6. Hukuk Dairesi 2021/3614 E. , 2021/713 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
-KARAR-
Uyuşmazlık kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanmış olup, davacı arsa sahipleri sözleşmenin feshini, yüklenici ve yükleniciden bağımsız bölüm satın alanların tapusunun iptali ile adlarına tescilini talep etmiş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda sözleşmenin ileri etkili feshine, tapu iptal ve tescil taleplerinin reddine, davalı ... hakkında açılan davanın feragat nedeni ile reddine, davalı ... hakkındaki davanın reddine, davalı ... hakkında açılan davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın davacı arsa sahipleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesi tarafından verilen 01.03.2021 tarihli 2020/1546 Esas, 2021/550 Karar sayılı onama ilamına karşı davacı arsa sahipleri tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.
Davayı kabul, davalının mahkemeye ulaşması gerekli tek taraflı irade beyanı ile davacının dava dilekçesindeki talep sonucu kısmına kısmen veya tamamen muvafakat etmesi şeklinde tanımlanabilir (Kuru, B.; Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C. IV., İstanbul 2001, s. 3674; Tanrıver, S.; Mahkeme Huzurunda Yapılan Kabuller, AÜHFD, 1995/I, s. 221). Kabul, davayı sona erdiren usul işlemi olmasının yanı sıra aynı zamanda davalı, davacının istemiş olduğu hakkın varlığını da kabul ettiğinden bir maddi hukuk işlemidir (Kuru, s. 3677). Davayı kabul, her şeyden önce bir usul işlemi olduğundan, kabulün şartları ve etkileri usul hukuku bakımından düzenlenir. Kabulün şekli, davayı sona erdirmesi ve kabul nedeniyle davanın kabulüne ilişkin mahkeme kararının istinaf/temyiz edilmesi usul hukukuna tabidir. Davayı kabulden söz edilebilmesi için dört koşulun bir arada bulunması gerekir. Bunlardan ilkini; davalı tarafından mahkemeye yöneltilmiş bulunan tek taraflı ve varması gereken bir irade beyanının mevcudiyeti oluşturur (Tanrıver, s. 221). Bu irade beyanının kendisinden beklenen hüküm ve sonuçları doğurabilmesi mahkeme veya davacı tarafından kabul edilmesine bağlı değildir (Kuru, s. 3691). Diğer bir koşul, davayı kabule ilişkin irade beyanının, kayıtsız, şartsız ve açık olması gereklidir (6100 s. HMK m. 309/4). Usul işlemleri kural olarak şarta bağlı olarak yapılamayacağından, şarta bağlı olarak bir kabul beyanında bulunulmuş ise, davalının bu beyanının davayı kabul olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Davalının, davanın kabulüne ilişkin davayı kabul eden irade beyanının, kayıtsız, şartsız olmasının yanı sıra, açık ve tereddüte yer vermeyecek bir biçimde kesin olmalıdır. Zımni olarak davayı kabul de mümkün değildir (Kuru, 3692-3694). Diğer taraftan, davalının kabule ilişkin irade beyanının davacının talep sonucunu konu alması gerekir. Davalı sözü edilen irade beyanı ile davacının dava dilekçesinin talep sonucu kısmına rıza gösterir. Davayı kabul davacının dava dilekçesinin talep sonucunun tamamına ilişkin olabileceği gibi, talep sonucunun bir kısmına ilişkin de olabilir (1086 s. HUMK m. 94/3, HMK m. 309/3). Son koşul olarak kabul, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda hüküm doğurur (6100 s. HMK m. 308/2). Medeni Usul Hukukunda kural olarak tasarruf ilkesi (1086 s. HUMK m. 72, 6100 s. HMK m. 24) uygulandığından, bu ilkeden hareketle davalı da dava konusu üzerindeki tasarruf yetkisine dayanarak açılmış bir davayı kabul edebilir. Bu suretle davalının kabulü davayı sona erdirir. Buna karşın, iki tarafın arzusuna tabi olmayan ve kamu düzenini yakından ilgilendiren davalarda (örneğin velayete, nesebe ilişkin davalarda) yapılan kabuller geçerlilik taşınmaz ve davayı sona erdirmezler (Kuru, s. 3675; Tanrıver, s. 218, Postacıoğlu, İ.E.; Medeni Usul Hukuku, İstanbul 1975, s. 480) 6100 sayılı HMK"nın 308/1. maddesinde kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesi şeklinde ifade edilmiştir. İhtiyari dava arkadaşlığının varlığı hâlinde her bir dava arkadaşı sadece kendisi bakımından etki doğuracak olan usul işlemlerini yapabildiği ve sadece dava konusunun kendisine ilişkin bulunan kısmı üzerinde tasarrufta bulunabildiğinden her davalı kendisi bakımından etki doğuracak şekilde davayı kabul edebilir. Kabul, dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabilir (1086 s. HUMK m. 93, 6100 s. HMK m. 309/1). Kabulün zamanı ise 6100 sayılı HMK"nın 310. maddesinde düzenlenmiş ve feragatta olduğu gibi hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği öngörülmüştür. Böyle olunca mahkemece verilen bir kararın temyizi aşamasında, usul hukuku çerçevesinde kesinleşmiş bir karar olmadığından davanın kabul edilmesi mümkündür. Kabul, davayı sona erdiren kesin bir usul işlemidir. Davayı kabul ile mevcut olduğu tespit edilen veya yeni doğan hak, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava konusu yapılamaz (1086 s. HUMK m. 95/1, 6100 s. HMK m. 311). Davanın kabulü, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur (6100 s. HMK 311/1, 1.c) Davayı kabul, davalının mahkemeye karşı (hitaben) yaptığı tek taraflı bir irade beyanı ile tamamlandığından, mahkemece, sadece davalının beyanının gerçekten davayı kabul olup olmadığı ve kanunun öngördüğü şekilde (HUMK m. 92, HMK m. 309, m. 154/ç) yapılıp yapılmadığı araştırılır. Davalının beyanının gerçekten davayı kabul olduğu ve kanunun öngördüğü şekilde yapıldığı tespit edilirse kabul nedeniyle davanın kabul edilmesine karar verilmekle yetinilir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davalı 25.11.2013 havale tarihli dilekçesinde; davacılar ile aralarında karşılıklı olarak anlaştıklarını, varılan anlaşma kapsamında davayı kabul etmiş olduğunu belirtmiştir. 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun’un 29’uncu maddesi ile HMK’nın 310’uncu maddesine eklenen 3’üncü fıkraya göre, ‘‘Feragat veya kabul, dosyanın temyiz incelemesine gönderilmesinden sonra yapılmışsa, Yargıtay temyiz incelemesi yapmaksızın dosyayı feragat veya kabul hususunda ek karar verilmek üzere hükmü veren mahkemeye gönderir"" hükmünü içermektedir. Bu durumda; mahkemece davalı tarafından sunulan 25.11.2013 havale tarihli dilekçesindeki kabul beyanının değerlendirilip bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği bu kez yapılan incelemede anlaşıldığından karar düzeltme talebinin kabulüne karar verilerek Yargıtay 15. Hukuk Dairesi tarafından verilen 01.03.2021 tarihli 2020/1546 Esas, 2021/550 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin Karar düzeltme talebinin KABULÜNE, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 01.03.2021 tarih, 2020/1546 Esas, 2021/550 Karar sayılı onama ilamının KALDIRILMASINA, kabul beyanının değerlendirilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, diğer karar düzeltme taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harç ile karar düzeltme harcının istek halinde davacılara iadesine, 07.10.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.