10. Hukuk Dairesi 2014/6507 E. , 2014/14867 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Bakırköy 2. İş Mahkemesi
Tarihi :12.12.2013
No :2009/551-2013/594
Ödeme emrinin iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; ilâmda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf avukatlarınca istenilmesi ve davacı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 27.05.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davacı adına Av. M.. H.. ile karşı taraf adına Av. B..U..K..geldiler. Duruşmaya başlandı. Hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek bırakılan günde Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Davalı SGK Başkanlığı tarafından, F.. Hava Yolları A.Ş.’nin 2004/1-2008/11. aylarına ilişkin prim, işsizlik sigortası primi ve damga vergisi borçları nedeniyle 6183 sayılı Kanun uyarınca yapılan takip nedeniyle, yönetim kurulu üyesi olan davacıya 2124 takip kart nolu ödeme emri gönderildiği, tebliğ edilen ödeme emrinin iptalinin yasal süresi içinde açılan bu dava ile istendiği dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
01.10.2008 tarihinden önce tahakkuk eden prim borçları nedeniyle davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanun hükümleridir. 506 sayılı Kanununun 80. maddesi primlerin zamanında ve düzenli olarak tahsilini sağlamaya yönelik olup, anılan maddenin 1 inci fıkrası hükmüne göre, işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur. Süresinde ödenmeyen prim ve diğer kamu alacakları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca Kurumca tahsil edilecektir. Aynı maddenin 12. fıkrasına göre de; sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar.
506 sayılı Kanun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 106 ıncı maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olup, 01.10.2008 tarihinden sonra tahakkuk eden prim borçları hakkında, 5510 sayılı Kanunun 88 inci Maddesinin 1 inci fıkrasında “4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların prime esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da bu tutara ekleyerek en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar öder”, yirminci fıkrasında "Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur." şeklinde paralel düzenlenme getirilmiştir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere, haklı sebep olmaksızın süresinde ödenmeyen prim alacaklarından tüzel kişiliğe haiz işverenin üst düzey yönetici ve yetkililerinin işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, davanın yasal dayanağı 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35. Maddesi olmadığından, olayda anılan maddede yer alan tüzel kişinin mal varlığından kısmen veya tamamen tahsil edilememesi ya da tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması koşuluyla kanuni temsilcilerin sorumlu olacağına ilişkin düzenlemenin somut olayda uygulama yerinin bulunmamasına göre, borçlu şirkete ait olup, şirket borçlarına karşılık teminat olarak gösterilen uçakların, davalı Kurum tarafından haczedilmesi ve paraya çevrilmemiş olmasının, davacı yönünden haklı sebep olarak kabulü mümkün bulunmamaktadır.
Türk Ticaret Kanununun 317. maddesi uyarınca; bir A.Ş."in idare ve yönetimi aynı zamanda karar organı olarak, yetkili idare meclisince yerine getirilmektedir. Her iki hükmün birlikte değerlendirilmesi durumunda; bir A.Ş. yönünden primlerin ödenmesinde, sorumlu üst düzey yöneticiden söz edebilmek için bu kimsenin yönetim kurulunda başkan veya başkan yardımcısı gibi unvan taşıması veya imza yetkisine sahip üye olması veya şirketin yönetiminde parasal konularda yetkili genel müdür, finansman veya muhasebe müdürü gibi üst düzeyde sorumluluk taşıyan görevli olması gerekir. Bunun dışında kalan ve şirketin idare veya mali işlerinde doğrudan söz sahibi veya yetkili olmayan, karar organında yer almayan kişilerin işverenle müşterek sorumluluğu düşünülemez. Şirkette görevli bir kimsenin belli konularda imza sahibi olması da bu zorunluluğu ortadan kaldırmaz.
Yönetim kurulu üyeliğinden istifa; tek yanlı, bozucu yenilik doğuran işlem olup, karşı tarafa ulaşmakla hüküm ifade etmeye başlar. İstifanın karşı tarafça ayrıca kabulüne gerek olmadığından, yönetim kurulu üyeliği de, istifanın karşı tarafa ulaştığı tarihte sona ermiş olur. İstifanın dava dışı şirkette ulaştığı tarihten itibaren, şirket ödevlerinin yerine getirilmesinde, istifa edenin yetkisi kalmayacağından, bu tarihten sonraki kamu borçlarından sorumlu tutulması mümkün değildir.
Hukuk Genel Kurulunun 30.01.2013 gün ve 2012/21-734 E., 2013/152 K. sayılı kararlarında belirtildiği üzere davacının dava dışı şirketteki temsil yetkisinin istifa ile sona ermesinin sicil gazetesinde ilanını, işlemin hukuken varlık kazanmasına değil, bu hususun üçüncü kişilere açıklanması amacına yönelik olduğu, dolayısıyla inşai değil bildirici bir işlem olduğu açıktır. Kurum tarafından talep edilen alacağın oluşmasına, temsil yetkisi sona erdiği halde davacının yapmış olduğu bir hukuki işlem neden olmadığı gibi, davalı Kurum, temsil yetkisi sona eren davacı ile dava dışı şirket yönünden 6762 sayılı Kanunun 38 ve 39.maddeleri anlamında üçüncü kişi de değildir. Temsil yetkisinin sona erdiğinin ticaret sicil gazetesinde ilanı iyiniyetli üçüncü kişileri korumaya yönelik olup, davacı temsil yetkisi sona erdikten sonra şirketi borç altına sokacak hukuki bir işlem yapılmadığından, davacının kendisinden sonra şirket adına yetkili temsilcilerin ödemesi gereken bir borçtan dolayı şahsi sorumluluğu bulunmamaktadır.
Dava konusu olayda, 28.03.2005 tarihli Yönetim Kurulu Kararı ile davacının borçlu şirkete yönetim Kurulu Başkan yardımcısı olarak atandığı, 11.08.2005 tarihli Yönetim Kurulu Kararı ile münferit imzası ile şirketi temsil ve ilzama yetkili kılındığı, 05.11.2007 tarihli Yönetim Kurulu Kararı ile 05.11.2007 günlü istifasının kabul edildiği anlaşılmış olup, Hukuk Genel Kurulunun 18.02.2009 gün ve 2009/10-36 E., 2009/82 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, primlerin ödenmesi gereken son gün itibariyle de olsa, üst düzey yönetici olduğu dönemlerde, ödenmesi gereken ve tahakkuk eden primlerden sorumlu tutulması gerekmekte olup, 506 sayılı Kanunun 80. maddesi uyarınca 2005 yılı 7. ayına ait borçların 8. Ay sonuna kadar, 2007 yılı 10. ayına ait borçların 11. ay sonuna kadar ödenmesi gerektiği hususu da göz önünde tutularak, davacının; borç konusu 01.07.2005-30.10.2007 tarihleri arasındaki borçlardan sorumlu tutulması gerekirken davanın tümden reddine karar verilmiş olması,
2-Kararın yazımında, “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi” yönündeki hükümlerinin dikkate alınması gerekeceğine ilişkin düzenleme gözetilmeksizin, karar gerekçesinde “davacının sorumluluğunun görevde bulunduğu 28/03/2005 - 21/11/2007 dönemini kapsayan 2005/3 - 2007/10 dönemine ait prim borçları ile sınırlı olacağı” şeklinde tespitte bulunulduktan sonra, bu kabul ile çelişki yaratacak şekilde hüküm fıkrasında davanın tümden reddine karar verilmiş olması,
3-6183 sayılı Kanunun 58. maddesi, “İtirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağı %10 zamla tahsil edilir.” düzenlemesini içermekte olup; davacının itirazının reddine karar verildiği halde, kurumun cevap dilekçesinde de dile getirilen bu istem yönünden hüküm kurulmamış olması; usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davacı avukatı yararına takdir edilen 1.1000 TL duruşma avukatlık parasının davalıya, davalı avukatı yararına takdir edilen 1.1000 TL duruşma avukatlık parasının davacıya yükletilmesine, 17.06.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.