15. Hukuk Dairesi 2018/2192 E. , 2018/4769 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi
Yukarıda tarih ve numarası yazılı hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiş, davalı-birleşen dosya davacıları vekili tarafından duruşma istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı-birleşen dosya davalısı vekili Avukat ... ile davalı-birleşen dosya davacıları vekili Avukat ... geldi. Temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
- K A R A R -
Yüklenici şirket tarafından açılan asıl davada, davalılara ait nazım imar planı ve uygulama imar planı bulunmayan taşınmazların 1/25000, 1/5000 ve 1/1000 ölçekli planlarının yapılıp onaylatılması ve tapuya tescillerinin sağlanması, oluşacak imar parsellerinin pazarlama ve satışının da yapılarak elde edilecek hasılatın paylaşılması konusunda düzenlenen 10.09.2005 tarihli protokolün davalılarca haksız feshedildiği iddia edilerek 10.000 Dolar yapılan iş bedeli ve yoksun kalınan kâr payı, 10.000 Dolar ifaya eklenen ceza olmak üzere toplam 20.000 Dolar alacağın 03.01.2008 temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı kanun"un 4/a maddesinde belirtilen faiziyle birlikte tahsili istenmiş, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmuştur. Davacı yüklenici 01.02.2011 havale tarihli ıslah dilekçesiyle taleplerini açıklamış ve arttırmış, sonuçta 2.976.000 Dolar iş bedeli ile 34.200.332,00 TL yoksun kalınan kâr payının 03.01.2008 temerrüt tarihinden faiziyle tahsilini talep etmiştir.
Davalı arsa sahipleri tarafından açılan birleşen davada ise; 10.09.2005 tarihli protokolün "ödeme şekli ve kâr paylaşımı" başlıklı 6. maddesinin emredici ve yasaklayıcı hukuk kurallarına aykırı olduğu iddiasıyla geçersiz olduğunun tespiti ile iptâli istenmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1 maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi"nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi"nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasa"nın 141/3 maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK"da da yer verilmiştir. HMK 297. maddeye göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK"nın 298/2. maddesinde ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.
HGK"nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas ve 2010/108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; "yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlerle ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş , hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur."
Kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde, gerekçeyi içeren bir hüküm olduğundan söz edilemez. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası ve kısa karar arasında çelişki yaratılması; yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece tefhim edilen kısa kararda asıl dava bakımından ".... 5.000.000,00 USD kâr kaybı şeklindeki davacı şirket zararının 9.000,00 USD"nin dava tarihi olan 29.04.2008 tarihinden başlanarak 4.991.000,00 USD"nin ise ıslah tarihi olan 01.02.2011 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi uyarınca değişken oranlarda temerrüt faiziyle birlikte davalılar ... ve ..."dan müşterek ve müteselsilen tahsil edilerek davacı şirkete verilmesine" karar verildiği halde gerekçeli kararda ise ".....5.000.000,00 USD"nin fiili ödeme tarihindeki TL karşılığı tutarında kâr payı alacağı şeklindeki davacı şirket zararının 9.000.000,00 USD"nin fiili ödeme tarihindeki TL karşılığına 29.04.2008 tarihinden başlanarak, 4.991.000,00 USD"nin fiili ödeme tarihindeki
TL karşılığına ise ıslah tarihi olan 01.02.2011 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun"un 4/a maddesi uyarınca değişken oranlarda temerrüt faiziyle birlikte davalılar ... ve ..."dan müşterek ve müteselsilen tahsil edilerek davacı şirkete verilmesine" karar verilmiştir. Gerekçe de ise "duruşmanın sonuçlandırıldığı 29.09.2017 günlü celsede oluşturulan hüküm fıkrasında, maddi hata yapılarak, ödeme tarihindeki Türk Lirası karşılığı ve 5.000.000,00 USD dönme cezasının TL karşılığı ibarelerinin atlandığı" belirtilmiş, bu suretle kısa karar ve gerekçeli karar çelişkisi yaratılmıştır.
1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı ve 10.04.1992 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince, kısa kararla gerekçeli kararın çelişik bulunması bozma nedeni olup bozmadan sonra yerel mahkemenin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişikliği kaldırmak kaydıyla vicdani kanaatine göre ve dava ile takipten sonra ödendiği belirtilen 2.976.000,00 Dolarla ilgili 818 sayılı BK"nın madde 84, 6098 sayılı TBK"nın 100. maddesi de gözetilerek karar verilebileceğinden sair yönleri incelenmeksizin kararın temyiz eden taraflar yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden taraflar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre bu aşamada tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 1.630,00"ar TL duruşma vekillik ücretinin taraflardan karşılıklı olarak alınarak Yargıtay"daki duruşmada vekille temsil olunan diğer tarafa verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harçlarının istek halinde temyiz eden taraflara geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 29.11.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.