Esas No: 2021/8125
Karar No: 2021/11988
Karar Tarihi: 01.11.2021
Danıştay 6. Daire 2021/8125 Esas 2021/11988 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2021/8125
Karar No : 2021/11988
TEMYİZ EDEN TARAFLAR : 1- (DAVALI) … Valiliği
VEKİLİ : Av. …
2- MÜDAHİL (DAVALI YANINDA) … Madencilik San. ve Tic. A.Ş.
VEKİLİ : Av. …
3- (DAVACI) …
VEKİLİ : Av. …
DİĞER DAVACILAR :
1- …
2- …
…
27- …
VEKİLLERİ : Av. …
KARŞI TARAF : 1- … Valiliği
2- … Madencilik San. ve Tic. A.Ş.
3- … ve diğerleri
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: Manisa İli, Yunusemre İlçesi, … Mahallesi, … paftasında yer alan "II-A Grubu Kalker Ocağı (İzin alanı: 24,15 ha-Kapasite:500.000 ton/yıl)" projesi ile ilgili Manisa Valiliği, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından verilen … tarih ve E-… sayılı "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararının; iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Temyize konu kararda; davacılardan … yönünden; davacının, davanın açıldığı tarih itibarıyla dava konusu proje alanı veya proje etki alanında ikamet etmediği, bu alanlarda taşınmazlarının da bulunmadığı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine; diğer davacılar yönünden ise; İdare Mahkemesince yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda özetle; dava konusu kalker madeni işletmeciliği yapılması planlanan alanın özellikle doğu ve güney doğusunda, yaklaşık 3 km mesafeden yakın çok miktarda kapama zeytin bahçelerinin bulunduğu, tarımsal faaliyetlerin oluşacak olan tozlardan dolayı olumsuz etkileneceği, söz konusu etkinliğin jeolojik ve hidrojeolojik açıdan saha gerçekleriyle uyuşmakla birlikte değerlendirmeler açısından yeterli düzeyde tanıtılmadığı, dava konusu kalker ocağının içme suyu rezervuarı olarak kullanılan kalker ocağına yakın mesafedeki MASKİ kuyularının beslenme alanında, geçirimli ve karstik kireçtaşları üzerinde yer aldığı, söz konusu etkinlik ile sahadan patlatma yoluyla blok ve çakıl boyutunda önemli miktarda malzeme alınacağından yeraltı suyunun beslenmesi ve yeraltı akım kanalları üzerinde olumsuz etki gösterme potansiyelinin bulunduğu, toz hesaplarının Madencilik Projelerinde Hava Kalitesi Dağılım Modeli, Bakanlık ve Taşra Teşkilatı Uygulama ve Değerlendirme Kılavuzuna uygun hazırlanmadığı, SKHKKY Ek 2 “Tablo 2.2. Tesis Etki Alanında Hava Kalitesi Sınır Değeri” ile karşılaştırılması sonucunda Yönetmelik sınır değerlerinin aşıldığı, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği Ek 5, 1-ı) koşulunu sağlamadığı, dava konusu kalker ocağının içme suyu kaynaklarına çok yakın bir noktada bulunduğu, patlatma siddeti ile yeraltı akım kanalları üzerinde olumsuz etki gösterebileceği ve patlatma sonucu ortaya çıkabilecek olan azot oksit gazlarının (NOx) suları kirletme potansiyelinin bulunduğu, ayrıca; toz oluşum, yayılım değerleri Tesis Etki Alanında Hava Kalitesi Sınır Değeri ile karşılaştırılması sonucunda Yönetmelik sınır değerlerinin aşıldığı ve bu tozlardan özellikle kalker tozunun insan ve canlı sağlığına etki edebilecek düzeyde olduğu, yapılan incelemelerde yapı hasarının bölgenin jeolojik yapısının etkisi, yapı-zemin özellikleri, bölgede büyük çaplı çukurlar oluşturma, yeraltı su akışını etkileme, bölgedeki heyelanlar, geçmis yıllardaki üretim panolarının durumu, tekrarlı yükler ve bunların süreleri, yapıda yorulma gibi çok sayıda etken parametre değerlendirmeye alındığı ancak Proje Tanıtım Dosyasında bu çalışmalara ait bilimsel, jeolojik ve jeofizik çalışmalara rastlanılmadığı, ÇED alanı dahilinde açık ocak metoduyla patlatmalı kazı madenciliği yapılacak kazı alanı sınırlarının PTD’da belirlenmiş olan çevresel etki değerlendirmelerine esas mesafelerin ÇED alanına yakın mesken ve yerleşim alanlarına uygulanarak belirlenmeden hazırlanmış olduğu belirtilmiş, söz konusu projenin olası etkileri dikkate alındığında bilirkişi raporunda da vurgulanan risk ve etkiler sebebiyle ÇED sürecinin işletilmesi ve neticede ortaya çıkan duruma göre iş ve işlemler gerçekleştirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle davacılardan … yönünden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14 ve 15/1-b maddesi uyarınca davanın ehliyet yönünden reddine, diğer davacılar yönünden ise dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : 1- Davalı tarafından; usul yönünden; 27/11/2019 tarihinden itibaren ilanına başlanan dava konusu ÇED Gerekli Değildir kararına karşı süresi içerisinde dava açılmadığı, esas yönünden; ÇED kararlarının proje ile ilgili nihai bir izin ve onay niteliğinde olmadığı, aynı faaliyet sahibine ait, aynı mevkiide bulunan İR:… ruhsat numaralı sahada yapılması planlanan faaliyet için 17/03/2010 tarih ve 1869 sayılı ÇED Olumlu kararı verildiği, proje alanının 1/100.000'lik çevre düzeni planında orman alanı içinde kalması nedeniyle Tarım ve Orman Müdürlüğünden olumlu görüş alınmadığı, 2872 sayılı Çevre Kanunu, ilgili yönetmelikler ve 6831 sayılı Orman Kanunu uyarınca gerekli izinler alındıktan sonra işletmenin faaliyete geçebileceği, proje tanıtım dosyasında yer alan tedbirlerin yeterli olduğu ileri sürülmektedir.
2- Müdahil (davalı yanında) tarafından, dava konusu işleme karşı süresinde dava açılmadığı, maden mühendisi bilirkişinin keşif günü incelemeye dahil edildiği, bu bilirkişiye karşı itiraz hakkının kullanılamadığı, ziraat mühendisi bilirkişinin literatür bilgisine dayanarak raporunu hazırladığı, PTD'da "Açık İşletme Patlatma Tasarımı ve Patlatma Kaynaklı Çevresel Etkilerin Değerlendirilmesi Projesi"nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığının "Patlatma Tasarımları ve Patlatma Kaynaklı Çevresel Etkiler Kılavuzu"nda yer verilen esaslara göre hazırlandığı, dava konusu işlemin nihai bir izin ve onay niteliğinde olmadığı, bu karar alındıktan sonra da PTD'daki taahhütlerin yerine getirilmesi ve ilgili yasa ve yönetmeliklere uymak zorunluluğunun bulunduğu ileri sürülmektedir.
3- Davacılardan … tarafından; dava konusu taş ocağının bulunduğu köyde davacının eşinin taşınmazının olması nedeniyle davanın açılmasında hukuki menfaati bulunduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI: 1- Davalı idare tarafından; davacılardan ... yönünden davanın ehliyet yönünden reddi kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek temyiz istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
2- Müdahil (davalı yanında) tarafından savunma verilmemiştir.
3- Davacılardan … tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …'IN DÜŞÜNCESİ : Davacılardan ... tarafından yapılan temyiz isteminin kabulü ile bu davacı yönünden dava konusu işlemin iptali, davalılar tarafından yapılan temyiz istemlerinin ise reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, Üye …'in 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "İvedi yargılama usulü" başlıklı 20/A maddesinin (i) bendi uyarınca Dairemizce keşif ve bilirkişi incelemesinin yaptırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği yolundaki usule ilişkin azlık oyuna karşın, ilk derece mahkemesi tarafından yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte olduğuna ve Üye …'nın, davacılardan …'ın dava açma ehliyeti bulunmadığına ilişkin karşı oyuna ilişkin ise, Dairemizce anılan davacının ehliyetli olduğuna karar verilerek, dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden, yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmeksizin, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Manisa İli, Yunusemre İlçesi, … Mahallesi, … paftasında yer alan "II-A Grubu Kalker Ocağı (İzin alanı: 24,15 ha-Kapasite:500.000 ton/yıl)" projesi ile ilgili Manisa Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından … tarih ve E-… sayılı "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı verilmiştir.
Bunun üzerine bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın "Yargı Yolu" başlıklı 125. maddesinde; "... idari işlemlere karşı açılacak davalarda süre yazılı bildirim tarihinden başlar." hükmü yer almış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Sürelerle İlgili Genel Esaslar" başlıklı 8. maddesinde; "... süreler tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlar." aynı Kanunun "Dava Açma Süresi" başlıklı 7. maddesinin ilk fıkrasında; "Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür" hükmüne yer verilmiş, İvedi yargılama usulü başlıklı 20/A-(Ek madde: 18/06/2014-6545 S.K./18. mad) maddesinin 2. fıkrasında ise, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin otuz gün olduğu, hüküm altına alınmıştır.
Öte yandan; 25/11/2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ve işlem tarihinde yürürlükte bulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin "çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir kararı" başlıklı 17. maddesinin 2. fıkrasında; Bakanlık on beş işgünü içinde inceleme ve değerlendirmelerini tamamlayarak proje hakkında "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gereklidir" veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararını beş işgünü içinde verir, kararı Valiliğe, proje sahibine ve Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara bildirir. Valilik, bu kararı askıda ilan ve internet aracılığıyla halka duyurur.", anılan Yönetmeliğin "Tanımlar ve kısaltmalar" başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasının (n) bendinde ise, "Halk" kavramının, "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Türkiye’de ikamet eden yabancılar ile ulusal mevzuat çerçevesinde bir veya daha fazla tüzel kişi veya bu tüzel kişilerin birlik, organizasyon veya grupları"nı ifade ettiği görülmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun, 4577 sayılı Kanunla değişik 2. maddesinde; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar "iptal davası" olarak tanımlanmış, 14. maddesinde de; dava dilekçelerinin ehliyet yönünden inceleneceği ve 15/1-b maddesinde; bu hususta Kanuna aykırılık görülmesi halinde davanın reddine karar verileceği hükmü düzenlenmiştir.
Diğer taraftan; 2872 sayılı Çevre Kanununun 10. maddesinde; "Gerçekleştirmeyi plânladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmeler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlüdürler. Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararı veya Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez; proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez..." hükmüne yer verilmiştir.
25/11/2014 tarih ve 29186 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 4. maddesinde; Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir Kararı: Seçme Eleme Kriterlerine Tabi Projeler hakkında yapılan değerlendirmeler dikkate alınarak, projenin çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin, alınacak önlemler sonucu ilgili mevzuat ve bilimsel esaslara göre kabul edilebilir düzeylerde olduğunun belirlenmesi üzerine projenin gerçekleşmesinde çevre açısından sakınca görülmediğini belirten Bakanlık kararı, 6. maddesinde; "(1) Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek veya tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeleri için; ÇED Başvuru Dosyasını, ÇED Raporunu, Seçme Eleme Kriterleri uygulanacak projeler için ise Proje Tanıtım Dosyasını, Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlara hazırlatmak, ilgili makama sunulmasını sağlamak ve proje kapsamında verdikleri taahhütlere uymakla yükümlüdürler. (2) Kamu kurum/kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi sürecinde proje sahiplerinin veya Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşların isteyeceği konuya ilişkin her türlü bilgi, doküman ve görüşü vermekle yükümlüdürler. (3) (Değişik:RG-26/5/2017-30077) Bu Yönetmeliğe tabi projeler için "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu" kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir" kararı alınmadıkça bu projelerle ilgili teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez. Ancak bu durum söz konusu teşvik, onay, izin ve ruhsat süreçlerine başvurulmasına engel teşkil etmez. (4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre karar tesis edilmeden önce, projenin gerçekleştirilmesinin mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, aşamasına bakılmaksızın süreç sonlandırılır." kuralına, 7. maddesinde; "(1) Bu Yönetmeliğin; a) Ek-1 listesinde yer alan projelere, b) "ÇED Gereklidir" kararı verilen projelere, c) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-1 listesinde belirtilen eşik değer veya üzerinde olan projelere, ÇED Raporu hazırlanması zorunludur." kuralına, 15. maddesinde; "(1) Bu Yönetmeliğin; a) Ek-2 listesinde yer alan projeler, b) Kapsam dışı değerlendirilen projelere ilişkin kapasite artırımı ve/veya genişletilmesinin planlanması halinde, mevcut proje kapasitesi ve kapasite artışları toplamı ile birlikte projenin yeni kapasitesi ek-2 listesinde belirtilen projeler, seçme, eleme kriterlerine tabidir." kuralına, 17. maddesinde ise; "(1) (Değişik:RG-26/5/2017-30077) Bakanlık, Proje Tanıtım Dosyalarını Ek-4’te yer alan kriterler çerçevesinde inceler ve değerlendirir. Bakanlık, bu aşamada gerekli görülmesi halinde Bakanlıkça yeterlik verilmiş kurum/kuruluşlardan proje ile ilgili geniş kapsamlı bilgi vermesini, araç gereç sağlamasını, yeterliği kabul edilebilir kuruluşlarca analiz, deney ve ölçümler yapmasını veya yaptırmasını isteyebilir. Bakanlık inceleme değerlendirme sürecinde gerekli görülmesi halinde yetkili kurum/kuruluşlardan görüş isteyebilir. Otuz (30) takvim günü içerisinde görüş bildirmeyen kurum/kuruluşun görüşü olumlu kabul edilir. (Son cümleye yönelik, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 05/07/2018 tarih ve YD İtiraz No:2018/177 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir.) kuralına yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
1)Usul Yönünden:
Davanın süresinde açılmadığı iddiası bakımından;
Yukarıda aktarılan hükümler uyarınca; idari davalarda dava açma süresinin başlangıç tarihi; idari işlemin tebliğ, yayın veya ilân tarihidir. Ancak yasada öngörülen bu durumların söz konusu olmadığı hallerde, davacının dava konusu işlemi öğrenme tarihinin iyiniyet kuralları çerçevesinde, olayın özelliği ve niteliği gözönünde tutulmak suretiyle yargı organınca belirleneceği kuşkusuzdur. İdari işlemin usulüne uygun tebliği ve bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilmesi; ilgililerin dava açma haklarını kullanmalarını ve açılan davanın da gereği gibi yargı mercileri önüne getirilebilmesini doğrudan etkiler. Bu anlamda; bir idari işlemin iptali istemiyle açılan davada usul ve esas yönünden hukuki denetim yapılabilmesi; işlemin içeriğinin tebliğe veya duyuruya ilişkin olarak düzenlenen belgeden kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıkça anlaşılabilmesi halinde mümkündür.
Uyuşmazlıkta; dava konusu işlemin yalnızca Manisa Valiliği ve Yunusemre Kaymakamlığında askıda ilan panosunda ilan edildiği, projenin yapılmasının planlandığı … Mahallesinde ise dava konusu işlemin ilan (askıda ilan, hoparlör vb.) edilmediği anlaşılmıştır.
Yukarıda belirtilen mevzuat hükmünde de belirtildiği üzere, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış gün, ivedi yargılamada otuz gün olduğu, bu sürenin, idari uyuşmazlıklarda, yazılı bildirimin yapıldığı veya ilanın yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hükme bağlanmıştır. Bu kural, idari işlemlerin idare tarafından ilgililere açık ve anlaşılır bir biçimde duyurulması ve bu işlemlere karşı idari yollara veya dava yoluna başvurmalarına olanak sağlama amacını taşımaktadır. Ancak, yazılı bildirim esas olmakla birlikte, kimi durumlarda bilgi edinilmesinin (ıttılanın) yazılı bildirimin sonuçlarını doğuracağı, dolayısıyla dava açma süresine başlangıç olarak alınacağı da Danıştay içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
Bu durumda, davacılardan tarafından dava konusu projenin faaliyete geçtiğinin köyde hafriyat kamyonlarının çalışmaya başladığının şubat ayının son günlerinde görülmesi üzerine öğrenildiği, davanın öğrenme tarihinden itibaren 30 günlük yasal süre içerisinde 06/03/2021 tarihinde açıldığı anlaşıldığından, dava konusu "ÇED Gerekli Değildir" kararına sonradan muttali (haberdar) olunarak açılmış olan davanın süresinde olduğu sonucuna varıldığından, davalı idarenin ve davalı yanında müdahilin davada süre aşımı bulunduğu yönündeki itirazları yerinde görülmemiştir.
2)Esas yönünden;
Temyize konu İdare Mahkemesi kararının dava konusu işlemin iptaline ilişkin kısmında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesininde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmamaktadır.
Kararın, davacılardan Hüseyin Tutal yönünden davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmına gelince;
Yukarıda yer verilen mevzuat hükmünün değerlendirilmesinden, yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması koşuluna ihtiyaç vardır. Her olay ve davada, yargı merciine başvurarak dava açan kişinin menfaatinin, iptali istenen işlemle ne ölçüde ihlal edildiğinin takdiri de yargı mercilerine bırakılmıştır.
İptal davası açılabilmesi için gerekli olan menfaat ilişkisi kişisel, meşru, güncel bir menfaatin bulunması halinde gerçekleşecektir. Başka bir anlatımla, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için, davacıyı etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlal etmesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması gerekmektedir. Aksi halde, kişilerin kendisine etkisi bulunmayan, menfaatlerini ihlal etmeyen idari işlemler hakkında da iptal davası açma hakkı doğar ve bu durum idarenin işleyişini olumsuz etkiler.
Bununla birlikte, çevreyi ilgilendiren projelerle ilgili verilen ÇED kararlarının iptali istemiyle açılan davalarda dava açma ehliyeti belirlenirken, adil yargılanma hakkı kapsamında davacıların mahkemeye erişim hakkı ile idari istikrar ilkesi arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir.
Bu nedenle, projelerin yapımının planlandığı yörede ikamet eden ya da o yörede taşınmazları bulunanların, dava açma ehliyetlerinin varlığının kabulü, idari istikrarın sağlanması amacıyla yatırım planlayanların sürekli olarak dava tehdidi ile karşı karşıya kalmamaları bakımından temel ölçüt olmakla birlikte, mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmemesi adına davacıların öznel koşullarının da dikkate alınmasının, adil bir yargılama için gerekli olduğu sonucuna varılmıştır. Öznel koşulların varlığının ise somut olayın niteliğine göre Mahkemelerce takdir edileceği kuşkusuzdur.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru üzerine verdiği … tarih ve Başvuru No:… sayılı kararında; davacıların dava konusu ÇED Gerekli Değildir kararının iptalini istemede menfaatlerinin ihlal edilmediği yolundaki idari yargı kararının gerekçesine yönelik olarak, "...davacıların mülklerinin proje sahasına yakın olması veya kullanım amacı gibi öznel koşulları dikkate almaksızın bir proje sahasında mülkü olmayanların -projeye yakın sahada mülkü olsa bile- projeye karşı hiçbir durumda dava açamayacakları yönünde kategorik bir yaklaşım içermektedir. Ancak başvurucuların öznel durumları hakkında bir değerlendirme içermeyen bu kategorik yaklaşım, başvurucular gibi proje kapsamında olmamakla birlikte projeden etkilenme potansiyeli bulunan kişilerin dava açmalarını imkansız hale getirdiğinden başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin orantısız olması sonucunu doğurmaktadır..." değerlendirmesine yer verilerek, davacıların öznel koşullarının dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır.
Uyuşmazlık konusu olayda; davacılardan …'ın eşi …'ın, dava konusu proje alanı olan Manisa İli, Yunusemre İlçesi, … Mahallesinde arsa niteliğinde taşınmazının bulunduğu, dolayısıyla, dava konusu projenin olası etkileri dikkate alındığında bilirkişi raporunda da vurgulanan risk ve etkiler sebebiyle anılan davacının menfaatinin etkileneceğinin kabulü gerekmekte olup, bu nedenle, anılan davacının dava açma ehliyetinin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
3- Kararın, dava açma ehliyeti bulunan davacı … yönünden işin esasına ilişkin kısmına gelince;
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca; çevresel etki değerlendirmesi ile, gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlendiği, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin irdelendiği, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin değerlendirildiği, ayrıca projelerin uygulanmasının izlendiği ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaların belirlendiği bir süreç öngörülmüş olup, Yönetmelik kapsamında yer alan bir faaliyet nedeniyle hazırlanacak ÇED raporunda özel format uyarınca, projenin gerçekleştirileceği yer ile alternatif alanlar belirlenerek projenin hizmet amacı, önem ve gerekliliği kapsamında yerin ve etki alanının çevresel özellikleri, çevresel etkiler ve alınacak önlemlerin tartışılması, faaliyet yerinin belirlenmesinde ise, faaliyetin büyüklüğü, amacı, ulaşım, iklim, toprağın ve çevrenin özellikleri, olası etkiler ve etkilerin azami giderilme olanakları gibi unsurların etkili olması, bu bağlamda, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir çevre dengesinin sağlanması yolunda belirtilen nitelikteki bir faaliyete en uygun yerin seçilmesi esastır.
Çevresel etki değerlendirmesi; gerçekleştirilmesi planlanan projenin, çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesi, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin belirlenerek değerlendirilmesi amacıyla yapıldığından, ÇED sürecinde verilen kararların iptali istemiyle açılacak davalarda, yukarıda belirtilen Yönetmeliğin Ek III. bölümündeki unsurlar yönünden, ÇED kararlarının bir bütün olarak çevresel etkilerinin irdelenmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlıkta; İdare Mahkemesince yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda özetle; dava konusu kalker madeni işletmeciliği yapılması planlanan alanın özellikle doğu ve güney doğusunda, yaklaşık 3 km mesafeden yakın çok miktarda kapama zeytin bahçelerinin bulunduğu, tarımsal faaliyetlerin oluşacak olan tozlardan dolayı olumsuz etkileneceği, etkinliğin jeolojik ve hidrojeolojik açıdan saha gerçekleriyle uyuşmakla birlikte değerlendirmeler açısından yeterli düzeyde tanıtılmadığı, söz konusu etkinlik ile sahadan patlatma yoluyla blok ve çakıl boyutunda önemli miktarda malzeme alınacağından yeraltı suyunun beslenmesi ve yeraltı akım kanalları üzerinde olumsuz etki gösterme potansiyelinin bulunduğu, işletmeden kaynaklanacak toz emisyonunun SKHKKY Ek 2 “Tablo 2.2. 'de belirtilen sınır değeri sağlamadığı, ÇED alanı dahilinde açık ocak metoduyla patlatmalı kazı madenciliği yapılacak kazı alanı sınırlarının PTD’da belirlenmiş olan çevresel etki değerlendirmelerine esas mesafelerin ÇED alanına yakın mesken ve yerleşim alanlarına uygulanarak belirlenmeden hazırlanmış olduğu, belirtilmiştir.
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden; söz konusu projenin olası etkileri dikkate alındığında, bilirkişi raporunda da vurgulanan risk ve etkiler sebebiyle ÇED sürecinin işletilmesi gerektiğinden dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.2577 sayılı Kanunun 49. maddesine uygun bulunan davacılardan …'ın temyiz isteminin kabulüne, davalı idare ile müdahilin temyiz istemlerinin reddine,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle kısmen ehliyet yönünden reddine, kısmen iptaline ilişkin temyize konu … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının, davacılardan …'a ilişkin yönünden kararının ehliyet yönünden reddine ilişkin kısmının BOZULMASINA,
2. Anılan davacı yönünden 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca DAVA KONUSU İŞLEMİN İPTALİNE,
4. Kararın diğer davacılar yönünden dava konusu işlemin iptaline ilişkin kısmının ise ONANMASINA,
5.Davalı idare ve müdahil tarafından yapılan temyiz giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına, aşağıda ayrıntısı gösterilen, davacılar tarafından yapılan …-TL yargılama giderinin ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen …-TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacılara verilmesine,
6. Kullanılmayan … TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde müdahile iadesine,
7. Dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
8. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20/A-2-(i) maddesi uyarınca, karar düzeltme yolunun kapalı olduğunun duyurulmasına, 01/11/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY (X):
2577 sayılı Kanunun 31. maddesinin atıf yaptığı 6100 sayılı Kanununun 267. maddesinde tek sayıda, birden fazla kişiden oluşacak bir kurulun bilirkişi olarak görevlendirilmesinin mümkün olduğu hüküm altına alınmıştır.
Dava konusu proje alanının 1/100.000'lik çevre düzeni planında orman alanı içinde kaldığı, ancak İdare Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunu hazırlayan uzmanlar arasında orman mühendisi bilirkişiye yer verilmediği, öte yandan bilirkişi heyetinin çift sayıda oluşturulduğu görüldüğünden, uyuşmazlığın tereddüte mahal vermeyecek şekilde çözümlenebilmesi amacıyla, dava dilekçesindeki iddialar da dikkate alınarak, dava konusu projenin gerçekleştirilmesinin, kamu yararı ve çevre dengesi gözetilerek çevresel açıdan oluşturabileceği muhtemel zararlar ile bu zararların alınacak önlemlerle giderilebilmesinin mümkün olup olmadığının, aralarında çevre mühendisi, maden mühendisi, orman mühendisi, hidrojeoloji mühendisi ve ziraat mühendisi bilirkişiler olmak üzere, gerekirse başka dallarda da uzmanlar seçilerek oluşturulacak bilirkişi heyetiyle, mahallinde yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak alınacak rapor ile dosyadaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesi suretiyle bir karar verilmesi gerektiğinden, temyize konu kararın bozulması gerektiği oyuyla aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.