Esas No: 2011/3-229
Karar No: 2011/250
Karar Tarihi: 06.12.2011
6831 sayılı Yasaya aykırılık suçu - Temyiz sınırı - Suçta kullanılan nesnenin zoralımı - Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/3-229 Esas 2011/250 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2011/3-229 E. , 2011/250 K.
"İçtihat Metni"
İtirazname: 2010/345498
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : VEZİRKÖPRÜ Sulh Ceza
Günü : 15.06.2010
Sayısı : 30–193
6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık M. K.’ın anılan Yasanın 91/5–son, 765 sayılı TCY’nın 59/2, 81/2–3, 72, 36, 647 sayılı Yasanın 4 ve 5. maddeleri uyarınca 1.749.464.000 Lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, zoralıma, taksitlendirmeye ve 1086 sayılı HUMY’nın 95. maddesi uyarınca 16.400.000 Lira tazminatın suç tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sanıktan alınarak katılan idareye verilmesine ilişkin, Vezirköprü Sulh Ceza Mahkemesince verilen 16.04.2003 gün ve 176–169 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.06.2005 gün ve 10072–5487 sayı ile;
“5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7. maddesinde ‘zaman bakımında uygulama’ 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesinde ise ‘lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul’ kurallarının düzenlenmesi, ayrıca 5252 sayılı Kanunun 12. maddesi ile 765 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlükten kaldırılması, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Kanunların hükümden sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunması karşısında;
5237 sayılı TCK’nın 7 ve genel hükümleri ile 5252 sayılı Kanunun 9. maddeleri uyarınca sanığın hukuki durumunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun Hükümleri de nazara alınarak yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması” gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece 08.08.2005 gün ve 272–234 sayı ile, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda sanığın, 6831 sayılı Yasanın 91/5–son, 765 sayılı TCY’nın 59/2, 81/2–3, 72, 36, 647 sayılı Yasanın 4 ve 5. maddeleri uyarınca sonuç olarak 1.545 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, zoralıma, taksitlendirmeye ve HUMY’nın 95. maddesi uyarınca 16,40 YTL tazminatın suç tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sanıktan alınarak katılan idareye verilmesine karar verilmiştir.
Sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 30.11.2006 gün ve 3738–9190 sayı ile;
“Ceza Genel Kurulunun 27.12.2005 tarih ve 3/162–173 sayılı kararına nazaran mahkemece duruşma açılıp taraflar çağrılıp ifadeleri alınıp 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesine göre lehe olan hüküm önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak sonuçları birbiri ile karşılaştırılıp denetime imkân verecek şekilde karar yerinde tartışılıp gösterilmesiyle bulunması gerekirken duruşma açılmaksızın yapılan değerlendirme ile hüküm kurulması” isabetsizliğinden hüküm bozulmuştur.
Yerel mahkemece 18.09.2007 gün ve 30–125 sayı ile sanığın, 6831 sayılı Yasanın 91/5–son, 765 sayılı TCY’nın 59/2, 81/2–3, 72, 36, 647 sayılı Yasanın 4 ve 5. maddeleri uyarınca 1.545 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, zoralıma ve HUMY’nın 95. maddesi gözetilerek 16,40 YTL tazminatın suç tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sanıktan alınarak katılan idareye verilmesine hükmolunmuştur.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesince 22.10.2009 gün ve 12806–18244 sayı ile;
“Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla, özel nitelikteki 6831 sayılı Kanunda getirilen köklü değişikliklerin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı TCK’nın 7. maddesi dikkate alınarak sanık lehine uygulanma gerekliliğinin mahkemece değerlendirilmesi” gerektiğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece 15.06.2010 gün ve 30–193 sayı ile sanığın, 5728 sayılı Yasanın 198. maddesiyle değişik 6831 sayılı Yasanın 91/5, 5237 sayılı TCY’nın 62/1, 50/1–a, 50/3 ve 52/1–4. maddeleri uyarınca 80 Lira doğrudan, 500 Lira da hapisten çevrilen adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, katılanın zararını karşılamaması ve bir daha suç işlemeyeceği yönünde kanaat oluşmaması nedeniyle hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına, HUMY’nın 95. maddesi uyarınca 16,40 Lira tazminatın suç tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sanıktan alınarak katılan idareye verilmesine ve suçta kullanılan baltanın 765 sayılı TCY’nın 36. maddesi uyarınca zoralımına hükmolunmuştur.
Sanığın temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.07.2011 gün ve 5675–10152 sayı ile;
“14.04.2011 tarih ve 27905 sayılı Resme Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 11. maddesi ile 6831 sayılı Yasanın 91. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişiklik ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirilmesi sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesi de dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği” nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.08.2011 gün ve 345498 sayı ile;
“02.05.1983 gün 65–119 ve 02.05.1994 gün 97–126 sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararlarında vurgulandığı üzere hükmün temyiz edilebilir olup olmadığının belirlenebilmesi için hüküm tarihindeki yasal düzenlemenin dikkate alınması gerekir.
5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesi hükmüne göre ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir. 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi davanın reddi, davanın düşmesi ve adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları hüküm olarak gösterilmiştir.
1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesi gereğince yukarıda sayılan hükümlerden birinin verilmesi halinde bu kararlara karşı başvurulacak yasa yolu temyizdir. Ancak yasa koyucu bir kısım hükümlerin kesin olduğunu belirtmek suretiyle bu hükümlere karşı temyiz yasayoluna başvurulamayacağını aynı madde belirtmiştir. Buna göre iki bin liraya kadar para cezalarına dair kararlar ile yukarı sınırı on bin lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlar nedeniyle verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır. İncelenen mahkeme kararındaki ceza miktarı 500–80 TL’dir.
1412 sayılı CMUK’nın 315. maddesi uyarınca hükmü veren mahkeme öncelikle hükmün temyizi kabil olup olmadığını değerlendirip red kararı vermelidir. Değerlendirme yapılmaksızın gelen dosyada Yargıtay öncelikle CMUK’nın 317. maddesine göre temyiz koşullarının bulunup bulunmadığını tespit edecektir. Yargıtay temyiz koşullarının varlığını belirlediği takdirde temyiz incelemesi yapılabilecektir.
Ayrıca 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesinde ‘uygulamada asıl mahkûmiyet bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir’ hükmü yer almasına karşın 647 sayılı Kanunun 4. maddesinde olduğu gibi ‘bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez’ düzenlemesine yer verilmediğinden 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak veya 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen 2000 TL’yi aşmayan adli para cezalarına dair kararların temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 gün ve 237–51 sayılı kararında belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12–14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında müsadere kararlarında HUMK’nın esas alınması gerektiği vurgulanmıştır.
Müsadere edilen eşyanın değerinin temyiz edilebilir olup olmadığının tespiti HUMK’nın 427. maddesine göre yapılmakta olup karar tarihi itibarıyla müsadere edilen baltanın bedeli bu değerin altında kalmaktadır.
Kesinlik sınırının altındaki hükümlerin suç vasfına yönelik temyiz edileceği Yargıtay tarafından duraksamasız olarak kabul edilmektedir. Sanığın temyiz istemi suç vasfına yönelik değildir.
Sanığın suç vasfına yönelik bulunmayan temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 305, 317 ve HUMK’nın 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek bozulmasında isabet görülmemiştir” görüşüyle itiraz yasayoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılarak, 1412 sayılı CYUY’nın 305, 317 ve HUMY’nın 427. maddeleri uyarınca sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın 6831 sayılı Yasaya aykırılık suçundan, 25 gün hapis cezasından çevrilen 500 Lira ve 4 gün karşılığı olarak belirlenen 80 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve suçta kullanılan baltanın zoralımına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Ancak;
1- İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dâhil) para cezalarına dair olan hükümler,
2- Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz yasa yoluna başvurulamaz.
“İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY"nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde; “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve 6217 sayılı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya eklenen; “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda ise, 14.04.2011 tarihinden sonra, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin olanaklı hale geldiği konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 gün ve 226–229 ile 27.01.2004 gün ve 3–14 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının, iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümleri nasıl etkileyeceği sorunu, usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça “hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni yasa ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak 5320 sayılı Yasanın 4. maddesinin 2. fıkrasında da ifade edilen bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.
b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c- Yeni yasanın ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni yasaya ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.
d- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete’de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) bulunması nedeniyle; yerel mahkemenin 15.06.2010 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 15.06.2010 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri ile yargısal kararlarda varılan ilkeler dikkate alındığında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki “Bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneği bulunmakta ise de, benzer düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2.000 liraya kadar (2.000 lira dâhil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kesin nitelikte olup, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamaz. Ancak kesin nitelikteki bu hükümler, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilirler.
Suçta kullanılan eşyanın zoralımına karar verilmesinin, hükme temyiz edilebilirlik niteliği kazandırıp kazandırmayacağına gelince;
Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 gün 237–51 ile 15.11.2011 gün 213–227 sayılı kararlarında belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12–14 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında; “zoralım kararlarının temyiz edilebilme sınırının saptanmasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının esas alınması gerektiği” vurgulanmış olup, bu güne kadar istikrarlı olarak devam eden uygulamanın 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra değiştirilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.
Yerel mahkeme karar tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemesi Yasasının 427. maddesinde 21.07.2004 günü yayımlanarak yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2. maddesinin (c) bendi ile yapılan değişiklikle “40 milyon” TL olan kesinlik sınırı “1 milyar” TL’na çıkarılmış, Ek–4. maddesinde ise “müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Yasasının mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen “yeniden değerleme oranı”nda artırılması suretiyle belirleneceği” hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 15.06.2010 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.430 Lira olup, zoralıma karar verilen baltanın değeri tespit edilmemiş olmakla birlikte, bilinen değerinin bu miktarın üzerinde bulunması olası değildir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkeme hükmünün, hapis cezasından çevrilen 500 Lira ve gün karşılığı olarak belirlenen 80 Lira adli para cezası ile suçta kullanılan baltanın zoralımından ibaret olup, eylemin başka bir suçu oluşturma olasılığı bulunmadığı gibi, suç vasfına yönelik olarak aleyhe temyiz de edilmediğine göre; 2.000 Liranın altında olan toplam 580 Liradan ibaret adli para cezasının, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesinin 1. fıkrasındaki açık düzenleme karşısında temyizi olanaklı değildir. Suçta kullanılması nedeniyle zoralımına karar verilen baltanın bilinen değerinin 1086 sayılı HUMY’nın 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında olması nedeniyle sanık hakkındaki hükmün bu açıdan da temyiz edilebilirlik yeteneği bulunmamaktadır.
Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve sanığın temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305, 317 ve HUMY’nın 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 06.07.2011 gün ve 5675–10152 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Sanığın temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305, 317 ve HUMY’nın 427. maddeleri uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.12.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.