
Esas No: 2013/19543
Karar No: 2014/14844
Karar Tarihi: 17.06.2014
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2013/19543 Esas 2014/14844 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : Bafra 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 28.03.2013
No : 2012/448-2013/81
Dava, rucüan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın İ.. İ.. yönünden hem husumet ve hem zamanaşımı yönünden reddine, K.. Y.. yönünden de zamanaşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava; 05.03.2004 tarihli trafik kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli aylıklar ile yapılan cenaze yardımı nedeniyle uğranılan Kurum zararının tahsili istemine ilişkin olup, her ne kadar 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 39. maddesinde; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malül veya vazife malülü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurum zarara sebep olan üçüncü kişilere rücu edilir” düzenlemesi getirilmiş ise de , söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan 1479 sayılı Kanunun 63 ve 70. Maddeleridir.
1-Davalılar murisi Orhan Yıldırım’ın sevk ve idaresindeki aracın köprü korkuluğuna çarpıp dereye düşmesi şeklinde gerçekleşen kazada köprü yapım, bakım, onarım ve işaretlemelerinden davalı İ.. İ..nin sorumlu olmadığının anlaşılması karşısında bu davalı hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamıştır.
2-1479 sayılı Kanunun 70/2. maddesinde, “Bu kanuna dayanılarak Kurumca açılacak, tazminat ve rücu davaları ile prim alacakları davaları 10 yıllık zamanaşımına tabidir.” hükmüne yer verilmiş olup, konuya ilişkin özel düzenleme niteliğindeki bu hüküm genel hükümlere oranla uygulama önceliğine sahip bulunduğundan, Borçlar Kanununun 60. ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109. maddelerinin uygulanma olanağı yoktur.
Zamanaşımının hangi tarihten itibaren işlemeye başlayacağı konusunda; özel kanun olan 1479 sayılı Kanunun anılan maddesi hükmünde açıklık bulunmaması karşısında; başlangıç tarihinin belirlenmesinde “zamanaşımının alacağın muaccel olduğu zamandan başlayacağı”na ilişkin Borçlar Kanununun 128. maddesi hükmü esas alınmalıdır.
Bu durumda ise; Kurumun 63. maddesine dayalı rücu alacağının; gelir ya da aylığın bağlandığı ve bu işlemin yetkili makamca onaylandığı, masrafların yapıldığı tarihte mi yoksa zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği tarihte mi muaccel olacağı konusunun çözümlenmesi gereği açıktır. Anılan konuda sonuca ulaşılabilmesi için de, öncelikle davacı Bağ-Kur’a 63. maddeye göre tanınan rücu hakkının hukuksal temelinin ne olduğu üzerinde durulmalıdır. Dairemizin ve Yargıtay’ın son yıllardaki yerleşmiş içtihadına göre Bağ-Kur’un sözü edilen rücu hakkı; hukuki nitelikçe, halefiyet ilkesine dayandığına ilişkin yasada açık bir hüküm bulunmaması nedeniyle kanundan doğan, Kurumun sigortalı ya da hak sahiplerine tanınan haktan bağımsız olarak kullanılabileceği basit rücu hakkı vasfındadır. Bu bağlamda; belirtilen nitelikteki bağımsız rücu hakkının; başkasına ait bir borcu ödeyen kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik tazminat niteliğinde yeni bir talep hakkı olması itibariyle de; bu hak, rücu hakkı sahibinin şahsında doğduğu anda, alacak muaccel hale gelecek ve yeni bir zamanaşımı süresi de bu tarihten işlemeye başlayacaktır.
Hal böyle olunca; Bağ-Kur’un rücu alacağı; sigorta olayının meydana gelmesiyle değil, gelir ya da aylık bağlanmasının onaylandığı masrafın yapıldığı tarihte muaccel olacak ve yasada öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi de bu tarihten işlemeye başlayacaktır.
Davaya konu somut olayda; zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin, sigortalının ölümüyle sonuçlanan trafik kazasının gerçekleştiği 05.03.2004 tarihten sonra bağlanan aylıkların Kurumun yetkili organınca onaylandığı 28.08.2007 tarihi olmasına göre, 29.06.2009 tarihinde açılan davada zamanaşımı süresinin geçtiğinden söz etme olanağı bulunmadığı gözetilerek Mahkemece; davanın esasına girilerek, yapılacak değerlendirme ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde karar verilmiş olması,
3- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/2. (HMK 297) maddesi uyarınca tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerinin karar başlığında gösterilmesi zorunludur. Davanın K.. Y.., N..Y.., N.. Y.. T.... Y. haklarında açılmış olmalarına karşın karar başlığında sadece davalı olarak K.. Y.. gösterilmiştir. Karar başlığının usule uygun düzenlenmemesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 17.06.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.