi zarar, kişinin fizik yapısını zedeleyen, yaşama gücünü azaltan olaylar nedeniyle duyulan acıyı, ıstırabı veya kişilik haklarının zedelenmesi nedeniyle şeref ve haysiyetin rencide edilmesini ifade ettiği gibi; günlük yaşamı zorlaştıran belli ağırlıktaki her türlü üzüntü ve sıkıntıyı da kapsamaktadır.
İdare Mahkemesince, davacının dava konusu olay nedeniyle uğradığı zararın bu aşamada somut olarak belirlenemediği gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş ise de; esasen manevi zararın niteliği gereği somut değil, soyut nitelik arz ettiği, bu nedenle her somut olayın koşul ve özelliklerine göre Mahkemece takdiri esasının benimsendiği, dolayısıyla davacının iş gücü kaybı oranının tespit edilmesi gerekmeksizin manevi tazminatın takdir edilmesinin mümkün olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, işbu bozma kararı üzerine davacı hakkında yeniden düzenlenecek olan sağlık raporunda tespit edilecek iş gücü kaybı oranı ile davacının müterafik kusurunun da manevi tazminatın takdirinde İdare Mahkemesince dikkate alınacağı açıktır.
Bu itibarla, davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kabulüne,
2. Davanın reddine ilişkin temyize konu ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesi, birinci fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21/10/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi