Abaküs Yazılım
22. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/23064
Karar No: 2019/13811
Karar Tarihi: 24.06.2019

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2017/23064 Esas 2019/13811 Karar Sayılı İlamı

22. Hukuk Dairesi         2017/23064 E.  ,  2019/13811 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi(Müstemir Yetkili)
    DAVA TÜRÜ : ALACAK

    Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı İsteminin Özeti:
    Davacı vekili, Müvekkilinin davalı iş yerinde 14.09.2006 – 13.06.2013 tarihleri arasında çalıştığını ve iş sözleşmesinin emeklilik nedeniyle sonlandığını beyanla kıdem tazminatı, ulusal bayram genel tatil, ücret ve yıllık ücretli izin alacaklarını istemiştir.
    Davalı Cevabının Özeti:
    Davalı vekili, davacının hak ettiği tüm ücretlerin banka aracılığı ile ve elden olmak üzere eksiksiz ödendiğini, uluslararası tır şoförü olduğundan ulusal bayram ve genel tatil çalışması olmadığını, izinlerini kullandığını beyan ederek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkeme Kararının Özeti:
    Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Temyiz:
    Karar süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmiştir.
    Gerekçe:
    1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
    2-İş hukukunda çalışma olgusunu ve hizmet süresini ispat yükü, bunu iddia eden işçiye düşer. Çalışma olgusu her türlü delille kanıtlanabilir. Çalışmanın ispatı konusunda, Sosyal Güvenlik Kurumu ve işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Özellikle iddia edilen çalışma döneminde Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarındaki işverenlerin araştırılması ve kayden görünen işverenlerle işçi arasında iş görme ediminin yerine getirilip getirilmediği, kaydın ne şekilde oluştuğu araştırılmalıdır.
    İşçinin çalışma olgusunun tespitinde işyerinde veya komşu işyerinde çalışanların tanıklığı önemli olduğu gibi tanık olarak dinlenecek kişinin tanıklığına güveni etkileyebilecek bir durumun olup olmadığı da araştırılmalıdır. Tanıklar belirli bir dönem çalışmışlarsa ve başkaca delil yok ise beyanlarının belirtikleri dönemle sınırlandırılması gerekir.
    Somut olayda davacı işçi, davalı işyerinde 14.09.2006-13.06.2013 tarihleri arası çalıştığını ileri sürmüş, davalı işveren ise hizmet döküm cetvelinde bildirilen süreler kadar çalıştığını savunmuştur. Mahkemece hükme esas teşkil eden bilirkişi raporunda davacının 14.09.2006-13.06.2013 tarihleri arası kesintisiz çalıştığının kabulü ile dava konusu alacaklar hesaplanmış ise de hizmet döküm cetveline göre davacının davalı işyerinden 14.09.2006–31.07.2009, 22.09.2009-31.01.2010 ve 17.02.2010-13.06.2013 tarihleri arasında çalışmasının bildirildiği, davacının iddia ettiği dönemde kesintisiz çalıştığına yönelik yazılı belge ve kayıt bulunmadığı gibi davacının tanık da dinletmediği anlaşılmış olup dava konusu alacakların 31.07.2009-22.09.2009 ve 31.01.2010-17.02.2010 tarihleri arası dönem dışlanmaksızın, davacının 14.09.2006-13.06.2013 tarihleri arası kesintisiz çalıştığı kabul edilerek hesaplanması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
    3-Taraflar arasında uyuşmazlık davalı şirket vekilinin ıslah dilekçesine karşı süresinde ve usulüne uygun zamanaşımı def"inde bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve alacağın dava edilebilme özelliğini ortadan kaldırır.
    Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
    Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, kanunda öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve kanuni bir engel bulunmamaktadır.
    5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 7. maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447. maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı Kanun"un 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
    Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def"i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde 319. madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
    Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, mülga 1086 sayılı Kanun hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
    Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 sayılı Kanun’un 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
    Mülga 1086 sayılı Kanun yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Kanun’un uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
    Dosya içeriğine göre, davanın 6100 sayılı Kanun zamanında açıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla yukarıdaki açıklamalara göre ıslaha karşı zamanaşımı defi süresinde yapılmış ise Mahkemece dikkate alınması, süresinde yapılmamış ise davacının açıkça muvafakati olmadığından dikkate alınmaması gereklidir.
    03.11.2015 tarihli ıslah dilekçesinin davalıya tebliğine ilişkin tebligat parçasına dosyada rastlanılmadığından ve dosya içeriği ve uyap kapsamına göre de davalıya ıslah dilekçesinin ne zaman tebliğ edildiği ve dolayısı ile davalı yanca 20.11.2015 tarihli celsede yapılan ıslaha karşı zamanaşımı itirazının süresinde olup olmadığı hususları anlaşılamamaktadır. Dava kısmi dava olarak açılmış olduğundan tebligat parçası da dosya içerisine eklenmek sureti ile davalının ıslaha karşı zamanaşımı itirazının süresinde olduğu anlaşılır ise mahkemece davalı yönünden davacının hak kazandığı işçilik alacaklarının yöntemine uygun biçimde ileri sürülen ıslaha karşı zamanaşımı itirazı değerlendirilerek belirlenmesi gerekirken davalının ıslaha karşı zamanaşımı itirazı ile ilgili olumlu veya olumsuz bir karar verilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
    4- 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26. maddesinin 1. fıkrası uyarınca “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.”
    Somut olayda, davacı dava dilekçesinde ödenmeyen ücret alacağı olduğunu beyan ederek 5.000,00 TL talep etmiş ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda brüt 22.092,21 TL ücret alacağı olduğunun tespiti sonrasında verdiği ıslah dilekçesi ile 17.092,21 TL olarak ücret talebini arttırarak davacının toplamda 22.092.21 TL ücret alacağı talebinde bulunmuş olması karşısında mahkemece brüt 22.092,21 TL ücret alacağının kabulü gerekirken 5.000 TL’ si dava, 19.092,21 TL’ si ıslah tarihinden olmak üzere toplam 24.092,21 TL ücret alacağının hüküm altına alınması talep aşımı olup karar bu yönüyle de ayrıca hatalıdır.
    SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 24/06/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi