19. Ceza Dairesi 2019/1239 E. , 2020/6360 K.
"İçtihat Metni"
Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanık ..."nun 5941 sayılı Çek Kanunu"nun 5/1, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 62/1 ve 52/2. maddeleri gereğince 48.400,00 Türk lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına, sanık hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı konulmasına dair Gaziantep 2. İcra Ceza Mahkemesinin 20/06/2018 tarihli ve 2018/466 esas, 2018/909 sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 16/01/2019 gün ve 15754 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekinde bulunan dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22/01/2019 gün ve KYB-2019-6236 sayılı ihbarnamesi ile Dairemize verilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
1- Karar tarihinden önce, 10/10/2017 tarihli ve 30206 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 26/07/2017 tarihli ve 2016/191 esas 2017/131 sayılı kararı ile 5941 sayılı Kanun"un 1. fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “çekin üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticarî işlerde temerrüt faizi oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile takip ve yargılama gideri toplamından” şeklindeki ibarenin iptal edildiği ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/3. maddesi gereğince sanığın hukukî durumunun değerlendirilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesinde,
2- 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 6273 sayılı Kanun ile değişik 5/1. maddesi uyarınca, çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilebileceği, ancak dosya kapsamına göre, sanık ..."nun, çek hesabı sahibi Eruslu Plastik Ambalaj Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin ortaklarından olmakla birlikte şirketi temsile yetkili kişi de olmadığı nazara alındığında, sanık hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı verilemeyeceğinin gözetilmemesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla, gereği görüşülüp düşünüldü;
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10/2. maddesinin “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” hükmü ile gerçek kişilere yapılacak tebligat ile ilgili olarak iki aşamalı bir yöntem benimsenmiş olması karşısında, önce bilinen en son adres (bilinen bir adres yoksa ya da bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise MERNİS adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres) esas alınarak, Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanun"un 21/2. maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, merci tarafından, tebligata, Tebligat Kanunu’nun 23/1-8 ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanunu"nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması” gerektiğine dair şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerektiği gözetilmeksizin, yokluğunda verilen kararın tebliği için sanığın adresine doğrudan “MERNİS adresi” ibaresi ile çıkarılan tebliğ işleminin usule aykırı olduğu ve bu haliyle kesinleşmiş ve hakkında kanun yararına bozma yoluna gelinebilecek bir kararın varlığından söz edilmeyeceği anlaşılmakla;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteğinin REDDİNE, 10/06/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.